Hukuk Genel Kurulu 2019/816 E. , 2022/375 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların sürücüsü ve işleteni olduğu, müvekkili şirkete zorunlu malî mesuliyet sigortası ile sigortalanan araçta yolcu olarak bulunan ...’nin 21.06.2009 tarihinde yaşanan tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, araç sürücüsünün kaza anında 246 promil alkollü ve asli kusurlu olduğunun belirlendiğini, hak sahiplerine ödenen destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan rücu amacıyla İzmir 6. İcra Müdürlüğünün 2011/1058 E. sayılı dosyasında başlatılan icra takibine davalıların haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiş; yargılama aşamasında davalılardan ... hakkındaki davayı takip etmediklerini beyan etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... cevap dilekçesinde; araç sürücüsünün vefat eden arkadaşının rahatsızlığı üzerine hatır amacıyla aracın şoförlüğünü yapmaktayken kazanın meydana geldiğini, kazada vefat eden kişi alkollü ve hasta olduğundan araçtan çıkarılıp kurtarılamadığını, rücu şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.04.2013 tarihli ve 2011/628 E., 2013/182 K. sayılı kararı ile; dosya kapsamından araç sürücüsünün ve kazada vefat eden yolcunun kaza sırasında aşırı derecede alkollü olduğunun anlaşıldığı, kazada vefat edenin alkollü olduğunu bildiği davalı ...'ün kullandığı araca binmek suretiyle olayda bölüşük kusurunun bulunduğu, hatır taşıması yanında ayrıca 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 44. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 52. ] maddesi gereğince de indirim yapılması gerektiği, BK’nın 43 ve 44. maddeleri gereğince toplam %40 oranında indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı, davacının üçüncü kişilere ödeme yaparken bu hususu dikkate almadığı, ancak dava itirazın iptali davası olduğundan takip talebinde belirtilen miktarla bağlı kalınarak karar verilmesi gerektiği, davacının icra dosyasında takip konusu miktarı istemekte haklı olduğu, davalı ... hakkındaki davanın ise takipsiz bırakıldığı ve süresinde yenilenmediği gerekçesiyle; davalı ... hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, davalı ... hakkındaki davanın kabulü ile İzmir 6. İcra Müdürlüğünün 2011/1058 E. sayılı dosyasında takip konusu alacağa davalının itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 24.02.2015 tarihli ve 2013/17050 E., 2015/3359 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, zorunlu trafik sigortacısının kendi akidi olan sigorta ettiren hakkında başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK'nın 266.maddesi gereğince 'Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.'
2918 sayılı KTK'nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 'Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı' başlıklı 97/1. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, bu konu ile ilgili olan 'b-2' bendinde; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları belirtilmiştir.
Öte yandan, Zorunlu Mali Sorumluluk Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa, sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK'nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından, geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, zararın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin belirlenmesi durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın kabulüne aksi halinde reddine karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Somut olayda, davalı araç sürücüsünün 2.46 promil alkollü olarak araç kullanırken, kaza tespit tutanağına göre aracın direksiyon hakimiyetini kaybettiğinden, yol kenarındaki su kanalına devrildiği anlaşılmaktadır.
Ancak yukarıda açıklanan ilkelere göre, sürücünün alkollü olması yalnız başına zararın teminat dışında kalmasını gerektirmez. Oluşan hasarın salt alkolün etkisi altında oluşup oluşmadığının, davalının olaydaki kusur durumunun konusunda uzman bilirkişilerce tespit edilmesi gerekir. Mahkemece bu hususta uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2016 tarihli ve 2016/85 E., 2016/142 K. sayılı kararı ile; somut olayda kazaya neden olan araç sürücüsünün kanındaki alkol oranı kazadan bir saat sonra 246 promil olarak belirlenmiş olup, kandaki alkol oranının saatte 15 promil azaldığı dikkate alındığında sürücünün olay esnasındaki alkol oranının 261 promil olduğu, kaza tek taraflı olup sürücünün kazadan hemen sonra alınan ilk ifadesinde yola çıktıktan sonrasını hatırlamadığını beyan ettiği, ceza mahkemesinde sürücü sanığın alkol derecesine ve kazanın oluş şekline göre tam ve asli derecede kusurlu olduğu kabul edilerek cezalandırılmasına karar verildiği, bilirkişi raporunda da yol kusuru nedeni ile sürücünün kusur oranından bir indirim yapılmadığı gibi herhangi bir kurum ve kuruluşa da bu nedenle kusur izafe edilmediği, sürücünün alkol seviyesinin çok yüksek oluşu, yola çıktıktan sonrasını hatırlamaması, kazanın tek taraflı oluşu dikkate alındığında bozma ilamında belirtildiği gibi, dava konusu hasarın salt alkolün etkisi altında oluşup oluşmadığının ve davalının olaydaki kusur durumunun uzman bilirkişilerce ayrıca tespit edilmesine gerek görülmediği, bilirkişi incelemesi yaptırılmasının yargılama sürecinin uzamasına ve yargılama giderlerinin artmasına neden olacağı ve davaya herhangi bir katkı sağlamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından kusur durumunun tespiti ve kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğinin belirlenebilmesi amacıyla uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesi gerekmektedir.
13. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 48. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
14. Alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olan kişilerin davranışlarında değişme olmakta, fizyolojik ve metabolik reaksiyonlarda bozukluk meydana gelmekte, sinir sistemi üzerindeki etkisiyle psikolojik anormallikler ortaya çıkmaktadır. Yine sarhoş olan kişinin duygu, düşünce, idrak (algılama) yetenekleri değişmekte, koordinasyon ve motor fonksiyonlarında bozukluklar görülmektedir. Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığının insanın ruh ve beden sağlığı üzerinde yaptığı tahribat tıp biliminin araştırma konusuna girmekle birlikte, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen kişinin araç kullanması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin 3. fıkrasına uyan somut tehlike suçunu oluşturmaktadır. Somut tehlikenin varlığı için, kişinin salt alkollü veya uyuşturucu maddenin etkisinde olması yeterli değildir. Salt alkollü olmak sadece soyut tehlike oluşturan KTK’nın 48. maddesine uyan kabahati oluşturacaktır (Parlar, Ali/ Hatipoğlu, Muzaffer: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara, 2007, s. 1360 vd).
15. Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin (kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan) “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı” kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
16. Karayolları Trafik Kanunu’nun 95/2. maddesi uyarınca, sigorta sözleşmesinden veya sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerinden doğan nedenlerle sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin hâller sigortacı tarafından üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden, sigortacı zarar görene ödeme yaptıktan sonra tazminatın kaldırılması ya da indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edebilecektir. Buna karşın sigortacı aynı nedenleri sigorta ettirene karşı ileri sürebilir.
17. Poliçenin geçerli olduğu dönemde yürürlükte bulunup somut olaya uygulanması gereken Zorunlu Malî Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa, sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
18. Zorunlu Malî Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nın 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97. maddesinde yukarıda anılan yasa hükmün tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate alınmadan salt (mücerret) 0.50 promil üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin, yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
19. O hâlde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibarıyla sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması, tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir. Yargıtayın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, sigorta ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasar poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi hâlde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir (Bkz. 16.03.2016 tarihli ve 2014/17-808 E., 2016/313 K.; 09.04.2019 tarihli ve 2017/17-1095 E., 2019/432 K. sayılı kararları).
20. İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakta birlikte somut olayın özelliği dikkate alınarak kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının hâli hazırda saptanıp saptanamadığı, münhasırlık noktasında ayrıca bilirkişi raporu alınması gerekip gerekmediği tartışılmalıdır.
