1. Ceza Dairesi 2019/333 E. , 2021/11215 K.
(KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİ)
Kasten çocuğunu öldürme suçundan sanık ...'nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82/1-d-e ve 62/1. maddeleri gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına dair ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2007 tarihli ve 2007/109 esas, 2007/130 sayılı kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19/07/2010 tarihli ve 2008/5909 esas, 2010/5588 karar sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, sanık müdafiinin yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/379 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine yönelik mercii ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/05/2017 tarihli 2017/497 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/03/2014 tarihli ve 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında, “Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için 'yeni' olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın 'yeni' olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da 'yeni' sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de 'yeni' sayılmaktadır.” şeklindeki açıklamalar nazara alındığında;
Dosya kapsamına göre, sanığın evlilik dışı normal doğumla dünyaya getirdiği kendi öz bebeğini öldürdüğü gerekçesiyle yapılan yargılama sonucunda, atılı suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulu'nun 23/05/2017 tarihli ve 140-110507-27919-2053 sayılı raporu nazara alınarak müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükümlü müdafiinin hükümlüde doğuştan bu yana bipolar bozukluk hastalığı bulunduğunu ancak bunun sonradan tespit edilebildiğini, yargılamada ve kurum raporunda cezai ehliyeti etkileyebilecek bu durum hakkında değerlendirilme yapılmadığını iddia ederek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, bu talebin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nın anılan raporunda gerekli değerlendirmenin yapıldığından bahisle reddedildiği, bu karara karşı yapılan itirazın da mercii mahkemesi tarafından reddedildiği ancak sanığın cezai ehliyetinin tam olduğuna yönelik adli raporun incelenmesinden anılan raporda yargılamanın yenilenmesine konu hususun tartışılmadığı anlaşılmakla; ... Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu'nun 09/01/2015 tarihli ve 387 sayılı raporundan hükümlünün bipolar bozukluk tanısıyla takiplerinin sürdüğü ve kendisinde antisosyal kişilik bozukluğu ile uyum bozukluğunun tespit edildiği, öyle ise doğuştan olmasına karşın sonradan anlaşıldığı ileri sürülen hastalığın hükümlüde gerçekten mevcut olup olmadığı, mevcut ise bu yeni öğrenilen durum da nazara alınmak suretiyle, hükümlünün olay sırasında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığının tespiti ile cezai ehliyeti hususunda yeniden rapor aldırdıktan sonra hukuki durumun tayin edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25/12/2018 gün ve 94660652-105-67-13592-2018-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hükümlü ... hakkındaki dosya kapsamından;
Hükümlünün, 01.05.2006 tarihinde yeni doğan çocuğunu kasten öldürme suçundan ... 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 17.10.2007 tarihli ve 2007/109 esas, 2007/130 karar sayılı kararıyla 5237 sayılı TCK’nın 82/1-(d), (e), 62. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldığı,
Bu hükmün sanık vekilinin temyizi üzerine, ileri sürülen temyiz itirazları yerinde görülmeyerek Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 19.07.2010 tarihli ve 2008/5909 esas, 2010/5588 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği,
Hükümlü vekilinin 24.03.2017 tarihli dilekçesinde “müvekkilinin bipolar hastası olup tedavi gördüğünü, yargılama sırasında cezai ehliyeti ile ilgili Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış ise de alınan raporun eksik olduğunu, müvekkilinin bipolar hastası olup olmadığının tespiti, bu hastalığın sonradan oluşup oluşmayacağı, doğuştan var olan bir hastalıksa müvekkilinin olay sırasında bu hastalığın etkisi altında olup olmadığı konusunda tekrar Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılması gerektiğini” ileri sürerek dosyanın yeniden ele alınarak yargılamanın yenilenmesini istediği, ... 2.Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda “hükümlü hakkında aldırılan cezai ehliyet raporunun kapsamlı olarak düzenlendiği ve rapor verilirken kişinin tüm ruhsal durumunun bir bütün olarak değerlendirildiği, bu açıdan cezai ehliyet raporunda bir eksiklik bulunmadığı, bu nedenle hükümlü müdafinin belirtmiş olduğu nedenin CMK’nin 311. maddesinde tahdidi olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi sebeplerine yeniden yargılamayı gerektirir yeni delil ortaya koymadığı, mahkumiyet hükmünün yasal ve yerinde delillere dayandırıldığı ve bu haliyle yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği” gerekçesiyle hükümlü vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer görülmemesi sebebiyle reddine karar verildiği,
Bu karara karşı hükümlü müdafiinin itiraz ettiği, itiraz mercii olarak inceleme yapan ... 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2017 tarihli ve 2017/497 değişik iş sayılı kararı ile hükümlü vekilinin itirazının reddine karar verildiği,
Hükümlü vekilinin Adalet Bakanlığına müracaat ederek; ... 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2017 tarihli ve 2017/497 değişik iş sayılı kararının bozulması için kanun yararına bozma yoluna gidilmesi isteminde bulunduğu anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağan üstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, kanun yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311. maddesinin 1. fıkrasının e bendinde “...yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte...” olmasının, yargılamanın yenilenmesinin koşulu olduğu öngörülmüştür.
