Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/7492 E. , 2021/1330 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/7492
Karar No : 2021/1330
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- Kendi adına asaleten oğlu
….'e velayeten …
2- …
3- …
4- …
5- …
6- …
7- …
8- …
9- …
VEKİLLERİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar murisi …'in 12/10/2008 tarihinde yere düşüp kafasını çarpması nedeniyle eve çağrılan 112 Acil Ambulansı görevlilerince sadece iğne yaparak ayrılmaları akabinde kişinin durumunun ağırlaştığı, sağlık hizmetinin sunumunda gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle kişinin hayatını kaybettiğinden bahisle davacılardan … (müteveffanın eşi) için 211.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, … (müteveffanın çocuğu) için 3.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, … (müteveffanın annesi) için 50.000,00 TL manevi ve diğer davacılardan (müteveffanın kardeşleri) her biri için 25.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 214.000,00 TL maddi, 425.000,00 TL manevi zararın ölüm tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesi'nin 16/05/2016 tarih ve E:2015/5886, K:2016/3597 sayılı bozma kararına uyularak, Adli Tıp Kurumu ... Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda aktarılan hususlar ile dava dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; 12/10/2008 tarihinde bayılması nedeniyle çağrılan davalı idareye bağlı 112 Acil Ambulansında görevli doktor tarafından öncesinde şuuru kapalı olduğu halde müdahale sonucu sesli uyarılara cevap verdiği gerekçesiyle hatalı teşhis konularak sadece iğne yapılmakla yetinildiği, sonrasında ayırıcı tanı ve tanıya yönelik tedavinin sağlanması için durumuna uygun bir hastaneye götürülmesi gerekirken götürülmeyerek evde ilaç tedavisi uygulanmak suretiyle bırakılan davacılar murisinin, ertesi gün kafa travmasına bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması sebebiyle hayatını kaybetmesinin tamamen davalı idarenin hizmetin kötü işlemesi şeklinde gerçekleşen kusurundan kaynaklandığı sonucuna varıldığı, Destekten yoksun kalma şeklinde oluşan maddi zarar miktarlarının tespitine yönelik olarak uzman bilirkişi marifetiyle hesap incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, re'sen seçilen uzman hesap bilirkişisi Av. … tarafından hazırlanan 01/04/2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacılardan …'in uğradığı destekten yoksun kalma zararının 130.828,80 TL; …'in ise uğramış olduğu gerçek maddi zararın 1.622,32 TL tutarında olduğu, uğranılan söz konusu maddi zarar miktarlarının idareye başvuru tarihi olan 21/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanarak adı geçen davacılara ödenmesine, şahsın hayatını kaybetmesinden ötürü eşi, çocuğu, annesi ve kardeşlerinin büyük bir ruhsal elem ve üzüntü duyduğu, duyulan acı ve elemle orantılı olacak şekilde talep edilen ve uğranıldığı takdir olunan davacılardan … ve … için 100.000,00 TL'er, … için 50.000,00 TL ve diğer davacılardan her biri için 25.000,00 TL'er manevi tazminatın başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanarak davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, maddi tazminat hesaplama kriterlerinin gerçeğe aykırı olduğu, ölümüne sebebiyet verilen …'in inşaat teknikeri olduğu, tecrübeli bir inşaat teknikerinin asgari ücretli olarak çalıştığını farz etmenin hayatın olağan akışına ve somut olaya uygun düşmediği, vasıfsız elemanın ancak asgari ücretli olarak çalışacağı, gelir konusunda gelirin miktarının mühendisler odasından sorulması (40 yaşında tecrübeli bir inşaat teknikerinin ne kadar aylık aldığı hususu) gerekirken bundan sarfı nazar ederek ve gerçek geliri tespit etmeden varsayımsal olarak aleyhe olarak asgari ücretle tazminat hesabının yaptırılmasının usul ve esasa aykırı olduğu, müteveffanın