Hukuk Genel Kurulu 2018/481 E. , 2021/1749 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Zonguldak 2. İş Mahkemesince verilen davalı Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı ve davalı Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalılara ait maden ocağında davalı Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi (Yanarelmas Limited Şirketi)'nin işçisi olarak çalışmakta iken 12.09.2010 tarihinde geçirdiği iş kazasında malul kaldığını, işyerinin daha sonra davalı Kuzey Madencilik İnşaat Turizm Sanayi Ticaret Limited Şirketi (Kuzey Madencilik Limited Şirketi)'ne devredildiğini, davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün (TTK/Kurum) ise ruhsat sahibi sıfatıyla sorumlu olduğunu, davalıların gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1,00TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davalı Yanarelmas Limited Şirketi ile müvekkili Kurum arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin işin tamamını ihale ile verdiğini, tüm sorumluluğun da yükleniciye ait olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
6. Davalı Kuzey Madencilik Limited Şirketi temsilcisi duruşmadaki beyanında; kazanın TTK'ya ait rödovanslı maden sahasında meydana geldiğini, burayı diğer davalı Yanarelmas Limited Şirketinden devraldıklarını ancak iş kazasının devirden önce meydana geldiğini, kendilerinin de daha sonra maden sahasını Arslantürk Madencilik Limited Şirketine devrettiklerini, devir sözleşmesi yapılmadığını belirtmiştir.
7. Davalı Yanarelmas Limited Şirketi davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
8. Zonguldak 2. İş Mahkemesinin 18.09.2015 tarihli ve 2013/503 E., 2015/712 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına ve bilirkişi raporlarına göre davalı işveren Yanarelmas Limited Şirketine ait maden ocağı işyerinde 12.09.2010 tarihinde geçirdiği iş kazasında yaralanan davacının iş kazasının meydana gelmesinde %20, işveren şirketin %80 oranında kusurlu olduğu, kazanın işyeri devrinden sonra gerçekleşmesi nedeniyle davalı Kuzey Madencilik Limited Şirketinin kusurunun bulunmadığı, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 5995 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile eklenen Ek 7. maddesindeki hüküm ve Kanun’un yürürlük tarihinin kaza tarihinden önce olması dikkate alındığında davalı TKK’nın kusurunun mevcut olmadığı, davalı Yanarelmas Limited Şirketinin hesap raporuna göre 73.496,07TL maddi zarardan sorumlu olduğu ancak taleple bağlı kalınarak 1,00TL tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Zonguldak 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 16.05.2017 tarihli ve 2017/889 E., 2017/4083 K. sayılı kararı ile; “…Dava nitelikçe, işletme hakkı davalı ... Gn. Müd.’ne ait olup rödövans sözleşmesi ile davalı Yanarelmas Mad. … Tic. Ltd. Şti.’ne bırakılan sahada davalı Yanarelmas Mad. … Tic. Ltd. Şti. işçisi olarak çalışırken 12.09.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 15,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının davalı Yanarelmas Madencilik Şti.ne yönelik maddi tazminat talebinin kabulü ile, davacının iş kazasına bağlı oluşan % 15 maluliyeti nedeniyle 73.496,07 TL maddi zararı tespit edilmiş ise de taleple bağlı kalınarak 1 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 12.09.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Yanarelmas Madencilikten alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, davacının davalı Kuzey Madencilik ve TTK'ya yönelik davasının reddine karar verilmiştir.
