6. Ceza Dairesi 2014/6914 E. , 2015/38831 K.
MAHKEMESİ : Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)
SUÇLAR : Yağma, Suç örgütü kurmak ve yönetmek, 6136 sayılı Kanuna muhalefet, Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, Tehdit
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanıklar... savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;
Sanık... savunmanının duruşmalı inceleme isteminin hükmolunan cezanın tür ve süresine göre 5320 sayılı Yasanın 8.maddesi aracılığıyla CMUK.nın 318.maddesi gereğince REDDİNE,
I-Sanık ... hakkında yağma, suç örgütü kurmak ve yönetmek, 6136 sayılı Kanuna muhalefet; sanık.... hakkında yağma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
6136 sayılı muhalefet suçundan hükümlülüğüne karar verilen sanık ... hakkında 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarına hükmedilmemiş ise de, hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.
Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanıklar .... yönünden yağma suçu için duruşmalı, ...'ın suç örgütü kurmak ve yönetmek, 6136 sayılı Kanuna muhalefet, sanıklar ....'in örgüte üye olma suçları yönünden duruşmasız inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan incelemede:
Sanıklara yükletilen yağma ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kurulan örgüte üye olma, 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve tehdit eylemlerinin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği,
İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre, belirtilen suçların sanıklar tarafından işlendiği,
Soruşturma aşamalarında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği,
Yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,
Duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezaların doğru olarak belirlendiği,
Anlaşıldığından, sanıklar ... savunmanlarının temyiz dilekçelerinde ve sanıklar .... savunmanı Av.....'in duruşmada ileri sürdüğü tüm itiraz ve savunmaların reddiyle, yağma suçu yönünden duruşmalı diğer suçlar yönünden duruşmasız temyiz incelemesi yapılan hükmün ONANMASINA,
II-Sanık...hakkında yağma, suç örgütü kurma ve yönetme, sanıklar .... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Sanıklar....'a zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle 5271.CMK'nın 150/3.maddesi gereği savunmana ödenen avukatlık ücretinin yargılama gideri olarak sanıklara yükletilmesine karar verilmek suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye aykırı davranılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ....ve ... savunmanları ile sanık ...'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla CMUK'nun 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, yargılama giderlerine ilişkin bölümün sanıklar ...,...ve ...'e dair kısmından avukatlık gideri olarak gösterilen ücretlerin çıkarılarak, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III-Sanıklar ...ve ...'ın yakınanlar .... ve ....'ya, sanık ....'in yakınanlar... ve ...'a, sanık ....'ın yakınan ...'a ve sanıklar ... ve ...'ın yakınan...'a yönelik eylemleri ile sanık ... hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlerin incelenmesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.02.2014 gün ve 2013/678-2014/98 sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nda, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesindeki 'kendiliğinden hak alma' suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Buna göre, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca Özel Hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