çocuğu olan …’in destek alma süresinin 1 yıl ( yani 18 yaşın sonu ) olarak alınmasının olaya uymadığı, erkek çocuklarının üniversite okuması halinde 25 yaşına kadar destek alacağı, lise eğitimi alması durumunda 22 yaşına kadar destek alacağı, çocuğun üniversite okuduğu, destek olma oranlarının hatalı hesaplandığı müteveffanın eşinin tek çocuğu ile birlikte iken en az %50 destek alacağı yerine, %40 olarak destek alacağı, tek başına iken %60 yerine %50 olarak destek alacağı varsayımı ile hareket edilmesi, çocuk …’in en az %30 destek alacağı yerine %20 kabul edilmesinin hukuka ve Danıştayın kararlarına aykırı olacağı, Davalı idare tarafından, hasta yakınlarının ambulans görevlilerine müteveffanın düştüğü kafasını çarptığı bilgisini vermedikleri, tekrar sıkıntı olursa 112'nin aranması gerektiği söylenmesine rağmen aramadıklarından hasta yakınlarının ihmali olduğu, kusurlarının bulunduğu olayda bunun değerlendirilmediği, hizmetin kusurlu işletilmediği, manevi tazminat miktarının zenginleşmeye sebebiyet verecek şekilde yüksek hesaplandığı ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davalı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmesinin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
USUL YÖNÜNDEN;
Müdahil tarafından verilen 26/08/2019 tarihli dilekçede, temyize beyan sunumu ifadesinin yer aldığı, dilekçe içeriğinde kararın bozulması gerektiğinin belirtildiği, fakat Mahkeme kararının müdahile 28/02/2019 tarihinde tebliğ edildiği dolayısıyla müdahil tarafından 26/08/2019 tarihli süresinden çok sonra sunulan dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğundan sunulan dilekçe temyiz dilekçesi olarak değerlendirilmemiştir.
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
1969 doğumlu olan olay tarihinde 39 yaşında olan davacılar murisi …'in 12/10/2008 tarihinde evinde bayılıp yere düşmesi akabinde saat 18.15'te 112 Acil servisi aranıp, kişinin bayılıp yere düştüğü iletilerek ambulans talep edilmiştir. Ambulans çağrı kayıt formuna göre; arayan kişinin anlatımları doğrultusunda ön tanı olarak 'psikiyatrik konversiyon' belirlenmiştir. Olay yerine saat 18.21'de müdahil doktor ve ambulans personelinin ulaştığı aynı formda yazılmıştır. Olay yerine ulaşan hekim tarafından ' ... hastayı ve olay gününü hatırlıyorum. 12/10/2008 günü saat 18.15 civarında telsizden yapılan çağrıya cevap vermek üzere ambulans ve ekibimle olay yerine gittik. Telsiz anonsunda hastanın ön tanısı konversiyon olarak belirtilmişti. Hasta yakınlarına yaptığım sorgulamada hastanın daha önce de bu şekilde bayılmaları olduğunu ve alkol bağımlısı olduğunu öğrendim ve hastayı konversiyon olarak değerlendirerek gerekli müdahalede bulundum. Hastanın düşmesi ile ilgili tarafıma bilgi verilip verilmediğini net olarak hatırlamıyorum. Hastayı konversiyon atağı geçiriyor olarak değerlendirip gerekli müdahalesini olay yerinde yapıp hastaneye götürmeye gerek duymadım. Hastaya bir ampul diazem yaparak hasta yakınlarına da durumu ile ilgili bilgi verip herhangi bir düzelme olmazsa tekrar 112'yi arayarak ekip isteyebileceklerini belirtip istasyona geri dönüş yaptım ...' şeklinde olay anlatılmıştır. Müdahil hekimin anlattığı safhaya kadarki süreç davacılar tarafından; ' ... Yakınımız evden dışarı çıkmak üzereyken dengesini kaybedip düştü ve kafasında bir yarık oluştu. Sesi soluğu kesildi ve gözleri yukarı doğru kaydı. Üzerine bir uyuşukluk hali geldi. 112'yi arayarak hastamızın düştüğünü söyleyip ambulans istedik. Ambulans görevlileri, hastamıza seslenerek onu uyandırmaya çalıştılar. Hastamızın kafasındaki yarığı ve kanı gösterdik ve gereğinin yapılmasını istedik. Bunun üzerine görevliler hastanın numara yapıyor olabileceğini söylediler. Hastaya bir iğne yaptılar ve bir saat içinde kendine geleceğini söylediler ve evden ayrıldılar... ' şeklinde ifade edilmiştir.
