6. Ceza Dairesi 2014/12094 E. , 2015/38828 K.
MAHKEMESİ : Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. Maddesi ile Görevli)
SUÇ : Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, suç örgütüne üye olmak ve yardım etmek, yağma, şantaj, dolandırıcılık, iftira, kasten yaralama, genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması, tehdit, mala zarar verme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma, 6136 sayılı Yasaya aykırılık
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanıklar ... ve ... savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilerek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/04/2014 ve 05/09/2014 tarihli tebliğnameleri ile Dairemize gönderilmekle; sanık .... ve savunmanı duruşma gününden usulen haberdar edildikleri halde duruşmaya gelmedikleri ve bir mazeret de bildirmedikleri anlaşılmakla adı geçen sanık yönünden duruşmasız olarak, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;
Sanık ... hakkında hükmolunan cezalar ile sanık ... hakkında suç örgütüne üye olmak, iftira, kasten yaralama suçlarından hükmolunan cezaların sürelerine göre, sanık ... ile sanıklar ... ve ... savunmanlarının duruşmalı inceleme istemlerinin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi gereğince REDDİNE,
I-) Sanık ... hakkında katılan...'e yönelik yağma ve sanık ... hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçlarından kurulan beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
II-) Sanıklar .... ve ... hakkında yakınan ....na yönelik şantaj; sanıklar .... ve ... hakkında katılan ...'na yönelik dolandırıcılık; sanık .... hakkında suç örgütü kurmak ve yönetmek; sanıklar ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmak; sanıklar ... ve .. hakkında suç örgütüne yardım etmek; sanıklar ... ve ... hakkında kasten yaralama; sanık ... hakkında genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması; sanıklar.... hakkında iftira; sanıklar ...., ..., ... ve ... hakkında mala zarar verme; sanıklar .... ve .. hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;
Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanık ... hakkında yağma suçu bakımından duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunmalar doğrultusunda yapılan incelemede;
Katılan .. vekili Av. ...'un kararı sadece vekalet ücreti yönünden temyiz ettiği anlaşılmış, sanıklar .... ve ... hakkında yakınan ... yönelik şantaj suçundan hüküm kurulurken hapis cezası ile birlikte adlî para cezasına da hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, katılan ....’e yönelik yağma eylemin, silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, konutta, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla işlendiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar ...nin gözetilmemesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanıklara yükletilen dava konusu eylemlerin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği,
İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre belirtilen suçların sanıklar tarafından işlendiği,
Kovuşturma aşamasında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği,
Yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,
Duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezaların eleştiriler dışında doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin (c) fıkrasındaki velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun, kendi altsoyu açısından koşullu salıverme tarihine; kendi altsoyu dışındaki kişiler yönünden ise, cezanın infazı tamamlanıncaya kadar süreceğinin gözetilmemesi,
2-) Kendisini vekil ile temsil ettiren katılan... lehine vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3-) İştirak halinde işlenmiş bir suç nedeniyle mahkûm edilmiş olan sanıklara, sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı yükletilmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 326/2. maddesine aykırı davranılması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan .... vekili, sanıklar ... ve ... savunmanları ile sanıklar .... ve ...’nin temyiz dilekçelerinde; sanık ... savunmanının ayrıca duruşmada ileri sürdüğü itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanık ... hakkında yağma suçu bakımından duruşmalı temyiz incelemesi yapılan hükümlerin açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCY’nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılıp, yerine, “sanığın, TCY’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmasına, 3. fıkrası uyarınca da kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanık hakkında uygulanmamasına” cümlesinin yazılması; hüküm fıkrasına “hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5.madde ve fıkrası uyarınca 2.640,00 TL vekalet ücretinin sanıklar ... ve ..’dan alınarak katılan ....’e verilmesine” tümcesinin eklenmesi; yargılama giderine ilişkin bölümüne ise, “sebep oldukları tutar kadar ayrı ayrı” ifadesinin yazılması suretiyle diğer yönleri, eleştiriler dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III-) Sanıklar ... ve ... hakkında tehdit ve genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması; sanıklar .... hakkında tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçlarından kurulan hükümler ile sanık ... hakkında kurulan hükümlerin temyiz itirazlarına gelince;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler kurulunun takdirine göre, genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması suçunun sanıklar ... ve ... tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede; katılan ...’ün evine ateş edilmesi eyl...in sanıklar ... ve ... tarafından gerçekleştirildiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Sanık ....'nın, aynı yer yargı çevresinde bulunan ... .Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda başka suçtan hükümlü bulunduğunun anlaşılması karşısında; 5271 sayılı CMK’nun 196. maddesi gereğince 18.04.2013, 20.06.2013 ve 10.10.2013 tarihli oturumlar ile karar oturumuna da getirtilerek, esas hakkındaki savunması sorulduktan sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yokluğunda yargılama yapılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2-) Sanıklar .... ve ...’nin katılan ...’ün evine gidilerek katılan ve eşinin vurulması planlarını bilen gizli tanık ...un, olay öncesinden bilgi vermesi ve katılan..'e kollukça ulaşılarak eşi ve çocuklarıyla evden ayrılması talimatı üzerine eşi ve çocuklarıyla evden ayrılması, sanık ....'nin kullandığı ...’na ait araç ile evin yakınına gelmeleri ve sanık ..’nın katılanın evine doğru ateş etmesi biçiminde gelişen olayda sanıklar ..... ve ...’nin bu eylemi ile .... ve ...’ün evlerine ateş edilmesi eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nun 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu gözetilip aynı yasanın 43. maddesindeki bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedileceği kuralı da uygulanarak genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması suçundan hüküm kurulması gerekirken, iki farklı suç kabul edilerek yazılı biçimde tehdit ve genel güvenliğini kasten tehlikeye sokulması suçlarından karar verilmesi,
3-) 17.01.2011 günü .. İlçesi ... beldesi... mah.. 2.... numaralı sokakta bulunan ...'ya ait narenciye bahçesinde bulunan şüpheli paket içerisinden çıkan .. olduğu değerlendirilen beyaz renkli toz madde ve düzeneğinin sanığa ait olduğu, sanık tarafından bırakıldığı ve söz konusu düzeneğin gizli tanık ...’un sanığın evinde gördüğünü söylediği bombanın aynısı olduğuna dair herhangi kanıt ve tespitin olmadığı, sanık ....’ın da, yüklenen suçu işlemediğini savunduğunun anlaşılması karşısında; gizli tanık ...’un, “Bildiğim kadarıyla şu an ellerinde 1 pompalı, bir 16, bir de C4 veya ona benzer bir bomba var” şeklindeki anlatımları dışında, hukuka uygun, kesin, yeterli ve inandırıcı kanıtların nelerden ibaret olduğu karar yerinde açıklanıp gösterilmeden, sanığın yazılı biçimde tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçundan hükümlülüğüne karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de; Amonyum Nitrat olduğu değerlendirilen beyaz renkli toz madde ve düzeneği üzerinde yöntemine uygun olarak Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde incelemesi yaptırılarak, miktarı ve niteliğine göre TCK’nun 174/3. madde ve fıkrası kapsamında önemsiz tür ve miktarda olup olmadığı belirlenip sonucuna göre, sanığın hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ....,.. ve ... savunmanları ile sanıklar ....ve ...’nin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanık... hakkında kurulan hükümler açısından diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, usule ilişkin üye ...'un karşı oyuyla ve oyçokluğuyla alınan karar 25.03.2015 günü Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ..'ın katıldığı oturumda sanık ve savunmanlarının yokluklarında açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.
KARŞI OY:
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1 – Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.