Faizle para verme işleri ise yetkisi olmayan kişiler tarafından yerine getirildiğinde ceza hukuku açısından suç olarak tanımlanmış ise de kişiler arasında bir alacak verecek ilşikisi doğurduğu da muhakkaktır. Burada önemli olan kurulan bu ilişki sonucu verilen ve alınan paralar arasında makul kabul edilebilecek bir oranın bulunup bulunmadığıdır. Makul ve kabul edilebilir sınırdaki miktarı çok fazla aşan veya borç anlaşıldığı şekilde ödenmiş olduğu halde para veya kaimi olabilecek belge istenmesi ve bunun zor yoluyla alınması halinde artık hukuki bir ilişkinin varlığından söz etmek mümkün olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaylara gelirsek,
1-Katılan...'in sanık ... ve...'dan 3000 TL borç para aldığı, bunun karşılığında üzerinde tarih ve miktar yazılı olmayan bir senet imzaladığı, her ay 400 TL ödemez ise senede istedikleri bir miktar yazacaklarını belirtip, 2007 yılı Mart- Nisan aylarında yakınanın ödemede zorlanması üzerine tehdit etmeye başladıkları, daha sonra yenilenen ve gelişen düşünce ile yakınana, bir şekilde temin ettikleri, yorgun çek diye tabir edilen ve karşılığı olmayan veyahut sahte çekleri verip “sen buraların yerlisisin sana güvenirler, bu çekleri paraya çevir' deyip bu işte kullanması için bir araç ve 5000 TL para verdikleri, yakınanın çekleri kullanamadığı ancak verilen paranın içinden harcama yapması sebebi ile sanıklara 2000 TL geri verdiği ve suç teşkil eden çekleri de iade ettiği, bu durumdan rahatsızlık duyan ve yakınan üzerinde baskı kurmak isteyen sanıkların borcun 50 bin TL'ye çıktığını söyledikleri ve ödeme için 2008 yılının Temmuz ayına kadar süre verdikleri, süre dolunca da yakınanın iş yerine kimliği tespit edilemeyen kalabalık bir grupla gelip “biz bu adamları boşuna mı besliyoruz benim iki lafıma bakar buradan ölün çıkar” gibi sözler ile tehdit edip 5 adet 250 bin TL bedelli senet imzalatıldığının anlaşılması karşısında, sanıkların ilk kurulan borç ilişkisindeki açık senedi de iade etmeden ve artık bu borç ile ilişkilendirilemeyecek meblağdaki senetleri bir nevi verdikleri işin yerine getirilememesinin cezası olarak yakınana zorla imzalatılmasının ve tahsiline yönelik eylemlerinin yağma suçunu oluşturduğunun düşünülmemesi;
2-Yakınan ... ile arabasını almak için anlaşan sanık...'ın 13.500 TL olarak anlaştıkları araç bedelinin 3500 TL'sini nakit kalanını ise çekler aracılığı ile ödediği, ...'ın verilen nakit para ve çekler ile kendisine galeriden başka bir araç aldığı ...'ın 2-3 gün sonra arabayı almaktan vazgeçtiğini söyleyerek parasını ve çeklerini istediği, yakınanın bu durumu kabul edip çekleri kullandığı işletmeye ulaştığında, 3 bin TL'lik çekin elden çıktığını öğrendiği bunun dışında sanıktan aldığı nakit ve diğer çekleri ise verdiği, eksik kalan çek yerine de üzerine miktarı ve tarihi yazmayan bir senet imzaladığı, iade edilmeyen çekin keşide tarihinin 3 ay sonra olduğu ancak sanıkların bir ay sonra yakınana ulaşarak “biz o parayı kullanırdık bir ayda 1500 TL kazanırdık” diyerek parayı 4500 TL olarak talep etmeye başladıkları yakınanın “çekin vadesine 3 ay var kendimi ona göre ayarladım ödeme yapamayacağım” demesi üzerine silahına yakınanın görebileceği şekilde uzanarak ve onunla oynayarak “kardeşim bu paranın aylık 1500 TL faizi var 3 ayda 4500 TL yapar, bana bu kadarlık senet vereceksin” dediği sanığın tehditkar hareketlerinden ve silah göstermesinden korkan yakınanın 4500 TL bedelli yeni bir senet imzaladığı, sanığın ilk alınan açık senedi de iade etmediği, yakınanın 4500 TL'yi ödemesine rağmen senetlerin iade edilmediği,
Yakınanın bu süreçte zorda kaldığı bunu farkeden sanıkların 2000 TL'yi yakınana verdikleri ve 2800 TL'lik senet aldıkları bunu ödeyemeyince bu kez 3500 TL'lik senet aldıkları, yakınanın kendi aracını satarak önce 8500 TL ödediği, bunun karşılığında sanıkların sadece 4500 TL bedelli senedi iade ettikleri, “3500 TL” “2800 TL” ve ilk alınan para için verilen bedelsiz senedi elinde tuttukları ve 5 -10 gün sonra bunu bahane ederek “tüm parayı ödeyeksin yoksa senin için kötü olur, senin ananı avradını sinkaf ederiz” dedikleri yakınanın bu kez de işinde kullandığı kamyonu satarak 8000 TL verdiği, yakınanın senetleri istemesini ise, 'yanımızda