Gelişen süreçte davacılar yakınlarını kendi imkanlarıyla 23.10 sularında Şanlıurfa Balıklıgöl Devlet Hastanesi'ne kaldırmışlardır. Hastanın burada yapılan muayenesinde bilinç bulanıklığı tespiti ve çekilen tomografide kafa içinde yaygın kanama izlenmesi üzerine, hasta yoğun bakım ünitesine yatırılmış ve tedavisine başlanmıştır. Tedaviye yanıt vermeyen hasta ertesi gün saat 16.00'da vefat etmiştir.
Davacılar tarafından, eve çağrılan 112 Acil Ambulansı görevlilerince yapılan müdahale esnasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle hayatını kaybettiğinden bahisle uğranılan zararların karşılanması talebiyle davalı idareye yapılan başvurunun reddi üzerine davacılardan … (eşi) için 211.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, … (çocuğu) için 3.000,00 TL maddi, 100,000 TL manevi, … (annesi) için 50.000,00 TL manevi ve diğer davacılardan her biri için 25.000,00 TL manevi olmak üzere uğranıldığı iddia olunan toplam 214.000,00 TL maddi, 425.000,00 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Açılan dava neticesinde Mahkeme tarafından verilen tazminat isteminin kısmen kabulü ile, davacılardan … ile …'in maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile …'in uğramış olduğu 130.828,80 TL maddi zararın ve …'in uğradığı 1.622,32 TL maddi zararın 21/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanarak adı geçen davacılara ödenmesine, adı geçen davacıların fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin ise reddine, davacıların tamamının manevi tazminat taleplerinin kabulü ile … ve … için 100.000,00 TL, … için 50.000,00 TL, diğer davacılardan (…, …, …, …, …, … ve …) her biri için 25.000,00 TL tutarında takdir edilen manevi tazminatın 21/02/2009 idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanarak davacılara ödenmesine ilişkin karara karşı davalı ve müdahil tarafından yapılan karar düzeltme başvurusu neticesinde kabule ilişkin kısmın Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesi'nin 16/05/2016 tarih ve E:2015/5886, K:2016/3597 sayılı bozma kararı ile, eksik inceleme sonucu alınan Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı, yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine Mahkemece bozmaya uyularak alınan yeni rapor neticesinde aynı tazminata hükmedilmiştir. Söz konusu bu karar taraflarca temyiz edilmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesiyle 'bilirkişi' konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde; hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür. Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı 'Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname' ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2., 3. ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda Adli Tıp Genel Kurulu'na yapılan atıfların Üst Kurullarına yapılmış sayılacağı, 7. maddesinde, Adlî Tıp Üçüncü Üst Kurulunun, Adlî Tıp Birinci, Yedinci ve Sekizinci İhtisas Kurulları başkanları ve üyelerinden oluşacağı, 17. maddesinin (g) bendinde, Sekizinci İhtisas Kurulu'nun görevi, ölümle sonuçlanan tıbbî uygulama hatalarına ilişkin işler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek olarak düzenlenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde, İdare Mahkemesi'nce Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesi'nin 16/05/2016 tarih ve E:2015/5886, K:2016/3597 sayılı bozma kararı öncesinde alınan Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kurulu'nun … tarih ve … sayılı raporu ile, davacılar murisinin ailesinin '12/10/2008 tarihinde aniden düşme öyküsü, bayılma, ayılamama durumunun olduğu, düşme sonucu başında yaralama bulunduğu' beyanlarının olduğu, çağrılan 112 Acil ekibinden … isimli doktorun hastayı dirençli konversiyon olarak değerlendirerek diazem yapılmasını sağladığı, 112 formu kayıtlarında kişinin vital bulguları ile ilgili bir kayda rastlanmadığı, ayrıca adı geçen doktorun adli tahkikat kapsamında kendi ifadesindeki,'herhangi bir düzelme olmazsa tekrar 112'yi arayarak ekip isteyebileceklerini belirttim.' beyanı ile … isimli ambulans görevlisinin alınan ifadesinde yer verdiği, 'hasta sesli uyarılara cevap vermeye başladığı için zamanla açılacağını hasta yakınlarına bildirdik' beyanın da değerlendirilmesinden, düşme öyküsü konusunda aile ve doktor ifadelerinde bildirim yönünden çelişki bulunmakla birlikte, şuuru kapalı olan bir hastayı müdahale sonucunda sesli uyarılara cevap verdiği gerekçesiyle durumu konversiyon olarak değerlendirerek bir ampul diazem yapılıp herhangi bir düzelme olmazsa tekrar 112'yi arayarak ekip isteyebilecekleri belirtilmek suretiyle olay yerinde bırakarak, hastadaki durumun ayırıcı tanısı ve tanıya yönelik tedavisi için uygun bir hastaneye transportunu sağlamaması nedeniyle acil doktorunun eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı, görüşünün bildirildiği görülmektedir.
Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesi'nin 16/05/2016 tarih ve E:2015/5886, K:2016/3597 sayılı bozma kararında, bentler halinde dosya kapsamında eksik bırakılan ve özel ve teknik bilgi gerektirdiğinden Adli Tıp Genel Kurulu'ndan tek tek sayılan hususların sorularak netleştirilmesi ve tüm bu tespit edilen hususlar yanında gerek dava dilekçesi, gerekse Adli Tıp Kurumu nezdinde yaptırılan bilirkişi raporuna karşı sunulan itiraz dilekçesi, hekim yahut diğer sağlık personelinin olay hakkındaki ifadesi, olayla ilgili hazırlanan idari inceleme raporları ve resen tespit edilecek hususlar yanında davacılar yakını için 112 servisinin aranmasından başlayarak hastaneye ilk başvurusundan ve vefatına kadar geçen süreçte, uygulan teşhis, tedavi, gözlem ve böylesi bir vakada uygun görülen tecrübe kuralları da göz önüne alınarak, olayda hekim yahut idare kaynaklı hatalar olup olmadığı incelenmeli ve konunun uzmanı hekim bilirkişilerin katılımı ile hazırlanmış gerekçeli yeni bir rapor alınması hususu vurgulanarak dosyada eksikliği tespit edilen söz konusu bentler halinde sayılanların bozma kararının verildiği tarihte var olan en geniş katılıma sahip Adli Tıp Genel Kurulu'ndan alınacak rapor ile giderilmesi istenilmiştir.
Ancak, İdare Mahkemesi'nce 29/11/2017 tarihli ara kararı ile bozma kararında belirtilmesine rağmen Adli Tıp Genel Kurulu'na yazı yazılmadığı öte yandan bozma kararında ayrıntılı olarak belirtilen sorulardan farklı sorular sorulduğu görülmektedir. Dolayısıyla bozma kararı sonucunda alınan raporun Adli Tıp ... İhtisas Kurulunca hazırlandığı çünkü o tarihte Adli Tıp Genel Kurulu olmadığı yerine geniş katılımlı Üst Kurullar getirildiği, tıbbi hataları inceleme görevinin Üçüncü Üst Kurulda olduğu ve hatalı tıbbi uygulamalar sonucu oluşan ölümlere sekizinci ihtisas dairesinin baktığı görülmektedir.
Adli Tıp Sekizinci İhtisas Kurulu'nca hazırlanan … tarih ve … karar sayılı raporda; 'düşme öyküsü konusunda aile ve doktor ifadelerinde bildirim yönünden çelişki bulunmakla birlikte, şuuru kapalı olan bir hastayı müdahale sonucunda sesli uyarılara cevap verdiği gerekçesiyle durumu konversiyon olarak değerlendirerek bir ampul diazem yapılıp herhangi bir düzelme olmazsa tekrar 112'yi arayarak ekip isteyebilecekleri belirtilmek suretiyle olay yerinde bırakarak, hastadaki durumun ayırıcı tanısı ve tanıya yönelik tedavisi için uygun bir hastaneye transportunu sağlamaması nedeniyle acil doktoru …in eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı' görüşüne yer verilmiş olup, rapor incelendiğinde bozma kararından öce alınan rapor ile aynı ifadelere yer verildiği, raporun nöroşirürji ve acil tıp uzmanından oluşan 7 hekim katılımı ile hazırlandığı görülmektedir.
