Ceza Genel Kurulu 2014/822 E. , 2017/438 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 13.05.2010
Sayısı : 5-38
Konut dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık ...'ın, TCK'nun 116/4, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Eynesil Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.05.2010 gün ve 5-38 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 26.02.2014 gün ve 31129-6331 sayı ile;
''...TCK’nın 116/4. maddesinde düzenlenen cebir suretiyle konut dokunulmazlığını bozmak suçunun oluşabilmesi için, sanık tarafından kişilere karşı yöneltilen şiddet eylemi ile konut dokunulmazlığının bozulması arasında nedensellik bağının bulunması, şiddetin konut dokunulmazlığını bozmak amacına yönelmiş olması ve bu amacın gerçekleşmesi için araç olarak kullanılması gerekir.
Yargılamaya konu somut olayda, sanığın ne şekilde konut dokunulmazlığını bozmak amacıyla kişilere karşı cebir veya tehdit kullandığı açıklanmadan, TCK’nın 116/4. maddesinin uygulanması...” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.04.2014 gün ve 201239 sayı ile;
''...Konut dokunulmazlığının ihlali suçu 5237 sayılı TCK’nun 116/1. maddesinde; 'Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenmiş, maddenin 4. fıkrasında; 'Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi' cezayı ağırlaştırıcı bir neden olarak öngörülmüştür.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu, bir kimsenin konutuna veya eklentilerine, rızasına aykırı olarak girilmesi ya da rıza ile girildiği hâlde çıkılmamasıyla işlenmeye başlamakta ve konutun terk edilmesine, başka bir anlatımla hukuki ya da fiili kesintinin gerçekleşmesine kadar devam etmektedir.
TCK'nun 116/4. maddesinde, failin konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlemesi hâli, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir.
Suçun nitelikli hâli olarak düzenlenen cebir ve tehdidin, konut ve işyerine girerken veya bu yerlerden çıkmamak için uygulanması gerekmektedir. Konuttan içeri girdikten sonra mağdura uygulanan cebrin konut dokunulmazlığının ihlali suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmekte ise de, kendisine 'çık' denildikten sonra ya da çıkmamak amacıyla mağdura cebir ve tehdit kullanıldığı takdirde, failin eylemi TCK'nun 116/4. maddesi kapsamındaki nitelikli hâli oluşturacaktır.
Maddi olayda, mağdure ... ile sanık ...'ın uzun süre birlikte yaşadıkları, ancak mağdurenin şiddetli geçimsizlik sebebiyle sanıktan ayrıldığı ve kızı ... ile birlikte ayrı olarak yaşamaya başladığı, 11.01.2010 günü saat 15.30 sıralarında sanığın mağdurenin ikamet ettiği Kemerli Köyü Kuran Kursu lojmanına geldiği, mağdure ile bir süre görüştükten sonra kızları ...'yı alarak evden ayrıldığı, ancak bir süre sonra geri dönerek mağdureye ait dairenin kapısını tekme atmak suretiyle kırdığı ve müşteki ...'ı tekme ve tokat vurmak suretiyle darp ettiği, boğazını sıktığı, yine müşteki ...'ı 'beni şikayet edersen hapiste yatar çıkarım, seni bulur öldürürüm, bütün sülaleni yok ederim' diyerek tehdit ettiği, müşteki ...'ın, adli muayene raporuna göre, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığının anlaşıldığı, bu hâliyle sanık ...'ın müşteki ...'ın ikamet ettiği konuta haksız olarak girdiği ve hukuka aykırı biçimde eylemini sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Sanığın, önce rıza ile müştekinin evine girdiği ve müşteki ile görüşerek kızı ...'yı alıp evden çıktığı, daha sonra dönerek evin kapısını tekmelemek suretiyle kırıp içeri girdikten sonra müşteki Gülsüm'ü dövmesi durumunda artık evde bulunmasında müştekinin rızasının bulunmadığının kabul edilmesi gerektiği, sonrasında sanığın müştekiyi 'beni şikâyet edersen hapiste yatar çıkarım, seni bulur öldürürüm, bütün sülaleni yok ederim' diyerek tehdit etmek şeklindeki eyleminin TCK'nun 116/4. maddesi kapsamında bulunduğu...'' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 13.11.2014 gün ve 18080-32965 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında mağdureye yönelik tehdit suçundan kurulan beraat ve mala zarar verme suçundan verilen kamu davasının düşmesine ilişkin hükümler temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir kullanılmak suretiyle işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
14.01.2010 tarihli olay yeri tespit tutanağına göre; İlçe Jandarma Komutanlığına müracaat eden mağdure ...'ın, ayrı yaşadığı sanığın 11.01.2010 tarihinde evine gelip kapısını kırdığını, kendisini dövdüğünü, ailesi ve kendisini ölümle tehdit ettiğini beyan ederek sanıktan şikâyetçi olması üzerine 14.01.2010 tarihinde saat 14.00 sıralarında mağdurenin evine gelindiği, kapıda yapılan incelemede yaklaşık 35x10 cm ebadında kırık bulunduğu ve kapının kilitlenmeyecek durumda olduğu,
12.01.2010 tarihli adli muayene raporunda; mağdurenin baş vertex bölgesinde hassasiyet, sağ göz altında, zigomatic kemik komşuluğunda 3x3 cm ekimoz, boyun sağ tarafta 2x2 cm ekimotik alan, sternum üzerinde göğüs bölgesinde 2-3 adet milimetrik sıyrıklar ve sağ dirsek medial kısımda 3x3 cm ekimoz bulunduğu, mevcut bulgulara göre hayati tehlikesinin bulunmadığı ve basit tıbbi müdahaleye gerek duyulmadığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmıştır.
