Hukuk Genel Kurulu 2017/690 E. , 2020/235 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” istemine ilişkin asıl ve karşı davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın tümden, karşı davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı kısmen uyma, kısmen direnme kararı verilmiştir.
2. Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usul Muhakemeleri Kanunu’nun (26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle) 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı-karşı davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili, müvekkili ile davalı üniversite rektörlüğü arasında 2011 yılı bahar şenlikleri organizasyonu işi için imzalanan 28.03.2011 tarihli sözleşme çerçevesinde tüm edimlerini ifa eden müvekkiline ödenmesi gereken 585.516TL’nin ihtara rağmen ödenmediğini, ayrıca 12.000TL’lik teminat mektuplarının da haksız şekilde paraya çevrildiğini ileri sürerek toplam 597.516TL’lik alacağın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL’sinin davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalının Cevabı ve Karşı Davadaki İstemi:
5. Davalı vekili asıl davaya cevabında taleplerin haksız ve sözleşmeye göre de mesnetsiz olmakla reddi gerektiğini savunmuş, karşı dava ile ise asıl dosya davacısı şirketin sözleşmeyle kendilerine hibe etmeyi taahhüt ettiği aracın müvekkiline teslimi, aynen ifa mümkün değil ise değeri olan 110.000TL’nin ve davacı-karşı davalı şirket tarafından harcanan elektrik ve su bedelleri toplamı 755,05TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.05.2012 tarihli ve 2011/282 E., 2012/257 K. sayılı kararı ile; organizasyonla ilgili edimlerin şirket tarafından eksiksiz yerine getirildiğinin ve 12.000TL’lik teminat mektubunun davalı üniversite tarafından paraya çevrildiğinin ihtilafsız olduğu, bunun yanında, davacı-karşı davalı şirketin de 02.03.2012 tarihli celsede 755,05TL’lik tüketim bedelini kabul ettiği hususları tespit edildikten sonra; asıl davada çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın davacı şirketin organizasyon ücreti alacağı bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı, sözleşmede şirkete ücret ödeneceği konusunda hiçbir kararlaştırmanın bulunmadığı, sadece konser biletleri, sponsor desteği ve stant tahsis gelirleri gibi kalemlerin organizasyon şirketine ait olacağının düzenlendiği, hâl böyle olunca davacı şirketin davalı üniversiteden herhangi bir ücret isteyemeyeceği ve 585.516TL alacağının bulunmadığı sonucuna varıldığı, asıl davada bu istem yanında haksız paraya çevrildiği iddiasıyla teminat mektubu bedelinin de talep edildiği, davalı üniversitenin davacı şirketin şenlik alanına hasar verdiğini ispatlayamadığı gözetildiğinde teminat mektubu bedelinden ancak davacı şirketin de kabul ettiği 755,05TL’lik elektrik ve su tüketimi bedelini kesebileceği, bu bedelin teminattan mahsubu durumunda davacı şirketin 11.244,95TL alacağının bulunduğu anlaşılmış ise de davadaki talebin 10.000TL ile sınırlandırıldığı ve talepten fazlasına karar verilemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile 10.000TL teminat mektubu bedeli olan alacağın davalıdan tahsiline, karşı dava yönünden yapılan incelemede ise; taraflar arasındaki sözleşmenin 5. maddesinde açıkça organizasyonun davacı şirkete verilmesi karşılığında şirketin de üniversiteye bir adet sıfır midibüs hibe edeceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmede belirlenen şartları haiz bir aracın en düşük kasko değerinin 89.145TL olduğu, davacı-karşı davalının bu bedelden ve 755,05TL’lik faturalardan sorumlu olduğu gerekçesiyle karşı davanın kısmen kabulü ile 89.900,05TL alacağın davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 20.06.2013 tarihli ve 2012/20971 E., 2013/16866 K. sayılı kararı ile;
“…Somut olayda, kararın gerekçesinde asıl dava ile ilgili olarak, davacı şirketin hizmet karşılığında davalıdan alacağının bulunmadığı belirtildiği hâlde hüküm kısmında davanın kabulüne denmek suretiyle çelişki yaratılmıştır. Ayrıca 755,05TL olarak belirlenen elektrik ve su bedeli asıl davadaki teminat mektubu bedelinden düşüldüğü kararın gerekçesinde belirtildiği halde hüküm kısmında karşı dava ile ilgili hüküm kurulurken mükerrer olacak şekilde tahsile karar verilmiştir. Bu hususlar, az yukarda açıklanan gerekçeli karar ve hüküm fıkrasının birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırı olup mahkemece gerekçeli karar ile hüküm fıkrası arasındaki çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilebilmesi için usul ve yasaya aykırı olan hükmün bozulması gerekir...” şeklindeki gerekçe ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazları incelenmemiştir.
