Hukuk Genel Kurulu 2019/302 E. , 2022/710 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “aynen ifaya izin ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile muris ... arasında 03.12.2008 tarihli, 26292 ve 26294 yevmiye nolu düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmeleri imzalandığını, sözleşmeler uyarınca Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Alacaatlı Mahallesi 108 ve 111 nolu parsellerde özellikleri sözleşmelerde ayrıntılı olarak belirtilen ve müvekkiline bırakılması öngörülen bağımsız bölümlerin satışı ile müteahhitlik takip yetkisi verilmesinin Ahmet Hulusi Basmacı tarafından taahhüt edildiğini, ancak Ahmet Hulusi Basmacı’nın vefat ettiğini, 26294 yevmiye nolu sözleşmenin 14. maddesine göre mirasçı olarak sözleşmeye devam edip üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmesi gereken davalının edimlerini ifa etmediğini, oysa diğer mirasçıların sözleşmede kararlaştırılan tüm yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, davalıya gönderilen 18.09.2013 tarihli ihtarnamede, 03.12.2008 tarihli ve 26294 yevmiye nolu sözleşme ile belirlenen 44424 ada 2 nolu parselde A blok, zemin kat, iki nolu ve B blok, zemin kat, iki nolu mesken niteliğindeki iki adet bağımsız bölümün satış yetkisinin ve 03.12.2008 tarihli, 26292 yevmiye nolu sözleşme ile müvekkiline tanınan tüm müteahhitlik hak ve yetkilerinin verilmesinin istendiğini, ihtarname 24.09.2013 tarihinde tebliğ edildiği hâlde, davalının öncelikli edimi olan takip yetkisi ve akabinde satış yetkisini vermemesi nedeniyle sözleşmedeki hak ve yetkilerini kullanamayan müvekkilinin inşaatını tamamlayarak belli bir aşamaya getirdiği dairelerin satışını gerçekleştiremediğini, dolayısıyla maddî zarar, kazanç ve kâr kaybına uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 03.12.2008 tarihli ve 26294 yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre iki adet bağımsız bölümle ilgili davalı tarafından müvekkili adına satış yetkisi verilmek üzere aynen ifaya izin verilmesine, 03.12.2008 tarihli ve 26292 yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkiline müteahhitlik takip yetkisi verilmesine, tapuda 44420 ada 4 parselde kayıtlı bir ve üç numaralı iki adet bağımsız bölüm için ve satış yetkisine haiz olduğu zaman ise altı nolu bağımsız bölüm için olmak üzere toplam bir, üç ve altı numaralı bağımsız bölümlerle ilgili olarak davalı tarafından müvekkili adına satış yetkisi verilmek üzere aynen ifaya izin verilmesine, sözleşmeye aykırılık nedeniyle şimdilik 10.000TL maddi zarar ve kâr kaybı ile gecikme tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin, babası ve kardeşleriyle arasındaki nizadan dolayı muris babasının yaptıklarından haberi olmadığını, davacının gönderdiği ihtarnamenin ekinde müvekkilinin murisi ile imzaladığını beyan ettiği 03.12.2008 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin bulunmadığını, davacının projesine ve sözleşmeye uygun olarak inşaatı yapmadığı gibi süresi içinde de bitirip teslim etmediğini, mülga BK’nın 97. maddesindeki aynen ifanın başka bir hukukî düzenleme olup, bu dava ile ilgisinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.2015 tarihli ve 2013/517 E., 2015/196 K. sayılı kararı ile; yapılan keşif sonucu bilirkişi heyetinden alınan 20.10.2014 tarihli raporda, inşaatın tamamlandığının ve taşınmazın bir kısmında oturulduğunun tespit edildiği, sözleşmelere göre davacı yüklenicinin edimlerini yerine getirdiğinden kendisine kalması gereken daireleri talep etme hakkına sahip olduğu, davacı ile davalının murisi Ahmet Hulusi Basmacı arasında imzalanan 03.12.2008 tarihli ve 26292 yevmiye nolu sözleşmenin 13. maddesi gereğince mirasçıların sözleşmenin tarafı olacağı, iskân ruhsatının 27.02.2014 tarihinde alındığı ve sözleşme gereğince davacının kendisine ait olan taşınmazların tesciline hak kazandığı, davalı eseri kabul edip, taşınmazları kullanmaya başladığından TBK’nın 477. maddesi gereğince davacı yüklenicinin sorumluluğunun son bulduğu, davalının tapu devri için izin vermesi ya da tapuyu davacıya devretmesi gerektiği, davacının satış yetkisini alamadığı için zararı olduğuna dair iddiası yönünden, yapılan tespitte davaya konu taşınmazların değerinin düşmediği belirlendiğinden oluşan bir zararı bulunmadığı, taşınmaz hâlen yüklenicinin elinde olduğundan ve davalının kullanımına geçmediğinden kiraya verilmesinde bir engel bulunmadığı, davacının taşınmazları kiraya verebilecek konumda olduğu ve kira yönünden de zararının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, taraflar arasında yapılan 03.12.2008 tarihli sözleşme gereğince davacıya müteahhitlik yetkisi ve davaya konu Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, 2. Bölge, 44420 ada 4 nolu parselde inşa ettiği binadaki bir, üç ve altı nolu bağımsız bölümlerin satışını yapabilmesi için satış yetkisi verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 05.02.2018 tarihli ve 2017/488 E., 2018/235 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenici tarafından hakedildiği iddia edilen bağımsız bölümlerin satışı için yetki verilmesi ve maddi tazminat talebine ilişkindir. Davacı tarafından tescili talep edilen dairelerin sözleşmenin teminatına ilişkin olarak iskan ruhsatı alınması şartına bağlanmış son daireler olduğu anlaşılmaktadır. Bu son dairelerin murisin davada taraf olmayan