Hukuk Genel Kurulu 2012/2-508 E. , 2012/1353 K.TEDBİR TALEBİ VE TEDBİR NAFAKASIGÖREV VE YETKİHUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 573AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN (4787) Madde 6
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince;
“Davacının iddiası:
Davacı, eşi aleyhinde 30.07.2010 tarihinde Yunak Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinde boşanma davası açtığını; eşinin de, boşanma davasından sonra 06.09.2010 tarihinde Ankara 4. Aile Mahkemesine başvurarak, kendisi ve yanında bulunan müşterek çocukları E. için tedbir nafakası bağlanmasını, çocuğun velayetinin geçici olarak kendisine verilmesini, kocasına ait bir kısım taşınır ve taşınmaz mallara tedbir konulmasını talep ettiğini; eşinin bu talebinin Ankara 4. Aile Mahkemesinin 2010/100 Değişik iş numarasına kaydedildiğini; bu talebi alan Ankara 4. Aile Mahkemesi hakimi D.’nin, daha önce Yunak'ta açılmış ve görülmekte olan bir boşanma davasının varlığını bildiği halde, eşinin nafakaya ve diğer tedbirlere ilişkin talebini görev ve yetki yönünden reddetmesi gerekirken, talebi 'Değişik İşlere' kaydederek, hiçbir delil toplamadan üstelik kendisine hiçbir tebligat da yapmadan, sadece eşinin iddialarını esas alarak duruşma dahi açmaksızın evrak üzerinde yaptığı inceleme sonucu, Yunak'taki boşanma davasının açıldığı tarihten geçerli olmak üzere eşi için aylık 3.500 TL., çocuğu için de aylık 1.500 TL olmak üzere toplam 5.000 TL. tedbir nafakasına hükmettiğini, aynı kararıyla müşterek çocuğun velayetini tedbiren annesine verdiğini ve kendisine ait Ankara Çankaya Akpınar mahallesindeki konutun tapu kaydı ve Ankara Trafiğinde adına kayıtlı olan (…) plakalı otomobilin trafik tescil kaydı üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için tedbir koyduğunu, Ankara Oran semtindeki Türkkoop sitesindeki konutun da, içerisindeki eşyalarla birlikte dava sonuna kadar eşine ve çocuğuna tahsis edilmesine karar verdiğini; adı geçen hakim tarafından 17.09.2010 tarihinde alınan bu karara karşı, tek yasa yolu olan 'itiraz' yolunu kullanarak aynı mahkemeye tedbirlerin kaldırılması için 30.09.2010 tarihinde başvurduğunu, ancak; hakim Dursun Genel'in, konutun ve aracın kaydı üzerine koyduğu tedbirleri kaldırdığı halde, nafakaya ilişkin kararını kaldırmadığını, eşinin, tedbir nafakasına ilişkin almış olduğu 'bu kararı hemen icraya koyarak cebri icra yoluyla toplam 52.985.80 TL. nafaka alacağının tahsis yoluna gittiğini, takibi yürüten Ankara 2. İcra Dairesinin talimatıyla Yunak İcra Memurluğunca serbest dişçilik faaliyetini yürüttüğü muayenehanesinde hastalarının önünde haciz icra edildiğini, borcu ödemediği takdirde hapis ile tazyik olunacağı söylenerek psikolojik baskıya alındığını, kullandığı otomobile ve babasının otomobiline yakalama şerhi konulduğu; yapılan icra takibine itiraz ettiğini, itirazı üzerine takibin durduğunu, bu defa eşinin İcra mahkemesinde itirazın kaldırılması ve icra inkar tazminatına hükmedilmesi için dava ikame ettiğini, icra mahkemesince; itirazın kaldırılmasına, nafaka alacağıyla ilgili takibin devamına ve takip konusu alacağın %40 oranında icra inkar tazminatına hükmedildiğini; Ankara 4. Aile Mahkemesi hakimi Dursun Genel'in 'tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan kanun hükmüne aykırı' karar vermesi sonucu, kişilik değerlerinin ağır biçimde zedelendiğini ileri sürerek; ilgili hakimin anılan yargısal faaliyetinden dolayı icra takibi tutan kadar (52.985.80 TL.) manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte Devlet'ten tahsiline karar verilmesini istemiş, dava dilekçesi ekinde sübut delillerini de sunmuştur.
Davalının savunması:
Davalı Hazine vekili, 09.09.2011 tarihinde verdiği cevabında; yargıcın, yasalara ve mevzuata uygun olarak mesleğinin gereğini yerine getirdiğini, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde sayılan sorumluluk sebeplerinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Dava, 6110 sayılı Yasanın Geçici 2. maddesi uyarınca, ilgili hakime res'en ihbar edilmiştir.
