19. Ceza Dairesi 2015/34735 E. , 2016/13679 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 1219 Sayılı Kanuna Aykırılık
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yükletilen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tipine uyduğu,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesi uyarınca, hükümden TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılıp, yerine ''24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı iptal kararı da gözetilerek, kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına,' ibaresi yazılmak suretiyle, başkaca yönleri kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23.03.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Sanık ... hakkında; bozma üzerine ... Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; 25/03/2014 gün, 2013/248 E-2014/196 K sayılı karar ile 1219 sayılı Kanunun 41, 5237 sayılı TCK'nın 62, 52, 53/1-2-3 Maddeleri uyarınca 2 Yıl 6 Ay Hapis Cezası ve 80 TL Adli Para Cezasına hükmedilmiştir.
Bu karara karşı sanık müdafi tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 23/03/3016 gün, 2015/34735 E, 2016/13679 K sayılı ilam ile yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararının ONANMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 19.Ceza Dairesinin 23/03/2016 tarihli kararına konu edilen eylemde maddi gerçeğin daha iyi anlaşılabilmesi için incelemeye konu ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/248 E sayılı dosyasının ana hatlarıyla incelenmesi gerekmektedir.
1-)19/12/2005 tarihinde; yakın köylerde hayvan hırsızlığı ve işlenmesi muhtemel diğer suçların önlenmesi amacıyla önleyici kolluk görevini ifa eden görevliler tarafından; sanığın sevk ve idaresindeki ... plaka sayılı aracın durdurulması sonucunda şifahi olarak sanığın dişçilik yaptığını beyan eylemesi üzerine, makul şüphe oluştuğundan bahisle Cumhuriyet Savcısının sözlü beyanına istinaden sanığın aracında yapılan arama sonucunda; diş hekimliği mesleğinin icrasında kullanılan bazı aletlerin ele geçirilerek muhafaza altına alındığı, sanığın hazırlık aşamasında geçimini diş teknisyenliği yaparak sağladığını , takma diş yapma ve kırılan dişleri onarma işi ile uğraştığını beyan eylediği anlaşılmıştır.
2-)Sanığın takma diş yapma ve kırılan dişleri onarma konusundaki ikrarı üzerine hakkında 1219 sayılı kanuna muhalefet suçundan kamu davasının açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda verilen mahkumiyet kararının Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesinin 12/11/2012 gün, 2009/13486 E-2012/30064 K sayılı ilamı ile; özet olarak ele geçirilen eşyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak; münhasıran diş hekimi tarafından diş tedavisi ve çekiminde kullanılıp kullanılmadığının tespit edilerek sonucuna göre tamamının müsadere edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi ve hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren yasanın lehe hükümler içerip içermediğinin belirlenmesi için yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, karar verilmiştir.
3-)Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda; mahkumiyet kararı ile birlikte suça konu eşyaların tamamının diş tedavisi ve çekiminde kullanıldığından bahisle müsaderesine karar verilmiştir.
Temyiz incelemesine konu eylemin ana hatlarıyla denetime olanak sağlayacak şekilde incelenmesinden sonra; yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesi yapan Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından“ ONANMASINA” ilişkin karara aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
Bu sorunun çözümü için suça konu eşyaların ele geçiriliş biçimi ve sanığın olaydan hemen sonraki samimi beyanları birlikte değerlendirilerek 1219 sayılı Kanun 41 maddesindeki suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının benzer olaylardaki yerleşik içtihatlardan yarlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesi, 03/12/2012 gün, 2010/2480 E-2012/31018 K sayılı ilamında;
1219 sayılı Kanunu 41.maddesinde düzenlenen suç seçimli hareketli suçlardandır.
Anılan madde, 'Kişisel çıkar amacı olmasa bile diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene veya müdahale yapan, diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açanların meslek icraları durdurulur. Bu kimseler hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur' biçiminde düzenlenmiş olup, maddede öngörülen suçun üç farklı biçimde işlenebileceği düzenlenmiştir. Bunlar;
a)Diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene yapmak
b)Diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir müdahale yapmak
c)Diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili işyeri açmak.
Sanıklar hakkındaki iddianamenin incelenmesinden suçun nitelendirilmesinin “Diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir müdahale yapmak” olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre sanıklar bir işyeri açmadan seyyar olarak diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir müdahale yapmak biçime tanımlanan suçu işlemek üzere hareket etmekte oldukları anlaşılmaktadır.