diğer mirasçılar içinde teminat oluşturduğuna göre dava dışı mirasçılarında bu davada taraf olması gereklidir. Bu nedenle davanın görülebilmesi için arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan arsa sahibi murisin davalı dışındaki mirasçılarına da dava açılarak, iş bu dava ile birleştirlebilmesi için davacı vekiline süre verilmesi ve taraf teşkili sağlandıktan sonra davaya devam edilmesi gerektiği düşünülmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, dosya içerisindeki tapu kayıtlarından 44420 ada 4 no'lu parselin halen arsa vasfında olduğu anlaşıldığından, bu taşınmaz yönünden alanında uzman bilirkişiden alınacak raporla ileride kurulacak kat irtifakının esasını oluşturmak üzere bağımsız bölümlere isabet edecek payların ait olacağı bağımsız bölümlerle irtibatı gösterecek şekilde liste hazırlattırılıp buna göre satışına yetki verilmesi gerekirken, henüz oluşmamış bağımsız bölünmlerin satışına yetki verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.07.2018 tarihli ve 2018/223 E., 2018/361 K. sayılı kararı ile; kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan arsa sahibi muris Ahmet Hulusi Basmacı mirasçılarının Ali Basmacı, Hacı Mustafa Basmacı, ..., Hayati Basmacı, Halil Basmacı, (mirasçı İdris Basmacı yazılmamış), Sadullah Basmacı, Güliz Seda Kayalı ve Talha Basmacı (Hakkı Basmacı’nın mirasçıları) olduğu, davalı dışındaki diğer mirasçıların dava konusu taşınmazlar yönünden davacıya satış yetkisi içeren vekâletname verdikleri, yetki vermeyen tek mirasçının davalı olduğu, bu nedenle davanın sadece davalıya yöneltildiği, diğer mirasçılara davanın yöneltilmesinde hukukî yararın bulunmadığı, tapu kaydı ve bilirkişi raporuna göre her bağımsız bölümün arsa payının belirli olduğu, bu konuda rapor alınmasına da gerek olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 03.12.2008 tarihli, 26292 ve 26294 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin tarafı olan arsa sahibi murisin davalı dışındaki diğer mirasçılarına da dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmesi için davacı vekiline süre verilmesinin gerekli olup olmadığı, davalı dışındaki diğer mirasçılara davanın yöneltilmesinde hukukî yararın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramlar ve yasal mevzuat irdelenmelidir.
13. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf bulunur. Bazen bir davanın bir ya da her iki tarafında birden fazla kişi bulunabilir. Bir tarafta bulunan birden fazla kişiye “dava arkadaşları,” bunlar arasındaki ilişkiye de “dava arkadaşlığı” denir.
14. Dava arkadaşlığı, “zorunlu (mecburî) dava arkadaşlığı” ve “isteğe bağlı (ihtiyarî) dava arkadaşlığı” olarak iki türlüdür (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 261). Hükmün etkisi bakımından mecburî dava arkadaşlığı ise; “maddî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” ve “şeklî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” olarak ikiye ayrılmaktadır.
15. Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukukî ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddî bakımdan mecburî olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır.
16. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburî olduğu maddî hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir.
17. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddî bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukukî ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şeklî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
18. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyarîdir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesinde; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır” hükmü bulunmaktadır. Maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem örneğin sözleşme ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2020 tarihli ve 2016/(21)10-625 E., 2020/909 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
19. Mecburî dava arkadaşı olarak birlikte dava açılması gereken hâllerde, dava bunlardan biri ya da bazılarına karşı açılmış ise, bu durumda davalı kişi ya da kişilerin yalnız başına davalı sıfatı bulunmamaktadır. Davalı sıfatı mecburî dava arkadaşlarının tümüne aittir. Ancak bu hâlde, dava sıfat yokluğundan hemen reddedilmez. Mahkemenin, davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil etmesi için davacıya kesin süre vermesi, davacı bu süre içinde davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil ederse, davaya devam etmesi gerekir (Kuru, Baki: Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 947).
20. Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 599. maddesi hükmü uyarınca miras; murisin ölümüyle mirasçılarına geçer ve mirasçılar terekedeki mallar (menkul- gayrimenkul) üzerinde bu tarih itibariyle hak sahibi olurlar.
21. Türk Medeni Kanunu'nun “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde de;
“Birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.
Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.
Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır…” hükmü öngörülmüştür.
22. Tereke (miras ortaklığı) TMK’nın 701 ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak hâlinde) mülkiyetine tâbidir. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur. TMK’nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır.
