Ceza Genel Kurulu 2019/122 E. , 2021/667 K.
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Kasten yaralama suçundan sanık ...'un TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62/1, 52 ve 52/4. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin ... (Kapatılan) 9. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 12.04.2011 tarihli ve 286-503 sayılı karar itiraz edilmeksizin 17.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
Sanığın, denetim süresi içerisinde 06.09.2013 tarihinde kasıtlı bir suç işlemesi üzerine dosyayı ele alan ... (Kapatılan) 16. Ceza Mahkemesince 26.05.2015 tarih ve 337-688 sayı ile; CMK'nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
Hükmün sanık ile T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 27.11.2018 tarih, 2800-18330 sayı ve oy çokluğuyla;
“Sanığın soruşturma aşamasında alınan ifadesinde olay tarihinde eşi olan müştekinin başına bardak fırlatarak evden ayrıldığı yönündeki ikrarı ve ... Devlet Hastanesinin 08.03.2011 tarihli raporunda müştekideki yaralanmanın ‘Sol alın saç çizgisi hizasında kesi, basit tıbbi müdahale ile geçer’ olarak tarif edilmesi karşısında, sanığın üzerine atılı kasten yaralama eylemini TCK'nın 6/1-f-4 maddesi uyarınca silah sayılan bardak ile işlediği sabit olduğundan 5237 sayılı TCK'nın 86/3-e maddesinin uygulanabilmesi için sanığa 5271 sayılı CMK'nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilerek sanık hakkındaki temel cezanın aynı olayda iki nitelikli hâlin (TCK 86/3-a ve 86/3-e maddelerinin) birleşmesi nedeniyle TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle tayini gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Başkan Vekili S. ... ve Daire Üyesi H. ...; “Sanık ... hakkında neticeten 3.000 Lira olarak kurulan hükmün CMK'nın 305. maddesi ve süreklilik arz eden Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına göre kesin nitelikte olduğundan temyiz talebinin reddedilmesi gerektiği düşüncesiyle” karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.12.2018 tarih ve 15990 sayı ile;
“...Suç niteliğinin belirlenmesine ilişkin veya kesinlik sınırını aşacak nitelikte bir müeyyide içermesi gerektiği yönünde aleyhe temyiz bulunmayan ve karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 3.000 TL'yi geçmeyen adli para cezasına ilişkin hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığının kabulü ile temyiz isteminin CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.01.2019 tarih, 303-740 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a, 62 ve 52/2. maddeleri uyarına verilen 3.000 TL adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün temyizinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.03.2011 tarihli ve 4086-2174 sayılı iddianame ile; sanık ... hakkında eşi Sündüs (...) ... kasten yaraladığı iddiasıyla ve TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
... (Kapatılan) 9. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, sanığın kasten yaralama suçundan TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62/1, 52 ve 52/4. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 17.05.2011 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın, denetim süresi içerisinde 06.09.2013 tarihinde kasıtlı bir suç işlemesi üzerine dosyayı ele alan ... (Kapatılan) 16. Ceza Mahkemesince 26.05.2015 tarih ve 337-688 sayı ile; CMK'nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
Hükme yönelik olarak sanık tarafından 03.06.2015 tarihli; “Ben bu hususta daha önce ifade vermiştim, o ifadem doğrudur, eşimle bir konuda tartıştık hafif şekilde yaralanmıştı, hastaneye gitmiş ve orada hastane polisleri işlem yapmış, olay bu şekil de olmuştur, isteyerek olmamıştır, yaptığımdan pişmanım, sayın Mahkeme bana ceza verip beni mağdur etmiştir, şu anda eşimle barıştık beraber evlilik birliğini sürdürüyoruz, bütün bu durumlar ayrıca Yargıtayda inceleme sırasında çıkacak sair hususlar da nazara alınarak Mahkemenin kararının bozulmasına karar verilmesi için ... bu talep de bulunma gereği görülmüştür. İzah ettiğimiz nedenlerle yüksek Yargıtayca saptanacak sair hususlar da nazara alınarak ... 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 tarih ve 2015/337 esas sayılı kararı ile verilen karar usule, yasaya ve hukuka aykırı olduğundan incelenerek bozulmasına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim.” içerikli dilekçeyle,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.09.2017 tarihli ve 225601 sayılı yazısı üzerine hükmün tebliğ edildiği T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından ise 12.10.2017 tarihli; “...Mağdurun aşamalardaki tutarlı beyanları, tanık anlatımları, sanıkla mağdur arasında iftira atmayı gerektirecek husumet bulunmaması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığın suçu sabit olmasına rağmen alt sınırdan ceza verilmesi ve takdiri indirim uygulanması yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve sanığın cezalandırılmasını talep ediyoruz. Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle ve tetkikiniz esnasında ortaya çıkacak sair nedenlerle ... (Kapatılan) 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/337 esas ve 2015/688 karar sayılı dosyası ile ilgili olarak verilen kararın bozulmasına, sanığın cezalandırılmasına ve davaya katılma isteğimizin de kabulüne karar verilmesini, saygılarımla arz ve talep ederim.” içerikli dilekçeyle temyiz talebinde bulunulduğu,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 305/1. maddesine göre ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz yoluna tabidir. İnceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinde de hükümler; 'Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi' olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde bulunmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adli yargı dışında bir yargı mercisine yönelik görevsizlik kararları, geri verme talebi ile ilgili kararlar hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi kabildir.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen 'Hak arama hürriyeti' ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin altıncı maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK'nın 305. maddesinin birinci fıkrasında, ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra bu kuralın istisnaları maddenin ikinci fıkrasında;
'1- İki milyar (iki bin) liraya kadar para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Temyiz olunamaz' şeklinde düzenlenmiştir.
