Ceza Genel Kurulu 2010/9-182 E. , 2010/209 K.
İtirazname : 2009/7625
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KAYSERİ 2. Sulh Ceza
Günü : 15.07.2008
Sayısı : 1059-275
Sanık İ. Ö..'nin, taksirle yaralama suçundan, 5237 sayılı TCY'nın 89/1, 89/2-b,3-b, 62 ve 52/1. maddeleri uyarınca 3000 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, şartları oluşmadığından 53/1. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, 5271 sayılı CYY'nın 231/5 ve devamı maddeleri gereğince, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönüne alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin, Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesince itirazı kabil olmak üzere verilen 19.02.2008 gün ve 1059-275 sayılı karara katılan M. G..vekilince itiraz edilmesi üzerine dosya üzerinden inceleme yapan Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.03.2008 gün ve 2008/85 değişik iş sayı ile;
“Katılan vekilinin itirazı yerinde görüldüğünden Kayseri 2.Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2008 gün ve 2006/1059 Esas 2008/275 Karar sayılı kararı içeriğindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bölümlerinin kaldırılmasına ve kararın,
Hükümlü İ. Ö..nin taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan davranışına uyan 5237 sayılı TCY’nın 89/1 maddesi uyarınca suçun niteliğine ve işleniş özelliğine göre takdiren doksan gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Sanığın taksirli davranışı ile katılanın vücudunda kemik kırılmış olması ve duyu ve organlarından birisinin sürekli olarak işlevini yitirmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY.nın 89/2b, 3b maddesi uyarınca cezasında bir kat arttırma yapılarak yüz seksen gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Takdiri hafifletici nedenlerle 5237 sayılı TCY.nın 62/1 maddesi uyarınca sanığın cezasında kişiliğine ve suçun işleniş özelliğine göre takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak yüzelli gün adli para cezası olmak üzere 5237 sayılı TCY.nın 52/2 maddesi uyarınca günlüğü takdiren 20 YTL’den hesaplanarak sanığın üçbin YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Koşulları oluşmadığından sanık hakkında 5237 sayılı TCY.nın 53 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,
Katılan vekili için yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifelerine göre takdiren 250 YTL maktu vekalet ücretinin sanıktan alınıp katılana verilmesine' kesin olarak karar verilmiştir.
İtiraz mercii tarafından açıklanan hükme yönelik olarak sanık müdafii tarafından yapılan temyiz başvurusu Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesince 15.07.2008 gün ve 1059-275 sayı ile;
“Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin kararının 5271 sayılı CYY’nın 231/3 maddesi gereğince kesin olarak verildiği, ayrıca CYY’nın 271/4 maddesi gereğince de itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu” gerekçesiyle 5271 sayılı CYY'nın 296 ve 271/4 maddeleri gereğince red edilmiştir.
Sanık müdafii tarafından temyiz isteminin reddi kararının da temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.06.2010 gün ve 1980-7182 sayı ile;
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz üzerine verilen hükmün temyiz edilebilir olduğu anlaşıldığından temyiz talebinin reddine ilişkin karar kaldırılarak yapılan incelemede;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yasa yoluna başvurulması halinde, itiraz merciinin suç ve sanığa ilişkin objektif şartların olmaması halinde itirazı kabul ederek hükmün açıklanması için dosyayı asıl mahkemesine göndermesi gerekirken, yazılı şekilde hükmü açıklaması” isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 22.07.2010 gün ve 7625 sayı ile;
“Sanığın taksirle yaralama suçundan 5237 sayılı TCK.nun 89/1, 89/2-b, 3-b, 62, 5271 sayılı CMK.nun 231. maddeleri uyarınca 3. 000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2008 gün ve 2006/1059-2008/275 sayılı kararı, 5271 sayılı Yasanın 231/12. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna tabi bulunmaktadır. İtiraz mercii tarafından incelenecek olan karar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Merciin inceleme konusu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için aranan objektif koşulların bulunup bulunmadığı, denetim süresinin yasaya uygun belirlenip belirlenmediği, (kararda bulunsa idi denetim süresi için öngörülen yükümlülüklerin yasaya aykırı olup olmadığı) ile sınırlı bulunmaktadır. Açıklanmayan hükme yönelik olarak itiraz merciince bir inceleme yapılamayacağı gibi, bu hususların bu aşamada temyiz yasa yolu ile de incelenmesi mümkün değildir.