Yeni olaylar veya delillerin hükmün verildiği anda mahkemece bilinmemesi gerekir. Yargılama aşamasında bilinen olayları veya tanıkları “yeni delil veya yeni olaylar” türünden saymak olanaksızdır. Yeni olaylar veya yeni deliller” söz konusu değil ise, hükümlü yararına yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden bahsetmek yasa koyucunun amacına ve yasanın özüne uygun düşmeyecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/03/2014 tarihli, 2012/3-909 Esas ve 2014/121 karar sayılı Kararında da vurgulandığı gibi “....Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için 'yeni' olması gerekmektedir. Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular 'yeni' değildir.
Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda 'önemli' de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.
Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir.
Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılacak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.
Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından göz önüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK'nin 318/3. maddesi uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.”
Bu açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde; hükümlü ... ’nın, suçu işlediği sırada akıl hastalığı bulunup bulunmadığının tespiti açısından olay öncesi ve olay sonrasında tedavi gördüğü sağlık kuruluşlarından tüm tedavi evrakları getirtilerek dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek cezai ehliyeti konusunda rapor aldırıldığı, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulunun 23.05.2007 tarihli ve 1903 karar sayılı raporuna göre, “cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve harekat serbestisini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zeka geriliği saptanmadığı, adli dosya tetkikinde sanığın mezkur suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanan içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı, bu duruma göre ...’nın 01.05.2006 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğu tam olup hakkında 5237 sayılı TCK’nin 32/1 veya 32/2. maddesinin tatbikine mahal bulunmadığı” bildirilmiştir.
... 2. Ağır Ceza Mahkemesi, hükümlünün savunmalarını, tanık ifadelerini, tüm takdiri ve maddi delilleri birlikte değerlendirip hüküm kurmuştur.
Hükümlü müdafinin “yeni delil” dediği husus, ilk kez ortaya çıkan delil niteliğinde değildir. Mahkeme hükme varmak için topladığı delilleri yeterli görüp, takdir ederek kararını vermiştir.
Hükümlünün, kesin hükümden dönülmesini gerektirecek ve yeniden yargılama yapılmasını haklı gösterecek nitelikte, ciddiyette yeni deliller ileri sürmediği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.04.2017 tarihli ve 2017/379 değişik iş sayılı hükümlü müdafıinin yargılamanın yenilenmesi talebinin CMK’nin 311. maddesinde belirtilen sebepler gerçekleşmediğinden CMK’nin 319/1. maddesi uyarınca kabule değer görülmemesi sebebiyle reddine dair kararına karşı yapılan itirazı inceleyen ve itirazın reddine karar veren ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2017 tarihli ve 2017/497 değişik iş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden haklı sebeplere dayanmayan “Kanun Yararına Bozma” isteminin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25/06/2021 gününde oy birliği ile karar verildi.