8. Ceza Dairesi 2015/15499 E. , 2016/5537 K.
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : 6136 sayılı Yasaya aykırılık ve kasten yaralama
HÜKÜM : - Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan hükümlülük,
- Sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık ve kasten yaralama suçlarından hükümlülük ve müsadere
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK.nun 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazların reddine ancak;
Sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı ceza alt sınırdan tayin edilmesine karşın, hürriyeti bağlayıcı ceza yanında tayin olunan adli para cezasının farklı gerekçe göstermeksizin alt sınırın üstünde tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında 6136 sayılı Yasanın 15/1. maddesi uyarınca hapis cezası yanında tayin olunan temel adli para cezasına esas alınan 180 günün 25 güne, TCK.nun 52/2 maddesinin
uygulanması sonucu hükmedilen 3600 TL'nin 500 TL'ye indirilmesi suretiyle hükmün oyçokluğuyla (DÜZELTİLEREK ONANMASINA),
2- Sanıklar ... ve ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanıklar hakkında TCK.nun 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, oluşa, sanıkların savunmalarına, katılan ve tanık beyanlarına, katılan ...'de meydana gelen yaralanmanın niteliğine ve tüm dosya kapsamına göre mahkemenin takdir ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiş; 5237 sayılı TCK.nun 53. maddesindeki hak yoksunluklarının, Anayasa Mahkemesi'nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıkların, suçun sabit olmadığına ve cezanın ertelenmediğine yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin (ONANMASINA), 25.04.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Daire çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığı,
Diğer suçlarla birlikte sanık ...'un, katılan ...'ye yönelik olarak iddianamede TCK'nun 81/1, 35/2, 86/2,3.e maddelerinin tatbiki istemiyle 'öldürmeye teşebbüs' suçundan açılan davaya Sulh Ceza Mahkemesinin bakmaya görevli olup olmadığına,
Sulh Ceza Mahkemesinin görevli olduğunun kabulü halinde de
'öldürmeye teşebbüs' suçundan açılan davada, yaralama suçundan hüküm kurulurken, eylemin niçin öldürmeye teşebbüs değil de yaralama olduğuna ilişkin hiç bir değerlendirme yapıl(a)maması ve gerekçe oluşturul(a)mamasının kararın bozulmasını gerektirip gerektirmediğine ilişkindir.
Somut olaydan önce 'görev' konusuyla ilgili kısaca da olsa genel açıklamaların yapılması yararlı olacaktır. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece... Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna göre 'Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan ... suçları ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir (m. 12). Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur (m. 14).
Mahkemelerin görevleri 5235 sayılı Kanunla düzenlenmişken görev uyuşmazlığına ilişkin düzenlemelere CMK'nda (m. 3-11) yer verilmiştir. Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir. İddianamenin kabulünden sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir (m. 4/1). Ancak, duruşmada suçun hukukî niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez (m. 6). Buna göre, iddianamedeki anlatım ve sevk maddelerinden açıkça davanın (alt veya üst dereceli olup olmadığına bakılmaksızın) başka bir mahkemenin görevine girdiği anlaşılıyorsa her aşamada görevsizlik kararı verilebilir. 'Ancak yüksek görevli mahkemenin, suçun niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı vermesi yasaklanmıştır. Örneğin, sanık hakkında öldürmeye teşebbüs suçundan ağır ceza mahkemesine dava açılmış, yargılama yapılmışsa, ek savunma verilip yaralama suçundan hüküm kurulacak, asliye cezanın görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilemeyecektir.' (YAŞAR, Osman, Ceza Muhakemesi Kanunu, 5. Baskı, Cilt:1, s. 291)
Yetkiden farklı olarak görev kuralı, kamu düzenine ilişkindir. Sanık için görevli mahkemede yargılanmak bir güvencedir. Anayasanın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36/2. maddesine göre de “hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” Bu nedenledir ki taraflar aralarında anlaşarak görev kuralını bertaraf edemezler. Görev kuralı; kamu düzenine ilişkin, hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkının doğal sonucu bir ilke olduğundan,
mahkemeler baktıkları davalarda, görevli olup olmadıklarını yargılamanın her aşamasında re’sen gözetmek durumundadırlar. 1412 sayılı CMUK’nda karşılığı bulunmayan CMK’nun “Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri” başlıklı 7. maddesine göre “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görerek vereceği karar “hukuka kesin aykırılık” sebebidir (CMUK m. 308/4, CMK m. 289/1-d).