Hakim D, 'ihbar olunan sıfatıyla' 19.10.2011 tarihinde yazılı beyanda bulunmuş; bu beyanın da; 'kendisine tedbir talebiyle başvuran kadının dilekçesinde bir boşanma davası açıldığı yönünde açıklama bulunduğunu hatırlamadığını, nafakaların 30.07.2010 tarihinden itibaren başlatılmış olmasının, büyük bir olasılıkla kadının o tarihte kocasından fiilen ayrılarak Ankara'da bulunan anne ve babasının yanına sığınmış olduğu düşüncesine dayandığını, kaldı ki, daha önce Yunak'ta davacı tarafından bir boşanma davası açılmış olsa bile, kadının zoraki olarak sığındığı yer mahkemesinden bazı önlemlerin alınmasını istemesinin ve hakim tarafından da bazı önlemlerin alınmış olmasının yasaya aykırı bir durum sayılamayacağını, davacının icra takibine ve hacize maruz kalmasının ise tamamen bilgisi dışında olduğunu, tedbir nafakasının, bu mahiyeti itibarıyla esasa kaydedilerek görülmesi gerekli olan bir dava olarak düşünülmemesi gerektiğini, nihai karar niteliğine olmayan bu tedbirlerin değişen durumlara göre azaltılması veya kaldırılmasının mümkün olduğunu, nitekim boşanma davasına bakan Yunak Aile Mahkemesince bu nafakaların daha sonra itiraz üzerine belirli bir miktara indirildiğini, olayda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesindeki sorumluluk sebeplerinin hiç birinin bulunmadığını' bildirmiş ve davanın reddini talep etmiştir. İhbar olunan hakimin davaya usulüne uygun bir katılma istemi olmamıştır.
Davacı dava dilekçesinde; Yunak'ta kendisi tarafından eşi aleyhine açılmış ve görülmekte olan bir boşanma davası varken; davanın devamı süresince, eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemlerin, boşanma davasına bakan hakim tarafından alınması kanun hükmü iken, eşinin başvurusu üzerine Ankara 4. Aile Mahkemesi hakiminin görevli ve yetkili olmadığı halde, hiçbir araştırma ve inceleme yapmaksızın eşinin iddialarını esas alarak, duruşma dahi açmaksızın, evrak üzerinde eşi ve çocuğu için toplam 5000. TL. gibi yüksek bir nafakaya hükmetmesi ve üstelik bu nafakaları boşanma davasının açıldığı tarihten başlatmasının, kanuna aykırı olduğunu ileri sürdüğüne göre; tazminat talebinin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin (2.) bendinde yer alan sorumluluk sebebine dayandığı kabul edilmiştir. Bu madde gereğince; hakimin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar vermiş olması, Devletin tazminatla sorumlu tutulmasını gerektirmektedir.
Davacı tarafından, eşi aleyhine 30.7.2010 tarihinde 'evlilik birliğinin temelinden sarsılması' sebebine dayanılarak Yunak Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinde 2010/218 esas sayılı boşanma davası açıldığı görülmektedir. Eşi Vildan tarafından da davacı aleyhinde Ankara 3. Aile Mahkemesinde 22.10.2010 tarihinde 2010/1452 esas sayılı bağımsız bir boşanma davası açılmış, her iki boşanma davası Yunak'ta birleştirilmiştir. Tarafların karşılıklı olarak açtıkları boşanma davalarından 13.04.2011 tarihinde feragat ettiklerini beyan etmeleri üzerine, aynı tarihte verilen kararla boşanma davaları feragat sebebiyle reddedilmiştir.
Davacının eşi, aleyhinde boşanma davası açılınca; 06.09.2010 tarihinde vekili vasıtasıyla Ankara Aile Mahkemesine başvurarak; 'kocasının Yunak Asliye Hukuk Mahkemesinde kendisi aleyhine boşanma davası açtığını da belirterek, eşinin kusurlu tutum ve davranışları sonucu ve evi terk etmesini istemesi üzerine 2010 yılı öğretim dönemimin başında tayinini Yunak'tan Ankara'ya aldırdığını, kendi gelirinin Ankara'da geçimi için yeterli olmadığını' ileri sürerek kendisi için aylık 5000 TL çocuğu için aylık 2.000 TL tedbir nafakasına hükmedilmesini müşterek çocuğun velayetinin geçici olarak tedbiren kendisine bırakılmasını ve eşine ait Ankara'daki konutun tapu kaydı, aracın da trafik kaydı üzerine başkalarına devrinin önlenmesi için tedbir konulmasını, bu suretle eşinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasını, konutta bulunan eşyalardan yararlanması için tahsis karan verilmesini istemiştir. Bu dilekçe tevzide kendisine düşen Ankara 4. Aile Mahkemesi Hakimi, 17.09.2010 tarihinde tesis ettiği kararla; 'tarafların müşterek çocuğu E’nin velayetinin tedbiren annesine verilmesine, çocukla babası arasında kişisel ilişki tesisine, eş V. için aylık 3500 TL, çocuk için de aylık 1.500 TL tedbir nafakası bağlanmasına, bu nafakaların davanın açıldığı 30.07.2010 tarihinden başlamak üzere kocadan tahsiline, kocaya ait Ankara Çankaya Akpınar mahallesindeki konutun tapu kaydı, yine kocaya ait plakası belirtilen otomobilin trafik kaydı üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi açısından tedbir konulmasına, kocaya ait Ankara Oran semti Mürsel Uluç mahallesindeki konutun, içerisindeki eşyalarla birlikte kadın ve çocuğa tahsisine' karar vermiştir. Boşanma davası açıldıktan sonra, sayılan tedbirlerin boşanma davasına bakan mahkemece alınacağı Türk Medeni Kanununun 169. ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 104/2. maddesi gereğidir. Bu bakımdan, davacının eşinin başvurusu üzerine, başvuru dilekçesinde açıkça Yunakta boşanma davası açıldığı da belirtilmiş olduğu halde, Ankara Aile Mahkemesi hakiminin boşanma davasına bakan mahkemece alınabilecek tedbirler konusunda karar verme yetkisi bulunmamaktadır. Ne var ki, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanununun 6. maddesinin (1.) fıkrasının (b) bendi, 'ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin gerekli önlemleri alma' yetkisini aile mahkemesi hakimlerine tanımıştır. Tedbir isteğiyle karşılaşan Ankara Aile Mahkemesi hakiminin, tedbir isteyenin Ankara'da oturuyor olmasından ve dilekçesindeki açıklamalardan hareketle, anılan Yasa'nın kendisine tanıdığı çerçevede görevli ve yetkili olduğunu düşünerek geçici nitelikteki tedbire ilişkin kararı tesis etmiş olduğu görülmektedir. Bu durumda hakimin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan bir kanun hükmüne aykırı olarak karar tesis ettiğinin ve bu faaliyetinin sorumluluğu gerektirdiğinin kabulüne olanak yoktur. Bu bakımdan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573/2. maddesindeki sorumluluk şartı gerçekleşmediği gibi, bu maddenin diğer bentlerinde gösterilen sorumluluk sebepleri de iddia ve ispat edilmemiştir. Açıklanan sebeplerle davanın reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeple;
1.Davanın REDDİNE,
2.Alınması gereken 21.15 TL. ret harcının, peşin alınan 832.35 TL.'dan mahsubu ile fazla alınan 811.20 TL. harcın istek halinde davacıya iadesine,
3.Davalı Hazine, kendisini vekille temsil ettirdiğinden 2.400 TL. maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ”
dair oybirliği ile verilen 24.02.2012 gün ve 2011/3-2012/1 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşıldıktan ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı, Ankara 4.Aile Mahkemesi Hakimi D’nin Yunak Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi'nde açılmış olan derdest boşanma davasının varlığını bilmesine rağmen tedbir nafakası talepli davayı görev ve yetki yönünden reddetmediğini, önce açılmış ve halen derdest olan bir boşanma davasını bilmediği kabul edilse bile, esasa kaydedilip, yöntemince delilleri (özellikle tarafların sosyo-ekonomik durumunun araştırılması) toplayıp oluşacak duruma göre hüküm tesis etmesi gerekirken davayı değişik işe kaydettirdiğini, hiçbir delil toplanmadan, sadece davacı yanın dava dilekçesindeki iddialarını esas alarak davacı V. için 3500,00 TL/aylık ve müşterek çocuk E. için 1.500,00 TL/aylık olmak üzere toplam 5.000,00 TL/aylık tedbir nafakasına hükmedildiğini, bu rakamın, müvekkilinin ödeyemeyeceği kadar ağır ve orantısız olduğunu, taşınmazlara ve aracına tedbir konulduğunu, işyerinde haciz yapıldığını, ihbar edilen hakimin HMUK 573/2 maddesini ihlal ettiğini iddia ederek 52985 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; yargıcın, yasalara ve mevzuata uygun olarak mesleğinin gereğini yerine getirdiğini, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573. maddesinde sayılan sorumluluk sebeplerinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İhbar edilen D. ise cevap dilekçesinde; kendisine tedbir talebiyle başvuran kadının dilekçesinde boşanma davası açıldığı yönünde açıklama bulunduğunu hatırlamadığını, nafakaların 30.07.2010 tarihinden itibaren başlatılmış olmasının, büyük bir olasılıkla kadının o tarihte kocasından fiilen ayrılarak Ankara'da bulunan anne ve babasının yanına sığınmış olduğu düşüncesine dayandığını, kaldı ki, daha önce Yunak'ta davacı tarafından bir boşanma davası açılmış olsa bile, kadının zoraki olarak sığındığı yer mahkemesinden bazı önlemlerin alınmasını istemesinin ve hakim tarafından da bazı önlemlerin alınmış olmasının yasaya aykırı bir durum sayılamayacağını, davacının icra takibine ve hacze maruz kalmasının ise tamamen bilgisi dışında olduğunu, tedbir nafakasının, esasa kaydedilerek görülmesi gerekli olan bir dava olarak düşünülmemesi gerektiğini, nihai karar niteliğinde olmayan bu tedbirlerin değişen durumlara göre azaltılması veya kaldırılmasının mümkün olduğunu, nitekim boşanma davasına bakan Yunak Aile Mahkemesince bu nafakaların daha sonra itiraz üzerine belirli bir miktara indirildiğini, olayda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesindeki sorumluluk sebeplerinin hiç birinin bulunmadığını savunmuş davanın reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla dairece yapılan yargılama sonunda yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.12.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi