6. Ceza Dairesi 2012/23181 E. , 2015/46509 K.
Tebliğname No : 6 - 2011/119106
MAHKEMESİ : İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli)
TARİHİ : 10/02/2010
NUMARASI : 2008/212 (E) ve 2010/39 (K)
SUÇLAR : Suç örgütü kurmak ve yönetmek, çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, yağma, tehdit, kasten yaralama
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
İddianame içeriği ve anlatıma göre, sanıklar H.. G.. ve C.. O.. hakkında, yakınanlar M.. A.. ve B.. A..'a yönelik kasten yaralama suçundan kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında; zamanaşımı içerisinde hüküm kurulması olanaklı görülmüştür.
I-) Sanık B.. U.. hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan verilen karara yönelik temyiz incelemesinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın temyizi olanaklı bulunmayıp 5271 sayılı CMK'nun 231/12. fıkrası uyarınca itirazı olanaklı kararlardan olması ve aynı yasanın 264/1. maddesi uyarınca sanık ve savunmanı yönünden yasa yoluna başvuruda ve mercide yanılmanın haklarını ortadan kaldırmayacağının anlaşılması karşısında; 5271 sayılı CMK’nun 264/2. maddesi uyarınca itirazı incelemeye yetkili ve görevli mahkemeye, Mahkemesince iletilmek üzere dosyanın incelenmeden İADESİNE,
II-) Sanıklar B.. E.. ve N.. Ö.. hakkında örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün istem gibi ONANMASINA,
III-) Sanık B.. S.. hakkında suç örgütü kurmak ve yönetmek; sanıklar S.. S.. ve C.. K.. hakkında kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Dosya kapsamına göre örgütün silâhlı olduğu anlaşılmasına rağmen sanıklar hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nun 202/3. bendi uyarınca artırım yapılmaması karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış,
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler kurulunun takdirine göre, suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanıkların, hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar TCK'nın 53/1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; ancak, TCK'nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde, kendi altsoyları üzerinde TCK'nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK'nın 53/1-b maddesinde yazılı, 'seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan' ibaresinin iptal edilmiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar B.. S.., S.. S.. ve C.. K.. savunmanları ile sanık C.. K..’nın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından TCK'nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin bölümler çıkarılarak yerlerine, 'Sanıkların, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetlerinin yasal sonucu olarak, TCK'nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; aynı Kanunun 53/2.maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddesinin (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, (c) bendinde yazılı kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamalarına' cümlesinin yazılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
IV-) Sanıklar B.. S.., S.. S.. ve C.. K.. hakkında yakınan Ü.. V..’a yönelik yağma ile sanıklar B.. S.. ve S.. S.. hakkında yakınan M.. Ö..’ye yönelik tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet; sanıklar B.. S.. ve C.. K.. hakkında yakınanlar M.. A.. ve B.. A..’a yönelik kasten yaralama suçundan verilen düşme ve sanıklar F.. Ö.. ve C.. O.. hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan kurulan beraat hükümlerinin temyiz incelemesine gelince;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler kurulunun takdirine göre, yakınan Ü.. V..’a yönelik yağma suçunun sanıklar B.. S.., S.. S.. ve C.. K.. tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede; yakınan M.. Ö..’ye yönelik eylemin sanıklar B.. S.. ve S.. S.. tarafından gerçekleştirildiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Sanık F.. Ö..'ın, yakınan M.. Ö.. ile sanık B.. S..'un irtibata geçmesini sağlayarak örgüte yasal olmayan iş temin etmek; sanık C.. O..'un ise, örgüt lideri sanık B.. S..'a Ahmet Taşkıran isimli şahıstan aldığı tabancayı temin etmek suretiyle örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiklerinin anlaşılması karşısında; sanıklar F.. Ö.. ve C.. O..'un 5237 sayılı TCK’nın 220/7. maddesi uyarınca mahkumiyetleri yerine, yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi,
2-) Sanık B.. S..’un talimatı üzerine sanık C.. K.. ve arkadaşlarının, Manisa otogarında silahtan sayılan bıçak ve sopalarla vurmak suretiyle yakınanlar M.. A.. ve B.. A..’ı yaraladıklarının anlaşılması karşısında; sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 86/2-3,e maddesine uyduğu ve şikayete tabi olmadığı gözetilip her iki yakınana yönelik olarak ayrı ayrı hükümlülükleri yerine, şikayetlerinden vazgeçtikleri belirtilerek yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile düşme kararı verilmesi
3-) Sanıklar B.. S.. ve S.. S..’nın, 28.01.2008 tarihinde gece saat:21.10 sıralarında dükkana gelen yakınan M.. Ö..’yü darp ettikten sonra sanık B.. S..’un, “sana niçin vurdum biliyormusun? biz senin ayaklarından vuracaktık ancak; kardeşim Volkan senin yanlış birisi olmadığını söylediği için seni vurmaktan vazgeçtik, ancak alemde bizim adımız pezevenk korumasına çıktı, biliyorum sen kadın satmıyorsun, o şahıslar senden 5.000 YTL alacaktı ben ise şimdi bu şahıslara ben bu işi para karşılığı yaptım diyeceğim bunun içinde senden yarın saat:21.21'de 2.000 YTL para istiyorum.” dediği, devamında da Manisa’da en büyük kendisinin olduğunu hiçbir şekilde kendisinin durdurulamayacağını, kendilerinin 25 kişilik grup olduğunu, yakınana ve ailesine neler yapabileceklerini göreceğini, kendilerinde kirli silahlar olduğunu ve bir şarjörde yakınana boşaltabileceklerini söylediği, sonraki günlerde de tehditlerine devam edip parayı tahsil etmeye çalıştığının anlaşılmasına göre, sanıklar B.. S.. ve S.. S..’nın eylemlerinin, 5237 sayılı Yasanın 149/1-c,d,h,f ve g ve 35.bentlerine uyan yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilip hükümlülükleri yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile tehdit suçu kabul edilerek yazılı biçimde karar verilmesi,
4-) Yakınan Ü.. V..’a yönelik eylemin, birden fazla kişi tarafından birlikte, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak ve suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla işlendiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar B.. S.., S.. S.. ve C.. K.. hakkında 5237 sayılı TCK’nun 149/1. maddesinin (c) bendi ile birlikte (f) ve (g) bentlerinin de uygulanması ve aynı yasanın 61. maddesi değerlendirilerek alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin düşünülmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar B.. S.., S.. S.. ve C.. K.. savunmanları ile sanık C.. K..’nın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Mehmet Kurt'un usule yönelik karşı oyu ile 22.12.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir.
Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeplerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1-Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hem de tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.