değil' diyerek geçiştirdikleri bundan sonra ise artık alınan ve ödenen paralar ile de ilgisi olmayan şekilde “biz hesabı yanlış yapmışız ödediklerinden sonra kalan borcun 22 bin TL' dedikleri yakınanın itirazı üzerine darp edip, ölümle tehdit ederek 22 bin TL bedelli senet aldıkları, artık sanıkların sürekli olarak yakınanı evine gidip kapısının önünde bağırmaya ve bu şekilde ailesinin de duyacağı şekilde tehdit etmeye başladıkları 22 bin TL'lik senedin ödenmemesi üzerine yine zorla açık bir senet daha aldıkları, yakınanın başka bir iş için şehir dışına çıkacağı sırada sanıklar ... ve...'ın yanlarında .... ile yakınanın önünü kesip araca alıp darp ederek para isteğini yenilediği, yakınanın bu baskılara dayanamayarak vadeli araba alıp düşük fiyata peşin olarak satarak sanıklara gönderdiği ve en sonunda yaşadığı yeri terk edip başkasının yanında fidan işçisi olarak çalışmaya başladığı olayda; yakınanın ilk, olarak Ağustos 2006 tarihinde araç satımından 3000 TL borçlandığı, aralık 2006'da ise zorda kalıp 2000 TL daha aldığı, 2007 ocak ayından itibaren ise ödemelere başladığı ve Mart ayına kadar 15000 TL'ye yakın ödemede bulunduğu buna rağmen halen kendisinden para talep edildiği ve bu amaçla aracının önü kesilerek dövülüp tehdit edildiği, bundan sonrada ödemelere devam ettiği, paranın alındığı tarih yapılan ödeme ve dönemin faiz koşulları göz önüne alındığında alınan borcun sonlandığı kabul edilmesi gerekirken sanıklarınartık borç ilişkisini aşar nitelikteki miktardaki paraları istemeye ve halen tahsile devam edip ayrıca yeni bir açık senet almaları dikkate alındığında eylemin yağma suçunu oluşturduğunun düşünülmemesi;
3-Yakınan ....'ın önce 300 TL parayı %20 faizle aldığı daha sonra bu parayı ödediği ve miktar ile ilgili sorun yaşamadığı ikinci kez ise 2007 yılının Ocak- Şubat aylarında toplam 500 TL borcu %20 faiz ile aldığı, bunu ödeyememesi sebebi ile 3-4 ay sonra sanık...'ın “seni daha fazla idare edemem, borcun 2000 TL oldu her ay 400 TL ödeyeceksin yoksa gelir kapının önünde yatarım, karını dağa kaldırırım” diyerek tehdit ettiği ve kendince hesapladığı 2000 TL'ye borç miktarı olan 500 TL'yi de ekleyip 2500 TL bedelli senet aldığı, her ne kadar aralarında %20 faiz üzerinden anlaşılmış ise de alınan senedin borç miktarının 5 katı olduğu ve aralarındaki anlaşmayla açıklanmayacak bir miktara ulaştığı, yakınanın aylık 400 TL ödemeye başladığı fakat bu kez de sanık...'ın borcun tamamını isteyip 'yoksa abim ...'a haber veririm iş benden çıktı onunla hesaplaşırsınız' dediği hatta yakınanın 'abinle ne işim olur' diye itirazı üzerine de silah çıkartıp küfür ettiği ve yine abisine teslim etmekle tehdit ettiği, yakınanın artık 100 TL, 250 TL gibi eline geçen miktarları götürüp vermeye başladığı ancak sanıkların bununla yetinmeyip miktarı sürekli arttırdıkları hatta babasının da olduğu ortamda 9000 TL'yi tahsile çalıştıkları olayda yakınanın aldığı ve ödediği miktar ile halen talep edilen ve zorla imzalatılan senet miktarı göz önüne alındığında eylemin yağma suçunu oluşturduğunun düşünülmemesi,
4-Yakınan ....'ın da sanıklardan faizle borç para aldığı, buna ilişkin telefon görüşmelerinin de dosyada mevcut olduğu, ancak yakınanın kolluk beyanlarının dosya içerisinde bulunmadığı oysa ... 1-dizi 193-290 arasında bulunan Jandarma fezlekesinin 35.sayfasında ....'ın ifadesinin özetlenerek yer aldığı, teşhis tutanağında bulunmayan ayrıntıların özet kısmında yer aldığı, yakınanın talimat yolu ile alınan ifadesinde sanıkları suçlayıcı bir anlatımının bulunmadığı dikkate alındığında, alınan verilen paralar arasında makul kabul edilebilecek bir oran bulunup bulunmadığı ve bu bağlamda eylemin hukuki vasfının tayini açısından yakınanın kolluk anlatımlarının temini bu sağlanamaz ise ifadeli teşhis tutanağı kendisine okunarak gerektiğinde tefrik edilen evrakın bu dosya ile ilgili olabilecek delillerinin de temin edilmesinden sonra olayın ne şekilde gerçekleştiği hususu saptandıktan sonra sanıkların hukuki durumunun tespiti gerekirken eksik soruşturma ile yetinilip yazılı şekilde hüküm kurulması,
