Hukuk Genel Kurulu 2020/343 E. , 2022/382 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” ile “Alacak” davasından dolayı yapılan inceleme sonunda, Kütahya 1. İş Mahkemesinin asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin kararına yönelik asıl davada davalı, birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar asıl davada davalı, birleşen davada davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacı ... asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin eşi ile 23.01.2014 tarihinde eski eşinin eve bakmaması ve sigortalı bir işte çalışmaması nedenleriyle boşandığını, Kurumdan ölüm aylığı almaktayken muvazaalı boşandığı iddiası ile ödenen aylıklara ilişkin borç çıkarıldığını, babasının vefatından yedi yıl sonra boşanarak ölüm aylığı almaya başladığını, bu durumun müvekkilinin ölüm aylığı almak için boşanmadığını gösterdiğini, müvekkili ile eski eşinin boşanma sonrasında fiilen birlikte yaşamadıklarını ileri sürerek Kurum işleminin iptali ile borçlu olmadığının tespiti ve 01.04.2016 tarihinden itibaren ödenmeyen ölüm aylığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (Kurum/SGK) vekili asıl davada cevap dilekçesinde; sosyal güvenlik denetmen raporunda davacının eski eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeniyle ölüm aylığının kesilerek yapılan ödemelerin borç çıkarıldığını, Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Davacı Kurum vekili birleşen davada dava dilekçesinde; yapılan denetimde müvekkili Kurumdan ölüm aylığı almakta olan davalının eski eşi ile fiilen birlikte yaşamaya devam ettiğinin tespit edilmesi üzerine davalıya babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının kesildiğini ileri sürerek 23.03.2014-22.04.2016 tarihleri arasında yersiz ödenen toplam 25.398,97TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Davalı ... vekili birleşen davada cevap dilekçesinde; müvekkilinin babasının vefatından yedi yıl sonra ölüm aylığı aldığını, ikamet ettiği evin babasından kendisine miras kaldığını, eski eşi ile fiilen birlikte yaşamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. Kütahya 1. İş Mahkemesinin 10.10.2017 tarihli ve 2016/494 E., 2017/191 K. sayılı kararı ile; ilgili kurumlardan gelen kayıtlar, kolluk araştırması ve tanık beyanlarına göre davacının eski eşi ile fiilen birlikte yaşamadığı, davacı ve eski eşinin aynı adreste oturduklarına dair yerleşim yeri adresinin beyan tarihinin 30.03.2007 olduğu ve belirtilen tarihte evlilik birliğinin devam ettiği, boşanma sonrasında davacı ve eski eşin yerleşim yeri kayıtlarını değiştirmedikleri, fiilen farklı adreslerde yaşadıklarının dosya kapsamı ile sabit olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
9. Kütahya 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
10. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18.01.2017 tarihli ve 2017/256 E., 2018/106 K. sayılı kararı ile; tanık beyanları ve kolluk araştırmasına göre davacının boşanma sonrasında oturduğu adresten taşındığı, vefat eden babasına ait olan evde oğlu ile birlikte; eski eşin ise farklı bir adreste yaşadığı, eski eşin oturduğu eve ait elektrik aboneliğinin davacı adına görünmesine rağmen elektrik abonelik tarihinin boşanma öncesi olduğu, Kurum tarafından yapılan icra takibinde, davacının Axa Sigortayla yaptığı poliçede, tapu işlemlerinde, banka kayıtlarında ve Kütahya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/135 E. sayılı dosyasında davacının belirtilen adresinin boşanma sonrasında taşındığı adres olduğu, ayrıca davacının babasının boşanma gerçekleşmeden çok önce 17.01.2007 tarihinde vefat ettiği, dosya kapsamındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde davacının ve eski eşin boşanma sonrasında fiilen birlikte yaşamadıklarının anlaşıldığı, adres kayıt sisteminde adres değişikliğinin yapılmamış olması nedeniyle diğer delillerin yok sayılamayacağı gerekçesiyle asıl davada davalı, birleşen davada davacı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
11. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı, birleşen davada davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.05.2019 tarihli ve 2018/2251 E., 2019/4348 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının babası Mustafa Süngü’nün 07.10.2007 tarihinde vefat ettiği, davacının 23.01.2014 tarihinde eski eşinden boşandığı, vefat eden babasından dolayı aldığı aylıklar dolayısı ile muvazaalı boşanma gerekçesi ile 24.03.2014 - 22.04.2016 tarihleri için 23.216,19 TL borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece davacı ile boşandığı eşinin belirlenen adreslerdeki komşuları, kapıcılar, yöneticiler tanık sıfatıyla re'sen dinlenilmeli ve böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği toplanan tüm delillerin sonucuna göre şüphe bırakmayacak şekilde ortaya konulmalı, elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Kütahya 1. İş Mahkemesinin 19.12.2019 tarihli ve 2019/341 E., 2019/410 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacı ve eski eşinin oturduğu evlerin tek katlı metruk evler olması nedeniyle evlerin kapıcı ve yöneticileri bulunmadığından bu kişilerin tanık olarak dinlenmesinin mümkün olmadığı, mahallede oturan komşuların ve mahalle muhtarının bozma kararı öncesinde beyanlarının alındığı, mahallede oturan tüm kişilerin dinlenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının adresine ilişkin olarak davacının oğlu ... ve tanık Hatice Benli’nin Kütahya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/135 E. sayılı dosyasındaki beyanları ile eldeki davadaki beyanlarının örtüştüğü, bu nedenle davacının ve eski eşin boşanma sonrasında fiilen birlikte yaşamadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının eski eşi ile fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığı konusunda mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 56. maddesinin 2. fıkrasıdır.
17. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” kenar başlıklı 56. maddesinde: “Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malul duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesi yer almaktadır.
18. 01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun'da yer almıştır.
19. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin 2. fıkrasının madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir” ibareleri kullanılmış, böylelikle daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, “boşandığı eşiyle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama” olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak kabul edilmiştir.
20. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, ilgiliyi haktan yararlandırmama; hak sahipliğine son verilmesi ve dolayısıyla gelir veya aylık bağlanmaması esası kabul edilmiştir.
21. Gerçekten de ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel, Tankut: “Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi”, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, s. 195).
22. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; hak sahibinin, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda (Anayasa) öngörülen bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de, sosyal görevlerini, malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesindeki hüküm uyarınca Devlet, sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi, boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün olmamakla birlikte, bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakabilir.
23. Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesinin Anayasa’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurular yapılmıştır.
24. Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 28.04.2011 tarihli ve 2009/86 E., 2011/70 K. sayılı kararında, “…ölüm aylığını alabilmek için evli olmamak koşulunu aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip, buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması, hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez. Resmî evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmî evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler, söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Ölüm aylığı yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların sağlanması hâlinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği hâlde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından, ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK’nın mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz” şeklindeki gerekçeyle hükmün Anayasa’nın 2, 10 ve 60. maddelerine aykırı olmadığına; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmadığına karar verilmiş ve hükmün iptali yönündeki başvurular oy çokluğuyla reddedilmiştir.
25. Sonuç olarak davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemenin, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla getirilmiş olması, Anayasa Mahkemesince düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmesi ve yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organları tarafından uygulanmasının zorunlu olması karşısında, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık bağlanmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi usul ve yasaya uygundur.
26. Gelinen bu noktada sözü edilen hükmün zaman bakımından uygulanması konusu üzerinde durulmalıdır.
27. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değişik geçici 1. maddesinde: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanılan aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” düzenlemesi bulunmaktadır.
28. Kanun koyucu tarafından geçici 1. madde ile 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylıkların durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.
29. Toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu ilke ile güdülen amaç; hukukî güvenliği temin etmek, kişileri ancak işlemi yaptıkları sırada yürürlükte olan kurallara göre sorumlu tutmak, böylece kazanılmış haklara saygıyı ve kazanılmış hakların korunmasını sağlamaktır. Zira hukukî güvenlik; hukuk devletinin temel taşlarındandır.
30. “Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması)” kuralının bazı istisnaları olup bu kapsamda yeni düzenleme kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin ise geçmişe etki eder şekilde uygulanması gerekir. Yine beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Bunlardan başka yargılama hukukuna ilişkin kurallar da ilke olarak geçmişe etkilidir.
31. Bu durumda 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki hükmün zaman bakımından uygulanması yönünden herhangi bir istisnai durumun söz konusu olmaması nedeniyle madde ile getirilen düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dâhi maddenin yürürlük tarihi öncesine ilişkin işlem yapılarak borç tahakkuk ettirilmesi mümkün değildir. Ancak 01.10.2008 tarihinden itibaren boşanılan eşle fiili birliktelik söz konusu ise bağlanan aylığın kesilerek borç çıkarılması ve yersiz ödemeye ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılması gerekmektedir.
