1. Ceza Dairesi 2019/3372 E. , 2019/4541 K.
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ :Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma, yağma, 6136 sayılı Yasaya aykırılık.
HÜKÜM : Sanığın nüfus kaydında 1999 olan doğum yılının 1997 olarak düzeltilmesine.
-TCK.nin 86/1 yollamasıyla 87/4, 53/1, 63/1. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasına,
- TCK.nin 149/1-d, 53/1, 63/1. maddeleri uyarınca 13 yıl hapis cezası,
- 6136 sayılı Yasanın 15/1, TCK.nin 52/2-4, 53/1, 54/1. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ve 500 TL adli para cezasına, İstinaf başvurularının esastan reddine.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Sanık ... hakkında; 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hüküm yönünden istinaf isteminin esastan reddine ilişkin karar, 5271 sayılı CMK'nin 286. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup temyiz kabiliyeti bulunmadığından, sanık müdafiisinin bu suç yönünden yaptığı temyiz talebinin CMK’nin 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Sanık ... ... hakkında maktul ...’ya yönelik kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet verme ve nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 03.01.2019 gün, 2018/3808 E. ve 2019/5 K. sayılı kararına ilişkin; o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin yasal süresi içerisinde yapmış oldukları temyiz talepleri üzerine yapılan incelemede,
... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 03.01.2019 gün, 2018/3808 E. ve 2019/5 K. sayılı kararında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, o yer Cumhuriyet savcısının; maktulenin vücudunda meydana gelen kırıklara ilişkin yeterince araştırma yapılmadan suç vasfının belirlenemeyeceğine, bu yüzden suç vasfının hatalı belirlendiğine yönelen, sanık müdafiinin ise; üst hadden ceza verildiğine, yeterli delil olmadığına, sanığın kastı olmadığına yönelen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, temyiz başvurularının 5271 sayılı CMK’nin 302/1 maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ESASTAN REDDİNE, aynı Kanunun 304/1 maddesi uyarınca dosyanın Boyabat Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilamının bir örneğinin ise ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.10.2019 gününde, Daire başkanı ...’nın, o yer Cumhuriyet savcısının yapmış olduğu temyiz talebinin süresinde olmadığı, Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olması ve üye ...’ın, eksik inceleme sonucu karar verildiği ve dosya kapsamına göre sanık hakkında TCK’nin 85/1 maddesi uyarınca taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde TCK’nin 87/4 maddesinin uygulanmasının hatalı olduğu görüşünde olması nedeniyle, karşı oyları ile oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 03.01.2019 gün ve 2018-3808 E. 2019-5 K. sayılı kararına ilişkin o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin yasal sürede olmadığı görüşünde olduğumdan, süresinde kabul edilerek temyiz talebinin incelenmesi yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
5271 sayılı CMK.nin 291. maddesine göre “temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren 15 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır. ...Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar”.
CMK.nin 293/2. maddesine göre “Hüküm, temyiz eden Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesi ile birlikte açıklanmamışsa; hükmün temyiz edildiğinin Bölge Adliye Mahkemesince öğrenilmesinden itibaren gerekçe, 7 gün içinde tebliğ edilir.”
CMK.nin 294/1. maddesine göre “temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.”
CMK.nin 295. maddesi ise “temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.” hükmündedir.
Dosyanın incelenmesinden Boyabat Ağır Ceza Mahkemesinin 11.07.2018 gün ve 2016-49 E. 2018-74 K. sayılı Kararının o yer Cumhuriyet savcısı, sanık ... ve bir kısım katılanlar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince duruşma yapılmaksızın karar verildiği, gerekçeli kararının Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısına UYAP ortamında 04.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet savcılığınca 18.01.2019 tarihinde müddeti muhafaza dilekçesi verilmiştir. Müddeti muhafaza dilekçesinde hükmün neden dolayı bozulması istendiği açıklanmamış, sonraki 22.01.2019 tarihli dilekçede temyiz gerekçeleri gösterilmiştir.
Şu hale göre Cumhuriyet savcısının gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde gerekçe ihtiva etmeyen müddeti muhafaza dilekçesi verdiği, 15 günlük süreden sonrada temyiz gerekçelerini bildirdiği konusunda kuşku yoktur.
Sayın çoğunlukla ayrık düştüğümüz yön, gerekçeli karar kendisine tebliğ edilen Cumhuriyet savcısı veya tarafın gerekçeli temyiz dilekçesinin 15 günlük sürede vermesi zorunlu mudur, yoksa 15 günlük sürede müddeti muhafaza dilekçesini verip sonraki 7 gün içerisinde gerekçelerini bildirip bildiremeyeceği hususundadır.
