ANAYASA MAHKEMESİ KARARI ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı : 2000/34 Karar Sayısı : 2005/91 Karar Günü : 25.11.2005 R.G. Tarih-Sayı :08.11.2006-26340 İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi (Fazilet Partisi) TBMM Grubu adına Parti Genel Başkanı Mehmet Recai KUTAN İPTAL DAVASININ KONUSU : 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı “Askeri Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 1., 3., 4., 11., 17., 32. ve 34. maddeleri ile 10. maddesinin son fıkrasının sivil personel yönünden, Anayasa’nın 2., 10., 17., 128., 129. ve 145. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- İPTAL İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ İptal istemini içeren 24.5.2000 tarihli dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir: “1. TC Anayasası 2 nci Maddesine Aykırılık “Sosyal Devlet”, “Hukuk Devleti” Gerek 657 SK’na tabi memurlar ve gerekse 1475 SK’a tabi işçilerin statüleri, TC Anayasasının 2 nci maddesinde belirtilen, “sosyal devlet” ve “hukuk devleti” olgusu içerisinde, kişi temel hak ve özgürlükleri, görev şartları ve zorunlulukları, yaşam şartları, hukuk kurallarına uygunluk vs. temel kriterler dikkate alınmak suretiyle sosyal, hukuki bir statüye kavuşturulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin 25.5.1976 gün ve 1976/1-28 Es.Ka. sayılı kararında, “hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet” olarak tanımlanmıştır. Oysa 4551 SK’la, zorunlu ve gerekli değişikliklere gidilirken, askeri hizmetin gerekleriyle, memurlar ve işçilerin ana statülerini belirleyen yasalar arasında kurulu dengelerin korunmasında gereken özen gösterilmemiş, mevcut hakları koruyucu, adil bir düzenleme yapma yoluna gidilmemiş, sonucu öngörülemeyen hükümlerle, denge, memurlar aleyhine ciddi oranda bozulmuş, mevcut statü karmaşaya itilmiş, yeni suçlar, yeni cezalar ile yeni ve belirsiz statüler ihdas edilmek suretiyle Anayasanın öngördüğü sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri önemli ölçüde zedelenmiştir. Bu haliyle,yasa, TC Anayasası’nın 2 nci maddesine aykırılıklar içermektedir. 2. TC Anayasası 10; 128 ve 129 ncu maddelerine aykırılık “Eşitlik”; “Kamu Hizmeti Görevlileri” 4 haftaya kadar oda hapsi veya göz hapsi cezasını infaz etmekte olan bir sivil memur/memure doktor veya fakülte mezunu sivil memure bayanın, kışla veya karargâh binalarında, bu kadar uzun süre göz hapsinde tutulması, üstelik bayanın hamile veya emzikli bir bayan olması halinde ortaya çıkan tablo göz önüne alındığında, verilecek bu cezanın, disiplin ve otoritenin tesisine mi yoksa zaafiyetine mi yol açacağı takdirlere maruzdur. Kaldı ki 657 SK’un 232 nci maddesinde uygulanmayacak hükümler arasında, çalışma saatleriyle ilgili hükümler mevcuttur. Verilecek göz hapsi cezasıyla, yasaya karşı hile yolu seçilmiş, yasanın çalışma saatleriyle ilgili bu açık hükmü, açıkça ortadan kaldırılmış, mesai kavramı, “4 haftaya kadar kesintisiz mesai” kavramına dönüştürülmüştür. Diğer bir ifadeyle, Anayasanın 128 ve 129 ncu maddeleri uyarınca memurlara tanınan anayasal statü, bu yasal düzenlemeyle, bertaraf edilmiştir. Şayet yasa ile temin edilmek istenen, disiplinin tesisi ise, bugünün şartlarında, memura tedip için verilecek en etkili ceza maaş katı cezasıdır. Bu ceza, bu yasayla getirilmiştir. Bunun ötesinde getirilen oda ve göz hapsi cezaları, sivil memurların, mevcut anayasal ve yasal statülerini altüst eden, diğer kamu kurumlarında görevli emsali memurlar ile arasında kabulü mümkün olmayan bir statü eşitsizliğine ve mağduriyetlere yol açmaktadır. Bu ise, Anayasanın 10 ncu maddesindeki eşitlik ilkesine açık aykırılık içermektedir. Devlet memurlarının, farklı statülerde bulunmaları, diğer ifadeyle, TSK’ne intisap etmiş olmaları, eşitliğin mutlak surette aranmayacağı genel kabulü içinde değerlendirilemez. Farklı statüde olmaları, hiçbir zaman yardımcı hizmetler ifa eden, pasif görevlerde istihdam edilen memurlara aykırı olarak oda ve göz hapsi cezasını vermeyi haklı kılmaması gerekir. Kaldı ki, askeri şahıs tanımına sokulan sivil personel, bundan böyle Askeri Ceza Kanunu uygulamasında subay astsubay gibi cezalandırmaya tabi olacak, ancak, onların sahip olduğu özlük haklarına, görev ve statü imtiyazlarına asla sahip olamayacaklardır. 3. TC Anayasası 17/3 ncü maddesine aykırılık “İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Ceza veya Muamele” 4551 SK’un 10 ncu maddesiyle değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 35/son maddesi uyarınca, rütbenin geri alınması cezası, cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilecektir. Zaten rütbesi geri alınarak erliğe indirilen kişi, bu haliyle kışla içerisinde görev yapacağı için bu cezanın utancını devamlı taşıyacaktır. Bu yetmezmiş gibi bir de ikinci bir ceza niteliğinde olan ve günümüz çağcıl demokratik anlayışlarda yeri olmayan, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutularak tüm kıt’a personeli huzurunda rütbesi sökülmek ve onurunu ağır derecede zedelemek çağdaş bir ceza yöntemi değildir. Bu ceza infaz şekli, Anayasanın 17/3 ncü maddesindeki “... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” hükmüne açık aykırılıktır. Kaldı ki, benzeri insanlık onurunu zedeleyen muameleye tabi tutulan pek çok askeri personelin, bu utanca daha fazla dayanamayarak ya intihar ettiği, ya firar ettiği veya daha vahim sonuçlara varan suçlar işlediği resmi kayıtlarda çokça mevcuttur. 4. TC Anayasası 145 nci Maddesine Aykırılık “Askeri Yargı” Yargı birliği ilkesi uyarınca, yargı erkinin tek bir organda toplanması ve millet adına kullanılması asıldır. Bu ilkeye, ancak zorunluluk nedeniyle ve sınırlı istisnalar getirmek mümkündür. Aksi halde, yargı birliği ilkesinden önemli sapmalar ve buna bağlı olarak hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinden sapmalar başlar. Anayasal sistemimiz içinde yer alan askeri yargı, yargı birliği ilkesine ileri sürülen nedenlerle bir istisna olarak getirilmiştir. Ancak hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ile yargı birliği hedefi gereği, istisnaları genişletmek değil daraltmak gerekir. İstisnai yargı olan askeri yargının görev alanını daraltmak bir yana, bilakis adli yargıya tabi sivil kişileri kapsayacak şekilde genişletildiği, bu haliyle düzenlemenin Anayasanın 145 nci maddesinde öngörülen askeri yargının görev alanını belirleyen genel düzenlemeye de açık aykırılık teşkil ettiği görülmektedir. 4551 SK’un 11 nci maddesiyle değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 39 ncu maddesi, asker kişiler hakkında verilen ceza ve tutuklama kararlarının infaz yeri olarak askeri ceza ve tutukevleri olduğu, asker kişi tanımına sokulan memurların, bundan böyle haklarında gerek askeri ve gerekse sivil yargı organlarınca verilen ceza veya tutuklama kararlarının infaz yerinin askeri ceza ve tutukevleri olduğu hükmünü getirmektedir. Askeri cezaevinde kalan kişiler hakkında, askeri ceza ve tutukeviyle ilgili disiplin hükümleri uygulanması, sivil suçları nedeniyle askeri cezaevinde kalan memurların, diğer sivil kamu kurumlarında görevli memurlara göre, hiçbir yasayla atıf dahi yapılmayan disiplin hükümlerine de tabi olması nedeniyle, ikinci bir eşitsizlik ve haksızlığa maruz bırakılmakta, 657 SK’la tanınan disiplin hukuku statüsü bir kez daha altüst edilmektedir. 