Bu suç, bir zarar suçu olmayıp, tehlike suçudur. Suçun oluşumu için ağız içinde çalışılmaya başlanması yeterli olup, neticenin oluşması aranmamaktadır.
Maddede somut tehlike suçu olarak tanımlanan ağız içinde diş hekimlerinin yapabileceği faaliyeti diplomasız olarak yapmak suçunda korunan hukuki yarar; kişilerin hayatları, vücut bütünlüklerinin bir tehlikeye maruz kalmadan yaşama haklarıdır. Bu nedenle anılan maddede yasaklanan ve ceza yaptırımına bağlanan eylemlerin işlenmesi durumunda kişilerin hayatları ve vücut bütünlüklerinin zarar görme tehlikesi arz etmesi yeterlidir. Ayrıca, tehlikenin belirli kişi bakımından söz konusu olması gereklidir.
Bu suç aynı zamanda kasten işlenebilen bir suçtur. Maddede diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir müdahale yapmak yasaklanmış olup, sonuç elde etmeye müsait icrai hareketin yapılmasıyla suç işlenmiş sayılacaktır.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayı incelediğimizde;
Dosya kapsamına göre sanıklar diş temizlik aletlerini çantadan çıkarttıkları sırada olay yerine polisler gelmiştir ve eylem bu aşamada kalmıştır. Henüz ağızda aletle veya aletsiz herhangi bir muayene ya da müdahale yapılmamıştır. Bu durum karşısında sanıkların eylemlerinin icrai harekete başlamadan hazırlık aşamasında kaldığının kabulü gerekmektedir. Sanıklara atılı eylemin hazırlık hareketlerinin cezalandırılacağına ilişkin ilgili yasada bir hüküm de yer almamaktadır.
Bu nedenle, atılı suçtan sanıkların beraatına karar verilmesi yerine yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyetine karar verildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesinin yukarıda içtihadı ışığında; somut olayımıza baktığımızda;
Sanık hakkında düzenlenen iddianame içeriğine göre; yargılamaya konu edilen eylemin “Diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene ve müdahale yapmak” şeklinde nitelendirildiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda; soyut ikrara ve bilirkişi raporuna dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesine karşın; sanığın diş hekimliği mesleğine ilişkin olarak kimi muayene ettiği yada kime müdahalede bulunduğu hususunda hiç bir araştırma yapılmadığı gibi bu husustaki bilgiye nasıl ulaşıldığı da, karar yerinde de denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmamıştır.
Sanığın olaydan hemen sonraki samimi beyanlarının 1219 sayılı kanunun 41.maddesindeki suçun unsurlarını oluşturacak düzeye ulaşıp ulaşmadığının, başka bir deyişle maddi delille irtibatlandırılmayan soyut ikrara dayanılarak mahkumiyet kararı verilip verilemeyeceğinin; somut olayımızda şüpheli kalan ve mahkemece açıklığa kavuşturulmayan hususlar belirlenerek, uygulamada ve öğretide benimsenen görüşler ışığında anılan maddede ki suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
...:Yargı makamı ikrara rağmen, sanığın suç işlemediğini kabul edebilir. Çünkü ortada ikrarı destekleyen somut delil olmadığı müddetçe ikrar bir anlam taşımayacaktır. Bu sebepledir ki, suç üstlenme fiili suç olarak düzenlenmiştir (TCK m.270).
Uygulamada da yüksek “Yargıtay'ın çeşitli dairelerinin aynı görüşü destekleyen pek çok içtihadı mevcuttur. Yıllarca hırsızlık suçlarından verilen kararları temyiz'en inceleyen Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin; bütün aşamalarda; cadde üzerinde bulunan araçlardan teyp çaldığını samimi bir şekilde ikrar eden sanığın savunmasının, teyplerin ele geçirilerek yada sahiplerinin bulunarak doğrulanma-ması halinde; soyut ikrarın yan bir delille desteklenmediğinden bahisle beraat kararı verilmesi gerektiğine, teybin ele geçirilmesi durumunda ise özellikle 765 sayılı kanunun yürürlükte olduğu dönemde, araç sahibi belirleneme-mesi durumunda aracın sağlam olup olmadığının tespit edilmesinin mümkün olamayacağı dikkate alınarak; şüpheden sanık yararlanır kuralı gereğince suçun niteliğinin sanığın en lehine olacak şekilde; açıktan hırsızlık olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda pek çok içtihadı mevcuttur.
