Ceza Genel Kurulu 2012/9-7 E. , 2012/1783 K.
Tebliğname : 2009/75413
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 5. Ağır Ceza
Günü : 01.12.2008
Sayısı : 354-381
Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık İ. Ç..’in 765 sayılı TCY’nın 455/2-son, 59, 72 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 13.731 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 2918 sayılı Yasanın 118. maddesi gereğince 1 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.12.2006 gün ve 152-532 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.07.2008 gün ve 9111-8537 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK.nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 01.12.2008 gün ve 354-381 sayı ile;
“…lehe yasa olan 765 sayılı TCK hükümlerinin uygulanması ile sanığın anılan Yasanın 455/2 ve 59. maddeleri uygulanarak 3 yıl 4 ay hapis ve 366 YTL adli para cezası belirlendiği, 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde 5560 sayılı Yasa ve 5728 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler karşısında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için yargılama sonunda belirlenen cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, ileride yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate varılması, suçun işlenmesi ile oluşan mağdurun veya kamunun zararının giderilmesi gerektiği, ayrıca açıklamasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkum olunan hapis cezasının ertelenemeyeceği ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. Olayımızda sanık hakkında taksirle ölüme ve yaralamaya neden olmak suçundan 3 yıl 4 ay hapis ve 366 YTL adli para cezası belirlenmiş olup, 647 sayılı Yasanın 4. maddesine göre hapis cezası adli para cezasına çevrilmiştir. CMK'nun 231. maddesindeki düzenleme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilirken belirlenen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği ve erteleme kararı verilmeksizin diğer koşulların varlığı halinde bu madde hükmünün uygulanabileceği belirtilmiş olmakla, sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının 2 yıllık sürenin üzerinde olması gözönüne alındığında, mahkememizce CMK'nun 231/5. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı konusunda değerlendirme yapılamayacağı” gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 05.03.2010 gün ve 75413 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle önce Yargıtay 9. Ceza Dairesine, Özel Dairece de yürürlüğe giren yeni işbölümü nedeniyle Yargıtay 12. Ceza Dairesine, bu Daire tarafından da 2371-1541 sayı ile yerel mahkemece direnme kararı verildiği gerekçesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması açısından, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu düzenleyen 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak çevrilen adli para cezası mı, yoksa 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.
Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiğinin 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki hükmü ile, 11. fıkrasındaki; “...Ancak, mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek, yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” biçimindeki hükümlerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp, 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır. Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve müessesenin de doğal sonucudur.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece 6008 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklik sonrasında ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde öncelikle uygulanacak, koşullarının bulunmadığı veya uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı taktirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.
Sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5-14. fıkralarında düzenlenmiş bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı değerlendirilecek, olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin 5237 sayılı Yasanın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezası, henüz seçenek yaptırım olarak adli para cezasına ve tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı takdirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.
Kaldı ki, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğundan bahisle, hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, hükmolunan hapis cezası, seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, sonuç ceza 3 yıl 4 ay hapis olarak tayin edildiğinden, 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan 3 yıl 4 ay hapis cezasından çevrilme adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, Özel Dairece hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verildiğinden, 2797 sayılı Yargıtay Yasasının, 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca, dairelerin işbölümüne ilişkin olarak Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre sair yönlerinin incelenmesi için dosyanın Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M. A..; “Yüksek Ceza Genel Kurulunun Taksirli Suçlarda hükmedilen uzun süreli hapis cezalarından çevrili adli para cezasının hükmün açıklanması kapsamında olmadığına dair çoğunluk görüşüne aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum.
1-19.12.2006 tarihinde CMK’nun 231.maddesinde yapılan değişiklikle yaşı büyük olanlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edilmiştir. Geri bırakılma üst sınırı bir yıl hapis veya adli para cezası olarak öngörülmüştür. Yine aynı maddenin 7.fıkrasında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemede üst sınır hapis cezası bir yıl olup seçenek yaptırımlara çevirme yasağı gerekliydi. 5728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle hapis cezasının süresi iki yıla çıkarılmış, dolayısıyla taksirli suçlarda uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin de önü açılmıştır. Bu neden bile hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını zorunlu kılmaktadır. Şu husus da unutulmamalı, 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen taksirli suçlarda kusur oranına göre sekizde bire kadar indirim öngörülmüştü. Örnek verirsek; taksirle bir kişinin ölümüne sebep olmada ceza kusur durumuna göre 3 ay hapis cezasına kadar inebiliyordu, yeni TCK’nunda bu gibi durumlarda ise isterse kişinin kusuru binde bir olsun öngörülen cezanın alt sınırı iki yıl hapistir. Bunun paraya çevrilmesi düşünüldüğünde sonuçta hükmedilen adli para cezası en az 14.600 liradır.
