Ceza Genel Kurulu 2017/452 E. , 2017/424 K.
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık ...'ın, TCK'nun 89/1, 89/3-b, 62, 51 ve 53/6. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve 5 ay süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin Adana 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.03.2012 gün ve 2537-850 sayılı hükmün, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.11.2013 gün ve 3003-24241 sayı ile;
'Oluşa ve mahkemenin kabulüne göre; sanık ...'ın yönetimindeki otobüs ile seyir halinde iken kaçan topu yakalamak için sokak arasından aniden yola fırlayan mağdur Abdülkerim Kılıç'a çarpması şeklinde gelişen olayda yerel mahkemece, olay günü dikkatsiz ve özensiz bir şekilde her an mahalle arasındaki yol kenarından bir kişinin yola fırlayabileceğini kestiremeyerek araç kullanıp mağdurun yaralanmasına sebebiyet verdiği, bu nedenle olayda tali derecede kusurlu olduğu kanaatine varılarak sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ise de, sanığın 'çocuğun yola birden fırladığı, hemen frene basmasına rağmen mesafe yakın olduğu için duramadığı' şeklindeki aşamalarda değişmeyen savunması ve bu savunmayı doğrulayan tanık ...'in hemen olayın akabinde alınan 'çocuğun sokak arasından topun peşinden birden fırladığı' şeklindeki beyanı dikkate alındığında; sanığın kısa mesafeden seyir yoluna koşarak giren mağdur yayaya karşın fren tedbirine başvurduğu, mevcut şartlarda alabileceği başkaca bir önlemin bulunmadığı kabul edilerek beraatine karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 18.02.2014 gün ve 37-91 sayı ile;
'...olay tarihinde sanık ...'ın saat 17.00 sıralarında 01 S 2618 plakalı otobüs ile Akdeniz Caddesinde seyir halinde iken mağdur Abdülkerim Kılıç'ın yol kenarında babasını beklediği sırada sanığın sağında bulunan aracı sollarken mağdura çarparak yaşamını tehlikeye sokan ve uzuv kaybı oluşur şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği kanaatine varılmıştır.
Hazırlıkta mağdurun topla oynarken topun yola kaçması sonucu topun peşine gitmesi neticesi aracın çarptığını belirten tanık ...'in duruşmadaki beyanında mağdurun, babasını yol kenarında beklerken otobüsün süratle gelerek mağdura çarptığını beyan etmesi karşısında, tüm çabalara rağmen tanığın beyanlarındaki çelişkiler giderilememiş ancak tanığın katılan tarafça mağdurun yaralanmasının derecesi de dikkate alınarak yönlendirildiği, aslında tanığın hazırlıktaki 24.06.2010 tarihli polisteki ifadesinin olayın hemen akabinde verilmiş olması nedeniyle doğru olduğu kanaatine varılmış, bu nedenle sanık ...'ın olay günü dikkatsiz ve özensiz bir şekilde her an mahalle arasındaki yol kenarından bir kişinin yola fırlayabileceğini kestiremeyerek araç kullanıp mağdurun yaralanmasına sebebiyet verdiği, olayda bu nedenle tali derecede kusurlu olduğu kanaatine varıldığından sanık hakkında aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Her ne kadar mahkememizce verilen ilk hüküm 'aşamalarda değişmeyen sanığın savunması ve bu savunmayı doğrulayan tanık ...'ın hemen akabinde alınan çocuğun sokak arasında topun peşinden birden fırladığı şeklindeki beyanı dikkate alındığında kısa mesafeden seyir yoluna koşarak giren mağdur yayaya karşın fren tedbirine başvurduğu, mevcut şartlarda alabileceği başka bir önlemin bulunmadığının' kabulünün gerektiği bu nedenle de beraat kararı verilmesi gerekçesi ile bozulmuş ise de; mağdur ve müştekilerin beyanları ile yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ve adli tıp kurumu raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın olay anında süratli olması, mahalle içerisinde seyrettiğinden her an bir çocuğun veya bir hayvanın ya da yaşlı bir insanın yola aniden fırlamasının güçlü bir olasılık olduğunu dikkate almadan araç kullandığı, bu nedenle de asli kusurlu olduğu kanaatine varıldığı....' gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün sanık ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2014 gün ve 150008 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 744-792 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.03.2017 gün ve 75-2257 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın yönetimindeki otobüs ile gündüz vakti, iki yönlü, zemini asfalt, yüzeyi kuru, meskun mahaldeki yolda seyir halinde iken önündeki aracı sollayıp cadde ile sokağın kesiştiği kavşağa geldiği sırada, aracının sol ön köşe kısmı ile 11 yaşındaki mağdura çarptığı, kaza sebebiyle mağdurun organ kaybı olacak şekilde yaralandığı,