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebileceği belirtilmiş ancak itirazın süresi, itiraz mercii, itiraz merciince ne şekilde karar vereceği (duruşmalı-duruşmasız), merciin vereceği kararın türü ve niteliği (kesin olup olmadığı) hususlarında bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle, söz konusu hususların Yasanın olağan kanun yollarından olan itiraz yasa yolu için öngördüğü 267 ila 271. maddeleri çerçevesinde ele alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kurallara göre, sulh ceza mahkemesinin verdiği hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını incelemeye yetkili mercii yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesidir (m.271/3-a). Kanunda yazılı olan haller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir (m.271). Dolayısıyla, Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazı dosya üzerinde inceleme sonucu bir karara bağlaması yasa hükümlerine uygun bulunmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itiraz üzerine mercii tarafından yapılan inceleme sonucunda, itiraz yerinde görülmez ise itirazın reddine karar verilecektir. İtiraz yerinde görülürse itiraz kabul edilip söz konusu karar saptanan hukuka aykırılık gerekçesiyle kaldırılacak ve konu hakkında yeniden karar verilmesi için dosya mahkemesine gönderilecektir. 5271 sayılı Yasanın 271/2. maddesinde yazılı ‘itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir’ hükmünün, (mercii tarafından itiraz yerinde bulunup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kaldırıldıktan sonra mercii tarafından yargılamayı yapan mahkeme yerine geçmek suretiyle işin esasına hükmetme, örneğin mahkûmiyet kararı verme şeklinde değerlendirerek) uygulanması mümkün görünmemektedir.
Zira, karma bir hukuki yapıya sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, cezanın bireyselleşmesini sağlayan özgürlüğü bağlayıcı cezanın adli para cezasına veya seçenek tedbirlere çevrilmesi veya hapis cezasının ertelenmesi hususlarından değerlen¬dirilmesinden önce uygulanması gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz üzerine merciince yapılan incelemeler sırasında işin esasına hükmedilmesinin kabulü; merciince itirazın yerinde görülerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılması halinde, mercii tarafından sanık hakkında cezanın bireyselleşmesini sağlayan kurumların tartışılıp değerlendirilmesi ve yeni bir mahkumiyet hükmü kurulmasını gerektirir. Bu durum, öncelikle doğal yargıç ilkesine aykırı olur. Ayrıca, itiraz mercii tarafından genel kural olarak duruşmasız karar verileceği ve ancak gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekilin dinlenebileceğinin öngörülmesi, sanığın, mağdurun, katılanın dinlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle yargılamanın yüzyüzelik ve doğrudanlık ilkesine ters düşer. Yine, Yasanın 231. maddenin 10. ve 11. fıkralarında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda denetim süresi sonunda davanın düşmesine, hükmün açıklanması veya yeni bir mahkumiyet hükmünün kurulmasına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren (yargılamayı yapan mahkeme) tarafından verileceğinin öngörülmesi de, itiraz mercii tarafından itirazın kabulü halinde işin esasına hükmedecek türde karar verilmesine engel teşkil etmektedir. Sakınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kurumun yeni bir kurum olmasından ve konunun kurumun özelliği nazara alınarak ayrıntılı bir biçimde Yasanın 231. maddesinde düzenlenmemesinden kaynaklanmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Asliye Ceza Mahkemesinin itirazı yerinde bularak hükmün açıklanması kararını kaldırdıktan sonra dosyayı yeni bir karar verilmesi için yargılamayı yapan Sulh Ceza Mahkemesine göndermesi yerine yazılı şekilde karar vermesi hukuka aykırıdır.
Ancak, 5271 sayılı Yasanın 271. maddesinin 4. fıkrasında ‘Merciin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir’ denilmek suretiyle merciin, itiraz üzerine verdiği kararların kesin olduğu genel bir kural olarak kabul edilmiştir. Bu kuralın tek istisnası ise ilk defa mercii tarafından tutuklama kararı verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla, istisna arasında yer almaması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itiraz üzerine verilen mercii kararları kesin niteliktedir. Bu kararlarının türünün (hüküm olup olmaması), ne şekilde verildiğinin (duruşmalı olarak verilip verilmemesi) hiçbir önemi bulunmamaktadır. İtiraz merciince kararın duruşmalı verilmesi veya yasaya aykırı olarak mahkumiyet kararı kurulması, kararı kesin nitelikte olmaktan çıkararak temyizi kabil hale getirmez.
