22. Hukuk Dairesi 2015/2882 E. , 2015/7100 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı ile davalı arasındaki dava hakkında, .... İş Mahkemesince verilen 04.02.2014 tarihli 2013/771 esas ve 2014/92 karar sayılı kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 02.10.2014 tarihli 2014/19531 esas ve 2014/26801 karar sayılı ilamı ile hükmün BOZULMASINA karar verilmiş; davacı vekili, kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılması isteğinde bulunmuştur.
Maddi hatanın giderilmesi isteğini içeren dilekçe ve ekleri incelendi:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli 1987/2-520 esas ve 1988/89 karar sayılı kararında, Yargıtay'ca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata sebebi olarak açıklanmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli 1957/13 esas ve 1959/5 karar ile 09.05.1960 tarihli 1960/21 esas ve 1960/9 karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere, Yargıtay’ca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usulü kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Dosya kapsamına göre, Dairemizin bozma ilamında, kesinleşen tespit kararından sonra davalı ile hizmet alım sözleşmesi imzalayan tüm alt işverenlerin davaya dahil edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, sadece uyuşmazlığa konu fesih tarihinde yürürlükteki hizmet alım sözleşmesinin tarafı olan alt işverenin davalı sıfatıyla davaya dahil edilmesinin gerektiği açıktır. Ayrıca, değerlendirilmesi gerekli, hizmet alım sözleşmesi ve ekleri bakımından, bozma ilamında daha ayrıntılı açıklamalara yer verilmesi de gerekmektedir. Bu yönlerden maddi hataya dayandığı anlaşılan Dairemizin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait işyerinde kayden altişveren şirket işçisi olarak çalıştığını, ... İş Mahkemesinin kararıyla asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğu gerekçesiyle müvekkilinin baştan itibaren davalı ... Müdürlüğünün işçisi sayıldığının tespit edildiğini, iş sözleşmesinin işverence geçerli veya haklı sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek, müvekkilinin işe iadesine ve kanuni haklarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının hizmet alım sözleşmelerinin tarafı olan yüklenici şirketler işçisi olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, yapılan hizmet alım sözleşmelerinin kanuna uygun olduğunu, muvazaalı olmadığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesinleşmiş hüküm gereğince asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazalı olduğu, davacının davalı ... Müdürlüğünün işçisi sayılması gerektiği, iş sözleşmesinin feshinde geçerli veya haklı sebebin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay ... Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hakim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Kanun madde 59). Şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (.../.../..., Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, ... 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, öncelikle, mahkemece taraf teşkili usulüne uygun şekilde sağlanmamıştır. Uyuşmazlığın niteliği gereği, davanın fesih tarihindeki alt işverene de yöneltilmesi gerekir. Davacıya davasını, fesih tarihindeki alt işverene yöneltmesi için imkan tanınarak taraf teşkili sağlanmalı, ardından delillerin toplanmasıyla işin esasına girilmelidir.
Diğer taraftan, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı yeterli derecede araştırılıp değerlendirilmemiştir.
4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmış; aynı maddenin yedinci fıkrasında “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” kuralına yer verilmiştir.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirme unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka ilişki muvazaaya dayanmamalıdır. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görecektir.
6001 sayılı ... Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca, davalının yapacağı hizmetlerin başkasından satın alınması da mümkündür. Sözü edilen düzenleme ile asıl işin tamamı ya da bir kısmı 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinde öngörülen sınırlamalara tabi olmaksızın alt işverene verilebilir. Bu durumda sadece 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 7. fıkrası ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi çerçevesinde muvazaa denetimi yapılabilir.
Davacı işçi tarafından davalıya karşı açılan tespit ve alacak davası neticesinde .... İş Mahkemesince, davacının işe giriş tarihinden itibaren davalı ... Müdürlüğünün işçisi olduğunun tespitine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay ... Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiş ise de, her hizmet alım sözleşmesinin kendi dönemi ve şartlarında değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğinden, önceki hizmet alım sözleşmelerinin kanuna uygun kurulmamış olması veya muvazaalı olması, sonrakilerin de aynı şekilde kanuna uygun kurulmadığını ya da muvazaaya dayandığını göstermez. Daha sonra yapılan sözleşmenin ayrıca kanuna uygunluk ve muvazaa yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Diğer taraftan, davacının tarafı olmadığı davalarda verilen kararlardaki muvazaa kabullerinin, eldeki dava bakımından bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Eldeki dava işe iade davası olup, uyuşmazlığa konu fesih tarihi itibariyle yürürlükteki hizmet alım sözleşmesini konu alan, davacının tarafı olduğu kesinleşmiş bir yargı kararı dosya kapsamında bulunmamaktadır. Bu halde, kesinleşmiş karara konu olmadığı anlaşılan, fesih tarihi itibariyle yürürlükteki hizmet alım sözleşmesinin, davacının işyerinde yürüttüğü iş açısından, 6001 sayılı Kanun'un 4. maddesi gözönünde bulundurularak kanuna uygun yapılıp yapılmadığının belirlenmesi; ayrıca muvazaaya dayalı olup olmadığının değerlendirilmesi gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, taraf teşkili sağlandıktan sonra gösterilecek deliller toplanılmalı, fesih tarihi itibariyle yürürlükteki hizmet alım sözleşmesi, genel şartname, idari şartname, teknik (özel ve genel) şartnameler, makine, teçhizat ve ekipman listeleri ile diğer sözleşme ekleri eksiksiz şekilde dosya içeriğine alınarak titizlikle incelenmelidir. Ayrıca, dosya içeriğindeki işe giriş ve çıkış bildirgelerinden, hizmet döküm cetvelinde kayıtlı işyerlerinin ait olduğu işverenlik bilgileri anlaşılabilmekte ise de, bir kısım bildirgelerde ... ile ilgili bir bilginin yer almadığı görülmekte olup, söz konusu bildirgelerin ilgili olduğu işyerlerinin ... ile bağlantılı olup olmadığı ...ndan sorulmalı ve böylece davacının toplam çalışma süresi belirlenmelidir. Davacının işyerinde yürüttüğü iş aydınlatılmalıdır. Eksikliklerin giderilmesinin ardından, fesih tarihi itibariyle yürürlükteki hizmet alım sözleşmesinin, davacının işyerinde yürüttüğü iş açısından, 6001 sayılı Kanun'un 4. maddesi gözönünde bulundurularak kanuna uygun yapılıp yapılmadığı belirlenmeli, ayrıca muvazaaya dayalı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Feshin geçerli veya haklı sebebe dayanıp dayanmadığı yönündeki uyuşmazlık da çözümlenerek bir sonuca gidilmelidir.
Yukarıda yazılı sebeplerle, taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, 24.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
K.A