Yargıtay CGK uygulaması da bu yöndedir:
'5271 sayılı CYY’nın 6. maddesinde ise mahkemelerin görevsizlik kararı veremeyeceği hâl belirlenmiştir. Ceza Genel Kurulunun 09.10.2007 gün ve 44-200 sayılı kararında açıklandığı üzere; 5271 sayılı CYY’nın 170. maddesi gereğince kamu davası açma görevi Cumhuriyet Savcısına aittir. İddianame konusu fiilin, iddianamede nitelendirilen suçu oluşturmayıp, başka bir suçu oluşturması, diğer bir deyişle suçun hukuki nitelendirmesinin değişmesi ve değişen bu niteliğin mahkemenin veya alt dereceli mahkemenin görev alanında yer alan bir suçu oluşturması halinde, mahkemece 5271 sayılı Yasanın 226. maddesi uyarınca sanığa veya varsa müdafiine ek savunma hakkı tanınmak suretiyle aynı Yasanın 223. maddesinde belirtilen hüküm veya hükümlerin verilmesi, değişen niteliğin mahkemenin görevini aşması halinde ise, Yasanın 5. maddesi uyarınca görevsizlik kararıyla işin görevli mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir.
Açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eşinin suç tarihinde ruhsatsız silah ile intihar etmesi üzerine başlatılan soruşturmada sanığın annesi tanığın, silahın şüpheli tarafından eve getirildiğinin ifade edilmesi üzerine sanık hakkında 6136 sayılı Yasanın 13/1. madde ve fıkrası uyarınca cezalandırılması istemiyle Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmasında bir isabetsizlik olmadığı gibi CMK'’nun 6. maddesinin açık hükmü karşısında, işin esasına giren Asliye Ceza Mahkemesince sanığın eyleminin 6136 sayılı Yasanın 13/3. madde ve fıkrasında düzenlenen suçu oluşturduğu gerekçesiyle dosyanın görevsizlik kararı verilerek alt dereceli Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine de yasal olanak bulunmamaktadır.' (CGK., 20.12.2011, 2011/8-276 E., 2011/284 K.)
'Suça konu silahın hakkında yakalama emri bulunan sanığın evinde yapılan arama sırasında, çatıda saklanmış olarak yakalanan sanığın yakınında bir yerde ve açıkta ele geçirilmesi karşısında 6136 sayılı Kanunun 13/1. madde ve fıkrası uyarınca cezalandırılması istemiyle asliye ceza mahkemesine kamu davası açılmasında bir isabetsizlik olmadığı gibi, CMK’nun 6. maddesinin açık hükmü karşısında, işin esasına giren asliye ceza mahkemesince sanığın eyleminin 6136 sayılı Kanunun 13/3. madde ve fıkrasında düzenlenen suçu oluşturduğu gerekçesiyle dosyanın görevsizlik kararı verilerek
alt dereceli sulh ceza mahkemesine gönderilmesine de yasal imkan bulunmamaktadır.' (CGK, 26.11.2013, 2013/8-16E., 2013/527 K.)
Bu açıklama ve CGK Kararlarından sonra somut olaya gelindiğinde;
İddianamenin giriş kısmında öldürmeye teşebbüs olayı, 'yukarıda açık kimliği yazılı şüphelilerin önceden varolan bir husumet sebebiyle arabayla takip ettikleri mağdurları yakaladıkları, ellerinde bulunan ve emanete kayıtlı bıçak, sopa ve kelepçe ile her iki mağdura kasten vurarak yaralanmalarına sebebiyet verdikleri, şüpheli ...'un ise olay yerinde kaçmaya çalışan mağdure ...'yi yakaladığı, elindeki bıçakla vuracağı sırada olay yerinde tesadüfen bulunan tanık polis memurunun silahını doğrultarak durması yönünde ikazda bulunmasına rağmen mağdurenin ense kısmına bıçakla vurduğu' şeklinde anlatılmıştır.