Mercii kararının kesin nitelikte olması nedeniyle saptanan hukuka aykırılığın giderilmesi ancak 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde düzenlenen olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yoluna başvurmak suretiyle sağlanabilir. Başka bir anlatımla, Özel Dairenin bozma gerekçesi, kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulması için bozma nedeni olabilir.
Bu itibarla, itiraz merciin kararının kesin nitelikte olup, temyiz edilemeyecek kararlardan bulunması nedeniyle Özel Dairece temyiz isteminin reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
İtiraz merciinin kararının kesin nitelikte olup, temyize tabi olmayan kararlardan bulunması karşısında; temyiz isteminin reddi kararının hangi mahkeme tarafından verilmesi gerektiği hususu üzerinde ayrıca değerlendirme yapılmasına ihtiyaç duyulmamıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve temyiz isteminin reddine ilişkin Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün, itiraz mercii tarafından aynı Yasanın 271. maddesi uyarınca açıklanması halinde, temyiz yasa yoluna başvurulup başvurulamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde;
Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesince 19.02.2008 gün ve 1059-275 sayı ile; sanık İlmiye Özezmeci’nin taksirle yaralama suçundan 5237 sayılı TCY'nın 89/1, 89/2-b,3-b, 62 ve 52/1. maddeleri uyarınca 3000 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, şartları oluşmadığından 53/1. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, CYY'nın 231/5 ve devamı maddeleri gereğince, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönüne alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına itirazı kabil olmak üzere karar verildiği,
Katılan M. G.. vekilinin itiraz başvurusu üzerine dosya üzerinden inceleme yapan Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.03.2008 gün ve 2008/85 değişik iş sayılı karar ile; Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2008 gün ve 1059-275 sayılı “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının kaldırılması suretiyle, mahkumiyet hükmünün açıklanmasına karar verildiği,
Açıklanan mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık müdafii tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine, Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesince 15.07.2008 gün ve 1059-275 sayı ile; 5271 sayılı CYY'nın 271/4. maddesi gereğince itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğundan bahisle temyiz talebinin reddine karar verildiği ve bu red kararının da sanık müdafii tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Olağan yasa yollarından olan itiraz kurumu 5271 sayılı CYY'nın 267 ila 271. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, “karar” başlıklı 271. madde de;
“(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir”,
Hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 250-13 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine, itiraz merciince, 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesinin koşulları ile sınırlı bir inceleme yapılarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının usul ve yasaya uygun olduğunun belirlenmesi halinde istemin reddine, 231. maddede belirtilen objektif ve subjektif koşulların oluşmadığının tespiti halinde ise, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması için dosyanın asıl mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir. Hükmün içeriğinde yer alan hukuka aykırılıklar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının objektif koşullarını etkilemediği sürece itiraz merciince denetlenemeyeceği gibi, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması da olanaklı değildir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasayoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiş olup, 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca, yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kural olarak bu kararlara karşı temyiz yasayoluna başvurulabilecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında taksirle yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik yapılan itiraz üzerine, merciince 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesindeki koşulların bulunup bulunmadığı ile sınırlı bir inceleme yapılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların gerçekleşmediğinin tespiti halinde, hükmün açıklanması için dosyanın, yargılama yapan asıl mahkemesine gönderilmesi yerine, bu mahkeme yerine geçerek mahkumiyet hükmünün açıklanması usul ve yasaya aykırı olup, bu nitelikteki bir kararın C. Başsavcılığı itirazında belirtildiği üzere yalnızca mercii kararı olması nedeniyle kesin nitelikte olduğunun kabulü olanaksızdır.
Zira, 5271 sayılı CYY'nın 271. maddesi gereğince itiraz merciinin ancak itiraz konusu ile sınırlı olmak üzere verdiği kararlar kesin niteliktedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara yönelik yapılan itiraz üzerine, mercii tarafından itirazın kabulüyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken bununla yetinilmeyip mahkumiyet hükmünün açıklanmasına karar verilmiş bulunduğundan, merciince verilen hüküm kesin nitelikte olmayıp, 5271 sayılı CYY'nın 223 ve 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca temyiz yasa yoluna tabidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olduğundan, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.10.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.