Davacının işletme hakkı TTK Gn Müd.’ne ait olup, işletilmesi 24.12.2004 tarihli rödövans sözleşmesi ile 10 yıl süreyle davalı Yanarelmas Mad. ... Tic. Ltd. Şti.’ne bırakılan ve 30.05.2012 tarihli devir sözleşmesi ile de belirtilen rödövans sözleşmesinin bütün hak ve vecibeleri ile davalı Kuzey Mad. ... Ltd. Şti.ye devredilen maden sahası içerisinde davalı Yanarelmas Mad. …. Tic. Ltd. Şti. işçisi olarak çalışmakta iken çalıştığı maden ocağında meydana gelen iş kazası sonucu davacıda sürekli iş göremezliğe neden olan olayda davalı ... Gn. Müd.nün ve Kuzey Mad. ... Ltd. Şti. kusuru olmasa bile tazminattan sorumlu olup olmayacakları noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten Rödövans sözleşmesine ilişkin Maden Kanunu’nda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte Maden Yasası’nın 28. maddesi gerekçesinde “ diğer taraftan bu süre zarfında madenci kendisine maddi destek arayabileceği gibi, işletme iznini bir başkasına kiralayabilecek ve kanun karşısında teknik ve mali yönden tek sorumlunun ruhsat sahibi olacağı esası getirtilmektedir “ denilmek suretiyle dolaylı da olsa rödövans sözleşmesine işaret edilmekle davanın Mevzuatımızdaki dayanağının Maden Yasası olduğunun kabulü gerekir. Rödövans sözleşmesi maden ruhsatının devri anlamına gelmediğinden devir sözleşmesinin Maden İşleri Genel Müdürlüğünde yetkili memur huzurunda yapılması zorunluluğu yoktur. Maden ruhsat sahibi (madenci) ile rödövansla sahayı işletecek olan (rödövansçı) rödövans sözleşmesini isterlerse adi yazılı şekilde, isterlerse noter de düzenleme şekilde yapabilirlerse de Maden Yönetmeliğinin 32. maddesine göre üçüncü kişi ve kuruluşların rödövans, kira, taşeron ve benzeri sözleşmelere dayanarak ruhsat sahasında madencilik faaliyetinde bulunabilmeleri, Maden işleri Genel Müdürlüğünün iznine bağlıdır. Ruhsat sahibi rödövans sözleşmesini yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Maden İşleri Genel Müdürlüğüne bildirmek ve uygun görüş olmak zorundadır. Beyanda bulunma yetkisi ve zorunluluğu ruhsat sahibine aittir. Ruhsat sahibinin bir başvurusu olmadan, salt rödövansçının başvurusuna dayanılarak işlem yapılamaz. Rödövans sözleşmesinde ruhsat sahibi madenci, rödövansçının sahada maden işletmesi için gerekli bütün ortamı sağlamak zorundadır. Maden sahasında ruhsat sahibine ait olup da rödövans sözleşmesine dahil demirbaş eşya, iş makineleri, ulaşım araçları ve işletme tesisatı varsa bunların bir listesinin çıkarılarak listede yer alan alet ve makinelerin tamamı rödövansçıya teslim edilir. Maden ve diğer mevzuat uyarınca ruhsata bağlı bütün yükümlülükler ruhsat sahibine aittir.
10.06.2010 tarihinde 5995 sayılı Yasa'nın 10. maddesi değiştirilmeden önceki Maden Yasası'nın 17.,24., ve 29. maddelerinde öngörülen yükümlülükler ruhsat sahibi tarafından yerine getirilir. Bu yükümlülüklerin ihmali maden ruhsatının iptali sonucunu doğurur. Rödovansçının maden sahasının iyi bir şekilde işletme borcu vardır. Maden rezervini daha sonraki kullanımlar için ulaşılamayacak şekilde tahrip eden rödovansçı ruhsat sahibine karşı sorumlu olur. Maden Yasası’nın 31. maddesi gereğince işletme ruhsat sahibinin maden işletme faaliyetinde bulunabilmesi ve cevher istihracı yapabilmesi için fenni nezaretçi görevlendirme zorunluluğu vardır. Maden işletmesi rödovans yoluyla yapılıyor olsa dahi fenni nezaretçi atama yükümlülüğü ruhsat sahibine aittir. (Maden ve Taşocakları Hukuku, Doç. Dr. Mustafa Topaloğlu)
Öte yandan 3213 sayılı Maden Yasası ve Maden Kanununu Uygulanmasına dair 22.8.1985 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmeliğin 21.maddesinde fenni nezaretçinin olmadığı sahalarda işletme ve cevher istihracı yapılamayacağı, fenni nezaretçinin görev yaptığı, maden ruhsatı sahasındaki faaliyetler ile alakalı eksiklik ve aksaklıkları rapor edeceği, bir örneğini de madenciye göndereceği bildirilmekle sahada yapılan her türlü cevher istihracı faaliyetinin denetim ve kontrol yükümlülüğünün rödövansçı davalı Yanarelmas Mad. … Tic. Ltd. Şti. ile birlikte ruhsat sahibi TTK. Genel Müdürlüğü'ne ait olduğunun kabulü gerekir.