5. “Yasama Tekniği Bakımından” 4551 SK’un 17 nci maddesiyle değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 76 ncı maddesiyle, “Askeri tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçlarını işleyen kişiler hakkında, TCK. 2 nci kitabının 4 ncü bab 7 nci faslında yer alan hükümlerin uygulanacağı” belirtilmiştir. Atıf yapılan fasılda, atıf yapılan ceza ve tutukevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçları dışında TCK. 303 ncü maddesinde olduğu üzere taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçu da mevcuttur. Bu suça atıf yapılmadığı için, işlendiği takdirde cezasız kalacaktır. Keza, Askeri Ceza Kanunu’nun 140 ncı maddesi ile, tutuklu veya hükümlüyü muhafaza veya nezarete memur olup da kasden kaçıran veya firarını kolaylaştıran veya amiri tarafından emrolunduğu veya vazifeten mecbur bulunduğu halde bir diğerini tevkif ve hapsetmeyenler için TCK. 301, 302, 303, 304, 305, 306 ve 307 nci maddelerine yani aynı TCK. 2 nci kitap 4 ncü bab 7 nci faslına atıf yapmaktadır. Oysa bu benzeri tüm suçlar için iki ayrı ve eksik atıflar yapmak yerine, tek bir hükümle aynı maddelere genel atıf yapmak ve yersiz kalan 140 ncı maddeyi iptal etmek yasama tekniği açısından daha uygun olacaktı. 4551 SK’un çoğu maddelerinde sürdürülen yanlış 34 ncü maddeyle değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu 171 nci maddesine merbut Ek-1 cetvelde de tekrarlanmış, sivil personel kavramı daraltılarak, yalnızca devlet memurlarını kapsar hale getirilmiş, işçiler yine kapsam dışı tutulmuştur.” Yukarıda yer verilen gerekçelerle açılan 2000/34 esas sayılı iptal davası hakkında Anayasa Mahkemesince 6.6.2000 tarihinde yapılan incelemede; “Dava dilekçesinde, 4551 sayılı Yasa’nın iptali istenen 10. maddesinin son fıkrası dışında kalan 1., 3., 4., 11., 17., 32. ve 34. maddelerinin Anayasa’nın hangi maddelerine aykırı olduğuna ilişkin gerekçelerin ayrı ayrı gösterilmediği saptanmış” ve “2949 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca belirtilen noksanlığın tamamlattırılmasına” karar verilmiştir. Belirtilen noksanlığı tamamlamak üzere davayı açanlar adına Fazilet Partisi Genel Başkanınca sunulan 20.06.2000 tarihli ek dava dilekçesinde, iptal isteminin gerekçeleri bağlamında yukarıda belirtilen açıklamalara ek olarak şu açıklamalara yer verilmiştir: “ANAYASAYA AYKIRILIK NEDENLERİ I. 4551 SK’un 1’nci, 3’üncü, 4’üncü, 11’inci, 32 ve 34’üncü MADDELERİNİN T.C. ANAYASASININ 2 NCİ MADDESİNE AYKIRILIK NEDENLERİ “Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çalışan sivil personel” kapsamındaki 657 sayılı Kanun’a tabi memurlar ile 1475 sayılı Kanun’a tabi işçilerin statüleri ana kanunlarında belirlenirken T.C. Anayasası’nın 2’nci maddesindeki “sosyal devlet ve hukuk devleti” ilkeleri göz önüne alınarak belirlenmiştir. Oysa 4551 sayılı Kanun’un 1’inci, 3’üncü, 4’üncü, 11’inci, 32’inci, 34’üncü maddeleri ile gerek memurların ve gerekse işçilerin ana statüleri ile bağdaşmayacak ve T.C. Anayasasının 2’nci maddesinde belirtilen “sosyal devlet ve hukuk devleti” ilkeleri gözardı edilecek şekilde yeni bir sosyal ve hukuki statüye kavuşturulmuşlardır. Dava dilekçemizin “ilgili mevzuat” ve “mevcut uygulama” bölümlerinde belirtildiği şekilde ve statüde bulunan memur ve işçilerin, “4551 SK’la getirilen değişiklikler” bölümünde belirttiğimiz hükümlerle kavuşturulduğu statü, hiç de sosyal ve hukuki statülerine uymamaktadır. Bu haliyle anılan maddelerde ve birbirinden farklı anlamlar içerecek şekilde getirilen “Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel” ve “devlet memuru” kavramları ile de tam anlamıyla bir statü karmaşası oluşturulmuştur. 4551 SK.nun anılan maddeleri, bu haliyle, TC Anayasasının 2. maddesindeki sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerine açıkça aykırıdır. II. 4551 SK’un 1’nci, 3’üncü, 4’üncü, 11’inci, 32 ve 34’üncü MADDELERİNİN T.C. ANAYASASI’NIN 10. MADDESİNE AYKIRILIK NEDENLERİ 24 Mayıs 2000 tarihli dava dilekçemizde, 4551 sayılı Kanun’la getirilen değişiklikler sıralanmış ve bunların, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli sivil personel, - “askeri şahıs” kapsamına alınmış, ayrıca - aylık kesme, - oda hapsi ve - göz hapsi cezalarına tabi tutulacakları hüküm altına alınmıştır. Keza, oda ve göz hapsi cezalarının ne surette infaz edileceği belirtilmiştir. Askeri Ceza Kanunu’nun uygulanması bakımından “askeri şahıs” kapsamına sokulan sivil personel hakkında gerçekte böyle bir uygulamanın mümkün olamayacağı belirtilmişti. Dava dilekçemizde, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda görevli sivil personelle ilgili mevzuat ve mevcut uygulamalar belirtilmiş, 4551 sayılı Kanun’un özellikle 1’nci, 3’üncü, 4’üncü, 11’inci, 32 ve 34’üncü maddeleri ile getirilen “Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli sivil personel” ve “memur” kavramlarının, gerçekte sivil personelin –memur ve işçi- 657 ve 1475 sayılı Kanunlarla belirlenmiş ana statüleri ile 4551 sayılı yasayla getirilen statüleri arasında belirgin bir eşitsizlik bulunduğu ortaya konulmuş, bu haliyle T.C. Anayasası’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçeleri ile ortaya konulmuştu. Özellikle de 4 haftaya kadar oda hapsi veya göz hapsi cezasını infaz etmekte olan bir sivil memur/memure doktor veya fakülte mezunu sivil memure bayanın, kışla veya karargâh binalarında, bu kadar uzun süre göz hapsinde tutulması, üstelik bayanın hamile veya emzikli bir bayan olması halinde ortaya çıkan tablo göz önüne alındığında, verilecek bu cezanın, disiplin ve otoritenin tesisine mi yoksa zaafiyetine mi yol açacağı takdirlere maruzdur. Kaldı ki, 657 SK.un 232 nci maddesinde uygulanmayacak hükümler arasında, çalışma saatleriyle ilgili hükümler mevcuttur. Verilecek göz hapsi cezasıyla, yasaya karşı hile yolu seçilmiş, yasanın çalışma saatleriyle ilgili bu açık hükmü, açıkça ortadan kaldırılmış, mesai kavramı, “4 haftaya kadar kesintisiz mesai” kavramına dönüştürülmüştür. Bu hükümler, sivil personelin ana statülerini belirleyen 657 ve 1475 sayılı Yasalar gereği hiçbir şart ve surette değiştirilmesi mümkün olmayan, bir anlamda memur ve sivil personel kavramlarıyla özdeş sayılabilecek, TSK’da görevli olsa bile vazgeçilmesi mümkün olmayan hususlardır. Bu haliyle getirilen düzenleme Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. III. 4551 SK’un 1’nci, 3’üncü, 4’üncü, 11’inci, 32 ve 34’üncü MADDELERİNİN T.C. ANAYASASININ 128 ve 129’ncu MADDELERİNE AYKIRILIK NEDENLERİ Anayasa’nın 128 ve 129’ncu maddeleri ile kamu hizmeti yürüten görevlilerin statüleri belirlenirken dikkat edilecek esas kriterler ortaya konulmuştur. TSK’da görev ifa eden gerek 657 sayılı Kanuna tabi memurlar ve gerekse 1475 sayılı Kanuna tabi işçilerin statüleri belirlenirken bu kriterler dikkate alınmak zorundadır. Oysa 4551 sayılı Kanun ile gerek memurlar ve gerekse işçilerin statülerini belirleyen temel yasaların hükümleri, dava dilekçemizde ayrıntılı olarak belirtildiği şekilde, dikkate alınmayarak Anayasanın anılan hükümlerine aykırı hükümler getirilmiştir. IV. 4551 SK’un 17 NCİ MADDESİNİN T.C. ANAYASASININ 145 NCİ MADDESİNE AYKIRILIK NEDENLERİ T.C. Anayasasının 145’inci maddesi ile askeri mahkemelerin görev alanı belirlenmiştir. 