11. Hukuk Dairesi 2021/9104 E. , 2022/2412 K.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ HUKUK DAİRELERİ’NİN
KESİN NİTELİKTEKİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİNE YÖNELİK KARAR
I. BAŞVURU
İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/11/2021 tarih ve 2021/609 Esas sayılı başvurusu ile dava tarihi öncesi şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' davacının, daha sonradan ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması durumunda HMK’nun 14/f.2 hükmü gereği kesin yetki kuralının uygulanıp uygulanmayacağı noktasında İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi 2021/810 E. 2021/808 K. sayılı ilamı ile İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesi 2021/739 E.2021/966 K.sayılı ve İstanbul BAM 13. HD 2019/2084 E.-2020/370 K. sayılı ilamları arasında açık çelişki bulunduğu gerekçesiyle dairelerin kesin nitelikte verdikleri kararlar arasındaki çelişkinin giderilmesinin talep edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu 19.11.2021 tarihinde toplanarak konuyla ilgili olarak verilen kesin kararlar nedeniyle yetkili mahkemenin tespitine ilişkin oluşan ve saptanan çelişkinin giderilmesi bakımından Yargıtay’ın ilgili dairesinden karar alınması için başvuruda bulunulmasına karar verilmiş, konuyla ilgili olarak düzenlenen evrakı içeren dosya Dairemiz Başkanlığına gönderilmiştir.
II. İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU’NUN KARARI
Yukarıda açıklanan konu, 19.11.2021 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu’nda görüşülüp Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nce verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunduğu tespit edildikten sonra, yapılan görüşmeler sonucunda, konu ile ilgili olarak 2 grup görüş oluştuğu, birinci görüşün Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/2249 Esas 2019/4442 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere dava tarihinden önce ortaklık sıfatını kaybeden davacı tarafından açılan veya bu kişiye karşı açılacak davalarda dava tarihi itibariyle şirket ortağı olmadığı takdirde HMK 14/2 maddesinin uygulanamayacağı, ikinci görüşün ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/3692 Esas 2013/19510 Karar 04/11/2013 tarihli kararında vurgulandığı üzere dava tarihi itibariyle şirket ortaklığı sıfatının devam etmesi halinde HMK 14/2 maddesinin uygulanması gerektiği, ortaklığın devam etmediği takdirde yetkili mahkemenin genel yetki kurallarına göre belirleneceğine ilişkin olduğu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunca, ortaklık sıfatı sona erse dahi HMK 14/2'deki yetki kuralının uygulanacağına dair görüş benimsenerek Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri arasında yetkili mahkemenin tespiti konusunda oluşan görüş farkının giderilmesi için 5235 sayılı Yasa’nın 35/3 maddesi gereğince Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ne başvurulmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KESİN NİTELİKTEKİ KARARLAR VE GEREKÇELERİ
A- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nin 2021810 E-2021/808 K. sayılı kararın davanın şirket ortağı olan Eda Özhan ve diğer ortak Denge Reklam San. ve Tic. Ltd. Şti arasında devir sözleşmesinden kaynaklandığı, davacı Relaks AŞ’nin dava dışı Eda Özhan'ın ortağı olduğu AKS Ltd Şti’ne devir tarihi 27/07/2017 ve Relaks AŞ tarafından hisse devrine ilişkin sözleşme 01/12/2018 tarihli olup, dava 16/01/2021 tarihinde açıldığından, dava tarihi itibariyle taraflar arasında ortaklık ilişkisinin kalmadığı, 6100 Sayılı HMK'nın 14/2. maddesi uyarınca kesin yetki kuralının uygulanabilmesi için; dava tarihi itibariyle, özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık yada üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar kapsamında kalması gerekip, dava tarihinden önce 01/12/2018 tarihinde Relaks AŞ tarafından hisse devri yapılarak, dava tarihi itibariyle davalı Denge Ltd.Şti.'nin ortak sıfatı kalmadığından, talep hisse devri sebebiyle verilen senetten dolayı borçlu olunmadığına ilişkin olduğundan, 6100 HMK'nın 14/2 madde kapsamında kalmadığından, davaya genel yetki kurallarının uygulanması gerektiği, (Yargıtay11. Hukuk Dairesi'nin 04.11.2013 tarihli Esas 2013/3692 Karar 2013/19510 sayılı kararı) (İstanbul BAM, 12. HD., E. 2021/291 K. 2021/280 T. 2.3.2021), 6100 Sayılı HMK'nın 6. maddesinde genel yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesi olup, dava açıldığı tarih itibariyle davalının ikametgahı ....Kağıthane/İstanbul olduğundan, davaya bakma görev ve yetkisi İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri'ne ait olduğundan, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi usule uygun olmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin yerinde olduğu görülmekle davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile İstanbul 2. ATM'nin 13/06/2017 tarih ve 2021/48 E. 2021/263 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-a/3. maddesi gereğince KALDIRILMASINA karar verilmiştir.
B- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2084 E-2020/370 K. sayılı kararında, davaya konu takip dosyaları incelendiğinde, asıl ve birleşen davaların dayanağı olan icra dosyalarında takip dayanağı olarak şirkete ortakken banka havalesi ile verilen borçtan kalan bakiye alacak olarak gösterildiği, asıl ve birleşen dava davacılarının davalı şirket ortağı olduğu, daha sonra hisse devri ile şirket ortaklığından ayrıldıklarının belirtildiği, iddia olunan borç ilişkisinin doğduğu tarihte davacıların şirket ortağı olduklarını belirttikleri ve bu sıfatla davalı şirkete borç verdiklerini ileri sürdükleri, dosya içine getirtilen şirket kayıtlarına göre davacıların şirket ortağı iken daha sonra hisse devri ile ortaklıktan ayrıldıkları, dava tarihi itibarıyla davalı şirketin merkezinin Ataşehir ilçesinde bulunduğu, HMK'nın 14/2 maddesine göre şirket ortaklarının bu sıfatla şirkete karşı açacakları davalarda şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemelerinin kesin yetkili olduğunun düzenlendiği, buna göre mahkemenin yetkili olmadığı gerekçesiyle asıl dava ve birleşen davada, davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK' nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar verilmiştir.
C- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/739 E-2021/966 K. sayılı kararında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, taraflarca imzalanmış 04.04.2012 tarihli hisse devri sözleşmesinden kaynaklandığı, tarafların hisse devrine konu şirketlerde ortak oldukları, hisse devrine konu şirketlerin merkezinin İstanbul Maltepe ilçesinde bulunduğu, davalının yerleşim yerinin Kartal ilçesi olduğu, dayanak sözleşmenin 14. maddesinde İstanbul mahkemeleri yetkili kılınmışsa da, taraflar tacir olmadığından bu yetki şartının HMK'nın 17. maddesi uyarınca geçersiz olduğu, HMK’nın 14/2 maddesi nazara alındığında somut olaydaki uyuşmazlığın tarafların ortakları bulundukları şirketlerdeki hisse devrine ilişkin olmasına göre anılan madde hükmü doğrultusunda şirket merkezinin bulunduğu İstanbul Anadolu İcra Dairelerinin kesin yetkili olduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın bu gerekçeyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle tarafı vekillerinin istinaf başvurularının HMK 'nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE karar verilmiştir.
IV. UYUŞMAZLIK
Yukarıda anılan ve birbirinden ayrışan İstanbul Bölge Adliye Hukuk Daireleri’nin kesin nitelikteki kararları gözetildiğinde, dava tarihi öncesi şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' davacının, daha sonradan ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması durumunda HMK’nun 14/f.2 hükmü gereği kesin yetki kuralının uygulanıp uygulanmayacağı hususlarında bir değerlendirme yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
V. UYUŞMAZLIKLA İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER
6100 SAYILI HMK’nun 6.,14., 17., 18., 19., 30. maddeleri
4721 sayılı TMK’nun 19 ila 22., 51. maddeleri
VI. GEREKÇE
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk daireleri arasındaki uyuşmazlıkla ilgili değerlendirmelere geçilmeden önce şu hususlara işaret etmek gerekir. Mahkemelerin yetkisi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 5 ila 19. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir (HMK’nın 6. maddesi). Yerleşim yeri ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir(HMK’nın 6/2. fıkrası).
Gerçek kişilerin yerleşim yeri 4721 sayılı TMK’nın 19 ila 22. maddeleri arasındaki düzenlemelere göre, tüzel kişilerin yerleşim yeri ise TMK’nın 51. maddesi hükmüne göre belirlenir. TMK’nın 51. maddesine göre tüzel kişilerin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.
HMK’da davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, özel yetki kuralları ile başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
Öğretide ve uygulamada özel yetki kuralları olarak adlandırılan ve bazı dava çeşitleri için kabul edilen bu istisnai nitelikteki yetki kuralları, ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir.
Ancak HMK’da bazı özel yetki kuralları kamu düzenine ilişkin olup kesin yetki kuralı olarak düzenlenmiştir. Bunlardan biri de HMK’nın 14/2. maddesi düzenlemesidir. Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. HMK’nun 14/2. fıkrasına ilişkin maddenin gerekçesinde bu husus şöyle açıklanmıştır: “İkinci fıkraya göre, özel hukuk tüzel kişilerinin kendi iç ilişkilerine yönelik olmak üzere, örneğin bir üyenin veya ortağın diğer bir üyeye veya ortağa yahut üyenin veya ortağın merkeze karşı açacağı davalar, merkezin bulunduğu yerde açılacaktır. Bu tür davalarda, merkezin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi kesindir”.
Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir (HMK’nın 19. maddesi).