21. Uyuşmazlığa konu kaza; sürücü ...’ün direksiyon hakimiyetini kaybederek yol kenarındaki DSİ su kanalına devrilmesi sonucu oluşmuştur. Kaza mahallindeki yolun 4 metre genişliğinde iki yönlü, zeminin asfalt ve kuru, havanın açık, vaktin gündüz, yerin ise meskun mahal olduğu tespit edilmiştir. Araç sürücüsünün kanındaki alkol oranının kazadan bir saat sonra 246 promil, kaza anında ise yaklaşık 261 promil olduğu anlaşılmıştır. Sürücü olaydan bir gün sonra alınan ifadesinde, alkollü olduğu için araç kullanamayacağını belirtmesine rağmen arkadaşlarının ısrarı ile aracı kullanmak zorunda kaldığını, yola çıktıktan sonrasını ise hatırlayamadığını beyan etmiştir. Tanıklar araçta bulunan kişilerin hepsinin alkollü olduğu, araç düz yolda ilerlerken bir anda kendilerini su kanalının içinde bulduklarını beyan etmişlerdir. Bir başka anlatımla sürücü kazayı alkolün etkisi altında yaptığını, kazanın meydana gelmesinde başkaca bir etkinin bulunmadığını beyan etmiştir. Anılan bu beyanlar kaza raporu ile de uyumludur. Ceza mahkemesinde sürücü sanığın alkol derecesine ve kazanın oluş şekline göre tam ve asli derecede kusurlu olduğunu kabul ederek cezalandırılmasına karar vermiştir. Alınan bilirkişi raporunda da yol kusuru nedeni ile sürücünün kusur oranından bir indirim yapılmadığı gibi herhangi bir kurum ya da kuruluşa da bu nedenle kusur izafe edilmemiştir. Bir başka deyişle; kazanın meydana gelmesinde başkaca bir etkenin bulunmadığı kesin olarak ortadadır. Açıklanan nedenlerle kazanın meydana geliş şekli itibarıyla sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olduğu noktasında en ufak bir kuşku bulunmayıp, dava konusu hasarın salt alkolün etkisi altında oluşup oluşmadığının ve davalının olaydaki kusur durumunun konusunda uzman bilirkişilerce ayrıca tespit edilmesine gerek bulunmadığından mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının kaza anında alkollü olduğunu belirtmiş olmasının tek başına sonuca etki edecek nitelikte bulunmadığı zira tanık Hasan Batuhan Aktaş’ın ifadesinde sürücünün kaza anına kadar herhangi bir hatasının olmadığını, normal yolda seyir ederken bir anda kanala yuvarlandıklarını, yolda babasının panik atak rahatsızlığı nedeniyle fenalaştığını ve hemen doktora gidelim yetiştirelim şeklinde beyanda bulunması üzerine sürücünün biraz daha hızlandığını ve kazanın olduğunu beyan ettiği hususu gözetildiğinde, mahkemece nöroloji uzmanı, sigorta ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması gerektiğinden direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
23. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre miktara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davalı ...’in tazminat miktarı ile diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Geçici Madde 3” hükmü uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.03.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Direnmeye konu olan Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık; somut olay bakımından kusur durumunun tespiti ve kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğinin belirlenebilmesi amacıyla uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasındadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 48. maddede 2013 yılında önemli değişiklikler yapılmış ve alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında idari para cezası verileceği, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında Türk Ceza Kanununun 179. maddesinin 3.fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, 0,50 promilin üzerinde alkollü olan hususi otomobil sürücüleri bakımından trafik kazasına sebebiyet verilmesi hâlinde ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığa konu trafik kazası ise bu değişikliklerden önce 2009 yılında meydana gelmiştir. Kazanın meydana geldiği tarihte 48. maddede mevcut olan kapsamlı değişiklikler yapılmış değildir. O tarihte yürürlükte olan düzenlemede alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu belirtilmiş bunun dışında promil düzeyine ilişkin hükme yer verilmemiştir.
Bu düzenlemeye de uygun olarak yerleşik yargısal uygulama ile 48. maddede alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasaklandığı maddenin 2. fıkrasında yönetmelik düzenlenmesine imkân tanıyan hükümde yasaklama yetkisinin yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde yasada yer alan hüküm dikkate alınmadın salt 0.50 promilin üstünde alkol miktarına göre araç kullanma yasağının getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığı için bu yönetmelik hükmüne gidilemeyeceği, geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulünün de mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak sürücünün alkollü olmasının tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmediği alınan alkol oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığı için mahkemece olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanarak sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin belirlenmesi durumunda oluşan hasarın poliçe teminat dışında kalacağı benimsenmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise değişiklik öncesindeki kanun hükmüne aykırı olarak çıkarılan yönetmeliğin 97. maddesi esas alınarak 2.46 promil alkol oranından söz edilerek alkollü olarak trafik kazasına neden olunduğundan kazanın oluşumunda ağır kusurlu olunduğu saptamasına yer verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere yönetmeliğin 97. maddesi o tarihte yürürlükte olan hâliyle 48. madde hükmüne aykırı olup yönetmelik hükmü esas alınarak düzenlenen bu raporun hükme esas alınarak sonuca gidilmesi doğru olmamıştır.
Bu durumda yönetmelik hükmünün geçerli olmadığı, promil miktarının sonuca etkili olmadığı gözetilerek bu kapsamda değerlendirme içeren yeni bir bilirkişi raporu alınarak sonuca gidilmesi gerekmektedir.