İdare Mahkemesi tarafından direnme kararı yerine Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesince verilen bozma kararına uyularak karar verildiği görülmektedir. Bu durumda da kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşmaktadır. Bu itibarla, mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı olmaması gerekmektedir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş olmaktadır. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. Somut olayda da bozma kararında belirtilen eksikliklerin aynı şekilde ara kararı ile Adli Tıp Kurumuna sorularak netleştirilmek suretiyle esasa geçilmelidir.
Doğrudan sağlık hakkını ilgilendiren bu tür davalarda, olayların oluşumuna ilişkin olarak delilleri değerlendirmekle görevli olan mahkemelerce, bozma kararında açıkça yazılan eksiklik içeren ve tek tek sorulan sorulara yer verilmeyerek, ara kararı ile farklı sorulara yer verilmesi, geniş katılımcı olması nedeniyle Adli Tıp Genel Kurulu'ndan rapor alınması hususu vurgulanmasına rağmen her ne kadar şuan Genel Kurul olmasa da bu konuda geniş katılıma sahip Üçüncü İhtisas Üst Kurulu yer almasına rağmen bu kuruldan rapor alınmamıştır. Dolayısıyla alınan yeni raporun bir önceki rapor ile aynı tespit ve açıklamalar içermesi sebebiyle bozmadan önce verilen aynı karar verilmiştir. Bir nevi bozma kararına şekli olarak uyulmuş olup verilen kararın somut olayı aydınlatmaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır. Bu tür bir raporun hükme esas alınması halinde, kişilerin anayasal haklarını korumaya yönelik yeterli yargısal güvence sağlanmamış olup, somut olaya uygun karar verilmesini güçleştirecektir.
Bu durumda Mahkeme tarafından Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulu'ndan;
1 - Adli Tıp Kurumu ... İhtisas Dairesi tarafından hazırlandığı anlaşılan … tarihli … sayılı raporun 5. sayfasında; '... Çağrı kayıt formunun kurulumuzca incelenmesinde: formda bilinç, pupil, solunum, nabız, tansiyon bölümlerinin kişiyle ilgili bilgilerin kaydedilmemiş olduğunun dikkati çektiği' ifade edilmektedir. Davalı yanında yer alan müdahil doktor vekilince karar düzeltme aşamasında, 02/06/2015 tarihinde kayda giren beyan dilekçesiyle '112 Sağlık Hizmetleri Ambulans Vaka Formu' sunulmaktadır. Bu form incelendiğinde; … protokol numaralı ve 12/10/2008 tarihli olduğu ve 'aslı gibidir' kaşesi taşıyan örnek nüsha olduğu anlaşılmaktadır. Yine form içeriğine bakıldığında; uyuşmazlığa konu davacılar yakınına ambulans görevlilerince müdahale edilirken hastaya ilişkin muayene bilgi ve sonuçlarına, hastanın vital bulgularına ve ön tanıya, uygulanan tedaviye yer verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; olayla ilgili bilirkişi raporu hazırlayan Adli Tıp Kurumu'nun ilgili ihtisas dairesinin de dikkati çeken eksikliğin karar düzeltme aşamasında sunulan belge örneğiyle tamamlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca İdare Mahkemesi tarafından 'Ambulans Vaka Formu'nun aslının temini suretiyle bu formda yer alan veriler dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir.
2 - Adli Tıp Kurumu ... İhtisas Dairesi tarafından hazırlandığı anlaşılan … tarihli … sayılı raporun sonuç kısmında; '... düşme öyküsü konusunda aile ve doktor ifadelerinde bildirim yönünden çelişki bulunduğu ...' ifade edilmektedir. O halde çelişkinin giderilmesine yardımcı olma ve sonuca ulaşma adına şu hususların sırasıyla ve teker teker şüpheye yer bırakmayacak şekilde araştırılması ve değerlendirilmesi gerekecektir: 112 arandığında 'Çağrı Kayıt Formu' dışında hasta yakınlarının verdiği anamneze ilişkin başkaca bir tutanak vs. belge var mıdır? Yine 112 arandığında hasta yakını ile çağrıyı karşılayan görevli arasında geçen konuşmalar kayıt altına alınmış mıdır?(Kayıt altına alındığının tespiti halinde sesli veri edinilebileceği gibi konuşmamın dökümünün yer aldığı yazılı belge de edinilebilir) Bu madde karşılandığında gerekli değerlendirme yapılırken 'Ambulans Vaka Formu'nda yer alan veriler de dikkate alınmalıdır.
3 - Müdahil doktor olayla ilgili olarak gerek idari soruşturma gerekse yargılama safhalarında özetle; 'Telsiz anonsunda hastanın ön tanısının konversiyon olduğunun söylendiğini, hasta yakınlarınca da bu yönde anamnez verildiğini, hastanın bu şekilde bayılmalarının olduğunun ve alkol bağımlısı olduğunun söylendiğini, kendi yaptığı muayene sonucunda da vakayı konversiyon olarak değerlendirdiğini ve 1 ampul diazem yaptığını, hastaneye nakle gerek duymadığını' ifade etmektedir. Hasta yakınları ise; ' ... düşme ve kafada kanama öyküsü verdiklerini...' ifade etmektedir. O halde bu maddeyle ilgili araştırılması, değerlendirilmesi ve cevaplanması gereken hususlar şöyledir; vakanın konversiyon olarak değerlendirilmesinin doğru olduğunun kabulü halinde dahi hastanın hastaneye nakledilmeyerek 1 ampul diazem yapılmasıyla yetinilmesi tıbbi standartlarla bağdaşmış mıdır? Yine vakanın konversiyon olarak değerlendirilmesinin doğru olduğunun kabulü halinde dahi hasta için düşme/kafa travması ihtimaline binaen kafada kanama kontrolü yapılması gerekli ve zorunlu bir uygulama mıdır? Bu kontrolün yapılması halinde kanamanın fark edilmeme imkanı var mıdır? Hastanın içinde bulunduğu klinik tabloya esas 'Ambulans Vaka Formu'nda yer alan verilere göre kafada kanamaya işaret edecek ya da bu hususta şüpheye götürecek veriler var mıdır? Bakmakta olduğumuz uyuşmazlıkta; bu hususlara hangi ölçüde riayet edilmiştir?(Bu madde cevaplandırılırken ambulans ekibinin olay yerinde 24 dakika kaldığı da gözönünde bulundurulmalıdır.)
4 - Başta hasta dosyası olmak üzere dosyada yer alan tüm bilgi ve belgelere göre; 112 acil ambulans saatinin aranma saati 18.15'tir. Ambulansın olay yerine varış saati 18.21'dir. Ambulans ekibinin olay yerinden ayrılış saati 18.45'tir. Hastanın, yakınlarınca kendi imkanlarınca hastaneye ulaşma saati 23.10'dur.(Bu durumda ambulans ekibinin olay yerinden ayrılmasıyla hastanın hastaneye ulaşması arasında 4 saat 25 dakikalık bir zaman olduğunu göstermektedir.) Hasta saat 23.10'da hastaneye ulaştığında hastayı karşılayan hekim M.S.A imzalı genel adli muayene raporunda; ' ... Düşme sonrası yaralanma, kafa arkasında düşmeye bağlı cilt kesisi, çekilen tomografide yaygın kanama izlendiği, hayati tehlikesinin mevcut olduğu ' yazılıdır. Adli Tıp Kurumu ... İhtisas Dairesi'nce hazırlanan … tarih ve … sayılı rapora göre ölüm sebebi; ' ... Kafa travmasına bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması' olduğunun belirtildiği, davacılar vekili tarafından sunulan 16/05/2013 havale tarihli ve bilirkişi raporuna itiraz olarak sunulan dilekçe ve ekleri olan sağlık raporları incelendiğinde; müteveffanın oğlu …'in 'Hemofili' hastası olduğu anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında bu maddeyle ilgili araştırılması, değerlendirilmesi ve cevaplanması gereken hususlar şöyledir; uyuşmazlıkta müteveffanın oğlu …'in 'Hemofili' hastası olduğu bilgisi karşısında aynı hastalığın müteveffada da olduğunu söylememiz mümkün müdür? Mümkün olduğunun kabulü halinde, bu hastalığın kafada yer alan kesiyi ya da kanı ortaya çıkarma ya da gizleme fonksiyonu olmuş mudur? Bu husus müdahil hekimin tanı, tedavi ve hastaneye nakletmeme kararını etkilemiş midir? Yine müteveffanın hemofili hastası olduğunun kabulü halinde, bu durumu tedavide sonuç alınamamasında bir etken olmuş mudur? Ambulans ekibinin olay yerinden ayrılmasıyla hastanın hastaneye yakınlarınca ulaştırılması arasında 4 saat 25 dakikalık bir zaman olduğu gerçeği karşısında; kafada yer alan kesinin ambulans ekibi olay yerinden ayrıldıktan sonra olma ya da ortaya çıkma imkanı var mıdır? Bakmakta olduğumuz uyuşmazlıkta, kafada yer alan kesinin hangi zaman dilimi içinde oluştuğunu belirleme imkanı var mıdır? Yine ambulans ekibi olay yerinden ayrıldıktan sonra, hastanın hastaneye ulaştırılmasında tedaviye etki edici bir gecikme söz konusu mudur? Hasta saat 23.10'da hastaneye ulaştığında hastayı karşılayan hekim M.S.A imzalı 'Genel Adli Muayene Raporu' düzenlenmesi, yine … Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulan 13/10/2008 tarihli otopsi raporunda; ceset üzerinde yer yer ekimozlu sıyrıklar, ekimozlar ve yaralar olduğu açıklaması karşısında; müteveffada oluşan durumun darp sonucu meydana gelip gelmediğinin de incelenmesi gerekecektir.(Bu madde cevaplandırılırken, Adli Muayene Formu edinilmeli, formun hangi amaçla tutulduğu araştırılmalı, forma göre herhangi bir adli işlem başlatılıp başlatılmadığı, hastane polisince bu hususta tutanak tutulup tutulmadığı araştırılmalı ve elde edilecek veriler otopsi raporunda yer alan verilerle birlikte irdelenmelidir.)
5 - Adli Tıp Kurumu ... İhtisas Dairesi'nce hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda da belirtildiği üzere müteveffanın ölüm sebebi; ' ... Kafa travmasına bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması'dır. Bu veri ışığında bu maddeyle ilgili araştırılması, değerlendirilmesi ve cevaplanması gereken hususlar şöyledir; Beyin kanaması nedir? Beyin kanamasına sebebiyet veren etkenler nelerdir? Beyin kanamasının tespiti hangi yollarla yapılabilmektedir? Tedavi yöntemleri nelerdir? Müdahil doktorun hastayı evde bırakmak yerine hastaneye naklettiğini varsaydığımızda hastanın kurtulma ihtimali nedir?(bu madde hastaya iliştin tüm evrak ve hastanın içinde bulunduğu klinik tablo gözetilerek cevaplandırılmalıdır)
6 - Hastanın, yakınlarınca kendi imkanlarınca hastaneye ulaşma saati 23.10'dur. Hasta dosyasına göre, hastaneye ulaşma ile vefat saati olan 16.00 arasında hasta için uygulanan tedavi şöyledir; ' kontüzyo cerebri tanısı ile yatırıldığı, düşme neticesi şuur bulanıklığı hikayesi olduğu, muayenesinde;genel durum kötü, şuur kapalı olduğu, FM: TA:160/100 mmHg?, Hgb:11.8, Hct:36 WDL:7,6; kreatinin;1,9 ALT:86 SGOT (AST):yüksek değer çıktığı için çalışılamadığı, Bilirubin:10,84 GGT:2021 ALP:1224 nO:128 tespit edildiği, Yoğun Bakım: kronik alkolizm + kontüzyo cerebri kaydıyla dahiliye konsültasyonu istenildiği, iç hastalıkları konsültasyonunda; 4x1 kş takiben %10 Dextrol 500 cc, tam biyokimya, batın USG, ACT istendiği, Ulcuran 2x1, Mannitol 3x1000, Novosof 1 g, 2x1, isotonik 3000 cc, Metpamid amp. 31, Lasix amp. 21, Panto, Novalgin amp. 3x1 Dekart amp. 4x1, Diazem amp. (LH) başlandığı, Hemşire takip formunda 13.10.2008 tarihli saat 00.30 kaydında Ateş:37, Nb:136, sol 24/95 KB:144/81 Diazem ve Pentoin yapıldığı, 09.30 da ateş 38,7, Nb:70, TA:143/95, Sağlık uygulama