Kaza tespit tutanağında; sanığın yönetimindeki otobüs ile olay yerine geldiğinde önünde seyreden bir aracı sollamaya başladığından hızını artırdığı, bu esnada aracının sol ön tekerlek kısmı ile sokaktan caddeye koşarak aniden çıkış yapan yaya mağdura çarptığı, kaza sonucu mağdurun yaralandığı, bu kazanın oluşumunda sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 52/1-a maddesindeki diğer kusurlardan 'araçların hızını kavşaklara yaklaşırken azaltma' ve 'olay yerinin meskun mahal olduğunu gözetme' kurallarını, mağdurun ise 'yola birden bire çıkmama' kuralını ihlal ettikleri şeklinde görüş bildirildiği; kaza tespit tutanağında yer alan krokide, çarpma noktasının yolun 1,5 metre içerisi olarak gösterilip çarpma noktasından önce 9 metre fren izinin bulunduğunun belirtildiği,
Keşif sonrası polis memuru tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; mağdurun “araçlara ilk geçiş hakkını vermek” ve “yolun içinde oynamamak” kurallarını ihlal ettiği, dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde trafik durumunu yeterince kontrol etmeden, kendi can güvenliğini tehlikeye atıp oynadığı topun peşinden koşarak yolun karşısına geçmeye çalıştığı sırada meydana gelen kazada asli kusurlu olduğu, sanığın ise “kavşaklara yaklaşırken aracının hızını azaltma” kuralını ihlal ederek sokak arasından top peşinde koşan bir çocuğun gelebileceğini düşünmeyip gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle tali kusurlu olduğu şeklinde düşünce bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporda; olayın, mağdurun koşarak yola girmesi sonucunda gerçekleştiğinin kabulü halinde, sanığın kısa mesafeden seyir yoluna koşarak giren mağdura karşı fren tedbirine başvurduğu ve mevcut şartlarda alabileceği başkaca bir önlemin bulunmadığı gözetildiğinde olayda kusurunun olmayacağı, mağdurun ise asli derecede ve tamamen kusurlu olacağı; olayın mağdurun kaplama içinde beklediği sırada gerçekleştiğinin kabulü halinde ise sanığın yola gereken dikkati vermediği ve seyrini müteyakkız bir şekilde sürdürmeyip yolun solunda kaplama içinde bulunan mağdura frenli vaziyette çarparak olayın meydana gelmesine sebebiyet verdiğinden asli kusurlu, mağdurun ise taşıt yolu içerisinde bulunduğu sırada sanık idaresindeki otobüsten korunma tedbiri almadığından tali kusurlu olacağı şeklinde kanaat bildirildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan ... kollukta; yemek yaptığı sırada oğlu olan mağdurun oynamak için evden ayrıldığını, yaklaşık on dakika sonra dışarıdan gelen sesleri duyunca sokağa koştuğunu ve mağdura otobüs çarptığını öğrendiğini; mahkemede ise, mağdurun, babasını her gün aynı saatte olay yerindeki kaldırımda beklediğini, olay anında sanığın süratli olması nedeniyle mağdura çarptığını,
Katılan ...; olayı görmediğini, şikâyetçi olduğunu,
Mağdur ...; kaldırımın kenarında babasının tarladan gelişini beklediğini, bu sırada sanığın kullandığı otobüs ile hızlı bir şekilde önünde gitmekte olan bir otomobili solladıktan sonra kendisine çarpıp altına aldığını, sanığın kendisini görmediği için otobüsün altında olduğunu fark etmediğini, tanık ...'ın sanığı uyarması üzerine otobüsü geri çektiğini,
Tanık ... kollukta; mağdurun sokak arasında arkadaşıyla oynarken kaçan topun peşinden yola doğru koştuğunu ve otobüsün tekerinin altına girdiğini, o sırada sanığın frene bastığını; mahkemede ise mağdurun daha önceki günlerde de yaptığı gibi babasını yol kenarında beklediğini, bu sırada sanığın yönetimindeki otobüsle süratle gelerek kendisini kurtarmaya çalışan mağdura çarpıp altına aldığını,