Aksi düşüncenin doğru olarak kabul edilmesi halinde, ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan”hakkaniyet” ilkesine, aykırı sonuçların ortaya çıkacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Örneğin somut olayımıza benzer bir şekilde elinde adam öldürmeye elverişli silah ve bu silahtan atılan 10 adet boş kovan ile tesadüfen yakalanan bir kişinin bu silah ile 10 kişiyi öldürdüğünü ikrar etmesi durumunda öldürüldüğü iddia edilen kişiler tespit edilmeden, hatta öldürüldüğü tespit edilse dahi, ölüm zamanı, yeri ve şekline göre ikrar ile örtüşüp örtüşmediği belirlenmeden, sırf suçu ikrar ederek silahı da gösteren sanığa 10 ayrı cinayetten mahkumiyet kararı verilebilir mi?
Kaldı ki ! yakalanmadan önce dişçilik yaptığına dair hakkında herhangi bir ihbar dahi bulunmayan sanığın, önleme görevi yapan görevliler tarafından durdurulduktan sonra, dişçilik yaptığını beyan eylemesi üzerine, herhangi bir şekilde arama kararı olmaksızın aracında yapılan arama sonucunda; suça konu eşyaların ele geçirildiği, hazırlık aşamasında ki ifadesinde özet olarak diş teknisyenliği yaptığını beyan eden sanığın, herhangi bir kimseyi muayene ettiğine yada müdahalede bulunduğuna dair açıklamada bulunmadığı gibi son derecede samimi anlatımına karşın, ne araçta yapılan aramada nede başka bir yerde, diş hekimleri yada diş teknisyenleri tarafından yapılması gereken işlemlerle ilgili faaliyetinin devam ettiğini gösteren herhangi bir müşteriye ait diş, yada protez veya benzeri diş malzemelerine rastlanılamamıştır. Sırf soyut ikrara dayanılarak, sanığın muayene yada müdahalede bulunduğu kişilerden en az birisi belirlenmeden 1219 sayılı kanunun 41 maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesinin, şüpheden sanık yararlanır” ilkesine aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Zira sanık tarafından dişçilik olarak nitelendirilen işin gerçekte 1219 sayılı kanunun 41 maddesinin unsurlarını oluşturacak boyutlara ulaşmaksızın belgesiz şekilde diş teknisyenliği yapma boyutunda kalarak, 1219 sayılı kanunun ek 13 maddesinin uygulanma ihtimalini gündeme getirir ki!, böyle bir kabulün sanığın lehine olacağı konusunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi için Ceza Muhakemesi Hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan ‘Şüpheden sanık yararlanır ilkesinden’ ne anlaşılması gerektiğinin uygulamada ve teoride benimsenen görüşler ışığında açıklanması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.10.2010 tarih, 2010/8-134 esas- 2010/217 karar sayılı içtihadında; ‘Şüpheden sanık yararlanır ilkesi’ özet olarak aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Latince ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan ‘şüpheden sanık yararlanır ilkesi’ ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.
Anayasanın 38/4. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçsuzluk karinesi, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçsuz sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu karine uyarınca, suçsuz olduğu varsayılan kişinin suçlu kabul edilmesi için kesin hükümle mahkum olması, mahkumiyet için de fiilin ispatlanması, yani şüphenin bertaraf edilmesi gerektiğinden, şüpheden sanık yararlanır ilkesi suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
...; Şüpheden Sanığın İstifade Etmesi İlkesini; ‘Mahkeme, Muhakeme Hukuku açısından kullanılmasına izin verilen bütün delilleri dinlediği halde, maddi mesele hakkındaki şüphesini yenemezse, suç fiilini sanığın lehine olacak şekilde karara bağlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddesindeki ‘suçsuzluk karinesi’, şüpheden sanığın faydalanmasını gerektirir’ şeklinde özetledikten sonra; Şüpheden sanık yararlanır kuralının anlamını şu şekilde açıklamıştır:
'Şüpheden sanık yararlanır' ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde yüz oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar.
Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Nitekim jüri sisteminin bulunduğu ...'nde jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar verilebilmesi için 11 üyeden, 11'inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatına karar verilir. Bu örnek, şüphenin yüzde yüz oranında yenilme-mesi dolayısıyla, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini göstermektedir.