5-Yakınan ...'ın sanık...'dan ekonomik sıkıntıya düşmesi sebebi ile 2007 yılının Ocak ayında 3500 TL borç aldığı ve 10 ay içerisinde 6 aylık 600 TL'lik taksitler halinde 6000 TL olarak ödemeyi kabul ettiği bu aşamada herhangi bir tehdit ve zorlamanın olmadığı ancak birinci aydan sonra yakınanın ödeme güçlüğü yaşaması üzerine sanık...'ın tehdide başladığı 'ben adamı sinkaf ederim, senin gibi çok adamı dağa kaldırdık, etek giydirdik, abim ... duymasın ben borcu halledecek diyorum eğer senin bu parayı salladığını duysa senin bacını, karını dağa kaldırır' dediği, yakınanın ise bu tehditlerden sonra borcu aldıktan 6 ay sonra 10 bin TL senet imzaladığı bu paranın vadesinin yine 6 ay olduğu, tanınan süre geçtikten sonra yani yaklaşık 2008 yılı başlarına tekabül eden tarihlerde sanıkların yakınanı tekrar tehdide başlayıp “borcun artık 28 bin TL” dedikleri ve ailesine zarar verme yönündeki tehditlerinin de etkisi ile sanıktan 28 bin TL değerinde senet aldıkları, vadenin yine 6 ay sonra olarak belirlendiği, yakınanın 2008 yılı mart nisan aylarında durumu ailesine açtığı ve başka türlü kurtuluşu olmadığı düşüncesi ile evini satarak vadesinden 2 ay önce sanığa 28 bin TL’yi ödediği, 2007 yılı Şubat ayında alınan 3500 TL paranın yaklaşık 14-15 aylık süreçte 28000 TL olarak ödenmesinin dönemin yasal faizi ve/veya tarafların benimsediği %20 faiz miktarının dahi üzerinde olacak şekilde cebren tahsilinin, yağma suçunu oluşturduğunun düşünülmemesi,
6-Yakınan .... ile sanıklardan... ve ... arasında yine borç para meselesi yüzünden bir ilişki kurulduğu, yakınanın borcunu ödeyemediği dönemde sanıklara kullanmaları için aracını da verdiği, borcu ödedikten sonra aracı geri aldığı, sanığın bu durumu hazmedemeyip önceki borç ilişkisini de bahane ederek 30 bin TL istemeye devam ettiği, bu amaçla sanıklar ...,... ve ...’un yanlarına .....'i de katarak yakınanı tehdit edip cebir ile para istedikleri ve 25.000 TL'yi bu yolla aldıklarının anlaşılması karşısında ödenen bir miktarı yeniden cebir ve tehdit ile almanın hukuki alacağı tahsil olarak değerlendirilemeyeceği gibi sanıklardan ....un bahane edilen ilk alacağın tarafı dahi olmadıkları, bu anlamda tüm sanıkların eyleminin yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,
7-Yakınan .....'ın ise faizle borç para verdiğini bildiği sanıklar ... ve...'dan 10 bin TL aldığı bu parayı faiz olarak bildirdikleri 21.500 TL'sinide kapsar şekilde ödediği, ancak ödeme süresinde sürekli olarak sanıkların baskı ve tehditlerine maruz kaldığı, bunun ardından sanıklar tarafından rahatsız edilmediği, daha sonra ise sanık...'ın acil paraya ihtiyacı olduğunu, ....’den çekini kırdırmasını istediği, önceki olaylar sebebi ile sanığın korkutucu kişiliğini bilen .....’in istemeyerek de olsa buna aracı olduğu, ancak çekin tahsilinde problem yaşanınca sanık...'ın aldığı parayı çeki kıran kişiye ....'in ödemek zorunda kaldığı, esasen çek...'ın olduğu için bu parayı...'ın vermesi gerektiği dolayısıyla bu işlem sebebi ile sanık...'dan alacaklı konuma geçen Yakınan ....'in, sanıktan bu parayı istediğinde ise...’ın “sen kimsin bizden para istiyorsun” diyerek kızdığı, bu meseleleri konuşmak üzere yakınan ve sanığın buluştuğunda ise sanığın yakınana ilk borç verdiği paranın başkasına ait olduğunu, kendi çekinden kaynaklı borcunu ödeyeceğini ancak parayı aldığı şahsa 8600 TL'lik senet vermesi gerektiğini söylediği, yakınanın itirazı üzerine fiziki müdahalede bulunup 8600 TL'lik senedi zorla imzalattığı, yakınanın zorla imzalatılan bu ikinci senede dair ödemeler yapmasına karşın yine de faiz vs gibi bahaneler ile toplam 12.500 TL bedelli senedi cebren aldıkları, ilk alınan 10 bin TL'yi faiziyle ödeyen bu bağlamda artık herhangi bir borcu olmayan hatta çek meselesi sebebi ile kendilerinin borçlu duruma düştüğü, yakınana zorla senet imzalatılmasının alacağın tahsili ile ilgisi olmadığı ve yağma suçunu oluşturduğu halde sanıklar hakkında tehdit suçlarından hüküm kurulması,