9. Mahkemece 29.04.2014 tarihli ve 2013/500 E., 2014/270 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin davalı-karşı davacı üniversitenin davası hakkında verilen hüküm yönünden 755,05TL fatura bedelinin mükerrer tahsiline ilişkin bozma kararına uyulmasına, aracın davacı-karşı davalı şirket tarafından davalı-karşı davacı üniversiteye verilmesine karar verildikten sonra, davacı-karşı davalı şirketin organizasyon işi nedeniyle hak ettiğini ileri sürdüğü ücret alacağı ve 12.000TL’lik teminat mektubunun haksız şekilde paraya çevrildiği iddialarıyla toplam 597.516TL alacak için fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000TL üzerinden dava açtığı, yapılan yargılamada ücret alacağının bulunmadığı sonucuna varıldığı ve bu tespitin karar gerekçesinde açıkça gösterildiği, teminat mektubu ile ilgili iddia yönünden ise davacı-karşı davalı şirketin fatura bedelinin mahsubundan sonra 11.244,95TL alacağının bulunduğunun tespit edildiği, ancak talepten fazlasına karar verilemeyeceğinden taleple bağlı kalınarak 10.000TL üzerinden açılan davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu, bu durumun bozma kararında belirtildiği gibi çelişki şeklinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle asıl davaya ilişkin olarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafça ücret alacağı ve teminat mektubundan doğan alacak toplamı olarak bildirilen 597.516TL’nin fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla yalnızca 10.000TL’sinin tahsili istemiyle açılan davada mahkemece karar gerekçesinde davacının ücret alacağının bulunmadığı, teminat mektubu yönünden ise 11.244,95TL alacaklı olduğu tespit olunduktan sonra taleple bağlı kalındığı belirtilerek hüküm fıkrasında davanın kabulüne denilmek suretiyle 10.000TL üzerinden hüküm tesis edilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297/2 ve 298/2 maddesi hükümlerine aykırı olacak şekilde hüküm ve gerekçe arasında çelişki yaratıp yaratmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki anlaşmazlık yalnızca asıl davaya ilişkin olup birden fazla alacak kaleminin kısmi dava şeklinde açılmış tek bir dava ile ileri sürülmesi hâlinde kurulacak hükmün mahiyeti tartışma konusu olduğundan uyuşmazlığın çözümünde öncelikle talep ve hükmün taşıması gereken unsurların açıklanması yerinde olacaktır.
13. Dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usul Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 179. maddesinde dava dilekçesinin içeriği belirtilmiştir. Buna göre “açık bir şekilde dava konusu”nun dava dilekçesinde gösterilmesi gereklidir [6100 sayılı Kanunda ise “talep sonucu” tabiri kullanılmıştır (m.119/1-g)]. Taleple bağlılık ilkesi gereği mahkeme davacının talep ettiğinden fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyecektir (HUMK m.74, HMK m.26). Bu nedenle davacı, nelerin hüküm altına alınmasını istediğini, açık ve noksansız bir şekilde dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde bildirmelidir. Bir davanın temelini, taraflarca ileri sürülen iddia ve savunmalar oluşturduğundan dava konusunun ve çekişmenin ne olduğunun karardan anlaşılması, bu iddia ve savunmalara gerekçeli kararda yer verilmesiyle mümkün olur. Bu yüzden dava dilekçesine konu talep muğlak ya da başka bir anlatımla izaha muhtaç ise davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde (HUMK m. 75, HMK m.31) hâkimin taraftan talebini açıklamasını istemesi ve suretle tereddütün ortadan kalkmasını sağlaması gerekir. Aksi hâlde usul kurallarına uygun bir hüküm tesis edilemez. Eldeki uyuşmazlıkta karar tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nın 297/2. maddesine (HUMK m.388) göre “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi” şarttır. Bu unsurların mevcut olmaması durumunda hukuki belirlilik gereği açık ve infaz kabiliyeti bulunması gereken hüküm fıkrasının özellikle icrası sırasında şüphe veya tereddütler doğması ve hükmün icra edilememesi gibi durumlarla karşılaşılabilecektir.
14. Davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) hâlinde (HMK m.110), talep sayısı kadar dava söz konusudur. Bu durumda da yukarıda açıklanan 297/2. maddesi uyarınca her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerekir.
15. Eldeki uyuşmazlıkta davacı hem teminat mektubunun haksız paraya çevrildiği iddiasına dayalı alacağını hem de taraflar arasındaki sözleşme çerçevesinde tahakkuk ettiğini ileri sürdüğü fatura alacağını talep etmektedir. Ne var ki talep sonucu olarak fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu belirtilerek toplam alacağın şimdilik 10.000TL’sinin tahsili istenmiştir. Bu istem niteliği itibariyle kısmi davadır ve gelinen aşamada kısaca kısmi dava hakkında açıklama yapılması yerinde olacaktır.
16. Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s.219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez; H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s.320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).
17. Mülga 1086 sayılı HUMK’da açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm mevcut olmadığından bu dönemde de kısmi dava açılması mümkündür. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’da ise ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (m.109). Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.
18. Kural olarak her dava tespit ve eda isteminden oluşur. Kısmi davada davacı alacağının bir bölümünü dava etmekte ise de yargılama sürecinde talebini ıslah edebileceği gibi, kısmi davasında verilen kabul kararı üzerine bakiye alacağın tahsili yönünde ek dava da açabilir. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın retle sonuçlanması hâlinde bu kararın tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmen kabul kısmen retle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmektedir. Başka bir anlatımla; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsayacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2015 tarihli, 2013/7-1728 E., 2015/1036 K. sayılı kararında da aynı husus açıklanmıştır.
19. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece objektif dava yığılması suretiyle açılan kısmi davada davacının talep ettiği toplam bedelin ne kadarının fatura alacağı, ne kadarının teminat mektubundan doğan alacağa ilişkin olarak istendiği öncelikle açıklatılmalı, sonrasında kısmi davaya konu alacakların taraf iddia, savunma ve delillerine göre var olup olmadığı değerlendirilmeli, var olduğu sonucuna varılacak ise alacakların tam miktarı tespit edilmeli ve hüküm kısmında bu tespite de yer verilmek suretiyle taleple bağlı kalınarak eda kararı verilmelidir. Talep sonucu açıklattırılmadan ve tespit ile ilgili değerlendirmeye yalnızca gerekçede yer verilip kararın infaza konu edilecek hüküm fıkrasında bu hususa değinilmemesinin HMK’nın 297. maddesine aykırı nitelikte olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
20. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına, uyulan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Asıl davaya ilişkin olarak verilen direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Uyulan kısımlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle Hukuk Genel Kurulu kararının mahkemesince taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
1086 sayılı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.