32. Ayrıca belirtilmek gerekir ki, Sosyal Sigortalar Hukukunda kazanılmış (müktesep) haklar dinamik nitelik taşırlar. Değinilen özellikleri gereği dış etkiye açık olan, güncellenen kazanımlardır. Sürekli iş göremezlik geliri ve aylıklar bu özellikleri taşırlar. Çünkü, onlar bir kere tanınmış olmakla alacaklının dış alemle (edim borçlusu ile kendi alacaklıları ile) ilişkisi son bulmamakta aksine yeni başlamakta, sunum koşulları ortadan kalkıncaya kadar mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. Dolayısıyla, yaşayan birer varlık olarak haklarında güncellenmeleri (maaş artışları), korunmaları (üçüncü şahıslara karşı) amacıyla yeni düzenlemeler yapılması mümkündür. Önceden doğmuş olmaları yeni düzenlemelerden etkilenmeyecekleri anlamına gelmemektedir (Sözer, Ali Naim: Kanunların Önceye Etki Yasağı: “Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme”, Journal of Yaşar University, Cilt 8, Sayı Özel, Ocak 2013, s.2529).
33. Bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesi uyarınca kesme veya iptal işlemine konu ölüm aylığının veya gelirinin 01.10.2008 tarihinden önce bağlanmış olması da sonuca etkili değildir. Diğer bir ifadeyle Kurum tarafından bağlanan ölüm aylığı veya geliri dış etkiye açık olan, güncellenen bir kazanım olduğundan 5510 sayılı Kanun öncesinde bağlanmış olması kazanılmış hakkın konusunu oluşturmayacaktır.
34. Diğer taraftan, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
35. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
36. Bu maddedeki hüküm uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi de gözetilmek suretiyle 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililerin her ne amaçla boşanmış olursa olsunlar, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemenin yürürlüğünden itibaren belirtilen nitelikte bir beraberliğe başlandığının tespiti hâlinde TMK’nın 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz hak sahibine fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren diğer koşulların da varlığı durumunda yeniden gelir veya aylık bağlanabileceği açıktır.
37. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama” unsurunun diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir.
38. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Aynı yöndeki düzenleme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinin 1. fıkrasında “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde ifade edilmiştir. Kanunî bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanunî karinenin aksini ispat edebilir (HMK m.190/2).
39. Bu noktada 5510 sayılı Kanun’un 59 ve 100. maddelerindeki hükümlerine kısaca değinmekte fayda vardır.
40. 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 59. maddesinde Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi düzenlenmiş, maddenin 2. fıkrasında “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 100. maddesinde ise bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usulü hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerli kabul edilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 13.02.2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun’un 78. maddesi ile değişik 92. maddesinin son fıkrasında da çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri ile işçi şikâyetlerini incelemekle görevli bölge müdürlüğü memurları tarafından tutulan tutanakların aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
41. Somut olayda asıl davada davacı-birleşen davada davalı ... ile eşinin boşanma kararının 23.01.2014 tarihinde kesinleştiği, 07.01.2007 tarihinde vefat eden babasından dolayı ...’ye 15.03.2014 tarihinde ölüm aylığı bağlandığı, 11.06.2015 tarihinde yapılan ihbar üzerine sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen 14.01.2016 tarihli ve AA/001 sayılı raporda, nüfus kayıtlarına göre Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından ... ve eski eşi Mehmet Eciler’in 30.03.2007 tarihinde “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu Sokak No: 21/2 Merkez/Kütahya” adresinde ikamet ettiğinin bildirildiği, Kurum Kimlik Paylaşım Sisteminde (KPS) yapılan 10.07.2015 tarihli incelemede ... ve eski eşi Mehmet Eciler’in 30.03.2007 tarihinde yerleşim adreslerinin “Paşam Sultan Mahallesi Hoşafçı Sokak No:15/2 Merkez/Kütahya”, adres numarasının “2120533621”; 14.01.2016 tarihli incelemede ise “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu Sokak No: 21/2 Merkez/Kütahya”, adres numarasının “2120533621” olarak beyan ettiklerinin anlaşıldığı, KPS tarafından farklı adreslerin bildirilmesi üzerine araştırma yapıldığı, Nüfus Müdürlüğü tarafından Kütahya Belediyesinden gelen bilgiler doğrultusunda adres değişikliği yapıldığının, her ev için bir adres numarası verildiğinden adres numarasının aynı olmasının önceki ve değişen adresin aynı olduğu anlamına geleceğinin bildirildiği, Kütahya Belediyesi tarafından da “Paşam Sultan Mahallesi Hoşafçı Sokak No:15/2 Merkez/Kütahya” şeklinde bir adres bulunmadığının, bölgede adres değişikliğine gidildiğinin, “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu Sokak No: 21/2 Merkez/Kütahya” adresinde biri yaşça büyük iki kadın, bir erkek ve çocukların yaşadığının belirtildiği, ayrıca on dokuz numarada oturan isim ve imza vermekten imtina eden komşunun fiilen birlikte yaşama olgusunu doğruladığı belirtildikten sonra boşanmalarına rağmen eski eşi ile birlikte yaşadığı tespit edilen ...’nün ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi gereğince kesilmesi gerektiği yönünde görüş bildirildiği, bu rapora istinaden davacının babasından dolayı aldığı ölüm aylığının kesilerek yapılan ödemelerin borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
42. Dosya kapsamında bulunan Seçmen Kayıtlarına göre ... ve eski eşinin boşandıktan sonra bir çok kez aynı sandıkta art arda oy kullandıkları görülmüştür.