23. Elbirliği (iştirak hâlinde) mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu ilke TMK’nın 701. maddesinde “...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır...” biçiminde yer almıştır. Bu itibarla elbirliği (iştirak hâlinde) mülkiyetinde, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Yasada veya elbirliği (iştirak hâlinde) mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur (Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2021 tarihli ve 2018/(14)7-510 E., 2021/1590 K. sayılı kararı).
24. Gelinen aşamada eser sözleşmesinin bir türü olan “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” diğer bir ifadeyle “arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi” ile ilgili düzenlemelere değinmekte fayda vardır.
25. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi; bir yönüyle arsa sahibinin koşullar gerçekleştiğinde sahibi olduğu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmını yükleniciye devretmesini öngörürken, diğer yönüyle de, yüklenicinin yapacağı inşaat bakımından arsa sahibine karşı yükümlülüklerini gösteren, tapulu taşınmazın mülkiyetinin bir kısmının devrine ilişkin vaadi ve eser sözleşmesini içeren, iki tipli-karma bir sözleşmedir. Başka bir anlatımla yüklenici yönünden inşaat yapma yükümlülüğünü, arsa sahibi yönünden ise tapuda pay intikal ettirme yükümlülüğünü içeren kat karşılığı inşaat sözleşmesi, hem inşaat yapma hem de satış vaadi sözleşmesini bünyesinde birleştiren özel bir sözleşme türüdür.
26. Türk Medeni Kanunu’nun “Hukuki işlem” başlıklı 706. maddesi, “Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır” şeklindedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 237. maddesinde de (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) m. 213.) “Akdin şekli” başlığı altında; taşınmaz satımının geçerli olması için getirilen resmî senede bağlanması şartı, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri için de öngörülmüştür. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesine göre taşınmaz satışları için tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri yetkili iken, 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 60/3. ve 89. maddelerinde taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin noterlerce re’sen düzenleme şeklinde yapılacağı kuralı getirilmiştir.
27. Anılan düzenlemeler uyarınca tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin geçerli olması için resmî şekilde yapılmaları zorunlu olup; kat karşılığı inşaat sözleşmeleri, arsa sahibi yönünden taşınmaz mülkiyetinin ileride yükleniciye devrine ilişkin bir yükümlülüğü (mülkiyetin nakline yönelik vaadi) içerdiğinden, bu tür sözleşmelerin noterde re’sen düzenleme şeklinde yapılmaları geçerlilik koşuludur. Emredici kural gereği, resmî şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler geçersizdir. İstisnaî olarak edimler karşılıklı biçimde tümüyle veya önemli oranda yerine getirilmiş ise veya arsa payının yükleniciye devredilmesi hâlinde şekil eksikliği ileri sürülemeyecektir.
28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı yüklenici şirket ile davalının murisi arsa sahibi Ahmet Hulusi Basmacı arasında noterde re’sen düzenlenen ve geçerlilik koşulunu sağlayan 03.12.2008 tarihli ve 26292 yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesinin 13. maddesi ile 26294 yevmiye nolu kat karşılığı inşaat sözleşmesinin 14. maddesinde; arsa sahibinin veya müteahhit firma ortaklarından birinin ölümü hâlinde vekil mirasçıları tarafından inşaatın yapımının devam edeceği ve sözleşmelerin aynen geçerli olacağı kararlaştırılmıştır. Her iki sözleşmede de aşamalı tapu devri düzenlenmiş olup, 26292 yevmiye nolu sözleşmenin 10. maddesinde, 26294 yevmiye nolu sözleşmenin ise 11. maddesinde iskân safhasına gelindiğinde bir bağımsız bölümün satış yetkisinin yükleniciye verileceği belirtilmiştir.
29. Davada yüklenici şirket, davalının murisi ile imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmelerine göre davalının takip yetkisi ve devamında da satış yetkisini vermemesi nedeniyle sözleşmedeki hak ve yetkilerini kullanamadığından zarara uğradığını ileri sürerek sözleşmeye aykırılık nedeniyle tazminat ve sözleşmeler uyarınca hakettiği bağımsız bölümlerin satışı için yetki verilmesini talep etmiştir. Davacı sözleşmelerde iskân ruhsatı alınması şartına bağlanan son bağımsız bölümlerin satış yetkisi verilmek üzere aynen ifaya izin verilmesini istediği hâlde, davasını arsa sahibi murisin mirasçılarından sadece ... aleyhine açmıştır. Oysa murisin ölüm tarihine göre terekesi (miras ortaklığı) TMK’nın 701 ve devam eden maddeleri uyarınca iştirak hâlinde mülkiyet hükümlerine tâbi olduğundan tüm mirasçılarına karşı dava açılması gerekir. Başka bir anlatımla mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
30. Bu durumda mahkemece kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin tarafı olup vefat eden arsa sahibi muris Ahmet Hulusi Basmacı’nın davalı dışındaki diğer mirasçılarına da dava açması için davacı tarafa süre verilerek açılan davanın eldeki dava ile birleştirilmesi suretiyle taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası incelenerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
31. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.