8. Hukuk Dairesi 2012/9623 E. , 2012/13056 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı
... ve ... ile ... aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ....Aile Mahkemesinden verilen 10.05.2012 gün ve 449/400 sayılı hükmün duruşma yapılması surnetiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25.12.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı ... bizzat ve vekili Av. ... geldiler. Karşı taraftan kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... mirasçıları vekili, ... aleyhine açılan boşanma davasına verdiği cevabında karşı dava olarak, evlilik içinde alınan ve davalı ... adına tapuya tescil edilen dava konusu 3121 ada 224 parselde 17 numaralı meskenin alımında ...’ün 4/5’inden fazla katkısı olduğunu açıklayarak meskene ait tapunun 4/5’inin iptali ile davacılar adına tescilini istemiş, 22.03.2004 tarihli dilekçe ile talebi bedele çevirmiş ve yapılacak keşifte belirlenecek dava tarihindeki değer üzerinden davacının katkısı oranında bedelin ödenmesini ve bu bedele dava tarihinden geçerli faiz yürütülmesini talep etmiştir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu sonrasında davacılar vekili taleplerinin 87.500 TL olduğunu açıklayarak bu miktar yönünden harcı da tamamlamıştır.
Davalı ... vekili, dava konusu dairenin davacı tarafından satın alındığı iddiasının doğru olmadığını, daire alımında davalının kardeşinin arabasının satışından elde edilen paranın ve davalının hesabından erkeğin hesabına havale edilen miktarın da kullanıldığını, davalının kendi birikimlerinin de gözetilerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 46.760 TL. katkı payı alacağının ıslah tarihi olan 22.03.2004 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmesi üzerine hüküm reddedilen bölümü yönünden davacılar vekili, kabul edilen bölümü yönünden davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacıların murisi Mehmet Münür ile davalı ... 20.08.1992 tarihinde evlenmiş, 27.11.2002 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 22.12.2004 tarihinde kesinleşmesiyle mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.). Dava konusu 3121 ada (eski 620 ada) 224 parselde 17 numaralı mesken taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 21.11.1996 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiştir. Edinme tarihi itibariyle taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olup, dava dilekçesi ve dosya kapsamına göre davacının isteği katkı payı alacağına ilişkindir.
Davacı tarafın talepte bulunabileceği 01.01.2002 öncesi dönem 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu döneme ilişkin bulunduğundan, taraflar arasındaki bu uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Eşlerin birbirlerinin mal varlıklarına katkılarının kanıtlanması durumunda, katkı oranında alacak hakkı doğar. 743 sayılı MK.nun yürürlükte bulunduğu, 01.01.2002 tarihinden önce eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın diğerinden katkı payı karşılığında tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya parayla ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle katkı ispatlanmalıdır. TMK.nun 6. maddesi gereğince herkes iddia ve savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Dava Mehmet Münür tarafından açılmış, yargılama sırasında Mehmet Münür’ün 30.01.2007 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiştir.
Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken husus davada tapu iptali ve tescil istenmesi sonrası bedele dönüştürülmesi ve sonrasında 87.500 TL. üzerinden harcın tamamlanmasına ilişkin hususların davada iki kez ıslah yapılmış sayılıp sayılmayacağıdır. Davacı vekili dava dilekçesinde 4/5 katkıdan bahsetmiş ve davalı adına kayıtlı 17 numaralı meskene ait tapu kaydının 4/5’inin iptali ile davacı adına tescilini istemiştir. Yargılama devam ederken 22.03.2004 tarihli dilekçesi ile taleplerini bedele çevirmiş ve bu isteğini “müvekkilimin daireye yaptığı katkı ve bugünkü (dava tarihindeki) değeri için yapılacak keşif neticesinde belirlenecek değerin müvekkilimin katkısı oranında bedel ödenmesine ve bu bedelin dava tarihindeki rayice göre dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine” şeklinde açıklamıştır. Bu dilekçesinde herhangi bir bedel bildirimi ve harç ikmali yapılmamıştır. Yargılama sırasında 11.01.2012 tarihli rapora karşı itirazında davacının katkısının 4/5 olarak dikkate alınması gerektiğini, en kötü ihtimalle 1/2 rayiç değerin belirlenerek ıslah tarihinden geçerli faizi ile tahsili istediklerini ve bedelin de keşif tarihindeki 175.000 TL olarak gözetilmesini iddia etmiştir. Devamında da 16.03.2012 tarihli dilekçe ile gerçek haklarının 175.000 TL'nin 4/5’i olduğunu, ancak fazla hakları saklı kalmak üzere bu miktarın 1/2'si 87.500 TL yönünden dava tarihinden geçerli faiziyle tahsile karar verilmesini isterken, bu değer üzerinden de harcı tamamlamıştır.
Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83, HMK m.176) (Prof.Dr.... Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001,s 3965). Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir. (Prof.Dr.... Medeni Yargılama Hukuk, C.I.II.B,5, İstanbul 1992 s.534). Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu bir gerçek olduğuna göre, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin (davada talep olunan miktarın) artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup ıslahın konusudur (Kuru:C.IV.s 4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında, ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi, elbetteki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, HUMK.nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmünü; Anayasa Mahkemesi Resmi Gazetenin 04.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.07.1999 tarih 1999/1 E. 1999/33 K.sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi “ıslah” yoluyla artırılmasını önleyen bu kural, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve davacıyı ikinci kez dava açmaya zorladığından Anayasanın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtlaması nedeniyle Anayasaya aykırı bulduğundan iptal etmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Islahın sonuçlarına gelince; ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesine denir (HUMK.m.83, HMK.m.176). Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise, yargılamanın bitimine kadar yapılabilir (HUMK.m.84, HMK.m.177). Yargıtay’ın 04.02.1948 gün 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay’ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85.maddesi (HMK 177/2.m.) gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak, ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur (HUMK.m.86/1, HMK.m.178). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa, mahkeme re'sen (kendiliğinden) bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini reddedemez.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87, HMK m.179/1). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Bkz.Prof.Dr.... “Hukuk Muhakemeleri Usulü” 6.baskı c.IV,s.3998 vd, Prof.Dr.... Ansay “Yargılama Usulleri” isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr.İlhan Postacıoğlu “Medeni Usul Hukuku Dersleri” 1975 baskı s.460 vd, Prof.Dr.... “Medeni Yargılama Hukuku Esasları” 1973 baskı s.335 vd, ile aynı yöndeki YHGK.18.12.1957 gün E.2/66 K.64, YHGK.nun 30.1.2002 gün E.2002/2-63 K.2002/23 sayılı kararı, YHGK.nun 3.7.2002 gün ve 2002/9-564-572 sayılı kararı, YHGK.5.3.2003 gün ve 2003/9-76-126 sayılı kararı.).
Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır (HUMK.m.87/1, HMK m.179/1). Ancak, ıslahın ikrara, keşfe, bilirkişi raporlarına, şahit sözlerine bir etkisi olmaz. Yani ıslah ile bunlar geçersiz sayılamaz (HMK m.179/2). Taraflar ancak kendi usul işlemlerini ıslah ile düzeltebilirler. Mahkemenin ve karşı tarafın işlemleri ıslahın konusu dışındadır.
Yukarıda safahatı yazılı olduğu şekilde dava dilekçesindeki talep mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil iken 22.3.2004 tarihli dilekçe ile mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacağa çevrilmiş olması davanın tamamen (kamilen) ıslahı niteliğindedir. Alacak davası da tamamen ıslah sebebiyle davanın ilk açıldığı 19.12.2002 tarihinde açılmış sayılır. Bu hususta bir tereddüt yoktur. Bu durum yargılama sırasında dosyayı görevsizlik kararının temyizi üzerine inceleyen Yüksek Yargıtay 2.Hukuk Dairesi tarafından da tespit edilmiş ve talebin ıslah ile bedele dönüştürüldüğü kabul edilerek görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğu belirlenmiştir.
Davanın tamamen ıslahına ilişkin 22.03.2004 tarihli dilekçe içeriği, bu ıslah dilekçesinde herhangi bir bedel bildirilmemesi ve harç tamamlama işleminin de yapılmaması karşısında 16.03.2012 tarihli dilekçe ile 87.500 TL bedel üzerinden harcın yatırılması, davacının talebinin somutlaştırılması ve isteğin açıklanması niteliğindedir. Dava açıldığı sırada dava dilekçesinde harca esas bir bedel bildirilmekle birlikte, talep kısmında açıkça bir bedel isteği yazılı değil ve oran üzerinden veya mahkemece yargılama sırasında belirlenecek bedel üzerinden değer belirtmeden istekte bulunulmuşsa yargılama sırasında bedelin bildirilerek harcının da tamamlanması ıslah değil, dilekçenin açıklanması ve talebin somutlaştırılması olarak kabul edilmelidir. Bu kabul 6100 sayılı HMK.nun 31, 33, 147, 169 ve 194/1.maddelerine (HUMK. m.75/2, 76, 213/1, 230) de uygun olacaktır. Bu kabule göre 16.03.2012 tarihli dilekçe, içeriği itibarıyla ikinci ıslah olarak kabul edilemez. Mahkemece, davacı vekilinin 22.03.2004 tarihli dilekçesinin açıkça ıslah niteliğinde, 16.02.2012 tarihli dilekçesinin de zımnen açıklama,talebin somutlaştırılması niteliğinde olduğu kabul edilerek, davada iki kez ıslah yapılmadığı şeklindeki takdirinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davalı vekilinin bu hususa yönelen temyiz itirazı yerinde değildir.
Bu açıklama sonrası dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik görülmediğine, özellikle bu davalarda dikkate alınması gereken hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri de gözönünde tutulduğunda katkı payı alacağı davasında gerekçeli ve hüküm kurmaya yeterli nitelikteki 11.01.2012 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda dava tarihi itibariyle belirlenen 80.000 TL sürüm değeri ve davacı tarafın % 42,53 katkı oranı gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına, her ne kadar faize tamamen ıslah sebebiyle 19.12.2002 tarihinden geçerli olacak şekilde hükmedilmesi gerekirse de bu hususta davacılar vekilinin açık temyizi olmadığından bozma yapma imkanı da olmadığına göre taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 683,00'er TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 2.094,54 TL harcın temyiz eden davacılar ve davalıdan ayrı ayrı alınmasına, 25.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.