8. Hukuk Dairesi 2021/15153 E. , 2021/12852 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın reddine dair kararın davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 29.09.2020 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2020/5561 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiştir. Davalı Hazine vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu 137 ada 4 parsel taşınmazda davacının malik ve hissedar olduğunu, davalının 2012 den beri dava konusu taşınmazı işgal ettiğini, ecrimisil bedelini de ödemediğini, bunun için davalıya 15.08.2012 tarihinde ihtar çekildiğini, buna rağmen müdahaleye devam ettiğini, bu nedenle davalının müdahalesinin men’i ile dava tarihine kadar olan döneme ilişkin fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 600 TL ecrimisilin ihtarname tebliğ tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili; 21.09.2015 tarihli dilekçesi ile bilirkişi raporunda davalının kullanımındaki yerin değerinin 181.078,80 TL, 15.08.2012-23.09.2013 tarihleri arası için ecrimisil değerinin ise 2056,67 TL olarak tespit edildiğini belirterek 600 TL olan ecrimisil talebini 1456,67 TL daha artırarak toplamda 2056,67 TL ecrimisil talep etmiştir.
Davalı vekili; esas davacının taşınmaza haksız elattığını ve mülkiyet hakkından fazla yer kullandığını, davalının taşınmazın maliklerinden ... ’ın oğlu olduğunu, onun adına ektiğini ve aynı zamanda icar ettiğini, ve sahip olduğu hakkın daha azını ektiğini, taşınmazda fiili taksim olduğunu , davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; taraflar arasında fiili bir taksimin söz konusu olduğu, taşınmazın bölündüğü ve eskiden beri bu şekilde kullanıldığı , davacı yanın haksız işgale dair iddasının sübut bulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 29.09.2020 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2020/5561 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiştir. Davalı vekili tarafından süresinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Dava; elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Dava konusu 137 ada 4 parsel taşınmazın 14.12.2005 tarihinde toplulaştırma yoluyla çeşitli hisselerle ...: ... Karısı, ...: (karısı), ...: ... (oğlu), ...: ..., ... ve ... adlarına kayıtlıdır. Çorlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.11.2010 tarihli ve 2010/258 Esas, 2010/374 Karar sayılı kararında dava konusu 137 ada 4 parsel taşınmazda “... karısı ...“nın baba adının ... olarak tashihi ile...'ın annesi olduğunun tespitine “... kızı ...’in “...” olarak soyadının tapu kütüğüne eklenmesine karar verilmiştir. Hüküm 14. Hukuk Dairesince onanmış olup karar düzeltme yoluna gidilmemekle 06.06.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı ... tarafından Çorlu Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.05.2008 tarihli ve 2008/571 Esas, 2008/620 Karar sayılı ilamı ile muris ... oğlu ... ve muris ... kızı ... mirasçılarını gösterir veraset ilamı verilmesi talep edilmiş olup bu ilama göre her ikisinin 1927 yılında vefatları üzerine mirasın 12 pay kabulü ile bu 12 payın tamamının ... ...’a isabet ettiği, ... ...’ın ise 23.06.1972 tarihinde vefatı üzerine ... ve ...’ten olma ...’a isabet ettiği, ...’ın vefatı ile de 4 pay kızı ... ( ...), 4 pay oğlu ... (davacı) ve 1 er paydan 4 pay oğlu ...’ında vefatıyla onun mirasçıları olan ..., ... ..., ... ve ... ’a ait olacak şekilde verasetin subutuna karar verilmiştir.
Davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazda esasen davacının hakkından fazla yer kullandığını, dava konusu taşınmazda davalının maliklerden ... ’ın mirasçısı olduğundan onun adına taşınmazı ekmekte olduğunu, ayrıca icar olarak aldığı yerler de bulunduğunu ve bunlardan kaynaklanan haktan daha azını ekerek kullandığını, önceden gelen bir fiili taksim de olduğunu ve davacının buna tecavüz ettiğini, davalının ektiği ayçiçeklerinin çalınması üzerine savcılığa şikayette bulunulduğunu bu nedenle eldeki davanın açıldığını, ayrıca dava değerinin düşük gösterildiğini bu hususta keşif yapılmasını taleple davanın reddini savunmuştur. Keşif yapıldıktan ve rapor alındıktan sonra davalı vekili 26.06.2014 tarihli dilekçesi ile dava konusu yerin harç için değerinin belirlenmesi için ek rapor alınmasını talep etmiştir. Davacı vekili ise davalının kök murisi ... ’ın dava konusu taşınmazda mülkiyet hakkı olmadığını yasal icar senedi de bulunmadığını ve fiili taksimin söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
02.06.2014 tarihinde yapılan keşif sonrasında alınan 05.06.2014 (2012) tarihli fen bilirkişi raporunda dava konusu 137 ada 4 parsel taşınmazın 30036,16 m2 olduğu dava konusu edilen biçilen buğdayın bulunduğu kısmın krokide A harfiyle gösterilen 4480,74 m2 olduğu, dava konusu edilmeyen kısmın ise B harfli 4573,20 m2'lik kısım olduğu tespit edilmiştir. Yine 20.04.2015 tarihinde dava konusu taşınmazda yeniden keşif yapılmış olup bu keşif sonrasında alınan 07.05.2015 tarihli fen bilirkişi raporunda; dava konusu 137 ada 4 parselin 30036,16 m2 olduğu, dava konusu parselin içerisinde dava konusu kısmın krokide A harfi ile gösterilen 9053,94 m2 olarak buğday ekli olduğu , davalıya kiraya veren Necmi Demirtaş’ın dedesinin adının Hasan Pehlivan oğlu olduğu ve hissesine 4046,90 m2 düştüğü davacının hisse miktarının ise 7490,55 m2 olduğu tespit edilmiştir. Son olarak 30.11.2015 tarihinde yapılan keşif sonrasında alınan 03.12.2015 tarihli fen bilirkişi raporunda A harfli 4955,70 m2 alan ile B harfli 4098,24 m2'lik alanın bütün halinde sürülmüş olduğu bu alanlar arasında herhangi bir sınır bulunmadığı, taraf göstermeleriyle ölçüm yapılarak krokide sınırın belirlendiği tespit edilmiştir.
Mahkemece; davalı yanın savunması, keşifte görülen fiili durum tanık beyanları ve bilirkişi tespitleri neticesinde taraflar arasında fiili bir taksimin söz konusu olduğu, taşınmazın bölündüğü ve eskiden beri bu şekilde kullanıldığı anlaşılmakla sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından esasa ilişkin olarak davalı vekili tarafından ise vekalet ücretine ilişkin olarak hüküm temyiz edilmiştir. Dairemizin 29.09.2020 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2020/5561 Karar sayılı ilamı ile “Somut olayda, her ne kadar Mahkemece, dava konusu taşınmazda fiili taksim olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazda, davalının pay maliki olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Davalı, tapu maliklerinden, ...'nın mirasçısı olduğunu ileri sürmekte ise de, ...'nın soyad ve baba adının tapu kaydında yazılı olmadığı, davalının murisi olduğunu ispat edecek bir kaydın da dosyada yer almadığı, yine davalının icar senedi ile taşınmazı kiraladığını iddia ettiği kişiyle mirasçıları ve tapu malikleri arasındaki ilişkinin de net olarak ortaya konulamadığı ortadadır. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümünde fiili taksim husususunun değerlendirilmesi hatalı olmuştur. O halde, Mahkemece, yapılması gereken iş, dava konusu taşınmazın paylı mülkiyet esasına göre kayıtlı olduğu, davacının taşınmazın maliklerinden olduğu, davalının kayıttan kaynaklı herhangi bir hakkının mevcut olmadığı gözönüne alınarak, toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde davacının talebi hakkında bir karar vermek olmalıdır. Bu hususlar düşünülmeden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına karşı ise davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili karar düzeltme