İki milyar (iki bin) TL'ye kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 tarihli ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra ister hapis cezasından çevrilen isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin ve 14.04.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; 'Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz' şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun'un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'a eklenen; 'Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz' biçimindeki geçici 2. madde göz önünde bulundurulduğunda da 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL'den fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz yolu açık hâle gelmiştir.
1412 sayılı CMUK'nın 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira 1412 sayılı CMUK'nın 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti hâlinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması hâllerinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanun’un 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Kanun koyucunun kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesine ilişkin düzenlemesinin sebebi, bu kararların her zaman isabetli bulunacağı ve bünyelerinde bir hukuka aykırılık barındırmayacakları kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı ahvalde bu aykırılıkların 5271 sayılı CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 tarihli ve 1515–102 ile 21.12.2010 tarihli ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan TCK'nın 86. maddesinin 2. fıkrası uyarınca temel ceza '120 gün adli para cezası' şeklinde belirlendikten sonra suçun eşe karşı işlenmesi dolayısıyla TCK’nın 86/3-a maddesi uyarınca cezanın yarı oranında artılarak 180 gün adli para cezası olarak tespit edildiği, ardından takdiri indirim hükmü uygulanıp sonuç cezanın 3.000 TL adli para cezası olarak tayin edildiği dosyada; suçun eşe karşı silahtan sayılan camdan imal edilmiş su bardağı ile işlenmesi karşısında TCK'nın 86. maddesinin 3. fıkrasının 'a' bendi yanı sıra aynı fıkranın 'e' bendi gereğince de uygulama yapılmaması açıkça hukuka aykırı ise de; TCK'nın 86. maddesinin 3. fıkrasının 'a' bendi uyarınca yarı oranında artırım yapılmış oluşu, 'e' bendi uyarınca uygulama yapılmamasının yarı oranında artırım öngören Kanun hükmü açısından sonuca etkili olmayışı, aynı bentteki artırım nedenlerinden birden fazlasının ihlal edilmesi hâlinde Yargıtayın istikrarlı içtihatlarına göre temel ceza belirlenirken bu durum teşdit nedeni olarak kabul edilmekte ise de; bu hususun kanundan kaynaklanan bir teşdit nedeni olmayıp içtihatlar ile şekillenen bir durum olduğu gibi kanunda gösterilen hadler arasında temel cezanın belirlenmesinin Mahkemenin takdirine ilişkin oluşu, Yerel Mahkemece, Kanun’un amir hükümlerinin yanlış uygulanması veya suçun vasfının yanlış belirlenmesi sonucunda temyiz sınırının altında bir cezaya hükmedilmesi hâlinin incelemeye konu kararda gerçekleşmemesi, 14.04.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'a eklenen; 'Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz' biçimindeki geçici 2. madde birlikte göz önünde bulundurulduğunda, karar tarihi itibarıyla kesin miktarda olan 3.000 TL'den ibaret adli para cezasına ilişkin hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığı ve bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.09.2017 tarihli ve 225601 sayılı yazısı üzerine hükmün tebliğ edildiği T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından 12.10.2017 tarihli dilekçesindeki; “...Sanığın suçu sabit olmasına rağmen alt sınırdan ceza verilmesi ve takdiri indirim uygulanması yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve sanığın cezalandırılmasını talep ediyoruz. ” şeklindeki ibare gözetildiğinde sanık aleyhine temyiz başvurusunda bulunulduğu; Yargıtay 3. Ceza Dairesince 27.11.2018 tarih ve 2800-18330 sayılı ilamındaki '...1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi gereğince ceza süresi yönünden kazanılmış hakkı saklı tutulmak suretiyle...' ibaresi bariz maddi hata oluşturmakla beraber, ulaşılan sonuca göre bu hususa işaret edilmekle yetinilmiştir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 27.11.2018 tarihli ve 2800-18330 sayılı ilamının kaldırılmasına, ... (Kapatılan) 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 337-688 sayılı kararının, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 305/1. maddesi uyarınca kesin nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, karara karşı sanık ...'un ve T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin temyiz istemlerinin CMUK'nın 317. maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 27.11.2018 tarihli ve 2800-18330 sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
3- ... (Kapatılan) 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 337-688 sayılı kararının, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 305/1. maddesi uyarınca kesin nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, karara karşı sanık ... ile T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin temyiz istemlerinin 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca ayrı ayrı REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.