4551 sayılı Kanun’un 17’nci maddesi ile değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 76’ncı maddesi ile “askeri tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçlarını işleyen asker kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 2’inci kitabının 4’üncü bab 7’inci faslında yer alan hükümlerin uygulanacağı” belirtilmiştir. Atıf yapılan fasılda, atıf yapılan ceza ve tutukevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçları dışında örneğin Türk Ceza Kanunu’nun 303’üncü maddesinde olduğu üzere taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçu da bulunmaktadır. Getirilen değişiklikle bu suça atıf yapılmadığı için işlendiği takdirde suç cezasız kalacaktır. Diğer bir deyişle taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet verme suçu Anayasa’nın 145’inci maddesi uyarınca askeri mahkemede görülmek gerekirken atıf yapılmaması nedeniyle işlenmesi mümkün olmayan suç olarak kalacaktır. Bir an için yargısal içtihatlarla bu boşluğun doldurulacağı düşünülse bile “kanunsuz suç ve ceza olmaz” temel prensibi nedeniyle yargısal içtihatlarla bu suçun işlenebilmesini temin mümkün olmayacaktır. Getirilen düzenleme bu haliyle T.C. Anayasası’nın 145’inci maddesine açık aykırılık teşkil etmektedir.” II- YASA METİNLERİ A- İptali İstenilen Yasa Kuralları 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Askeri Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un iptali istenilen 1., 3., 4., 11., 17., 32. ve 34. maddeleri ile iptali istenilen fıkrayı da içeren 10. maddesi şöyledir: 1- “MADDE 1.- 22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 3 - Askerî şahıslar; Mareşalden asteğmene kadar subaylar, astsubaylar, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, uzman jandarma ve uzman erbaşlar, erbaş ve erler ile askerî öğrencilerdir. Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan Devlet memurlarının asker kişi sıfatları, 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 115 inci maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlıdır.” 2- “MADDE 3.- 1632 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (B) ve (D) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. B) Subay, astsubay, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar hakkında: 1. Dört haftaya kadar göz hapsi, 2. Dört haftaya kadar oda hapsi, Cezaları verilebilir. D) Askeri öğrenciler hakkında: (Askeri orta ve lise ile eşidi okullar öğrencileri hariç) dört haftaya kadar oda hapsi cezası verilebilir.” 3- “MADDE 4.- 1632 sayılı Kanunun değişik 24 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Göz ve oda hapsi cezalarının mahiyeti, neticeleri ve yerine getirilmesi Madde 24 - Subay, astsubay, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar; A) Göz hapsi cezalarında; 1. Resmi daire, kışla, eğitim alanları ile sair yerlerdeki hizmetlerine devam ederler. 2. Hizmetin bitiminden sonra hiçbir yere gidemezler. Kışlada veya resmi odalarda kalırlar. 3. Hizmete ilişkin olanlar dışında hiçbir ziyaret kabul edemezler. B) Oda hapsi cezalarında; 1. Mümkün olduğu takdirde cezayı tek başlarına belirli bir hapis odasında geçirirler. 2. Emir veremezler. 3. Genel hizmet yapamazlar. Askerî öğrenciler, oda hapsi cezasını belirli hapis odalarında topluca geçirirler. Hapis odalarının kapısında bir nöbetçi bulundurulur.” 4- “MADDE 10.- 1632 sayılı Kanunun değişik 35 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Rütbenin geri alınması cezası, niteliği, sonuçları ve yerine getirilmesi Madde 35. - Rütbenin geri alınması cezası 30 uncu maddede yazılı hallerde erbaşlar hakkında uygulanır. Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi, rütbenin geri alınması işlemi idarece re’sen uygulanır. Rütbenin geri alınması cezası, hükümlünün rütbesinin geri alınarak erliğe indirilmesi, askerî hizmetten doğan ve özel kanunda saklı tutulmayan bütün hakların kaybı sonuçlarını doğurur. Bu ceza, cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.” 5- “MADDE 11.- 1632 sayılı Kanunun değişik 39 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Askerî mahkemelerce verilen tutuklama kararları ile asker kişiler hakkında verilen cezaların ve tutuklama kararlarının infaz yeri Madde 39. - Asker kişiler hakkında hükmolunan ve aşağıda gösterilen cezalar, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun beşinci kısmında yazılı esaslar dahilinde askerî cezaevlerinde infaz edilir. A) Subay, astsubay, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar hakkında verilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden veya Devlet memurluğundan çıkarmayı, ilişik kesmeyi veya sözleşmenin feshini gerektirmeyen hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri. B) Askerî öğrenciler hakkında verilen ve askerî öğrencilik hukukunun kaybettirilmesi sonucunu doğurmayan hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri. C) Erbaş ve erler hakkında, asker edildikten sonra işledikleri suçlardan verilen bir yıl veya daha az süreli hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri. Hürriyeti bağlayıcı diğer cezalar, genel cezaevlerinde çektirilir. İnfaz sırasında hükümlülerin üzerinden askerlik kıyafeti ve işaretleri kaldırılır. Genel cezaevlerinde ceza sürelerini tamamlayan askerlik yükümlüleri, geri kalan askerlik hizmetlerini tamamlamak üzere askerî makamlara teslim edilirler. Yargı organlarınca haklarında tutuklama kararı verilen asker kişiler, bu sıfatlarını korudukları sürece askerî tutukevine konulurlar. Savaş ve sıkıyönetim hallerinde askerî mahkemelerce tutuklanan sivil kişiler, askerî ceza ve tutukevlerine konulurlar. Bu hallerin bitiminde tutuklular, Adalet Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı arasında varılacak mutabakat üzerine sivil tutukevlerine nakledilirler.” 6- “MADDE 17.- 1632 sayılı Kanunun değişik 76 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak Madde 76. - Askerî tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçlarını işleyen asker kişiler hakkında, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan hükümler uygulanır. Ancak, askerî ceza ve tutukevlerinden altı gün veya daha fazla süre ile kaçan asker kişilere verilecek hapis cezası veya asıl cezaya ilave olunacak hürriyeti bağlayıcı ceza bir yıldan az olamaz.” 7- “MADDE 32.- 1632 sayılı Kanunun 165 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 165. - Askerî şahıslar hakkında verilebilecek disiplin cezaları şunlardır: A) Subaylar, astsubaylar, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlar hakkında: 1. Uyarı. 2. Aylık Kesilmesi: Ek göstergeler dahil, cezalının brüt aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti yapılmasıdır. 3. Göz Hapsi: Dört haftaya kadar. 4. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar. Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurlarına, sadece amire saygısızlık ve emre itaatsizlik suçlarından dolayı disiplin cezası verilebilir. Disiplin bozucu diğer eylemleri hakkında ilgili kanun hükümleri uygulanır. B) Askerî öğrenciler hakkında: 1. Uyarı. 2. İzinsizlik: Altı haftaya kadar. 3. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar. C) Erbaşlar ve erler hakkında: 1. İzinsizlik: Sekiz haftaya kadar. 2. Sıra Harici Hizmet: Dört haftaya kadar. 3. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar. 4. Rütbenin geri alınması (Erbaşlar için).” 8- “MADDE 34.