Somut olayda rödövans sözleşmenin tetkikinden ruhsat sahibi TTK Gn. Müd.’ne, rödövansçı şirket tarafından yapılacak işletme projesinin TTK'ya sunulacağı, projenin yeterli bulunmaması halinde istenen şartlara uygun olarak projenin verilen sürede düzeltilmemesi halinde TTK'nın sözleşmeyi tek taraflı feshedebileceği, işletme projesinin TTK'nın isteği üzerine revize edilebileceği, üretilen kömür ve mevcut kömür artıklarının TTK Gn. Müd.’nün göstereceği kantarda tartılacağı ve sevk fişi düzenleneceği, rödovansçının işletme ruhsat sahibinin yapacağı yazılı istek ve uyarılara riayet edeceği, sahadaki çalışmaların TTK veya yetkili kılınacak Müessese Müd. tarafından işletme projesine uygun yapılıp yapılmadığının kontrol edileceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu tespitler karşısında davalılar TTK Gn. Müd. ile davalı Yanarelmas Mad. … Tic. Ltd. Şti. arasındaki ilişkinin 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi gereğince alt işveren-üst işveren ilişkisi olarak değerlendirilmek gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca alt işveren işçisi olan kazalının sürekli iş görmezliğe uğradığı olay nedeniyle üst işveren TTK Gn. Müd.’nün sorumluluklarının yasadan kaynaklandığı, hizmet akdinden sonra olmak üzere 24.06.2010 tarihinde 5995 sayılı Yasa ile yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanunu'nun üst işverenin sorumluluğunu daraltan ya da ortadan kaldıran ek 7. maddesinin geriye yürütülemeyeceği gözardı edilerek davalı ... Gn. Müd.'nün kusurunun bulunmadığı ve asıl-alt işverenlik ilişkisinin de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yaya aykırı olup bozma nedenidir.
30.05.2012 tarihli devir sözleşmesi rödövans sözleşmesini bütün hak ve vecibeleri ile davalı Yanarelmas Mad. … Tic. Ltd. Şti.nden devralan davalı Kuzey Mad. ... Ltd. Şti. tazminattan sorumlu olup olmayacağı konusu devre ilişkin bütün evrakların getirtilerek devir tarihine göre 818 sayılı Borçlar Kanunu 179. maddesinin ('Bir mameleki veya bir taahhüdü borç ve alacaklariyle beraber iktisap eden kimse bunu alacaklılara ihbar veya gazetelerle ilan ettiği tarihten itibaren onlara karşı borçlardan mesul olur ve iki sene nihayetine kadar evvelki borçlu dahi yenisiyle birlikte müteselsilen mesul kalır. Bu müddet, muaccel borçlar için ihbar veya ilan tarihinden ve diğer borçlar için muacceliyet iktisap ettikleri tarihten başlar. Borçların bu veçhile nakline müteallik hükümler, asıl borcun nakli akdi üzerine mürettip hükümlerin aynıdır.'), 01.07.2012 tarihinde yürülüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 202. maddesinin ('Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.') ve aynı yasanın iş yerinin tamamının veya bir bölümünün devrini düzenleyen 428. maddesinin ('İşyerinin tamamı veya bir bölümü hukuki bir işlemle başkasına devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan hizmet sözleşmeleri, bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer. İşçinin hizmet süresine bağlı hakları bakımından, onun devreden işveren yanında işe başladığı tarih esas alınır. Yukarıdaki hükümlere göre devir hâlinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan, devreden ve devralan işveren müteselsilen sorumludurlar. Ancak, devreden işverenin bu yükümlülüklerden doğan sorumluluğu, devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.') bir arada değerlendirilip tartışılarak sonuca gidilmesi gerekirken ve davalı şirketler arasındaki devir sözleşmesinden önce gerçekleşmesine rağmen devirden sonra gerçekleştiği belirtilerek davalı Kuzey Mad. ... Ltd. Şti. hakkında yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Zonguldak 2. İş Mahkemesinin 26.10.2017 tarihli ve 2017/701 E., 2017/993 K. sayılı kararı ile; yapılan yargılama, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek önceki hükümde direnilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı ve davalı Yanarelmas Limited Şirketi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
a) Davalılar Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü arasında rödovans sözleşmesi mi yoksa asıl işveren-alt işveren ilişkisi mi bulunduğu; buradan varılacak sonuca göre davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün sorumlu tutulup tutulamayacağı;
b) Devre ilişkin bütün evrak getirtilip devir tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 202. ve 428. maddelerindeki hükümler kapsamında değerlendirme yapılarak davalı Kuzey Madencilik Limited Şirketinin sorumluluğunun belirlenmesinin gerekip gerekmediği; noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce iki ön sorun tartışılmıştır.
Bunlardan ilki; davalı Yanarelmas Limited Şirketine yapılan tebligatların usulüne uygun olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının taraf teşkili yönünden değişik gerekçe ile bozulmasının gerekip gerekmediği; tebligatların usulüne uygun olduğunun kabulü hâlinde ilk kararı temyiz etmeyen davalı Yanarelmas Limited Şirketinin direnme kararını temyiz etmekte hukukî yararının bulunup bulunmadığı;
İkinci ön sorun ise direnme kararının 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi uyarınca gerekçe içerip içermediğidir.
15. Hukuk Genel Kurulunda ön sorunların değerlendirilmesi noktasında (2) numaralı ön sorunun öncelikle tartışılmasının gerekip gerekmediği görüşülmüş ve oy birliğiyle (2) numaralı ön sorunun (1) numaralı ön sorun olarak görüşülmesine karar verilerek ön soruna geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
Direnme kararının gerekçe içerip içermediğine ilişkin ön sorun yönünden yapılan inceleme:
16. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, 'Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır' hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
17. Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir'.
18. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
19. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
20. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde 'zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)' olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
21. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 06.12.2018 tarihli ve 2017/11-101 E., 2018/1869 K.; 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E, 2020/165 K. ile 04.02.2021 tarihli ve 2017/10-1968 E., 2021/31 K. sayılı kararlarında da aynı aynı ilkeler benimsenmiştir.
22. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
23. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
24. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
25. Bu nedenle bir davanın taraflarının o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
26. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK'nın Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin 2. fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
27. Bu açık düzenleme karşısında mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, HUMK'un 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
28. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki; bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
29. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
30. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK'nın 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
31. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
32. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK'nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
33. Somut olayda; mahkemenin ilk kararının Özel Dairece davalı ...'nın asıl işveren olarak sorumlu tutulması gerektiği ayrıca davalı şirketler arasındaki devre ilişkin evrak getirtilip 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 179. maddesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 202. ve 428. maddeleri kapsamında değerlendirme yapılarak davalı Kuzey Madencilik Limited Şirketinin sorumluluğunun belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine mahkemece önceki hükümde direnildiği, direnme kararının gerekçesinde ise 'Mahkememizce yapılan yargılama, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirilerek; Mahkememizin 2013/503 esas 2015/712 karar sayılı 18/09/2015 tarihli önceki kararında direnilmesine karar verilmekle, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur' ifadelerine yer verildiği, bu hâli ile direnme kararının Anayasa'nın ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun aradığı anlamda gerekçe içermediği görülmüştür.
34 Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
35. Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.
36. Direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (1) numaralı ön sorun olarak görüşülen (2) numaralı ön sorun kapsamında usulden bozulması nedeniyle davalı Yanarelmas Limited Şirketine yapılan tebligatların usulüne uygun olup olmadığı yönünden inceleme yapılmamıştır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı ve davalı Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA (IV-A),
Bozma nedenine göre davacı ve davalı Yanarelmas Madencilik Enerji Orman Ürünleri Nakliyat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.12.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.