Hukuk Genel Kurulu 2017/3110 E. , 2021/330 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum İş Mahkemesinin 29.01.2015 tarihli ve 2012/256 E., 2015/105 K. sayılı kararı ile verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarihli ve 2015/10378 E., 2016/14832 K. sayılı kararı ile kıdem ve ihbar tazminatları bakımından bozulmuş, bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda Erzurum 2. İş Mahkemesinin 24.11.2016 tarihli ve 2016/605 E., 2016/36 K. sayılı kararı ile verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 09.02.2017 tarihli ve 2017/2 E., 2017/1860 K. sayılı kararı ile bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 02.03.2004-11.04.2012 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden bulunmaksızın feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, ikramiye, ücret ve fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iş sözleşmesini haklı neden bulunmaksızın feshetmesi nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Erzurum İş Mahkemesinin 29.01.2015 tarihli ve 2012/256 E., 2015/105 K. sayılı kararı ile; davacının davalı işyerinde 02.03.2004-11.04.2012 tarihleri arasında çalıştığı, en son giydirilmiş brüt ücretinin 6.761,91TL olduğu, 03.12.2014 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti ve ücret alacakları bakımından davanın kısmen kabulüne, ikramiye alacağının dava tarihinden sonra ödenmesi nedeniyle konusuz kalan bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Erzurum İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarihli ve 2015/10378 E., 2016/14832 K. sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, iş sözleşmesi feshinin haklı ya da geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı ve davacı işçinin kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda davacı, dava dilekçesinde iş sözleşmesini işverenin taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle haklı olarak feshetmek zorunda kaldığını belirtmiş ise de dosya içeriğine ve toplanan delillere göre haklı fesih hakkını doğuran işverenin kanun ve sözleşmeye aykırı bir davranışının varlığını ortaya koyamamıştır. Davacı işçi feshin haklı nedene dayandığını kanıtlayamadığı halde gerekçe gösterilmeden kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Erzurum 2. İş Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen 24.11.2016 tarihli ve 2016/605 E., 2016/36 K. sayılı karar ile; bozma kararının sadece kıdem ve ihbar tazminatları yönünden olduğu, diğer alacak ve tazminat kalemlerine ilişkin hükümlerin bozmaya konu edilmediği, bu nedenle yargılamaya sadece kıdem ve ihbar tazminatları bakımından devam edileceği, harç, yargılama gideri ve avukatlık ücreti konusunda yeni ortaya çıkan durum itibariyle yeniden hesaplama ve hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddi ile kıdem ve ihbar tazminatlarına ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Erzurum 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını davacı vekili süresinde temyiz etmiştir.
11. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 09.02.2017 tarihli ve 2017/2 E., 2017/1860 K. sayılı kararı ile; davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesi uyarınca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ile barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun - 2007/14-778 esas, 2007/611 karar 9. Hukuk Dairesinin 01.04.2008 tarihli ve 2007/38353 esas, 2008/7142 karar sayılı ilamı)
Somut olayda, Mahkemece bozma konusunun kıdem ve ihbar tazminatı yönüyle sınırlı olduğu, diğer alacak ve tazminat kalemlerine ilişkin hükümlerin bozma konusu dışında bırakıldığı gerekçesi ile dava konusu fazla mesai, yıllık ücretli izin, ücret ve ikramiye alacakları hakkında hüküm oluşturulmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.02.2012 tarihli ve 2012/13-747 esas, 2012/84 karar sayılı ilamında ve Dairemizin emsal kararlarında belirtildiği gibi, Yargıtayca bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bozma ile birlikte önceki hüküm ortadan kalkarak hukukî geçerliliğini yitirir. Mahkemece bozulan karara atıf yapılarak yeni hüküm oluşturulamaz. Bozmadan önceki ve bozmadan sonraki kararlar 6100 sayılı Kanun'un 297. maddesine uygun olmalıdır.
Mahkemece yukarıdaki kanuni düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmaksızın, bozma nedeni yapılmayan alacak kalemleri hakkında hüküm oluşturulmaması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Erzurum 2. İş Mahkemesinin 27.04.2017 tarihli ve 2017/137 E., 2017/215 K. sayılı kararı ile; dava konusu taleplerin birbirinden bağımsız nitelik taşıdığı, her bir talebin ayrı ayrı incelendiği ve her biri için ayrı hüküm kurulduğu, bozma kararında kıdem ve ihbar tazminatları dışındaki alacaklar bakımından temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinden bu alacaklara dair hükümlerin kesinleştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Özel Dairece sair yönler hakkında temyiz isteminin reddedildiği gözetildiğinde bozma nedeni yapılmayan alacak kalemleri hakkında mahkemece hüküm kurulmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır
III. GEREKÇE
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi; “(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
16. Aynı Kanun’un “Hükmün Yazılması” başlıklı 298. maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” düzenlemesini içermektedir.
17. Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
18. Bu aşamada usuli kazanılmış hak kavramını açıklamakta yarar bulunmaktadır.
19. Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar.
20. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E., 1981/687 K. sayılı kararında '...mesalâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. (9/5/1960 gün 21 E., 9 K. ve 4.2.1959 gün, 13 E. 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)...' denilmek suretiyle ara karar ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.
21. Hemen belirtelim ki, gerek 1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda, gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
22. Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
23. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
24. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
25. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı ile (YİBK) '...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna...' şeklinde karar verilmiştir.
26. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkın da bir değeri kalmayacaktır.
27. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2016/22-702 E., 2020/443 K. sayılı kararında da bu hususa vurgu yapılmıştır.
28. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı YİBK'da '...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,...' şeklinde ifade edilmiştir.
29. Bu sayılanların dışında hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
30. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usuli kazanılmış hak doğmaz.
31. Somut olayda; Özel Dairece birinci bozma kararı ile davalının sair temyiz itirazlarının reddiyle davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde bozma kararı verilmiştir. Mahkeme tarafından bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda “davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile kıdem ve ihbar tazminatlarına ilişkin taleplerin reddine” şeklinde verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece bozma nedeni yapılmayan alacak kalemleri hakkında hüküm oluşturulmamasının hatalı olduğu gerekçesiyle bozma kararı verilmesi sonrasında direnme kararı verilerek aynı şekilde hüküm kurulmuştur.
32. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda Özel Daire bozma kararı kapsamı dışında kalan kısımlar kesinleştiğinden bozma kararına uyan mahkeme tarafından kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yapılarak karar verilemeyeceği açıktır. Nitekim bozma kararı kapsamı dışında kalan kısımlar bakımından taraflar açısından usuli kazanılmış hak oluşacaktır.
33. Bu durumda kesinleşen kısımlar hakkında yeniden karar vermesi gerekli olmadığından mahkemece bu kısımların kesinleştiği belirtilerek “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulması yeterlidir.
34. Zira, mahkeme kararının kesinleşen bölümlerinin infazı mümkün olduğundan kesinleşen hususta yeniden hüküm kurulması hukuki bir sonuç da doğurmayacaktır.
35. Bu itibarla mahkemece, 29.01.2015 tarihli ve 2015/256 E., 2015/105 K. sayılı mahkemenin birinci kararına atıf yapılarak Özel Dairenin birinci bozma kararı olan 23.05.2016 tarihli ve 2015/10378 E., 2016/1483 K. sayılı kararı ile davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verilen kısımlarla ilgili “karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmesi gerekirken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi gözetilmeksizin hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
36. Direnme kararının usule ilişkin bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.