Hukuk Genel Kurulu 2021/861 E. , 2022/385 K.
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki 'borca itiraz' isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen borca itirazın kabulüne, takip konusu asıl alacağın %20’si oranında olan 90.000TL tazminatın alacaklıdan alınarak borçlulara verilmesine ilişkin karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı alacaklı vekili ile katılma yoluyla borçlular vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Borçlular vekili; ödeme emri ekinde takibe dayanak senedin tebliğ edilmediğini, yetkili icra müdürlüğünün Bakırköy İcra Müdürlüğü olduğunu, takip dayanağı senedin inşaat taşeronluk sözleşmelerinin eki niteliğinde olan teminat senedi olduğunu ileri sürerek icra müdürlüğünün yetkisine, alacaklıya hiçbir borç olmadığından borcun tamamına, faiz, icra giderleri, vekâlet ücreti ve tüm fer’ilerine, takip dayanağının kambiyo senedi vasfına itiraz ettiklerinden takibin durdurulmasına, kötü niyetli alacaklının en az %20 oranında tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Alacaklı Cevabı:
5. Alacaklı vekili; senette teminat ibaresinin bulunmadığını, yetki itirazının yerinde olmadığını, borçluların sunduğu sözleşme ile takibe konu senedin ya da sözleşmenin bu senede atıf yaptığı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 169/a maddesi anlamında belge sunulmadığını belirterek itirazın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İzmir 10. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.04.2019 tarihli ve 2018/883 E., 2019/268 K. sayılı kararı ile; ödeme emri ekinde takibe dayanak senedin tebliğ edilmediği şikâyetinin ve yetki itirazının yerinde olmadığı, borçlular vekili tarafından ibraz edilen 13.07.2017 düzenleme tarihli Kütahya Arkeoloji ve Maden Müzesi Şantiyesi Elektrik Tesisatı İşleri Alt Yüklenici Ana Sözleşmesinin tarafları ile takip dayanağı bonodaki borçlu ve lehtarın, bononun tanzim tarihinin ve miktarının sözleşmede belirtilen miktar ve sözleşmenin düzenleme tarihi ile aynı olması sebebi ile bononun taraflar arasındaki ilişkinin teminatı olarak verildiğinin anlaşıldığı dolayısıyla takip dayanağı bononun teminat olarak verilmiş olması sebebi bonodan kaynaklanan alacağın tahsil edilip edilemeyeceğinin taraflar arasında yargılamayı gerektirmesi ve takip dayanağı bono kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içerir belge olarak kabul edilemeyeceği gerekçesi ile borçlu tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikâyetin reddine, yetki itirazının reddine, borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 E. sayılı dosyasında davacı (borçlular) aleyhine başlatılan takibin İİK’nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, takip konusu alacağın %20'si oranında tazminatın davalıdan (alacaklıdan) alınarak davacıya (borçlulara) verilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 14.07.2020 tarihli ve 2019/2460E., 2020/1203 K. sayılı kararı ile; borçlu tarafından sunulan sözleşmenin tarafları ile dayanak senedin alacaklı ve borçlu yanları, miktarı ve tanzim tarihleri örtüştüğünden ve alacaklı yanca sözleşmenin bu maddesi nedeniyle alınan başkaca teminat senedi olduğu iddia ve ispat edilmediğinden, sözleşmenin 7. maddesi ile dayanak senede atıf yapıldığının ve takibe konu senedin teminat senedi niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği, ilk derece mahkemesince aynı gerekçe ile itirazın kabulü kararında isabetsizlik bulunmadığı, senet üzerinde anlaşılmayıp ayrı bir sözleşmeye dayalı teminat iddialarının borca itiraz kapsamında olup İİK'nın 170/a maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği, borçlu tarafın icra mahkemesine başvurusunun İİK'nın 169. maddesi kapsamında borca itiraz niteliğinde olduğu ve itirazın esasa ilişkin nedenlerle kabul edildiği, itiraz dilekçesinde de tazminat talebi bulunduğundan İİK'nın 169/a-6. maddesi uyarınca borçlu lehine asıl alacağın %20'si oranında tazminata karar verilmesi gerektiği, ancak mahkemece alacağın %20'si oranında tazminatın tahsili kararının verildiği, alacaklı vekilince tazminata ilişkin hükümde ayrıca ve açıkça istinaf edilip, aleyhe tazminat verilemeyeceği bildirildiğinden, çoğun içinde azın da olduğu kuralı dikkate alınarak, alacaklı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeninin yerinde görüldüğü gerekçesi ile alacaklının istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883 E., 2019/268 K. sayılı dosyasında verilen 03.04.2019 tarihli kararın kaldırılmasına, borçluların borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 E. sayılı dosyasında borçlular aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, takip konusu asıl alacağın %20'si oranında olan 90.000TL tazminatın alacaklıdan alınarak borçlulara verilmesine, borçluların takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikâyetin reddine, yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 24.02.2021 tarihli ve 2020/6334 E., 2021/2075 K. sayılı kararı ile;
“…Alacaklı yanca bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, borçluların örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine yasal süresi içerisinde icra mahkemesine başvurusunda, sair itirazları yanında, takip dayanağı senedin taraflar arasında imzalanmış taşeronluk sözleşmesinin eki olan teminat senedi olduğunu, senedin kambiyo vasfı niteliği taşımadığını ileri sürerek takibin iptalini talep ettikleri, İlk Derece Mahkemesince; senedin taraflar arasındaki ilişkinin teminatı olduğu gerekçesi ile takibin durdurulmasına karar verildiği, davalı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, borçluların başvurusu İİK’nin 169. maddesi kapsamında borca itiraz niteliğinde olup, borçluların tazminat talebinin olması nedeniyle İİK 169/a-6 maddesi uyarınca borçlu lehine asıl alacağın %20'si oranında tazminata karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince takibin durdurulması ve toplam alacağın %20'si oranında tazminatın tahsili yönünde karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nin 355. maddesi uyarınca kaldırılmasına, takibin durdurulmasına ve borçlu lehine asıl alacağın %20 si oranında tazminata karar verildiği görülmüştür.
6102 Sayılı TTK'nun 776/1. maddesinin (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini içermesi gerektiği, 777. maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlanmıştır.
HGK'nun 14.03.2001 tarih 2001/12-233 ve 20.06.2001 tarih, 2001/12-496 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. İİK'nun 169/a maddesi uyarınca, belgede, takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup, açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin, vade ve tanzim tarihleriyle miktarlarının belirtilmesi gereklidir.
Somut olayda, takip dayanağı bononun üzerinde “teminat senedi” olduğuna dair herhangi bir ibarenin bulunmadığı, Davacı yanın dayandığı 'Kütahya Arkeoloji ve Maden Müzesi Şantiyesi Elektrik Tesisat İşleri Alt Yüklenici Ana Sözleşmesi'nin incelenmesinde, 13/07/2017 tarihli olup, taraflarının Kerte İnşaat San. Tic. Ltd. Şti. İle Oskır Mühendislik Taah. San. Ve Tic. ... olduğu, sözleşmenin 7. maddesinin 2. bendinde 'bu sözleşmenin konusu olan işlerin tam ve eksiksiz yapılması amacıyla alt yükleniciden alınacak kesin teminat 450.000,00TL tutarlı teminat senedi olacaktır' düzenlemesinin yer aldığı ancak sözleşmenin tarafları ile dayanak senedin alacaklı ve borçlu yanları, miktarı ve tanzim tarihleri aynı olsa da senedin vade tarihi hususunda anılan sözleşmede açık bir sarahat bulunmadığının yanında sözleşmede senedin düzenleme tarihine açıkça bir atıf yapılmadığı, davalı alacaklının cevap dilekçesi ve yargılama aşamasındaki beyanları gözetildiğinde, takibe konu bononun teminat senedi olarak düzenlendiği yönünde kabulünün de bulunmadığı, senedin, neyin teminatı olduğu hususunun, dolayısıyla teminat senedi olduğuna ilişkin iddianın, tarafların imzasını taşıyan ve senede açıkça atıf yapan İİK 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığı görülmüştür.