43. Öte yandan yargılama sırasında dinlenen on dokuz numaralı evde oturan tanık ..., denetim sırasında ... ve eski eşinin birlikte yaşadıklarını söylemediğini, bu konuda bilgisi olmadığını ifade etmiş ise de beyanını gerekçesiz değiştirdiğinden inandırıcılıktan uzak ve çelişkili bulunmuştur.
44. Bundan başka davacı tanığı ..., boşanma öncesi babası Mehmet Eciler’e ait “Paşam Sultan Mahallesi Hoşafçı Sokak No:15/2 Merkez/Kütahya” adresinde, boşandıktan sonra annesi ... ile birlikte “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu No:30 Merkez/Kütahya” adresinde oturduklarını, babasının ise boşanma sonrasında önceki adreste yaşadığını, anne ve babasının fiilen birlikte yaşamadığını; Paşam Sultan Mahalle muhtarı olan davacı tanığı ... ise, iki sene önce mahallede sokak isimlerinin ve kapı numaralarının değiştiğini, boşanma sonrasında ...’nün babasından kalan “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu No:30 Merkez/Kütahya”, Mehmet Eciler’in “Paşam Sultan Mahallesi Hoşafçı Sokak No:15/2 Merkez/Kütahya” adresinde oturduğunu, evler arasında 150-200 m. mesafe bulunduğunu beyan etmiştir.
45. Diğer taraftan Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/8391 soruşturma numaralı dosyasında bulunan 27.09.2016 tarihli ifade tutanağına göre ...’in 26.09.2016 tarihinde annesinin saat 17.00’de kendisini arayarak evde olmadığı sırada eve hırsız girdiğini söylediğini beyan ederek şikâyette bulunması üzerine Kütahya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/135 E. sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında 13.04.2017 tarihinde dinlenen tanık Hatice Benli gördüğü hırsızlığı ev sahiplerine bildirdiğini ifade etmiştir.
46. Ayrıca Kütahya 1. İcra Dairesinin 2017/96 E. sayılı dosyasında bulunan 05.01.2017 tarihli ilamsız takipteki ödeme emrinde ...’nün adresi “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu No:30 Merkez/Kütahya” olarak bildirilmiştir.
47. Görüldüğü üzere dosyada bulunan deliller ve yargılama sırasında dinlenilen tanık beyanları ile fiilen birlikte yaşama olgusu açıklığa kavuşturulamamıştır.
48. Zira Kütahya 1. İcra Dairesinin 2017/96 E. sayılı dosyasında yer alan adres bilgisinin tarihi ve ceza yargılamasındaki beyanların içeriği ve beyan tarihleri dikkate alındığında bu beyan ve bilgiler ... ve eski eşinin boşanma tarihinden sonra birlikte yaşayıp yaşamadığını ispata yarar nitelikte bulunmamıştır.
49. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; asıl davada davacı, birleşen davada davalı ...’nün yaşadığı iddia edilen “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu No:30 Merkez/Kütahya” ve eski eş Mehmet Eciler’in yaşadığı iddia edilen “Paşam Sultan Mahallesi Su Deposu Sokak No: 21/2 Merkez/Kütahya” (eski adıyla “Paşam Sultan Mahallesi Hoşafçı Sokak No:15/2 Merkez/Kütahya”) adreslerinde fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarına dair kapsamlı kolluk araştırması yapılmalı ve bu araştırma sonucu tespit edilen komşular tanık olarak dinlenmeli ayrıca ... ile eski eşi adına kayıtlı tüm abonelikler ve bahsi geçen adreslerdeki aboneliklerin kimin üzerine kayıtlı olduğu araştırılarak toplanan deliller ile birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
50. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.