Yapılan açıklamalar ışığında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk daireleri arasındaki uyuşmazlıkla ilgili yapılacak değerlendirmede dava tarihinden önce şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' kişinin, daha sonradan ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması ya da bu kişiye karşı dava açılması durumunda HMK’nun 14/f.2 hükmü gereği kesin yetki kuralının uygulanıp uygulanmayacağı noktasında Dairemizin hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda hem 1086 sayılı HUMK ve hem de 6100 sayılı HMK döneminde uygulaması (HUMK’nun 17/2. maddesi) HMK’nın 14/2. maddesinin uygulanması yönünde olmuştur ( Dairenizin 29.11.2007 tarih 2006/12548 E. 2007/15062K. Sayılı, ilamı, 26.06.2008 tarih 2007/6905 E. 2008/8620 K. sayılı ilamı, 21.05.2012 tarih 2011/2122 E. 2012/8459 K. sayılı ilamı, 28.05.2015 tarih 2014/10440 E. 2015/7198 K. sayılı ilamı, 13.06.2014 tarih 2014/5154 E. 2014/11377K. sayılı ilamı, 17.06.2019 tarih 2019/2229E. 2019/4442 K. sayılı ilamı, 26.10.2020 tarih 2020/1738 E. 2020/4413K. Sayılı ilamı).
HMK'nın 30. maddesinde usul ekonomisi ilkesi benimsenmiş olup; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü amaçlanmıştır. Dava tarihinden önce şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' kişinin, daha sonra ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki ilişkilere dayalı uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa ya da devir alan kişiye karşı dava açılması durumunda ilgili şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili sayılması; iddia ve savunmanın kanıtlanması, uyuşmazlığa ilişkin belgelerin şirketten ya da şirketin kayıtlı olduğu Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden celbi ya da gerektiğinde şirket merkezinde yerinde inceleme yetkisi verilmesi, gerektiğinde şirket temsilcisinin isticvabı gibi hususlar bakımından usul ekonomisi ilkesine daha uygun olacaktır.
Bu itibarla Dairemizin yerleşik uygulamaları ve yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda dava tarihinden önce şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' kişinin, daha sonra ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması ya da bu kişiye dava açılması durumunda HMK’nın 14/2. maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması gerektiği kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
VII. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle, dava tarihi öncesi şirket ortağı olan ve ancak 'dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren' kişinin, daha sonra ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması ya da bu kişiye dava açılması durumunda HMK’nın 14/2. maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması gerektiğine, İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesi, İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi ile İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine, 25/03/2022 tarihinde 5235 sayılı Kanun’un 35/4 maddesi gereğince oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Talep, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin HMK’nın 14/2. maddesinde yer verilen kesin yetki kuralına ilişkin farklı uygulamalarının giderilmesine ilişkindir.
HMK’nın 14/2. maddesi, “Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Düzenlemenin lafzından da anlaşılacağı üzere söz konusu kesin yetki kuralının uygulanabilmesi için, mahkeme önüne getirilen uyuşmazlıkla ilgili olarak yer itibariyle yetkili mahkemenin belirlenmesi yönünde yapılacak incelemede, aralarında herhangi bir öncelik-sonralık ilişkisi kurulmaksızın üç unsurun birlikte bulunması gerekir. Birinci unsur, ortada bir tüzel kişilik ve onun merkezinin bulunmasıdır. İkinci unsur, uyuşmazlığın esasının söz konusu tüzel kişiliğin ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı bir nitelik taşımasıdır. Üçüncü ve nihayet son unsur ise, söz konusu uyuşmazlığın, o tüzel kişiliğin ortak veya üyeleri arasında ya da tüzel kişi ile ortak yahut üyeleri arasında cereyan etmesi gereklidir. Bu üç unsurdan birinin dahi eksik olması halinde söz konusu kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralının uygulanması söz konusu olmamalıdır.
Öte yandan, yer itibariyle yetki kuralları uyarınca yetkili mahkemenin belirlenmesi, aksine bir düzenleme söz konusu olmadığı her halde, dava tarihi itibariyle mevcut olan (hukuksal) durum itibariyle yapılmalıdır. Bir başka söyleyişle, HMK’nın 14/2. maddesindeki kesin yetki kuralına ilişkin yukarda sayılan ve birlikte aranması gereken unsurlar, ancak dava tarihi itibariyle var olmaları halinde mezkur yetki kuralının uygulanması mümkün olmalıdır. Örnek vermek gerekirse, uyuşmazlık esas yönden tüzel kişiliğin ortaklık veya üyelik ilişkileriyle ilgili olsa, uyuşmazlığın tarafları tüzel kişiliğin ortak yahut üyeleri olsa dahi, tüzel kişilik dava tarihi itibariyle yok ise söz konusu yetki kuralının uygulanması nasıl söz konusu olamayacaksa, vaktiyle tüzel kişiliğin üye yahut ortağı olmakla birlikte dava tarihi itibariyle üye yahut ortak olmayan kişilerce, tüzel kişiliğe, tüzel kişiliğin mevcut veya sabık üyeleri veya ortaklarına karşı açılacak ve esas yönden de tüzel kişilik ilişkilerine dayalı davalar bakımından da mezkur kesin yetki kuralının uygulanması olanaklı değildir.
HMK’nın 14/2. maddesinin açıklanan biçimde yorumlanıp uygulanması gerektiğini, esasen Dairemizin son uygulamasının da aynı yönde olduğunu düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyorum.