12. Ceza Dairesi 2017/137 E. , 2017/4379 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 5271 sayılı CMK'nın 223/2-c maddesi uyarınca Beraat
Beykoz 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/01/2015 tarih, 2014/598 - 2015/25 sayılı direnme kararı, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından Dairemize gönderilmekle, dosya yeniden incelenerek gereği düşünüldü:
Dairemizin 12/05/2014 tarih, 2013/10314 Esas, 2014/11544 Karar sayılı bozma ilamı sonrası verilen inceleme konusu hükmün, ilk hükümde yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile verilmiş yeni hüküm olduğu ve direnme kararı niteliği taşımadığı kabul edilmek, suçtan zarar gören ... adına yapılan temyiz istemi davaya katılma talebi olarak değerlendirilip, şikayetçi kurumun, 5271 sayılı CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılan sıfatı ile kabulüne karar verilmek ve 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinin, 20/08/2016 tarihinde kabul edilip, 07/09/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6745 sayılı Kanunun 25. maddesi ile değiştirildiği ve anılan değişikliğin, “izinsiz inşai ve fiziki müdahale” fiili yönünden, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65. maddesine göre aleyhe bir düzenleme getirdiği dikkate alınmak suretiyle yapılan incelemede;
Yürürlükteki mevzuata aykırı olarak yapılaşma izni veren kamu görevlileri hakkında zamanaşımı süresi içerisinde gereğinin takdir ve ifası mümkün görülmüştür.
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete'de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ - yayım - internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh - ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarih ve 7755 sayılı kararı ile tescilli doğal sit alanı içerisinde yer alıp, sanığın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı şirketin mülkiyetinde bulunan toplam sekiz adet taşınmazda inşa edilecek yeni yapılar için Beykoz Belediye Başkanlığınca 17/04/1992 tarihli yapı ruhsatlarının düzenlendiği, sözü edilen ruhsatların, yine adı geçen kurum tarafından 06/05/1997 tarihinde yenilendiği, her bir taşınmazda, 3194 sayılı İmar Kanununun 29. maddesinde belirtilen iki yıllık süre içinde inşaata başlanmadığından, 06/05/1997 tarihinden sonra ruhsat yenileme taleplerinin belediyece uygun görülmediği, sanığın da bahse konu taşınmazların üzerine yapı inşa etmekten vazgeçip, taşınmazları mevye bahçesi haline getirmeye karar verdiği, bu maksatla, yönetim kurulu başkanı olduğu şirket adına 20/07/2009 tarihli dilekçe ile Beykoz Belediye Başkanlığına müracaat ederek, arazilerin çevresini tel çitle çevirip, yol cephesine taş duvar yapma hususunda izin istediği, Beykoz Belediye Başkanlığınca gönderilen aynı tarihli cevabi yazı ile, İstanbul İmar Yönetmeliğinin 8.16 maddesi gereği imar istikameti sınırları içerisinde kalmak şartıyla, yol cephesinde 1.00 metreyi, yan bahçelerde h: 1.50 metreyi geçmeyecek şekilde bahçe duvarı veya tel çit yapılabileceğinin sanığın yetkilisi olduğu şirkete bildirildiği, bilahare, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca 2009 üretim sezonu için şirkete “çiftçi kayıt sistemi belgesi” verilerek, fidan sertifikaları düzenlendiği;
05/06/2010 tarihinde kolluk kuvvetlerince yapılan devriye faaliyeti sırasında, 3. derece doğal sit alanı içerisinde inşai faaliyette bulunulduğu görülerek tanzim edilen aynı tarihli tutanağa göre; inşaat alanının ... adına kayıtlı arazi olduğu, yaklaşık 90 dönüm civarındaki arazinin tel çit ile çevrildiği, inşaatın halen devam ettiği, zemine subasman olarak dökülen tabla beton üzerine prefabrik bina inşa edildiği, bahçe girişinin sol tarafındaki yaklaşık 120 metre karelik alana, zemini betondan, aksamları köşebent demirden garaj ve inşaat malzemeleri deposu yapıldığı, içerisinde inşaat malzemelerinin depolandığı, garajın bitiminde elektrik trafosunun bulunduğu, bina, garaj ve kullanım alanı olarak ayrılan yerin kotunun, tarlanın diğer bölümünden yaklaşık 2 metre kadar yükseltilip toprakla doldurulduğu, bu şekilde oluşturulan dolgu zemin üzerinde inşai faaliyetlerin devam ettiği;