- 1632 sayılı Kanunun 171 inci maddesine bağlı cetvel, (EK-1) cetvelle değiştirilmiştir.” EK - 1 CETVEL 171 İNCİ MADDEYE BAĞLI CETVEL Disiplin Amirinin Rütbeleri Uyarı Aylık Kesilmesi İzinsizlik Sıra Harici Hizmet Göz Hapsi Oda Hapsi Rütbenin Geri Alınması Herkes İçin Sb.Astsb.,De.Me., Uz.J. ve Uz. Erbaş Uzman Erbaş Erbaş ve Er Askeri Öğrenci Uzman Erbaş Erbaş ve Er Subay Astsubay ve Devlet Memurları Uzman Jandarma ve Uzman Erbaş Subay Astsubay ve Devlet Memurları Askeri Öğrenci Uzman Jan. ve Uz. Erbaş Erbaş ve Er Erbaş Uzman Jandarma-Uzman Erbaş ve Erbaş (Müfrez Bulundukları Sürece) Verilebilir - Bir Hafta Sonu Tatili 2 Güne Kadar - - - - - - - - - Astsubaylar (Müfrez Bulundukları Sürece) - - İki Hafta Sonu Tatili - 3 Güne Kadar - 2 Güne Kadar 3 Güne Kadar - 2 Güne Kadar - 3 Güne Kadar 3 Güne Kadar - Astğm-Tğm. (Müfrez veya Müstakil Bulunduklarında) - - Üç Hafta Sonu Tatili Bir Hafta Sonu Tatili 5 Güne Kadar - 3 Güne Kadar 3 Güne Kadar - 3 Güne Kadar 2 Güne Kadar 3 Güne Kadar 5 Güne Kadar - Üsteğmen ve Yüzbaşı - 1/25’e Kadar Dört Hafta Sonu Tatili İki Hafta Sonu Tatili 7 Güne Kadar 3 Güne Kadar 5 Güne Kadar 5 Güne Kadar 3 Güne Kadar 5 Güne Kadar 3 Güne Kadar 5 Güne Kadar 7 Güne Kadar - Binbaşı ve Yarbay - 1/20’ye Kadar Beş Hafta Sonu Tatili Üç Hafta Sonu Tatili 14 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 7 Güne Kadar 14 Güne Kadar - Albay - 1/16’ya Kadar Altı Hafta Sonu Tatili Dört Hafta Sonu Tatili 21 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 14 Güne Kadar 21 Güne Kadar - Tuğgeneral-Tuğamiral Tümgeneral-Tümamiral - 1/12’e Kadar Yedi Hafta Sonu Tatili Beş Hafta Sonu Tatili 28 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 21 Güne Kadar 28 Güne Kadar Verebilir Korgeneral-Koramiral Orgeneral-Oramiral - 1/8’e Kadar Sekiz Hafta Sonu Tatili Altı Hafta Sonu Tatili 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar 28 Güne Kadar Verebilir Mareşal-Büyük Amiral Milli Savunma Bakanı NOT: 1. Albaylar, yarbaylara; Tuğgeneral ve Tuğamiraller ile Tümgeneral ve Tümamiraller, Albaylara; Milli Savunma Bakanı, Mareşal, Büyük Amiral, Orgeneral ve Oramiraller ile Korgeneral ve Koramiraller, Tuğgeneral ve Tuğamiraller ile daha üst rütbelilere ancak uyarı cezası verirler. 2. Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurlarına göz ve oda hapsi cezası verilirken sürenin tayininde, öğrenim ve sosyal durumları dikkate alınır. B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları Dava dilekçesinde Anayasa’nın 2., 10., 17., 128., 129. ve 145. maddelerine dayanılmış, 19. ve 38. maddeleri ise ilgili görülmüştür. III- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK, Rüştü SÖNMEZ, Ertuğrul ERSOY ve Tülay TUĞCU’nun katılımlarıyla 27.6.2000 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. IV- ESASIN İNCELENMESİ Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- Yasa’nın 1., 3., 4., 32. ve 34. Maddelerinin İncelenmesi Dava dilekçesinde, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silâhlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel kapsamındaki 657 sayılı Yasa’ya tabi memurlar ile 1475 sayılı Yasa’ya tabi işçilerin, ana kanunlarında statülerinin Anayasa’nın 2. maddesindeki “sosyal devlet ve hukuk devleti” ilkeleri gözönüne alınarak belirlendiği, buna karşılık 4551 sayılı Yasa’nın 1., 3., 4., 32. ve 34 maddeleri ile gerek memurların gerek işçilerin ana statüleri ile bağdaşmayacak şekilde ve Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan ilkelerin gözardı edilmesi suretiyle yeni bir sosyal ve hukuki statüye geçirilmiş oldukları, bu değişiklikle mevcut hakları koruyucu adil bir düzenleme yapılmadığı gibi, statü karmaşası oluşturulduğu, bu personelin “askerî şahıs” tanımına dahil edilmesi ve buna bağlı olarak haklarında Askerî Ceza Kanunu’nda öngörülen “göz hapsi” ve “oda hapsi” cezalarının uygulanabilir olmasının, bu memurlarla başka kamu kurumlarında çalışan memurlar arasında eşitsizliğe yol açtığı, dava konusu kuralların Anayasa’nın kamu hizmeti yürüten görevlilerin statüsünün güvence altına alan kuralları dikkate alınmadan düzenlendiği, bu nedenle anılan kuralların Anayasa’nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebileceğinden, dava konusu kurallarla ilgisi nedeniyle konu, Anayasa’nın 19. ve 28 maddeleri yönünden de incelenmiştir. Askerî Ceza Kanunu’nun 4551 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde kimlerin askerî şahıs sayılacağı belirtilmiş ve “Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel”de askerî şahıs tanımı içerisinde sayılmış, 3. maddesi ile değiştirilen 23. maddesinin (B) ve (D) fıkralarında, 4. maddesi ile değiştirilen 24. maddesinde, 32. maddesi ile değiştirilen 165. maddesinde ve 34. maddesi ile değiştirilen 171. maddesine bağlı cetvelde göz ve oda hapsi cezaları, bunların niteliği, neticeleri, yerine getirilmesi, kimlere ne kadar süre verileceği ve bu cezaları vermeye yetkili amirler belirlenmiş, bu kapsamda Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan Devlet memurlarına sadece amire saygısızlık ve emre itaatsizlik suçlarından dolayı dört haftaya kadar göz veya oda hapsi cezası verileceği, disiplin bozucu diğer eylemleri hakkında ilgili kanun hükümlerinin uygulanacağı ve bu cezaların süresinin tayininde öğrenim ve sosyal durumlarının dikkate alınacağı belirtilerek tanım maddesindeki düzenleme somutlaştırılmıştır. 1- Anayasa’nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa’ya aykırı tutum ve durumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Askerî Ceza Kanunu’nun 3. maddesinin 4551 sayılı Yasa’nın dava konusu 1. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki halinde “askerî şahıslar”, “mareşal (Büyük Amiral)den asteğmene kadar subaylar ile astsubaydan ere kadar erat ve bilûmum askerî memurlar, askerî hakimler ve müstahdemler ve askerî talebedir” şeklinde tanımlanmıştır. 4.1.1961 günlü, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 115. maddesinin (b) bendinde “Bütün sivil personel emrinde çalıştıkları askerî amirlere karşı ast durumunda olup, bu Kanun’un 14 üncü maddesinin asta tahmil ettiği vazifeleri aynen yapmaya mecburdurlar. Hilâfına hareket edenler askerlerin tabi olduğu cezai müeyyidelere tabi olurlar.” denilmiştir. 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 10. maddesinde, “Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel” ile “askerî işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler” asker kişi sayılmışlardır. 