8-Sanıklar... ve ...’un yağma suçunun mağduru ...'ın annesi ...'nın, sanıkların eve gidip gelmelerinden ve kendisini takip etmesinden rahatsız olarak şikayet amacıyla...Adliye'sine gittiğini, ancak binaya girmeden yine sanıkları gördüğünü, bunlardan...'ın araçtan inerek kendisine el işareti ile ‘‘seni gördüm, sakın içeri girme” der gibi hareketler yaptığını, bu hareketlerden çocuklarına zarar vereceği anlamını çıkarttığını ve şikayetten vazgeçtiğini söylediğinin anlaşılması karşısında; sanıkların el kol işaretlerine yakınanın yüklediği ve ne şekilde ulaştığı anlaşılamayan subjektif verilere dayanarak sanıklar hakkında tehdit suçundan hüküm kurulması,
Kabule göre de; bu olayda yakınan silahtan bahsetmediği halde 5237 sayılı Yasanın 106/2.maddesinin (a) bendinin de uygulama maddesi olarak gösterilmesi,
9-Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, organik ve hiyerarşik bir ilişki hakimdir. Bu İlişki dolayısıyla örgüt mensupları üzerinde hakimiyet teşkil eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmalıdır. Örgütün varlığı için suç işleme amacıyla etrafındaki fiili birleşme ve niteliği itibariyle devamlılık aranmalıdır. Üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan suçları işlemeye elverişli olmalıdır.
Ayrıca işlenen suç ve/veya suçların, örgütün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda ve/veya örgüt yönetici veya örgüt üyesi tarafından şahsi nedenle olsa bile suç örgütünün gücünden ve imkanlarından yararlanarak mı işlendiği belirlenmelidir.
Hal böyle olunca; suç örgütü kavramının ne olduğu unsurlarının ve tespiti önemli olduğu kadar hangi suçların suç örgütünün amacı ve faaliyeti kabul edileceği veya edilemeyeceğinin belirlenmesi gerekir. Buna göre de failin konumu saptanır.
Bu açıklamalar ışığında;
Oluş ve dosya kapsamı ile mahkemenin kabulüne göre sanıklardan ...'in diğer sanıklar ... ve...'ın yönettiği Örgüt ile hiyerarşik bir bağının olmadığı, yakınan ....'ın borcu sırasında sanıklar ... ve...'a verdiği aracın adı geçen sanıklar tarafından ...'e kullanması için verildiği,
ancak henüz ilk günde araçta .... plakası denilen bir zararın meydana geldiği ve 1000 TL civarı bir masraf çıkarttığı, .....'ın işyerine gelen şahıslar arasında bulunduğuna dair bir beyanı olmayan sanık ....ın ise daha sonra tehdit yolu ile yaptığı bu masrafı araç sahibi olarak bildiği yakınan ....'dan tek başına tehdit yolu ile tahsile çalışmasında silah, birden fazla kişi ve örgütün korkutucu gücünden yararlanma unsurlarının ne şekilde ortaya çıktığı karar yerinde gösterilmeden adı geçen sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 106/2-a-c-d maddeleri ile uygulama yapılması,
10-Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan beraat kararı verilen ve bu bağlamda üzerine atılı suçu örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği kabulü mümkün bulunmayan sanık Sedat hakkında tehdit suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı Yasanın 58/9.maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar .... ve ... ve .... savunmanları ile sanık ...'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nun 326/son maddesi uyarınca hükmolunan cezanın süresi-tür ve miktarı bakımından kazanılmış hakkın korunmasına, usule ilişkin Üye ...'un karşı oyuyla ve oyçokluğuyla alınan karar 25.03.2015 günü Yargıtay Cumhuriyet Savcısı .....'ın katıldığı oturumda, sanıklar ve savunmanlarının yokluklarında açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.
KARŞI OY
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1-Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2-Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.