O halde; borçlunun itirazını yazılı bir belge ile ispat edemediği ve alacaklı tarafından da takip dayanağı bononun teminat senedi olduğuna yönelik bir kabul beyanı bulunmadığına göre, itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...” gerekçesiyle karar bozularak, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
11. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 26.05.2021 tarihli ve 2021/1077 E., 2021/1405 K. sayılı kararı ile; sözleşmenin 7. maddesi ile dayanak senede atıf yapıldığının ve takibe konu senedin teminat senedi niteliğinde olduğunun kabulünün gerektiği, ilk derece mahkemesince aynı gerekçe ile itirazın kabulü kararında isabetsizlik bulunmadığı, alacaklının esasa ilişkin istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesi kararının borca itirazın kabulü yönünden usul ve yasaya uygun olduğundan bölge adliye mahkemesinin ilk kararında esas bakımından direnilmesine, bölge adliye mahkemesinin ilk kararı ile ilk derece mahkemesi kararı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince asıl alacak üzerinden tazminata karar verilmemesi yönünden kaldırıldığı, bölge adliye mahkemesinin önceki kararı ile asıl alacak üzerinden alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmiş ise de, teminat senedi olduğu kabul edilmekle, borcun esasına yönelik herhangi bir inceleme yapılmadığından borçluların tazminat isteminin yerinde olmadığı gerekçesi ile alacaklının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883E., 2019/268 K. sayılı dosyasında verilen 03/04/2019 tarihli kararın kaldırılmasına, borçluların borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 esas sayılı dosyasında borçlular aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, yasal şartları oluşmadığından borçlular lehine tazminat takdirine yer olmadığına, borçluların takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikâyetin reddine, borçluların yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı alacaklı vekili ile katılma yoluyla borçlular vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçluların teminat iddiasının reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; bölge adliye mahkemesinin ilk kararında “A)1-Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883 Esas, 2019/268 Karar sayılı dosyasında verilen 03/04/2019 tarihli kararın Kaldırılmasına, Davacı tarafın borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, -Takip konusu asıl alacağın %20'si oranında olan 90.000,00TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikayetin reddine, Davacı tarafın yetki itirazının reddine,” karar verildiği, bölge adliye mahkemesinin kararının alacaklı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece itirazın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulduğu, bölge adliye mahkemesince “A)Dairemizin 2019/2460 Esas, 2020/1203 Karar sayılı dosyasında verilen 14/07/2020 tarihli kararında esas bakımından Direnilmesine, B)1-Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883 Esas, 2019/268 Karar sayılı dosyasında verilen 03/04/2019 tarihli kararın Kaldırılmasına, Davacı tarafın borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, Yasal şartları oluşmadığından davacı lehine tazminat takdirine yer olmadığına, Davacı tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikayetin reddine, Davacı tarafın yetki itirazının reddine” dair direnme kararı verildiği gözetildiğinde direnme kararının ilk karardan farklı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. bendinde ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 3. fıkrasına göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden bölge adliye mahkemesi, tarafları dinledikten sonra bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
18. Bölge adliye mahkemesince bozma kararına uyulduktan sonra bu karardan dönülemeyeceği gibi direnme kararı verildikten sonra da ilk karardan farklı bir karar verilmesi mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir. Başka bir deyişle direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, bölge adliye mahkemesi bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de kararı değiştirmemelidir.
19. Bölge adliye mahkemesince düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
20. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
21. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.06.2021 tarihli ve 2017/4-1338 E., 2021/838 K.; 07.07.2021 tarihli ve 2017/11-421 E., 2021/966 K.; 11.11.2021 tarihli ve 2018/(13)3-844 E., 2021/1395 K. ile 14.12.2021 tarihli ve 2017/(6)8-1846 E., 2021/1669 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
22. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince,
Bölge Adliye Mahkemesince ilk kararda;
“ …A)1-Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883 Esas, 2019/268 Karar sayılı dosyasında verilen 03/04/2019 tarihli kararın KALDIRILMASINA,
-Davacı tarafın borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına,
-Takip konusu asıl alacağın %20'si oranında olan 90.000,00TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
-Davacı tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikayetin reddine,
-Davacı tarafın yetki itirazının reddine,…” karar verildiği, Özel Dairece itirazın reddine karar verilmesi gerekçesiyle bölge adliye mahkemesinin kararının bozulduğu,
Direnme kararında ise;
“…A)Dairemizin 2019/2460 Esas, 2020/1203 Karar sayılı dosyasında verilen 14/07/2020 tarihli kararında esas bakımından Direnilmesine,
B)1-Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b/2 maddesi uyarınca İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/883 Esas, 2019/268 Karar sayılı dosyasında verilen 03/04/2019 tarihli kararın Kaldırılmasına,
-Davacı tarafın borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına,
-Yasal şartları oluşmadığından davacı lehine tazminat takdirine yer olmadığına,
-Davacı tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikayetin reddine,
-Davacı tarafın yetki itirazının reddine,…” karar verildiği, bu şekilde itirazın kabulüne karar verildiği hâlde ilk kararda borçlular lehine tazminata hükmedilmesine rağmen direnme kararında yasal şartları oluşmadığından borçlular lehine tazminata hükmedilmediği anlaşılmaktadır.
23. Bölge adliye mahkemesince itirazın kabulü ile takibin İİK’nın 169/a maddesi hükmüne göre durdurulmasına, takip konusu asıl alacağın %20’si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçlulara verilmesine hükmedildiği hâlde Özel Dairenin itirazın reddi gerektiğine ilişkin bozma kararına karşı verilen direnme kararında borçlu lehine tazminata hükmedilmeyerek ilk karardan farklı bir direnme kararı verilmiştir.
24. İcra ve İflas Kanunu’nun 169/a maddesi hükmüne göre borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulü hâlinde kötü niyet veya ağır kusuru bulunması şartıyla alacaklı aleyhine borçlunun isteği üzerine takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilir. Özel Dairece borçlunun borca itirazının reddi gerektiği gerekçesi ile bozma kararı verilmiş olup, bozmanın niteliği itibariyle alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesi konusunda bir bozma gerekçesine yer verilmemiştir.
25. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince ilk kararda alacaklı aleyhine verilen tazminat hükmüne, bozma sonrası direnme kararında yasal şartları oluşmadığı gerekçesi ile yer verilmemesi bozma kararına kısmi direnme olarak nitelendirilemez. Bölge adliye mahkemesince bozma kararının tamamına direnildiğinden, ilk karardan farklı bir direnme kararı verilemez.