Temyiz ve sürelerle ilgili hükümlerde bu konuda bir açıklık yoktur.
CMK.nin 291. maddesinde temyiz süresinin 15 gün olduğu yazıldıktan sonra hükmün yoklukta açıklanması halinde bu sürenin tebliğ tarihinde başlayacağı belirtilmiştir.
Yoklukta açıklanan bir hükmün Cumhuriyet savcısına veya taraflara gerekçesiz olarak sadece hüküm kısmının gönderilmesi mümkün değildir. Duruşma açılarak tefhim edilen hüküm kısmını öğrenen ancak, hükmün gerekçesini bilmeyen taraf ve Cumhuriyet savcısının 15 günlük sürede müdddeti muhafaza dilekçesi verip, gerekçeli kararın tebliğinden sonraki bir hafta içinde de temyiz gerekçelerini bildiren dilekçe vermesi gerekir.
Ancak yoklukta verilen bir hüküm gerekçesi ile birlikte tebliğ edilmişse, taraf veya Cumhuriyet savcısının tebliğden itibaren ilk 15 günlük sürede müddeti muhafaza dilekçesi verip sonraki 7 gün içinde de gerekçeli temyiz dilekçesi sunması kabul edilemez.
15 günlük temyiz süresinden sonraki 7 günlük süre, sadece hükmü öğrenen, ancak gerekçeyi bilmeyen kişiye uygun bulmadığı hükmü temyiz edeceğini bildirmek ve gerekçe tebliğ edildikten sonrada temyiz nedenlerini sunmak için verilmiştir.
Gerekçeli karar taraf veya Cumhuriyet savcısına tebliğ edildikten sonra o kişiler temyiz nedenlerini açıklayabilecek konumdadırlar. 15 günlük süreyi doldurup daha sonraki 7 gün içerisinde temyiz nedenlerini açıklamayı beklemek keyfiliğe neden olur. Yasanın açıkça tanımadığı bir süreyi tanımak karşı tarafın doğacak kazanılmış hakkını da bertaraf eder.
Hüküm kısmını öğrenip müddeti muhafaza dilekçesi veren taraf veya Cumhuriyet savcısı hükmün gerekçesini beklemek durumundadır. Gerekçe kendisini tatmin etmişse temyizden vazgeçme hakkı olan tarafın veya Cumhuriyet savcısının hükmün gerekçesini de öğrenmesi nedeniyle temyiz nedenlerini bildirmesi beklenir. Sonraki 7 günlük süre bu nedenle verilmiştir.
Ancak gerekçeli karar kendisine tebliğ edilen taraf veya Cumhuriyet savcısının artık beklemesine gerektirecek bir neden yoktur. Ona gönderilecek başka bir karar vesaire olmadığına göre gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük sürede temyiz gerekçelerini mahkemeye vermesi gerekir.
Durum bu açıdan değerlendirildiğinde ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin esastan redde dair gerekçeli kararının o yer Cumhuriyet savcısına 04.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz süresinin 15 gün olduğu, 15 günlük sürenin 21.01.2019 tarihi olduğu ve en geç bu tarih itibariyle gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gerektiği halde 18.01.2019 tarihinde gerekçesiz bir müddeti muhafaza dilekçesi verilip, 15 günlük süreden sonraki 22.01.2019 tarihinde verilen temyiz dilekçesinin yasal süreden sonra verildiği ve Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verildikten sonra sadece sanık ... ...’nun temyizi ile sınırlı olarak temyiz incelemesi yapılması görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY:
Sanık hakkında yerel Mahkemece TCK’nin 86/1 maddesinin yollamasıyla TCK’nin 87/4 maddesinin 1. cümlesi gereğince verilen 10 yıl hapis cezasının istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi istinaf isteminin esastan reddine karar vermiş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin vermiş olduğu kararın temyiz edilmesi üzerine Dairemizin sayın çoğunluğu hükmün esastan reddine karar vermiştir.
Maktul ...’nın ölümü ile ilgili olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan ve 3. İhtisas Kurulundan iki ayrı rapor aldırılmış olup, bu raporlarda; kaburga kırıklarının canlandırma işlemi sırasında yapılmış olabileceği, maktulün kendisinde bulunan kronik kalp damar hastalığının darp sonucu tetiklenmesi ile gelişen ani kardiyak sonucu öldüğü belirtilmiştir.