Yargıtay da benzer olaylardaki pek çok kararlarında bu ilkeye gerekli önemi vermektedir. Çeşitli kararlarda bu husus söyle ifade edilmiştir:
Ceza yargılamalarında amaç, gerçeğin hiçbir şüpheye yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; şüphenin bulunması halinde, mahkûmiyet kararı verilmesi ceza yargılaması hukukunun genel ilkelerine aykırıdır; şüpheden sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza yargılaması hukuku ilkesidir ve varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 05/04/2016 tarih, 2013/34637 E-2016/2608 K sayılı ilamında;
Ceza Muhakemesi Hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı taktirde beraat kararı verilecektir. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkum olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile masumluk karinesidir. Şüpheliye yüklenen suçun sübuta erdiği kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılmalıdır. (Y.C.G.K. 19.04.1993, 6-81/110) Ceza Muhakemesinde, esas olarak, fiilin fail tarafından işlendiği veya işlenmediği konusunda, hukuk düzenince kabul edilen vasıtalarla, yargılama makamının tam bir kanaate ulaşmasını temin ameliyesine ispat denir. İspat için inandırmak yetmez, tam bir kanaate ulaşılması gerekir. İspat ameliyesinde, hukuk düzeninin kabul ettiği vasıtalar delillerdir. Buna göre ceza muhakemesinde ispat için kullanmak istenen bir vasıtanın delil olarak nitelenebilmesi için iki temel niteliği bulunmalıdır. Bu vasıta, olayı temsil etmelidir ayrıca olayı temsil eden vasıta; akla, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olmalıdır. Olayı temsil etmekten maksat; delil olarak kullanılmak istenilen vasıtanın olayın bir parçası olması ve/veya olayı yansıtmasıdır. Ceza yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada, mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemeyeceğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesi; gerek yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan içtihadın da, gerekse benzer olaylardaki pek çok olayda; somut olayımızdaki sanığın durumunda olan diplomasız seyyar diş hekimliği yapan şahısların, 1219 sayılı kanunun 41 maddesindeki suçu işleyebilmesi için diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene yada müdahale yapılmasının zorunlu olduğunu duraksamaya yer vermeyecek kabul etmesine karşın; incelemeye konu olayda; ilk mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verirken; suçun oluşup oluşmadığı hususunda herhangi bir değerlendirme yapılmayarak çelişkiye düşmüştür.
Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesinin, 18/12/2013 gün, 2013/24624 K sayılı ilamında;
“1219 sayılı yasanın 41.maddesinin 'Kişisel çıkar amacı olmasa bile diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin herhangi bir muayene veya müdahale yapan,....' hükmü uyarınca anılan maddedeki suçun oluşabilmesi için sanığın muayene ve müdahale yapmasının gerekeceği, sanık savunmasında atılı suçlamayı kabul etmediği dosya içindeki bilgi ve belgelere göre bu savunmanın aksine atılı suçun işlendiğine dair yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı nazara alınmadan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yukarıda ki örnek olarak gösterilen öğretide ki görüşler ile bu görüşleri destekleyen içtihatlarda; özet olarak somut olayımızda; iddianame içeriğine göre diş hekimliği mesleğine ilişkin olarak herhangi bir muayene yada müdahale yapıldığına dair bir tespite yer verilmemiş olması ve bu aşamadan sonra sanığın hazırlık aşamasındaki ikrarı doğrultusunda, muayene yada müdahale yapılan kişilerin araştırılarak bulunması mümkün olamadığından; araç içerisinde ele geçirilen eşyalarında bizatihi suç teşkil etmemesi nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, mahkumiyet kararı verilerek; sırf soyut ikrara dayanıldığı gibi ayrıca şüpheli durum sanık aleyhine yorumlanmıştır. Sonuç itibariyle; Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu, bir taraftan hiç bir yan delille desteklenmeyen hazırlık aşamasındaki soyut ikrara dayanılarak; muayene yada müdahale edilen herhangi bir kişi belirlenmeden ve ayrıca kabule göre sanığın hazırlık aşamasındaki soyut ikrarında oluşan şüpheli durumlar sanık lehine değerlendirilmeden yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının ONANMASINA, karar verilerek “ şüpheden sanık yararlanır” ilkesine ve benzer olaylardaki yerleşik uygulamalara aykırı davranılmıştır.
Yukarıda arz ve izah edilen gerekçelerle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün ONANMASINA; ilişkin Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir.