20. Hukuk Dairesi 2015/13760 E. , 2017/559 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 26/05/2009 tarihli dava dilekçesi ile; .... ilçesi ... mahallesi 293 ada 25 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddiası ile davalı tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/147 Esas 2007/216 sayılı kararı ile davanın kabulune, tapu kaydının iptaline ve davacının taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının hiç bir bedel ödenmeksizin sona erdirilmesine karar verildiğini, kararın Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 09/04/2008 tarih ve 2008/2373-4625 sayılı kararı ile onandığı, karar düzeltme talebi 1.Hukuk Dairesinin 12/06/2008 gün ve 2008/9154-11680 sayılı kararı ile red edilerek mahkeme kararının kesinleştiğini, müvekkilinin satın aldığı dava konusu taşınmaz üzerinde 1990 yıında bina inşaa ederek 1990 yılında ruhsat aldığını, binanın iç kısmında dış cephesinde gerçekleştirdiği tadilat, tamirat, yenileme ve dekorasyon çalışmaları sonucu modern mimariye uygun tripleks bir villaya dönüştürdüğünü belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalmak üzere kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasındaki hak ve adalet dengesinin sağlanması gerekliliği karşısında davacının iptal edilen mülkiyet hakkına karşılık taşınmazın konumu, üstün nitelikleri, içinde inşaa edilen tripleks binanın değeri nazara alınarak 250.000,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep etmiş, 11/11/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini artırarak toplam 750000,00.- TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; 680000,00.-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün davacı ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 09/04/2012 tarih, 2012/1643-4160 sayılı karar ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; “ Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının maliki olduğu çekişme konusu 293 ada 25 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.05.2007 tarih 2006/147 E. 2007/216 K. Sayılı ilamı ile tapu kaydının iptaline karar verildiği ve kararın 12.11.2008 tarihinde kesinleştiği eldeki davanın da mülkiyet hakkının yitirilmesi nedeniyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Ne varki, dava dilekçesinde dava değeri 250.000.-TL olarak gösterilmiş, ancak maktu harç alınmıştır. Eldeki davanın nispi harca tabi olduğu kuşkusuzdur. Keza yargılama sırasında dava ıslah edilerek 750.000.-TL tazminatın tahsili istenmiş olup, ıslah harcı da yatırılmamıştır.
Bilindiği üzere, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Kanunun 32. maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış 30. madde hükmü ile de ' ... muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK'nın 409. (HMK’nın 150.) maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.' düzenlemesine yer verilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler ve düzenlemeler gözetilmek suretiyle, harç ikmali yaptırılması, ondan sonra işin esasına girilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de; gerçek bedele hükmedilmesi gerekirken indirim yapılarak belirlenen değere hükmedilmesi isabetsizdir' gereğine değinilmiştir,
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu; açılan davanın kısmen kabulü ile 737,479,32.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007.maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... mahallesi ... mevkiinde 1954 yılında yapılan kadastro sırasında 4 parsel sayılı taşınmaz 7280 m2 yüzölçümü ile ...i ve arkadaşları adına paylı olarak tespit edilmiş, Hazine tarafından açılan dava sonucu taşınmazın 3332 m2'nin iptali ile kumluk vasfındaki kısmın Hazine adına tesciline karar verildiği, bu taşınmazın 501 parsel olarak Hazine adına hükmen tescil edildiği, bu yerin 22.10.1958 tarihinde dava dışı...ve Madeni Yağlar A.Ş.’ye satıldığı, bu şiretin 501 parselle dava dışı 502 parselleri ifraz ettirdiği, dava konusu 501 parseli 1967 yılında 586 ile 592 parsellere ifraz ettiği, ifraz edilen parsellerden 589 parselin 458 m2 yüzölçümü ile dava dışı şirket adına kayıtlandığı, bu taşınmazın 1974 yılında ... tarafından satın alındığı yenileme kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın 293 ada 25 parsel olarak 489 m2 yüzölçümü ile tescil edildiği, sonra Hazinenin açtığı dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/147 E.-2007/147 K.sayılı ilamı ile 293 ada 25 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeni ile tapusunun iptaline karar verildiği, hükmün Yargıtay incelemesinden geçerek 12/01/2008 tarihinde kesinleştiği, temyize konu davanın ise; 26/05/2009 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava taşınmazların mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan....payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise, Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re'sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat
ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir .
Somut olaya gelince kıyılar özel mülkiyete konu olamayacak ise de,taşınmazın hazine adına hükmen tesciline karar verilmesinden sonra satış yoluyla davacıya geçtiği, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacının zararı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/147 E.-2007/147 K sayılı kararının kesinleştiği 12/01/2008 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.
Nevar ki; mahkemece dava konusu taşınmazın belediye sınırları içerinde olup olmadığı, imar planı kapsamında kalıp kalmadığı, belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, etrafının meskun mahal olup olmadığı gibi taşınmazın arsa yada arazi olup olmadığını belirlemeye yönelik hususlar araştırılmamış, hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda ise; çekişmeli taşınmazın belediyenin her türlü hizmetinden faydalandığı, arsa niteliğinde bulundukları belirtilerek emsal kıyaslaması yöntemiyle dava tarihindeki değerleri belirlenmiş, mahkemece taraflara emsal bildirmek üzre süre verilmemiş, ... ilçesi .... 289 ada 37 parsele ilişkin satış akit tablosu esas alınmış, anılan emsalle ilgili satış akit tablosu getirtilmemiş, çekişmeli taşınmazın ve emsal taşınmazın arsa metrekare rayiç bedeli takdir komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri araştırılmamıştır.
Bu durumda davaya konu taşınmazların niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazların tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihte yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Kabule göre de;dava tarihi 26/05/2009 olduğu halde gerekçeli kararın başlık kısmında dava tarihinin 10/12/2012 olarak yazılması da doğru değildir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ile davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 27.01.2017 günü oybirliğiyle karar verildi.