Tanık ... keşifte; sanığın yönetimindeki otobüs ile önünde seyreden aracı solladığı sırada mağdura çarptığını, mağdurun yolda durmadığını,
Tanık Selma Yılmaz; olay sırasında sanığın idaresindeki otobüsün sol orta tarafındaki koltukta olduğunu, çarpma anını görmediğini, otobüsün yavaş bir şekilde seyrettiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ...; idaresindeki otobüs ile yavaş bir şekilde seyir halinde olduğunu, önünde giden araçtan yol istedikten sonra yolun solundan normal bir şekilde aracı geçtiğini, bu sırada mağdurun sol taraftan hızlı bir şekilde yola fırladığını, mağduru görür görmez frene bastığını, otobüsün durmasına rağmen mağdurun duramaması nedeniyle aracın kaportasına hızlı bir şekilde çarptığını, mağdurun kaportaya çarparak geri düştüğünü zannettiğini, ancak insanların “arabayı çocuğun üzerinden geri çek” diye bağırmaları üzerine aracı geri çektiğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde 'kanunda tanımlanmış haksızlık' olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Uyuşmazlığın çözümünde esas alınması gereken 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52. maddesi;
“Sürücüler:
a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,
b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,
...
Zorundadırlar.
....”,
Aynı Kanunun 'Yayaların uyacakları kurallar' başlıklı 68. maddesi ise;
'Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.
...
b) Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır.
Yayalar, bu yerlerden geçerken;
...
3. Işıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak,
Zorundadırlar.
...'
Şeklinde düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kusur durumunun tespitine ilişkin Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda; olayın, mağdurun koşarak yola girmesi sonucu gerçekleştiğinin kabulü halinde sanığa kusur atfedilmeyeceği, mağdurun asli derecede ve tamamen kusurlu olacağı; olayın mağdurun kaplama içinde beklediği sırada gerçekleştiğinin kabulü halinde ise sanığın asli, mağdurun tali kusurlu olacağı belirtilmiştir.
Kaza tespit tutanağı ile keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda; olayın, mağdurun koşarak yola girmesi sonucu gerçekleştiği kabul edilerek sanığın tali kusurlu olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Olayın hemen sonrasında alınan beyanlarında tanık ...'ın, kazanın mağdurun kaçan topun peşinden koşarak yola girdiği sırada gerçekleştiğini, katılan ...'nin de mağdurun dışarıda oynamak için evden ayrıldığını ifade etmeleri ve sanığın aşamalarda istikrarlı bir şekilde mağdurun koşarak yola girdiğini savunması dikkate alındığında; mağdur ...'in, babasını yol kenarında beklediği sırada kazanın meydana geldiğine dair beyanı ile bu beyanı destekleyen katılan ... ile tanıklar ... ve Cumhur'un kovuşturma evresindeki anlatımlarına itibar edilmemiştir.
Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanığın yönetimindeki otobüs ile gündüz vakti, iki yönlü, zemini asfalt, yüzeyi kuru meskun mahaldeki yolda seyir halinde iken önündeki aracı sollayıp cadde ile sokağın kesiştiği kavşağa geldiği sırada, aracının sol ön köşe kısmı ile kaçan topu yakalamak için sokak arasından aniden yola çıkan 11 yaşındaki mağdura çarptığı ve mağdurun organ kaybı yaşayacak şekilde yaralandığı olayda; Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen kusur durumuna ilişkin raporun oluşa uygun olması, mağdurun taşıt yolunu kontrol etmeksizin seyir halinde bulunan araçların hız ve yakınlığını dikkate almadan kaçan topun peşinden yola aniden girmesi ve sanığın mevcut şartlarda alabileceği tek önlem olan fren tedbirine başvurması karşısında; mağdurun organ kaybı yaşayacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan kazada sanığın kusurunun bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu üyesi: yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 18.02.2014 gün ve 37-91 sayılı direnme hükmünün, sanığın bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.