16.6.1964 günlü, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’un 7. maddesinde disiplin amirlerinin, 14. maddesinde ise nezdinde disiplin mahkemesi kurulan komutan veya askerî kurum amirinin, bir disiplin suçu işleyen asker kişileri oda ve göz hapsi cezasıyla cezalandırabileceği gibi cezalandırılmaları için disiplin mahkemesine sevk edebilecekleri, 38. maddesinin (D) bendinde sivil personel hakkında verilen oda veya göz hapsi cezalarının öğrenim ve sosyal durumları gözönüne alınarak yerine getirileceği, 62. maddesinin ikinci fıkrasında sivil personel hakkında verilen ve yerine getirilen oda ve göz hapsi cezalarının bunların yükselmelerinde nazara alınmak üzere sicillerine işleneceği öngörülmüştür. İptali istenilen 4551 sayılı Yasa’nın dava konusu 1. maddesiyle değiştirilen Askerî Ceza Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasında “Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel” askerî şahıslar arasında sayılmış, ikinci fıkrasında ise bunlardan Devlet memurları statüsünde olanların, asker kişi sıfatlarının Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 115. maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlı olduğu belirtilmiştir. Yukarıda açıklanan hükümlerden anlaşılacağı gibi, adı geçen memurların belirtilen kapsamda Askerî Ceza Kanunu bağlamında askerî şahıs sayılmaları ve askerî disiplin cezalarına tabi olmaları ilk defa 4551 sayılı Yasa’yla kabul edilmiş değildir. Diğer bir ifade ile bu memurların statülerinde bir değişiklik yapılmamıştır. Yapılan değişikliğin, önceki uygulamayı devam ettirmeyi ve oluşabilecek kimi duraksamaları ortadan kaldırmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. İş Kanunu’na tabi işçiler yönünden, Yasa’nın 3., 4., 32. ve 34. maddelerinde herhangi bir hükme yer verilmemesi nedeniyle bunlar hakkında Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun hükümleri ile iş mevzuatının uygulanacağı açıktır. Bu duruma göre, dava dilekçesinde ileri sürüldüğü şekilde Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personelin önceki statülerinden farklı yeni bir statüye geçirilmiş oldukları ve statü karmaşası yaratıldığı ve bu durumun hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu yönündeki savların isabetli olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa’nın iptali istenilen 1., 3., 4., 32. ve 34. maddeleri sivil personel yönünden Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır. Dava konusu kuralların Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal devlet” ilkesi ile ilgili görülmemiştir. 2- Anayasa’nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Silahlı Kuvvetlerde ifa edilen hizmetin niteliği ve gerekleri, farklı çalışma koşullarını, özlük haklarını, disiplin hükümlerini gerektirmektedir. Bu nedenle, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan sivil memurların, istisnai bazı durumlarda diğer Devlet memurlarından farklı olarak Askerî Ceza Kanununda yer alan kimi kurallara bağlı tutulmalarının, tâbi olunan statünün bir gereği olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç düzeninin korunması ile ilgili bulunduğu görüldüğünden dava konusu yasa kurallarının eşitlik ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa’nın 1., 3., 4., 32. ve 34. maddeleri sivil personel yönünden Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir. Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır. 3- Anayasa’nın 19. ve 38. Maddeleri Yönünden İnceleme Anayasa’nın 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”, 38. maddesinin 11. fıkrasında da “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.” denilmektedir. Dava konusu kurallarla, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurlarına verilebileceği öngörülen göz veya oda hapsi cezaları, niteliği, yerine getirilmesi ve sonuçları bakımından ceza hukuku anlamında özgürlüğü bağlayıcı ceza niteliği taşımayan sadece disiplini koruma ve bozulan disiplini sağlama niteliğinde olan cezalardır. Anayasa’nın 19. maddesinde sayılan ve kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran haller arasında, bu nitelikte olan disiplin cezaları sayılmamış ise de, 38. maddesindeki “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.” genel ilkesinden sonra “Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.” denilmiştir. Görüldüğü üzere, Anayasa koyucu, Anayasa’nın 38. maddesini vazederken “silahlı kuvvetlerin iç düzeni” kavramını kullanmıştır. Burada “silahlı kuvvetler mensupları” ya da dar ve teknik anlamda “askerî personel” şeklindeki kavramlar tercih edilmemiştir. Böylece, kişi hürriyetinin idare tarafından kısıtlanabilmesine izin veren istisnai düzenlemelerin kapsamına kimlerin gireceği belirlenirken “şahıslar”a değil, aksine “silahlı kuvvetlerin iç düzeni” kavramına vurgu yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle Anayasanın 38. maddesinin onbirinci fıkrası vazedilirken “şahıslar” değil, “yapılan iş” esas alınmıştır. Böylece, silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından gerekli olması halinde kanunla getirilecek istisnai hükümlerle TSK.nde görevli bulunan gerek asker ve gerekse sivil personel hakkında idare tarafından kişi hürriyetini bağlayıcı yaptırımların uygulanabilmesine olanak tanıyan düzenlemelerin yapılmasına Anayasanın 38. maddesinde izin verilmiş olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar sivil personel yönünden Anayasa’nın 19. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır. 4- Anayasa’nın 128. ve 129. Maddeleri Yönünden İnceleme Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, haklan ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”, 129. maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında da “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez. Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz. Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.” denilmiştir. Bu hükümlerle, memurların statülerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüş, disiplin hukuku bağlamında savunma hakkı güvence altına alınmış, disiplin kararlarının istisnalar dışında yargı denetimine açık olduğu vurgulanmış, ancak Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Dava konusu kuralların, memurların statülerinin kanunla düzenleneceğine ilişkin Anayasa’nın 128. maddesinde yer alan buyruğa uygun olduğu konusunda duraksama yoktur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurlarına, Askerî Ceza Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde hangi disiplin cezalarının kimler tarafından ve hangi usule bağlı kalınarak verilebileceğine ilişkin (A) başlığındaki incelemede belirtilen yasa kuralları yanında Askerî Ceza Kanunu’nun 175. maddesinde de “Disiplin amiri cezayı vermeden evvel faile kendini müdafaa etmeğe müsaade eder.” hükmüne yer verilerek konunun, Anayasa’nın 129. maddesindeki emredici kurala uygun olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 129. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Silahlı Kuvvetler mensupları ... hakkındaki hükümler saklıdır.” ibaresindeki “Silahlı Kuvvetler mensupları” kavramının, Anayasa’nın 38. maddesindeki düzenlemeye paralel biçimde genel bir ifade olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda görevli Devlet memurlarını da kapsadığı görülmektedir. Esasen, Anayasa’nın çeşitli maddelerinde yer alan “askerî hizmetin gerekleri”, “Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni” gibi ifadeler, disiplin konusunda askerlik hizmetine ilişkin geleneklerin ve kurulmuş düzenin Anayasa tarafından benimsemiş olduğunu göstermektedir. Açıklanan nedenlerle 4551 sayılı Yasa’nın 1., 3., 4., 32. ve 34. maddeleri Anayasa’nın 128. ve 129. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşlere katılmamışlardır. B- Yasa’nın 10. Maddesi İle Değişik Askerî Ceza Kanunu’nun 35. Maddesinin Son Fıkrasının İncelenmesi Dava dilekçesinde, rütbesi geri alınarak erliğe indirilen kişinin, bu haliyle kışla içerisinde görev yapacağı için bu cezanın utancını devamlı taşıyacağı, bu yetmezmiş gibi bir de, ikinci bir ceza niteliğinde olan ve günümüz çağdaş demokrasi anlayışında yeri olmayan, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutularak tüm kıt’a personeli huzurunda rütbesinin sökülmesi ve onurunun ağır derecede zedelenmesinin çağdaş bir ceza yöntemi olmadığı, bu ceza infaz şeklinin, AnaYasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” hükmüne açıkça aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Erbaşlar hakkında, rütbenin geri alınması cezasının uygulanmasını gerektiren hallerin neler olduğu, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin birinci fıkrasında aynı Kanun’un 30. maddesine atıf yapılarak düzenlenmiştir. Ayrıca, Askerî Ceza Kanunu’nun 71. ve 153. maddelerinde yer alan suçlan işleyen erbaşlar hakkında da rütbenin geri alınması cezası uygulanacaktır. İptali istenilen yasa kuralı, rütbenin geri alınması cezasının infazı şeklini düzenlemekte ve değişiklik öncesinde yasada yer almayan yeni bir hükme yer vermektedir. Buna göre, rütbenin geri alınması cezası, “... cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.” Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz “ denilerek, bireyi başkalarının ya da kendisinin gözünde küçük düşüren, insan haysiyetiyle bağdaşmayan veya onur kırıcı ceza ya da muameleye tabi tutulamayacağı öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, insan haysiyeti kavramı insanın ne durumda hangi şartlar altında bulunursa bulunsun sırf insan oluşunun kazandırdığı değerin tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu kavramın gelişmesi ve yerleşmesi çok uzun bir zaman almış, prangabentlik, teşhir, boyunduruk, dayak gibi cezaların kaldırılması bu sayede mümkün olabilmiştir. Bu bağlamda, örneğin, işlediği bir suç nedeniyle bireyin dayak, teşhir vb. bedensel ceza ya da muamelelere maruz bırakılması insan onuruyla bağdaşmaz. Keza, aleni infaz uygulaması, suçlunun ıslahını hedef alan modern ceza siyaseti anlayışı çerçevesinde demokratik hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmaz. Erbaşlar hakkında, bir kısım askerî suçlardan mahkûm olmaları halinde buna bağlı olarak rütbelerinin geri alınması cezası da verilmekte ve bu ceza, cezalının kıtası huzurunda rütbesinin sökülmesi suretiyle yerine getirilmektedir. Rütbenin geri alınması cezasının bu şekilde infaz edilmesi aynı zamanda cezalının teşhir edilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Oysa, suçlunun teşhir edilmesi, modern ceza hukuku anlayışıyla bağdaşmadığı gibi Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı yolundaki ilkeye de aykırı bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu yasa kuralı Anayasa’ya aykırıdır, iptali gerekir. Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşlere katılmamışlardır. C- Yasa’nın 11. Maddesinin İncelenmesi Dava dilekçesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarının bir kısım hürriyeti bağlayıcı cezalarını askerî şahıslarla aynı rejime tabi olarak askerî cezaevlerinde çekecek olmalarının sivil devlet memurlarının ana statüleri ile bağdaşmadığı ve bu memurlarla başka kamu kurumlarında çalışan memurlar arasında eşitsizliğe yol açtığı, askerî cezaevinde kalan kişiler hakkında askerî ceza ve tutukeviyle ilgili disiplin hükümleri uygulanacağından, sivil suçlar nedeniyle askerî cezaevinde kalan memurların ikinci bir eşitsizlik ve haksızlığa maruz bırakılacakları, sonuç olarak dava konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Dava konusu 11. Madde’de subay, astsubay, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar hakkında verilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden veya Devlet memurluğundan çıkarmayı, ilişik kesmeyi veya sözleşmenin feshini gerektirmeyen hürriyeti bağlayıcı ceza hükümlerinin 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun beşinci kısmında yazılı esaslar dahilinde askerî cezaevlerinde infaz edileceği öngörülmektedir. Sivil memurların bir kısım cezalarını askerî cezaevlerinde çekmelerine ilişkin bu düzenleme, sivil devlet memurlarının yukarıda açıklanan kapsamda “askerî şahıs” sayılmalarını öngören Askerî Ceza Kanunu’nun 3. maddesine paralel bir düzenleme niteliğindedir. Askerî Ceza Kanunu’nun 4551 sayılı Yasanın iptali istenilen 11. maddesi ile değiştirilen 39. maddesinde, hem subay-astsubay ve diğer askerî şahısların hem de sivil memurların Türk Silahlı Kuvvetlerinden ya da Devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektirmeyen hürriyeti bağlayıcı cezalarını askerî cezaevlerinde çekecekleri, dava konusu yasa kuralında da aynı kişilerin, askerlikten ya da memuriyetten çıkarılmayı gerektiren hürriyeti bağlayıcı cezalarını ise genel cezaevlerinde çekecekleri hususu düzenlenmiş bulunmaktadır. Böylece hem subay-astsubay ve diğer askerî şahısların hem de Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerinde kaldıkları sürece, cezalarını özel bir rejim çerçevesinde askerî cezaevlerinde çekmeleri söz konusu olmaktadır. Bu durumda olanlar infazı müteakip Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevlerine devam edeceklerinden, kuralla askerî disiplinin korunmasının yanı sıra aynı suçu işleyen subay-astsubay ve diğer askerî şahıslarla sivil memurların eşit muameleye tabi tutulmalarının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Askerî şahıs kapsamına alınan devlet memurlarının işledikleri bazı suçlardan dolayı aldıkları hürriyeti bağlayıcı cezaları, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kaldıkları sürece askerî ceza evinde çekecek olmaları askerî şahıs sayılmalarının doğal bir sonucudur. Açıklanan nedenlerle ve yukarıda, 4551 sayılı Yasa’nın 1. 3., 4., 32. ve 34. maddelerine yönelik red gerekçesi bu bölüm için de geçerli olduğundan, 4551 sayılı Yasa’nın iptali istenilen 11. maddesi, Devlet memurları yönünden, Anayasa’nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşlere farklı gerekçe ile katılmışlardır. D- Yasa’nın 17. Maddesinin İncelenmesi Dava dilekçesinde, T.C. Anayasasının 145. maddesi ile askerî mahkemelerin görev alanının belirlendiği, Askerî Ceza Kanunu’nun 4551 sayılı Yasanın iptali istenilen 17. maddesiyle değişik 76. maddesiyle, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan suçlardan sadece “ceza ve tutukevinden kaçmak” ve “kaçmaya aracı olmak” suçlarına atıf yapıldığı; buna karşılık bu fasılda yer alan örneğin, “taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek” suçunu düzenleyen 303. maddesine atıf yapılmadığı, sözü edilen fasılda yer alan kimi suçlara atıf yapılmamış olması nedeniyle askerî mahkemelerde yargılanması gereken kimi suçların işlense bile cezalandırılamayacağı, bunun da Anayasa’nın 145. maddesine aykırı olacağı ileri sürülmektedir. Yasa’nın dava konusu 17. maddesi ile değiştirilen 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 76. maddesinde “Askerî tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçlarını işleyen asker kişiler hakkında, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan hükümler uygulanır. “ denilmiştir. Anayasa’nın 145. maddesinde askeri mahkemelerin görev alanı belirlenmiştir. Dava dilekçesinde, Askerî Ceza Kanunu’nun 76. maddesinde TCK.nun 303. maddesindeki taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçuna atıf yapılmadığı ileri sürülmekte ise de, 76. maddede askeri tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçırmaya aracı olmak suçları bir suç tipi olarak belirtilip bu konuda 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitabının Dördüncü Bab’ının “tevkifhane ve hapishaneden firar ve firara vesatat” başlığını taşıyan ve 298 ila 308. maddelerini kapsayan Yedinci Faslının tek tek maddelerine değil tümüne göndermede bulunulduğundan bu fasıl içerisindeki diğer maddelerle birlikte taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçunu düzenleyen 303. maddeye de atıf yapıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, söz konusu yedinci fasıldaki bazı suçlara atıf yapılmadığından askeri mahkemelerde yargılanması gereken kimi suçluların cezalandırılamayacakları yolundaki savın dayanağı bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa’nın iptali istenilen 17. maddesi Anayasa’nın 145. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. V- SONUÇ 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı “Askerî Ceza Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un; A- 1. maddesiyle değiştirilen 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 3. maddesinin, sivil personel yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, B- 3. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın 23. maddesinin (B) fıkrasının, Devlet memurları yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, C- 4. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın değişik 24. maddesinin birinci fıkrasının (A) ve (B) bendlerinin, Devlet memurları yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA D- 10. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın değişik 35. maddesinin son fıkrasının, Anayasaya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ile Serdar ÖZGÜLDÜR’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, E- 11. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın değişik 39. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin, Devlet memurları yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE, F- 17. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın değişik 76. maddesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE, G- 32. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın 165. maddesinin (A) bendinin, Devlet memurları yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, H- 34. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa’nın 171. maddesine bağlı cetvel (EK- 1)’in, Devlet memurları yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 25.11.2005 gününde karar verildi. Başkan Tülay TUĞCU Başkanvekili Haşim KILIÇ Üye Sacit ADALI Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Ahmet AKYALÇIN Üye Mehmet ERTEN Üye A. Necmi ÖZLER Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Şevket APALAK Üye Serruh KALELİ Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT KARŞIOY VE FARKLI GEREKÇE 1632 sayılı Yasa’nın 4551 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silâhlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel de “askerî şahıslar” arasında sayılmış, bu konumdaki devlet memurlarının “asker kişi” sıfatları ise 4.1.1961 günlü 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 115. maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlı tutulmuştur. Söz konusu 115. maddede, “Bütün sivil personel emrinde çalıştıkları askeri amirlere karşı ast durumunda olup, bu kanunun 14 üncü maddesinin asta tahmil ettiği vazifeleri aynen yapmaya mecburdurlar. Hilâfına hareket edenler askerlerin tâbi olduğu cezai müeyyidelere tâbi olurlar” denilmektedir. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 4551 sayılı Yasa ile değiştirilen 165. maddesinde de Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarına sadece amire saygısızlık ve emre itaatsizlik suçlarından dolayı disiplin cezası verilebileceği; disiplin bozucu diğer eylemleri hakkında ilgili kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Böylece, sivil personele de 1632 sayılı Yasa’nın (B) fıkrası uyarınca dört haftaya kadar göz hapsi ve dört haftaya kadar oda hapsi disiplin cezaları verilmesi olanaklı hale getirilmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinin onuncu fıkrasında, “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silâhlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir”, 129. maddesinin dördüncü fıkrasında da “Silâhlı kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır” denilmektedir. Bu iki kuralın birlikte değerlendirilmesinden, disiplin hukuku bağlamında silâhlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından ancak, silâhlı Kuvvetler mensupları için kimi ayrıksı kurallara yer verilebileceği sivil personelin bu kapsam içinde düşünülemeyeceği anlaşılmaktadır. Demokratik hukuk devletinde, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ayrıksı kuralların genişletici yoruma bağlı tutulmaması hukukun genel ilkelerindendir. Bu husus dikkate alınmaksızın, Anayasa’da silâhlı kuvvetler mensupları için getirilen ayrıksı düzenlemeyi, Silâhlı Kuvvetlerde çalışan tüm sivil personeli kapsayacak biçimde yorumlamak, öncelikle Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olma işlevinin de gözardı edilmesi anlamına gelmektedir. Açıklanan nedenlerle, sivil personele de özgürlüğü bağlayıcı disiplin cezası uygulanmasına olanak veren dava konusu kuralların iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Öte yandan, iptal edilmesi gerektiği düşünülen maddelerde gerekli düzenlemelerin yapılması, başka bir anlatımla sivil personelin özgürlüğü bağlayıcı disiplin cezalarına çarptırılmasının engellenmesi halinde Yasa’nın dava konusu 11. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı söz konusu olmayacağından bu konudaki red görüşüne farklı gerekçe ile katılıyoruz. Üye Sacit ADALI Üye Fulya KANTARCIOĞLU KARŞIOY YAZISI 1- 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önce 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu sistematiğinde “Rütbenin geri alınması” fer’i cezası erbaşlar (onbaşı ve çavuşlar) ile astsubaylar hakkında tatbik edilmekte ve bu cezanın hangi hallerde verileceği aynı Kanun’un 29., 35. ve 71. maddelerinde düzenlenmekteydi. İptal davasına konu 4551 sayılı Kanun’la yapılan düzenlemeden sonra ise astsubaylar hakkında bu fer’i cezanın verilmesi imkânı kalmamış; salt erbaşlar yönünden, Kanun’un 30. ve 71. maddelerinde belirtilen hallerde verilmesi esası benimsenmiştir. Bu hallerden bir kısmı sözkosunu fer’i cezanın mutlaka verilmesini öngörmekte; bir kısmı ise Askeri Mahkeme’nin takdirine bağlı bulunmaktadır. Daha önceki Kanun sistematiğinde erbaşlara verilecek rütbenin geri alınması fer’i cezasının infaz şekli ile ilgili bir düzenleme (hüküm) mevcut değilken; iptal davası konusu 35. maddenin “Bu ceza, cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.” şeklindeki son fıkrasıyla, anılan cezanın infaz biçimi gösterilmiştir. Sayın çoğunluk kararında, bu cezanın söz konusu infaz biçiminin, Anayasa’nın 17. maddesindeki insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele teşkil ettiği benimsenmişse de, kanımızca, aşağıdaki nedenlerle bu görüşe katılabilmeye imkân yoktur. 