2-CMK’nun 231/5. maddesinde belirtilen “adli para cezası” hükmünü, maddede değişiklik yapan 5728 sayılı Kanunun genel gerekçesinde, madde gerekçesinde, meclis görüşmelerinde dile getirilmeyen doğrudan hükmedilen adli para cezası ile sınırlandırılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının genişletilmesinin amacına aykırı bir durum oluşmuş, pratikte hiçbir bir faydası olmayacak hale gelmiş ve birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. (Hukuk mahkemeleri için kesin hüküm, deliller toplanmadan karar verilmesi, müsadere, mahkeme masrafları gibi.)
3-CMK 231/7. maddesindeki “kısa süreli hapis cezası” için öngörülen seçenek yaptırımlara çevirme yasağını taksirli suçlarda öngörülen uzun süreli hapis cezasını kısa süreli hapis cezası ile aynı değerlendirip kanunun öngörmediği böyle bir uygulama ile sanıklar ve suçtan zarar görenler için yapılan değişiklik sanıklar ve katılan aleyhine sonuç doğurur hale gelmiştir. Şu uygulama buna en güzel örnektir: TCK’nun 89/1-3.maddesi gereğince gün üzerinden hesaplanan 730 gün karşılığı adli para cezası olan 14.600 lira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında, yine aynı maddenin 4.fıkrası karşılığı 2 yıl hapis cezasından çevrili 14.600 lira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında değil. Kanunlar çelişkili olmadığı gibi uygulamada da kanunları yorumlarken ve uygularken çelişkiler oluşturmamak gerekir.
4-Kabul edilen bu uygulama ile Türk Ceza Kanunu’nun 50/5. maddesinde belirtilen “Uygulamada asıl mahkûmiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir” hükmü çelişir hale gelmiştir.
5-Bu uygulama ile taksirli suçlarda suçtan zarar gören kişiler olduğu halde parayı alan devlet olmaktadır. Cezalandırılmada gelinen son aşama olan onarıcı adalet bu haliyle de gerçekleşmemiştir. Kaldı ki Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlarda doğrudan hükmedilen adli para cezasının sayısı iki elin parmaklarını geçmez ve dosya adedi bakımından ise oranı istatistikî olmayacak kadar azdır.
6-Bu dosyamızda 3 yıl 4 ay hapis cezası adli para cezasına çevrilmiş ve sonuçta 13.365 lira gibi bir rakam ortaya çıkmıştır. Kişi bu para cezasını ödeyemediğinde hükmedilen adli para cezasının karşılığı olan hapis cezasının tamamının (Örneğimizde 3yıl 4 ay) aynen infazına karar verilecek, şartla tahliyeden yararlanamayacaktır. (Dosyaya yansıyan ekenomik duruma göre de sanığın bu cezayı ödemesi zor görünmektedir.) Eğer hapiste bırakılmış olsaydı cezaevinde kalacak toplam süre son yapılan değişikliklere göre (5275 sayılı Kanun m.105/A-1) de 14 ay 20 gün olup aradaki oransızlık ve adaletsizlik açıkça görülmektedir. Sanık lehine yapıldığı düşünülen bir uygulama her haliyle sanık aleyhine sonuç doğurmuştur.
8-Belki devlet zorlayıcı gücünü kullanarak adli para cezasını tahsil edecek bunun yanında suçtan zarar gören de hukuk mahkemelerinde ve icra dairelerinde mağdur olmaya devam edecektir.
9-Taksirli suçlar için öngörülen uzun süreli hapisten çevrili adli para cezasının ertelenememesi sebebiyle oluşan toplumsal mağduriyetlere cevap için getirilen düzenleme hiçbir beklentiye cevap vermemiştir.
Tüm açıkladığımız bu nedenlerden dolayı çoğunluğun görüşüne katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.12.2008 gün ve 354-381 sayılı kararındaki direnme nedenlerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.09.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.