Mağdure ... soruşturma evresinde; sanıkla yaklaşık dokuz yıldır birlikte yaşadığını, beş yaşında bir kızları olduğunu, kendisine sürekli şiddet uygulayan sanıktan ayrıldığını, 11.01.2010 tarihinde saat 15.30 sıralarında evine gelen sanığı rıza ile evine aldığını, tekrar birleşmeleri konusundaki teklifi kabul etmeyince sanığın kızını alarak evden ayrıldığını, kapıyı kapatmasının ardından sanığın geri dönerek evinin kapısını dışarıdan tekme ile vurmak suretiyle kırdığını, evinin içerisine girerek kendisini tekme tokat dövdüğünü, boğazını sıktığını, kafasına ve kollarına yumrukla vurduğunu, 'beni herhangi bir yere şikâyet edersen hapiste yatar çıkarım, mutlaka seni bulurum, sana çocuğunu da bir daha göstermem, seni öldürürüm, bütün sülâleni yok ederim' diyerek tehdit ettiğini, daha sonra kızlarını evde bırakıp gittiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve uzlaşmak istemediğini, kovuşturma evresinde ise; benzer şekilde anlatımlarda bulunarak sanıktan şikâyetçi olmadığını,
Tanık ...; düzenledikleri tutanak içeriğinin doğru olduğunu, hatırladığı kadarıyla mağdurenin kendilerine müracaat ederek ayrılmış olduğu eşinin bir gün önce evine gelip tekrar birleşmek istediğini ve tartışmaları nedeniyle de evin kapısını kırdığını ifade ettiğini, olayla ilgili bilgisinin mağdurenin beyanlarından ibaret olduğunu,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ...; 11.01.2010 günü mağdureye ait Kemerli köyündeki evde görüştüklerini, mağdure ile tartıştıklarını, itişip kakıştıklarını, ancak kesinlikle mağdureye vurmadığını, tartışma sırasında 'ben de o zaman çocuğumu istiyorum' dediğini, mağdurenin de kızı kendisine verdiğini, kızıyla birlikte evden çıktıklarını, kızının kıyafetini unuttuğu için tekrar eve gelip kapıyı dışarıdan zorlayarak açtığını, mağdureden kızının kıyafetlerini istediğini, bu sırada mağdure 'tamam gel, evde tekrar konuşup işi tatlıya bağlayalım' deyince barıştıklarını, suçlamaları kabul etmediğini, evin kapısının arızalı olduğunu, hatta mağdurenin kapının kapanmaması nedeniyle bir kaç kez komşularından yardım istediğini, daha önceden de evden odun almak amacıyla dışarı çıktığında aniden kapanan kapıyı zorlayarak açtığını, kapının olay günü değil daha önceden kırılmış olduğunu savunmuştur.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu 5237 sayılı TCK’nun “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümündeki 116. maddesinde;
“1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde; “Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil, kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup, bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi ise, TCK’nun 116. maddesinin dördüncü fıkrasında suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. Gerekçede bu husus 'Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hali olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlal suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur' şeklinde ifade edilmiştir. Bu düzenleme TCK'nun 119. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan 'Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır' şeklindeki düzenleme ile de uyum içindedir.
TCK’nun 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin gerçekleşmesi için cebir veya tehdidin konut içinde bulunan herhangi bir kişiye karşı kullanılmış olması yeterli olup mutlaka rıza beyan etmeye yetkili kişiye karşı kullanılmış olması gerekmez. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin, Ekim 2017, s. 544) Yine, kişilere karşı yöneltilen cebir eylemi ile konut dokunulmazlığının ihlali arasında bir nedensellik bağının bulunması; yani cebrin, konut dokunulmazlığının ihlali amacına yönelmiş olması ve bu amacın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanılması gerekmektedir. Başka bir deyişle, cebir veya tehdit konuta, işyerine ya da bunların eklentilerine girmek veya buralardan çıkmamak için kullanılmış olmalıdır. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet, 16. Bası, s. 318) Bu anlamda, failin kapıyı kırarak eve girmesi örneğinde olduğu gibi, cebrin eşya aleyhine kullanılması durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacak, koşullarının bulunması hâlinde mala zarar verme suçundan dolayı ceza verilecektir. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin, 12. Bası, s. 440-441).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ... ile mağdure ...'ın uzun süre birlikte yaşadıktan sonra aralarındaki geçimsizlik nedeniyle ayrıldıkları, sanığın barışmak amacıyla olay günü mağdurenin Kemerli köyündeki evine gittiği, mağdurenin kendisiyle evlenmek istemediğini söylemesi üzerine müşterek çocukları ...'yı da alarak evden çıktığı, bir süre sonra geri dönen sanığın mağdureye ait evin kapısını tekme atmak suretiyle kırarak içeri girdiği ve mağdureyi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı anlaşılan olayda; sanığın konuta girdikten sonra gerçekleştirdiği yaralama eyleminin konut dokunulmazlığının ihlali amacına yönelik olmaması ve bu amacın gerçekleştirilmesi için araç olarak kullanılmaması, belirtilen amaca yönelik kapının kırılması eyleminin ise kişilere karşı değil eşya aleyhine gerçekleştirilmesi karşısında; eyleminin TCK'nun 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin cebir unsurunu oluşturmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.