2- Anayasa’nın 38. maddesinin onuncu fıkrasında “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.” denilmektedir. Anılan düzenlemenin gerekçesinde “...fıkra kişi hürriyetinin ağır tehdidini teşkil eden hapis cezalarının yalnız mahkemelerce hükmedilebileceği, yani bunun bir idari müeyyide olarak (mesela disiplin cezası) idare tarafından uygulanmayacağı esasını getirmektedir. Farklı bir disiplin rejimini gerekli kılan Silahlı Kuvvetler bu yasağın dışında bırakılmıştır...” şeklinde bir açıklamada bulunulmaktadır. Anayasa koyucu, kişi hürriyetinin kısıtlanması gibi hassas ve önemli bir konuda dahi Silahlı Kuvvetler yönünden istisna öngördüğüne göre, sıkı bir hiyerarşi, disiplin ve otorite esasına dayanan bu camianın iç işleyişi (iç hizmet) yönünden de Anayasa koyucunun farklı bir bakış açısına sahip olması doğal ve zorunlu bulunmaktadır. Nitekim, “askerlik hizmetinin gerekleri” şeklinde nitelendirilen bu istisnaya, askeri yargıyı düzenleyen 145. maddede, Askeri Yargıtay’ı düzenleyen 156. maddede ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni düzenleyen 157. maddede yer verilmiş ve yargı gibi önemli bir erkin düzenlenmesinde dahi “askerlik hizmetinin gerekleri”nin gözönünde bulundurulması gerektiği esası benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki kararlarına bir göz atıldığında da aynı hassasiyetinin vurgulandığı görülmektedir: - “...Anayasa’nın 145. maddesinde ‘Askerlik hizmetinin gerekleri’ne ayrıca yer verilmiş bulunması, askerliğe ilişkin yerleşmiş gelenek ve göreneklerin ve bu suretle kurulmuş olan düzenin bozulmadan korunması amacının bir sonucudur. Durum bu olunca, askerliğe ilişkin düzenlemelerde, elbette ki kimi değişik yönler ve tutumlar bulunacaktır. Her kurumun iyi işleyebilmesi için konulması ve korunması gereken vazgeçilmez ilkeleri, kuralları vardır. Silahlı Kuvvetlerde söz konusu ilke ve kurallar başında hiç kuşkusuz ‘disiplin’ gelir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, askerliği ‘Türk vatanını, istiklâl ve cumhuriyetini korumak için, harp sanatını öğrenmek ve yapmak yükümü’ olarak tanımlıyor. Bu çok ağır görevin başarıyla yerine getirilmesi, askerlik görevinin ciddiyet ve önemiyle orantılı ağırlıkta yöntem ve önlemleri gerektirir. Askerlik hizmetlerinin yürütülmesinde en büyük etken, amir-maiyet, ast-üst ilişkileridir... Amir-maiyet, ast-üst ilişkilerinin, askeri hizmetin gereklerine uygun bir düzeyde tutulabilmesi ancak sağlam bir disiplinle başarılabilir... Bir başka deyişle, askerliğin temeli disiplindir. Böyle olduğu içindir ki, disiplinin korunması ve sürdürülmesi konusunda özel yasa ve nizamlarla cezai ve idari önlemler alınır...” (Any. Mah. 11.12.1990; E.1990/17, K.1990/33, AMKD, Sayı:26, S.526-529) - “... ‘Askerlik hizmetleri gerekleri’nin en başında bir disiplin, astlık-üstlük, buyurma-buyruğa uyma ilişkileri, rütbe ile sınırlanmış yetkiler düzeni gelir...” (Any. Mah. 10.1.1974; E.1972/49, K.1974/1; AMKD, Sayı: 12, S.25; Aynı mahiyetteki diğer karar: Any. Mah. 18.12.1975; E.1975/159, K.1975/216; AMKD, Sayı: 13, S.679.) 3- 22.5.1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu, 25.10.1963 tarih ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, 4.1.1961 tarih ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve 16.6.1964 tarih ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun söz konusu ‘askerlik hizmetinin gerekleri’nden kaynaklanan yasal düzenlemelerdir. Sayılan Kanunlarda, askerlik hizmetinin temeli sayılan itaat ve disiplinin temin ve idamesi için gerekli bulunan idari kural ve yaptırımlar ile cezai hükümlere yer verilmiştir. İptal davasına konu 4551 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile değişik 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin son fıkrası da, belirtilen Anayasal istisna çerçevesinde “askerlik hizmeti gerekleri”nden kaynaklanan bir lüzuma binaen yürürlüğe konulmuştur. Askeri Ceza Kanunu’nun önceki şeklinde bu fıkranın yer almayışından kaynaklanan askeri idari lüzum, böyle bir düzenlemenin kabulünü gerektirmiştir. Anılan 35. maddede yer alan “rütbenin geri alınması” cezası, salt belli asker kişilere (onbaşı ve çavuşlara) verilebilen bir ceza mahiyetinde olup, askerlik hizmetinin gereklerinden kaynaklanan bir ihtiyaca dayalıdır. İptali istenen fıkra ise sadece bu cezanın infaz biçimini gösteren bir düzenlemedir. Söz konusu yasal düzenlemeden önce, rütbenin geri alınması cezasının ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin bir açıklık bulunmamaktaydı. Uygulamada ise bu cezanın ilgilisine yazılı olarak tebliğ edildiği, bu tebliğden itibaren askeri idarece rütbe takma hakkına son verildiği ve ayrıca birlik komutanlarınca diğer rütbeli personelin konu hakkında bilgilendirildiği bir vakıaydı. Ancak, erbaşların onbaşı ve çavuş rütbelerini ihraz ettiklerinde bu rütbeleri Askeri Tören Talimatnamesi’nin ilgili hükümleri uyarınca bir törenle kıt’a huzurunda takmaları ve bu durumdan tüm kıt’anın haberdar olmasına karşın; sözkonusu rütbenin kaybı sonucunu doğuran “rütbenin geri alınması” cezasının aynı şekilde kıt’ada duyurulmaması, uygulamada kıt’a içinde ve özellikle erat arasında bir çok kimsenin bu durumdan haberdar olmaması neticesini doğurmaktaydı. Oysa, yukarıda sayılan kanunların “rütbe”ye bağladığı bir çok görev ve yükümlülük söz konusu olduğundan; bu konuda duyulan “askeri hizmet gereği” dolayısıyla, söz konusu cezanın infaz biçiminin, rütbe takılmasında olduğu gibi törensel bir şekilde icrası ve böylelikle durumdan tüm kıt’a personelinin haberdar edilmesi öngörülmüştür. Bununla amaçlanan, suçlunun teşhir edilmesi, başkaları önünde küçük düşürülmesi değil, tüm kıt’anın bilgilendirilmesi, ayrıca askeri disiplin bakımından diğer erat üzerinde caydırıcı etki yaratmasıdır. 4- Böyle bir törensel uygulama yapılmasa bile, kişinin yukarıda belirtilen suçlardan biriyle mahkum olması ve buna bağlı olarak rütbesinin gizlice sökülmesi halinde bile bu keyfiyet hükümlüyle sürekli aynı ortamı paylaşan ve birbirleriyle temas halinde bulunan silah arkadaşları ve diğer kıt’a personeli tarafından askerliğin şartları ve işleyiş mekanizması gereği olarak bir şekilde öğrenilecektir ve bu durumda da o kişinin onurunun zedelenmesi, utanç duyması söz konusu olacaktır. Bu durum, cezanın her halükârda insana acı ve yoksunluk verecek olması ve belli bir ölçüde onurunu incitecek olması gerçeği ile ilgilidir. Bu nedenle, rütbenin geri alınması cezasının cezalının rütbesinin kıt’ası huzurunda sökülerek yerine getirilmesine ilişkin dava konusu yasa kuralının hükümlüyü teşhir etmekten ziyade erbaşlara rütbe tevcih edilmesindeki usulün rütbenin geri alınmasında da uygulanmasını temin etmek maksadına yönelik olduğu sonucuna varılmalıdır. Bu arada işaret etmek gerekir ki, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 4551 sayılı Yasa ile değişmeden önceki biçiminde (23/c-2, 26, 183/2 ve 171. maddeye Merbut Cetvel’de) astsubaylar ve erata mahsus bir disiplin cezası olan “katıksız hapis” cezası (bu ceza mahkûma bir katı minder ve gıda olarak yalnız su ve istihkak miktarı ekmek verilmek ve tütün vesaire verilmemek suretiyle infaz olunmaktaydı) Anayasa Mahkemesi’nin 27.12.1965 tarih ve E.1965/41, K.1965/66 sayılı kararı ile Anayasa’ya aykırı görülmemiş; Anayasa Mahkemesi bu kararında söz konusu cezanın insan haysiyetini küçük düşürücü bir ceza olmadığı sonucuna ulaşmıştır. (AMKD, Sayı: 4, S.12-19) 5- Yukarıda açıklanan nedenlerle söz konusu kuralın askeri hizmetin gereklerinden kaynaklanan bir düzenleme olduğu, Anayasa’nın başta 17. maddesi olmak üzere herhangi bir hükmüne aykırılık taşımadığı, işaret edilen Anayasa Mahkemesi kararlarının da söz konusu düzenlemenin Anayasa’ya uygunluğunu destekleyici mahiyette bulunduğu, dolayısiyle anılan kurala yönelik iptal isteminin reddi gerektiği kanısına vardığımızdan; Sayın çoğunluğun kuralın iptaline yönelik görüşüne katılmıyoruz. Üye Mehmet ERTEN Üye A. Necmi ÖZLER Üye Serdar ÖZGÜLDÜR