dilekçesine; Çorlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2019 tarihli ve 2017/252 Esas ve 2019/167 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin mahkeme ilamını ekleyerek dava konusu taşınmazda davalının hissedar olduğunu ileri sürmüş olup Dairemiz bozmasından sonra dosyaya giren bu ilamın incelenmesi neticesinde; davacının eldeki davaya dayanak sunduğu Çorlu Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.05.2008 tarihli 2008/571 Esas, 2008/620 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptaline, ... ve ...’ten olma 1858 doğumlu ...’nın 1927 yılında vefat ettiği bunun neticesinde davacı ... ile birlikte davalı ... ’ın da malik olduğu başkaca bir çok mirasçının da bulunduğu anlaşılmıştır. Hüküm Uyap siteminden yapılan incelemede; istinaf edilmemekle 09.04.2021 tarihinde kesinleşmiştir. Bu mahkeme ilamı doğrultusunda davanın, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası olarak görülmesi gerekmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş ... içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu'nun (BK) 213. Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, 'ahde vefa' kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Öte yandan, davaya konu edilen taşınmazda tüm paydaşların kullandığı veya kullanabileceği çekişmesiz bölümler bulunmaması durumunda paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin oluştuğu da söylenemez.
Somut olaya gelince; davacı tarafça fiili bir taksim olmadığı savunulmuş davalı tarafça fiili bir taksim olduğu ileri sürülmüşse de az yukarıda açıklandığı üzere dosya kapsamından taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmediği gibi, gerek taraflar arasında görülen ceza davasındaki beyanlar, gerekse dosya kapsamındaki beyanlardan da; dava konusu taşınmaz üzerinde, Dairemiz ve tüm ... İçtihatlarının kabulünde olduğu gibi uzun süreli bir fiili kullanma biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yerel mahkemenin fiili taksim olgusuna dayanarak vermiş olduğu ret gerekçesi de yerinde görülmemişse de az yukarıda belirtilen ve yapılan keşifler sonrasında alınan fen bilirkişi raporlarından ve dosya kapsamından dava konusu taşınmazda davacı tarafın kullanımında olan yer bulunduğu anlaşılmakla sonucu itibariyle ret kararı yerinde görülmüştür.
Ne var ki; mahkemenin ret gerekçesi üzerine davalı vekili tarafından vekalet ücreti yönünden karar temyiz edilmiş ve Dairemizin bozma sebebine göre bu hususun şimdilik incelenemesine yer olmadığına karar verilmişse de yukarıda açıklanan nendenlerle Dairemizin bozması maddi hataya dayalı olup, yerel mahkeme kararının gerekçesi düzeltilerek ret kararı netice olarak yerinde görülmüş ve Yerel Mahkeme hükmünün 5. fıkrasında davalı vekili lehine 1800 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmesi ise yerinde görülmemiştir.
Şöyle ki dava 600 TL üzerinden açılmış, talep artırım dilekçesi ile sadece belirlenen ecrimisil miktarı üzerinden harç tamamlanmış olup davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesi ile dava değerinin düşük gösterildiğini ve belirlenmesi için keşif yapılması gerektiğini ileri sürmüş, yine keşif sonrasında alınan bilrikişi raporuna itiraz ederek harcın belirlenmesi için dava değerinin belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek ek rapor alınmasını talep etmiştir. Buna rağmen mahkemece dava değeri üzerinden harç tamamlattırılmayarak davanın reddine karar verilmişse de dava paydaşlar arası elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talebine ilişkin olup, davanın reddi halinde davalı vekili lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme talebinin, 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK'un 442/3. maddesi gereğince kabulüne; Dairemizin 29.09.2020 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2020/5561 Karar sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince ... ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
23.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.