Daha sonra sanığın, yönetim kurulu başkanı olduğu şirket adına 07/06/2010 tarihli dilekçe ile Beykoz Belediye Başkanlığına müracaat ederek, meyve bahçesinin bakımı ve korunması için mimari projesi ekte sunulan geçici prefabrik şantiye tesisinin, belediyenin bilgisi dahilinde yapıldığının yazı ile kendilerine bildirilmesini istediği, Beykoz Belediye Başkanlığınca, “meyve bahçenizin bakımında ve korunmasında çalışan personeliniz için gerekli olan, ilgi yazınız ekinde mimari projesi sunulan geçici prefabrik şantiye tesisinin kurulması belediyemizce uygun görülmüş olup, bilgimiz dahilinde inşa edilmiştir” şeklindeki aynı tarihli cevabi yazının şirkete gönderildiği;
Sanığın Cumhuriyet Savcılığında verdiği 18/06/2010 tarihli ifadede; yönetim kurulu başkanlığını yaptığı şirkete ait taşınmazları kapsayan bölgenin, 15/11/1995 tarihinde, İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edildiğini, bu tarihten sonra alınan 20/06/1996 tarih ve 8409 sayılı karar ile, sit ilanı öncesinde düzenlenen ruhsatlarla ilgili olarak, sit ilanından sonra yapılacak işlemler hususunda Beykoz Belediye Başkanlığının yetkili kılındığını, belirtilen karar doğrultusunda kendisinin mevzuat gereği ruhsat yenileme işlemlerini tamamladığını, daha sonra, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Beykoz Tarım İlçe Müdürlüğünün bilgisi dahilinde örnek meyve bahçesi oluşturmak üzere taşınmazların etrafını çevirmek için belediyeden izin aldığını, meyve fidanlarının dikimi, bahçe duvarı ve tel çit işlerinin bitirilmesinin akabinde, önceden şifahi görüşmeye dayanılarak yapılmış ve henüz tamamlanmamış olan geçici prefabrik şantiye tesisi için 07/06/2010 tarihinde Beykoz Belediye Başkanlığından talepte bulunduklarını, adı geçen kurumun aynı tarihli cevabi yazı ile, geçici prefabrik şantiye tesisi kurulmasının uygun görüldüğünü ve tesisin bilgileri dahilinde inşa edildiğini bildirdiğini beyan ettiği;
Soruşturma aşamasında, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu inşaat yüksek mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 05/07/2010 tarihli raporda; yapı ruhsatları 1997 yılından sonra yenilenmediği ve villa inşaatı yerine meyve bahçesi oluşturma girişimlerinde bulunulduğu için, prefabrik şantiye tesisinden söz edilemeyeceğinin, dolayısıyla, yapılan inşai faaliyetin, İstanbul İmar Yönetmeliğinin 11.04 maddesindeki prefabrik şantiye binaları kapsamında değerlendirilemeyeceğinin, meyve bahçesinde çalışacak işçilerin kullanacağı geçici prefabrik yapının ise, İstanbul İmar Yönetmeliğinin muvakkat inşaata ilişkin koşullarına uyularak yapılması gerektiğinin, bu çerçevede, anılan yönetmeliğe göre, muvakkat yapıların da yapı ruhsatı alınarak inşa edilebileceğinin ve bir parselde birden fazla muvakkat yapı izni verilmesi halinde, bu yapıların inşaat alanları toplamının 250 metre kareden fazla olamayacağının, teknik koşullara uygun olarak hazırlanmış, proje teknik sorumlusu tarafından imzalanmış olan projeye belediye onayı alınması ve belediye encümeni kararıyla verilen muvakkat inşaat ruhsatının, tapu kaydına şerh edilmesi gerektiğinin, suça konu iki adet yapıya ilişkin olarak, “geçici prefabrik yapı ve yardımcı tesisler” adıyla dosyaya sunulan paftanın kroki niteliği taşıyıp, yapı ruhsatı için geçersiz ve eksik bir belge olduğunun, dolayısıyla, “prefabrik tesisin kurulması belediyemizce uygun görülmüş ve bilgimiz dahilinde yapılmıştır” yazısının, geçici prefabrik yapı ve sundurma inşaatı için yapı ruhsatı yerine kullanılamayacağının belirtildiği;