Yerel Mahkemece; kaburga kırıklarının nasıl oluştuğu konusunda gerekli araştırma yapılmadan, maktule ilk müdahale eden 112 acil servis çalışanları dinlenilmeden, taraf beyanları ile yetinilerek, kaburga kırıklarının sanık tarafından yapıldığı kabul edilerek, kaburga kırıklarının TCK’nin 86/1 maddesi kapsamında olduğu denilmek suretiyle uygulama yapılmıştır. Yerel Mahkemece kaburga kırıklarını sanığın yaptığı konusunda yeterli araştırma yapılmaması birinci bozma nedeni olmalıdır düşüncesindeyim.
765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükte olduğu dönemde bu husus, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 452/2. maddesinde düzenlenmiş olup, failce bilinmeyen bir nedenden dolayı ölüm neticesinin meydana gelmesi hali yani birleşen neden özel olarak yaptırıma bağlanmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlemesinde ise böyle bir ayrıma gidilmemiş, TCK’nin 86/1 maddesi kapsamında kalan bir yaralama neticesinde ölüm meydana gelmesi hali “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlığı altında TCK’nin 87/4 maddesinde müeyyideye bağlanmıştır. 5237 sayılı TCK’nin 86/2 maddesi kapsamında yaralamalarda ölüm neticesinin meydana gelmesi halleri TCK’nin 87/4 maddesi kapsamı dışında tutulmuştur. 5237 sayılı TCK’nin 86/2 maddesi kapsamında bir yaralama sonucunda ölüm neticesi meydana gelmiş olması hali, TCK’nin 23. maddesindeki düzenleme gereğince taksirle ölüm olarak kabul edilmiş ve uygulama bu yönde kabul görmüştür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 87/4 maddesindeki uygulamada fail ağır neticeden ölümden sorumlu tutulmaktadır. Dairemizin uygulamaları da bu doğrultudadır. Tabanca ile sadece bacağa ateş edildiği yani failin kastının yaralama olduğu anlaşıldığı hallerde, normal olarak beklenmeyen büyük damar yaralanması sonucu bir ölüm veya kan kaybından kaynaklı bir ölüm meydana gelmiş ise bu durum TCK’nin 87/4 maddesi kapsamında değerlendirilmektedir. Aynı şekilde öldürme kastı olmaksızın, bıçakla bacağa darbe vurulması sonucu büyük damar kesilmesinden veya kan kaybından bir ölüm meydana gelmişse, bu durumda TCK’nin 87/4 maddesi kapsamında değerlendirilmektedir. Dairemizin belirtilen hallerdeki uygulamasına katılmakla birlikte somut olaydaki durum farklıdır. Verilen örneklerde ölüm neticesi hep ika edilen darbeyle doğrudan ilişkilidir. Bu hallerde 5237 sayılı TCK’nin 87/4 maddesindeki özel düzenleme gereğince bir normun ihlali söz konusudur. Somut olayda ise 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 452/2 maddesinde düzenlendiği gibi bir durum meydana gelmiştir. Kuşkusuz 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda böyle bir düzenlemeye yer verilmemiş olması bir eksikliktir. Kanun koyucu tarafından birleşen nedenle ilgili özel bir düzenleme yapılmadığı için, birleşen nedene bağlı olarak ölüm neticesinin meydana gelmesi hallerinde iki normun ihlal edildiğinden bahsetmek mümkündür. TCK’nin 86/2 maddesi kapsamında bir yaralama sonucu ölüm neticesi meydana gelmişse burada iki normun ihlali söz konusudur. Burada ihlal edilen normlar TCK’nin 86/2 ve 85/1 maddeleridir. Ancak fail TCK’nin 44. maddesi düzenlemesinden hareketle ağır olan cezaya mahkum edilmektedir. Somut olayda olduğu gibi TCK’nin 86/1 ve TCK’nin 23. maddesi gözetilerek TCK’nin 85/1 maddeleri ihlal edildiği hallerde nasıl bir uygulama yapılmalıdır. Yine TCK’nin 44. maddesinden hareketle fail ağır neticeden sorumlu tutulmalıdır. Burada da ağır olan ceza TCK’nin 85/1 maddesidir. Türk Ceza Kanunun 85/1 maddesi gereğince ceza tayin edilmelidir. Kaburga kırığının kalbe batması sonucu bir ölüm neticesi meydana gelmiş olsaydı kuşkusuz TCK’nin 87/4 maddesi uygulanmalıdır. Birleşen nedene bağlı olarak TCK’nin 85/1 maddesi ile uygulama yapılırken yaranın TCK’nin 86/1 maddesi kapsamında olduğu gözetilerek TCK’nin 86/2 maddesinin ihlal edildiği hallerden daha fazla cezaya hükmedilmelidir.
Yukarıda arz ve izah edilen nedenlere bağlı olarak hükmün bozulması gerektiğini düşündüğümden, Dairemizin sayın çoğunluğunun hükmün esastan reddine dair görüşüne katılmıyorum.