26. Bu durumda ortada usulüne uygun bir direnme kararının bulunduğundan söz edilemez. Bölge adliye mahkemesince yapılması gereken, HMK’nın 294 ve 297. maddelerine uygun şekilde ilk karardaki gibi bir hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bölge adliye mahkemesi kararının kısmi direnme niteliğinde olduğu, bu nedenle ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânı olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
29. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 5311 sayılı Kanun ile değişik 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı HMK’nın 373/2. maddesi gereğince kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusu yapılması üzerine bölge adliye mahkemesince yeniden esas hakkında verilen ve direnmeye esas olan kararda borçlu tarafın borca yönelik itirazlarının kabulü ile İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2018/15343 E. sayılı dosyasında davacı (borçlular) aleyhine başlatılan takibin İİK'nın 169/a maddesi hükümleri uyarınca durdurulmasına, takip konusu asıl alacağın %20'si oranında olan 90.000,00TL tazminatın davalıdan (alacaklıdan) alınarak davacıya (borçlulara) verilmesine, borçlu tarafın takip dayanağı bonoya ait örneğin gönderilmediğine yönelik şikâyetin reddine, yetki itirazının reddine karar verilmiş iken bozma sonrası yapılan yargılamada işin esası bakımından direnildiği belirtilip diğer yönlerden aynı olmakla birlikte bu kez yasal şartları oluşmadığından davacı lehine tazminat takdirine yer olmadığına karar verilmiş olması nedeniyle geçerli bir direnme kararının bulunup bulunmadığı yapılan temyiz incelemesi sırasında ön sorun olarak tartışılmıştır.
Özel Daire bozma kararında alacaklının takibe konu bononun teminat senedi olarak düzenlendiği yönünde kabulünün bulunmadığı, senedin, neyin teminatı olduğu hususunun, dolayısıyla teminat senedi olduğuna ilişkin iddianın, tarafların imzasını taşıyan ve senede açıkça atıf yapan İİK 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığı, o hâlde; borçlunun itirazını yazılı bir belge ile ispat edemediği ve alacaklı tarafından da takip dayanağı bononun teminat senedi olduğuna yönelik bir kabul beyanı bulunmadığına göre, itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu belirtilmiştir.
Özel daire bozma kararı itirazın reddi sonucu yanında buna bağlı olarak kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi sonucunu da içermektedir. Bozma kararının doğurduğu sonuç bakımından mahkemenin bazı yönleriyle önceki hükmünde direnmesi bazı yönleriyle de bozma kararına uyması mümkündür. Hukukumuzda kısmi direnme kararı verilmesini engelleyen bir hüküm bulunmayıp kısmi direnme hâlinde temyiz incelemesinin direnilen kısım için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından, direnilmeyen kısım için ise Özel Dairece yapılması mümkündür. Kısmi direnme, dava yığılması hâlinde farklı talepler için mümkün olduğu kadar dava yığılmasının bulunmadığı hâllerde asıl talep veya feri taleplerin bazıları için de mümkündür. Mahkemenin bazı talepler için bozma kararına uygun karar verirken bazı talep unsurları için bozmaya uygun karar vermiş olması geçerli bir direnme hükmü kurulmadığı anlamına gelmez.
Somut olayda direnme kararında işin esası yönünden önceki hükümde direnildiği de belirtilmek suretiyle diğer yönlerden aynı olmakla birlikte bu kez öncekinden farklı olarak tazminata hükmedilmemiş olması kısmi direnme niteliğinde olup direnilen ve önceki hükümle aynı olan hususlar yönünden temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir.
Bir an için kısmi direnme kararından söz edilemeyeceği kabul edilse bile öncekinden farklı olarak lehine tazminata hükmedilmeyen tarafın süresi içinde verilmiş ve harcı yatırılmış temyiz dilekçesi bulunmadığından direnme kararında tazminata hükmedilmemesi hususu temyize getirilmemiş olduğundan bu konuda gerek Hukuk Genel Kurulu tarafından gerekse Özel Daire tarafından temyiz incelemesi yapılabileceğinden de söz edilemez. Tarafların temyize getirmeyerek kabullenmiş sayıldıkları bir durumda tazminata hükmedilerek direnme kararı verilmesi için bozma kararı verilmesi, medeni usul hukukunun temel ilkelerinden olan taleple bağlılık ilkesi, tasarruf ilkesi ve usulî kazanılmış hak ilkesi esaslarıyla bakıldığında da dosya kapsamına uygun olmayacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ön sorun bulunmadığı kabul edilerek temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan ön sorun bulunduğu ve usulüne uygun direnme hükmü kurulmak üzere direnme hükmünün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.