Sözü edilen bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda sanık hakkında, 3. derece doğal sit alanı içerisine prefabrik yapı ve sundurma inşa etmek suretiyle kaçak inşaat yaptığı iddiasıyla inceleme konusu davanın açıldığı, tüm dosya kapsamındaki beyan, bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun, İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı Doğal Sit Alanlarına ilişkin 15/11/1995 tarih ve 7755 sayılı kararının mahallinde ilanına yönelik bilgi - belge elde edilememiş ise de, sanığın Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadede, yönetim kurulu başkanlığını yaptığı şirkete ait taşınmazların, 15/11/1995 tarihinde doğal sit alanı kapsamına alındığını, 20/06/1996 tarihli kurul kararı ile de sit ilanı öncesine dayanan ruhsat işlemlerinde belediyenin yetkili kılınmasından dolayı, önceden aldığı yapı ruhsatlarını belediye nezdinde yenilediğini beyan etmesi karşısında, bölgenin niteliğinin sanık tarafından bilindiğini kabulde zorunluluk bulunduğu;
Diğer yandan, suç tarihi itibariyle yürürlükte olan İstanbul İmar Yönetmeliğinin “Şantiye Binaları” başlıklı 11.04 maddesine göre, esas yapıların ruhsatı alınmadan şantiye binası yapılamayacağı, şantiye binasının asıl inşaata bağlı geçici bir yapı olduğu ve yapı ruhsatının geçerli olduğu müddet zarfında şantiye olarak kullanılmasının mümkün bulunduğu, somut olayda ise, Beykoz Belediye Başkanlığınca yeni yapı için 17/04/1992 tarihinde düzenlenmiş olan yapı ruhsatlarının 06/05/1997 tarihinde yenilendiği, 3194 sayılı İmar Kanununun 29. maddesinde belirtilen iki yıllık süre içinde inşaata başlanmadığından, 06/05/1997 tarihinden sonra ruhsat yenileme işlemlerinin yapılmadığı, sanığın yetkilisi olduğu şirket tarafından taşınmazlar üzerinde gerçekleştirilen faaliyetin de konut inşası değil, meyve bahçesi oluşturma işi olduğu, dolayısıyla, Beykoz Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünce şirkete gönderilen 07/06/2010 tarihli cevabi yazıda, “geçici prefabrik şantiye tesisi” nden söz edilmekte ise de, tarımsal faaliyet için inşa edilen prefabrik yapı ile alet ve malzemelerin bulunduğu sundurmanın, yapımı devam eden “asıl inşaat” söz konusu olmadığından, İstanbul İmar Yönetmeliğinin 11.04 maddesi kapsamında “şantiye binası” niteliği taşıdığının kabul edilemeyeceği, 3194 sayılı İmar Kanununa ve İstanbul İmar Yönetmeliğine uygun olarak alınmış bir izin, düzenlenmiş bir ruhsat bulunmadığından, Beykoz Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünce sanığın yetkilisi olduğu şirkete gönderilen 07/06/2010 tarihli cevabi yazının, gerçekleştirilen eylemi hukuka uygun hale getirmediği, kaldı ki eylemin prefabrik şantiye binası inşa etmekten ibaret olmayıp, yaklaşık 2 metrelik kot farkı oluşturulacak şekilde dolgu faaliyeti yapılarak, zemine dökülen beton üzerinde suça konu müdahalelerde bulunulduğu anlaşılmakla;
Suçun unsurlarının belirlenmesi bakımından fen, inşaat ve ziraat alanlarında uzman bilirkişi heyeti refakate alınmak suretiyle olay yerinde keşif icra edilerek, bölgenin sit derecesinin; müdahalede bulunulan taşınmazın mevcut durumunun; yapılan dolgu çalışması ile inşai faaliyetin doğal sit alanında zarar oluşumuna sebebiyet verip vermediğinin tereddütsüz şekilde ortaya konulması, sonucuna göre, zararın varlığı halinde, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/1. maddesi; zararın yokluğu halinde ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce Dairemize gönderilen 18/10/2016 tarih ve 185334 sayılı cevabi yazı eki listelerde sayılan koruma uygulama ve denetim bürosunun faaliyet gösterdiği idari birimler arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının da bulunması karşısında, eylemin niteliği ve suç kastının yoğunluğu dikkate alınarak, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/4. maddesi kapsamında değerlendirme yapılması gerektiği gözetilmeksizin, anılan kanun değişikliğine şekli bir anlam yüklenerek, dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile beraat hükmü tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 25/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.