Olayın hukuki vasıflandırılmasına ilişkin olarak da, 'tüm şüphelilerin belirtilen aletlerle mağdurları kasten yaraladığı, şüpheli ...'un ise kaçmaya çalışan mağdureyi yakaladığı, olaya müdahale eden polis memurunun ikazına rağmen elindeki bıçakla mağdureyi ölümcül sonuçlar doğurabilecek boğaz kısmı ve ensesinden yaraladığı, polis memurunun havaya ateş etmesi üzerine durduğu, fiilin gerçekleşme biçiminden şüphelinin öldürme kastıyla hareket ettiği ve polis memurunun buna engel olarak eylemin teşebbüs aşamasında kalmasına sebebiyet verdiği kanaati oluşmakla ... hakkında ayrıca adam öldürmeye teşebbüs suçundan kamu davası açılmasına kanaat getirildiği' belirtilerek, açıkça iddianamede şüpheli ... hakkında, TCK'nun 81/1, 35/2, 86/2,3.e maddelerinin tatbiki istemiyle 'öldürmeye teşebbüs' suçundan ... Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi ise 19.3.2012 tarihinde iddianamenin kabulüne ve kovuşturmaya başlanmasına karar verdikten sonra, aynı tarihte (özetle);
'Her ne kadar sanık ...'un mağdure ...'yi yaraladığı, sanığın olay yerinde bulunan polis memuru tanığın dur ikazı üzerine eylemine devam edemediği, bu nedenle eyleminin öldürmeye teşebbüs suçu kapsamında kaldığı belirtilerek mahkememize kamu davası açılmış ise de, mağdur ...'nin alınan beyanında, sanığın kendisine bıçakla sadece bir kez vurduğunu, sonra da çekip gittiğini belirtmesi, tanık ...'nin aynı tarihli anlatımında da sanığın sadece bir kez vurduğunu beyan etmesi, mağdurenin Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben sunmuş olduğu dilekçede sanıktan şikayetçi olmadığını belirtmesi, mağdure hakkında düzenlenen raporlarda boyun arka kısmında kesi olduğunun belirtilmesi ve yaralanmasının yaşamını tehlikeye maruz kılmadığının ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebileceğinin beyan edilmesi,
mağdurenin ani gelişen olay sırasında tek bir bıçak darbesi ile boyun arka kısmından yüzeysel olarak yaralanması, acil ameliyata alınmasını gerektirir bir durumun bulunmaması, bu haliyle olay yerinde bulunan tanık polis memurunun sanığın vurmasına engel olduğu şeklindeki beyanın tek başına öldürmeye teşebbüs olarak değerlendirilebilmesinin mümkün olmaması ve suçun sübutu halinde TCK'nun 86/2 ve 86/3-e maddeleri kapsamında kalması, bu suça bakma görevinin de Sulh Ceza Mahkemesine ait olması dikkate alınarak mahkememizin görevsizliğine' karar vermiştir.
Görüldüğü gibi Ağır Ceza Mahkemesi, CMK'nun izin verdiği şekilde, iddianamedeki anlatım ve sevk maddelerinden açıkça davanın alt dereceli mahkemenin görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermemiş, bilakis iddianamede, sanık hakkında TCK'nun 81/1, 35/2, 86/2,3.e maddelerinin tatbiki istemiyle eylem 'öldürmeye teşebbüs' suçu olarak vasıflandırılarak açılan davada, delil değerlendirmesi yapıp, suç vasfını değiştirerek görevsizlik karar vererek, CMK'nun 6. maddesi hükmüne aykırı davranmıştır.
Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği görevsizlik kararının ve Sulh Ceza Mahkemesinin davaya bakarak esastan karar vermesinin yerinde olduğu kabul edildiğinde de, ortaya kararın mutlaka bozulmasını gerektiren bozma nedeni ortaya çıkmaktadır. Çünkü, sanık hakkında iddianamede, TCK'nun 81/1, 35/2, 86/2,3.e maddelerinin tatbiki istemiyle 'öldürmeye teşebbüs' suçundan dava açılmış ve Sulh Ceza Mahkemesince silahla yaralama suçundan mahkumiyet kararı verilmiş ise de eylemin niçin öldürmeye teşebbüs değil de yaralama olduğuna ilişkin hiç bir değerlendirme yapıl(a)mamış ve gerekçe oluşturul(a)mamıştır (görevsiz mahkeme olarak bunu hukuken yapmasına da imkân yoktur). Ancak bu durum da CMK'nun 230. maddesine aykırıdır. Anılan maddeye göre; “Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi, ... gerekir.” Mahkûmiyet hükmünün bu yönüyle gerekçesiz olması “hukuka kesin aykırılık” sebebi olup (CMUK m. 308/7, CMK m. 289/1-g) bozulmasını gerektirir.
Açıklanan gerekçelerle, sanık ...'un, katılan ...'ye yönelik 'öldürmeye teşebbüs' suçundan açılan davaya bakma ve delilleri değerlendirererek suçu vasıflandırma görevi ağır ceza mahkemesine ait olup, kabule göre de mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, eylemin niçin öldürmeye teşebbüs değil de yaralama olduğuna
ilişkin hiç bir değerlendirme yapıl(a)mamış olmasının hükmün bozulmasını gerektirdiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.