Bilirkişi raporu alınmaksızın mahkemece trafik kazasının doğrudan alkolün etkisiyle meydana gelmiş sayılıp sayılmayacağı konusunda ise bu husus bazı teknik saptamalara bağlı olarak belirlemeyi gerektirdiğinden hâkimin kendiliğinden promil oranını esas alarak salt alkolün etkisiyle kazanın meydana geldiğini kabul etmesi mümkün değildir. Kaza tek taraflı olsa da kazanın meydana gelmesi başka etkenlere de bağlı olabilecektir. Kazadan bir saat sonra tespit edilen alkol oranının kaza tarihine uyarlanarak belirlenecek alkol oranının güvenli sürme yeteneğinin kaybedilmiş sayılmasını gerektirip gerektirmediği teknik bilgi kapsamında nöroloji uzmanı bilirkişinin inceleme ve tespitini gerektirmektedir. Bunun yanında kazanın meydana gelmesinde başka etkenlerin rol oynayıp oynamadığı trafik bilirkişisinin incelemesine muhtaçtır. Özel teknik ilgi gerektiren konuda hâkimin bu konuda teknik bilgiye sahip olsa dahi gerek bu bilgisini kullanarak gerekse kanaat üzerine karar verebileceğinden söz edilemez. Ceza mahkemesi kararında aşırı alkolün de etkisiyle sürücünün bilinçli taksirli olduğu kabul edilmiş ve bu husus da direnme kararına gerekçe yapılmıştır.
Bilinçli taksir 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Bilinçli taksirde neticeyi öngördüğü hâlde, sadece şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket etme söz konusudur.
Gerçekten alkollü olarak araç kullanmanın kazaya neden olabileceğini kişinin öngörmesi gerekir ise de bunun yanında başka nedenlerin varlığı da kazaya neden olmuş olabilir. Başka nedenlerin de varlığı hâlinde kazanın salt alkolün etkisiyle meydana geldiğinden söz edilemeyeceğinden ceza mahkemesi kararındaki bu tespite rağmen kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin araştırılması gerekliliği ortadan kalkmış değildir.
Kazaya karışan sürücü, karakol ifadesinde yola çıkmadan önce çok alkollü olduğunu, araç kullanamayacağını belirttiğini ancak ikna edildiğini saat 20:00 sıralarında tali yollardan Mavredin yolu üzerine çıktığını ancak bu yola çıktıktan sonra hiçbir şey hatırlamadığını beyan etmiş, sorgusu sırasındaki ifadesinde de Ova yolundan Mavredin yoluna çıktıktan sonrasını hatırlamadığını kazanın nasıl olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Davalının bu beyanları ile alkollü araç kullandığı belirlenmiş ise de bu beyanlar en başından beri güvenli biçimde araç kullanamaz durumda olduğu anlamında değildir. Zira Ova yolu olarak belirtilen tali yollardan Mavredin yolu üzerine çıktığını belirtmiş ancak bu yola çıktıktan sonrasını hatırlamadığının beyan etmiştir. Kaza Mavredin yoluna çıktıktan sonra meydana geldiğinden ifadelerinde belirtilen hatırlamama en başından beri bir hatırlamamayı değil tali yollardan geçtikten sonra kazanın meydana geldiği yerden sonrası bir hatırlamamayı içermektedir. Bu ise kazanın şoku ile meydana gelen bir hatırlamamaya da karşılık geldiğinden tali yollardan geçerken bir hatırlamamayı içermemektedir. Bu beyana dayalı olarak en başından beri ne olduğunu hatırlamadığı ve buna bağlı olarak kazanın salt alkolün etkisiyle meydana geldiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna da doğrudan varılamaz
Tanıklardan Hasan Batuhan Aktaş beyanında, aracı kullanan Velit’in kaza anına kadar herhangi bir hatasının olmadığını normal yolda seyir ederken bir anda kanala yuvarlandıklarını ancak yolda babasının panik atak rahatsızlığı nedeniyle fenalaştığını ve hemen doktora gidelim yetiştirelim şeklinde beyanda bulunduğunu, Velit’in de bunun üzerine biraz daha hızlandığını ve olayın da bu şekilde meydana geldiğini beyan etmiştir.
Mahkemece bu beyanlar üzerinde durulmadan yönetmelik hükmünü esas alarak düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmış ise de bu beyanlar üzerinde de durularak olayın salt alkollü olunmanın etkisiyle meydana gelip gelmediğinin araştırılıp bir sonuca varılması gerekmektedir. Bu durumda Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde bilirkişi kurulu raporu alınarak karar verilmesi gerekirken önceki hükümde direnilmiş olması doğru olmamıştır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle Özel Daire kararı gibi direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan direnme uygun bulunarak dosyanın Özel Daireye gönderilmesi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.