yapıldığı, saat 14:00 de ateş:39,2, Nb:137, TA:162/105, saat 15.30 da ateş 38,3, Nb:60/30 tespit edildiği, saat 15.30 CP arrest geliştiği CPR yapıldığı, aspire edildiği, saat 16.00'da eksitus kabul edildiği...' Bu veri ışığında bu maddeyle ilgili araştırılması, değerlendirilmesi ve cevaplanması gereken hususlar şöyledir; Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan bilirkişi raporunun sonuç kısmında; ' ... hastayı olay yerinde bırakarak, hastadaki durumun ayırıcı tanısı ve tanıya yönelik tedavisi için uygun bir hastaneye transportunu sağlamaması nedeniyle Dr. …'in eylemin tıp kurallarına uygun olmadığı...' ifade edilmişse de müteveffanın hastaneye ulaşma saati olan 23.10 ile vefat saati olan 16.00 arasında götürülen hastanede uygulanan tedavinin eksiklik içerip içermediği, bu aşamada hasta için beyin kanaması teşhisinin zamanında konulup konulmadığı, ve bu kapsamda yapılması gereken tedavinin uygulanıp uygulanmadığı, uygulanmışsa tıp kurallarına uygun icra edilip edilmediğinin de irdelenmesi gerekecektir. Bu halde, hastanede yapılan/yapılmayan uygulamalar ölüme katkı sağlamış mıdır? Bakmakta olduğumuz uyuşmazlıkta hastanın içinde bulunduğu klinik tabloya göre, ameliyat seçeneği düşünülmüş müdür? Hastanın opere edilmemiş olması bir eksiklik midir? (bu madde cevaplandırılırken, hasta için beyin kanaması teşhisinin ne zaman konulduğunun araştırılması önem arz etmektedir. Zira yoğun bakıma alınma sebebi kontüzyo cerebri + kronik alkolizm olarak gösterilmektedir. )
7 - Hasta dosyasına göre; hastanın yoğun bakıma kafa taravması yanında 'kronik alkolizm' hastalığı nedeniyle yatırıldığı yazılıdır. Bu veri ışığında bu maddeyle ilgili araştırılması, değerlendirilmesi ve cevaplanması gereken hususlar şöyledir; Hasta 'kronik alkolizm' hastası mıdır? Kronik alkolizm hastası olduğunun tespiti halinde; bu durum müdahil doktorun hastaneye nakletmek yerine hasta için konversiyon değerlendirmesi yapmasında ve bu kapsamda tedavi uygulayarak hastayı evde bırakma kararı almasında etkili olacak düzeyde bir etken midir? Yine hastanın 'kronik alkolizm' hastası olduğunun tespiti halinde, bu durum tedavisinde sonuç alınamamasında ve nihayetinde vefatında bir etken olmuş mudur?(Bu madde cevaplandırılırken; müteveffanın hemofili hastası olduğunun kabulü halinde, bu durumun tedavide sonuç alınamamasında bir etken olmadığı da ayrıca değerlendirilmelidir)
8 - Yeniden yapılacak olan yargılamada temin edilecek bilirkişi raporu hazırlanırken, bilirkişi heyetinde yer alacak hekim bilirkişilerin bakmakta olduğumuz uyuşmazlık konusunda yeterliliklerinin bulunması gerekecektir. Dava konusu olayı çözümleme adına bilirkişi heyetinde ilgisi bakımından 'Acil Tıp Uzmanı' ve 'Nöroşirurji' uzmanının bulunması ya da bu uzmanlık titrine sahip bir hekimin bilgisine başvurulması sonrası değerlendirme yapılması gerekeceği önemle dikkate alınmalıdır.
Durum böyle olunca; ilgili uzman hekimlerin (acil tıp uzmanı ve nöroşirürji uzmanı) katılımının sağlandığı Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulundan, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.
Bu itibarla uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/03/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.