Hukuk Genel Kurulu 2021/868 E. , 2022/74 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ... Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, yemek ve servis yardımlarından faydalandığını ancak fesih tarihi itibariyle bu ayni yardımların karşılığı ücretin bilinmediğini, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ile fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı ... (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının ve davacının taleplerinden sorumluluğunun bulunmadığını, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. İzmir 1. İş Mahkemesinin 24.04.2013 tarihli ve 2012/216 E., 2013/234 K. sayılı kararı ile; davalı Bakanlığın asıl işveren sıfatıyla davacının işçilik alacaklarından sorumlu olduğu, feshin tazminat ödemeyi gerektirmeyecek koşullarda gerçekleştiğinin davalı işveren tarafından ispatlanamadığı, fazla çalışma ile yıllık izin ücreti alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. İzmir 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve 2014/25989 E., 2014/31094 K. sayılı kararı ile davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma alacağı yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu sebeple fazla çalışma alacağı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kıdemine göre hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. İzmir 1. İş Mahkemesinin 29.01.2015 tarihli ve 2014/661 E., 2015/42 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesindeki hesaplama ile bağlı kalınması gereği dahi önerilmeksizin, iş ilişkisi, fesih ve buna bağlı hakların mevcudiyeti ortadayken dava yığılmasına konu istemlerden bir kısmının usul ekonomisi ilkesinin ihlali ve işçilik alacaklarına ulaşmada yasa koyucunun öngördüğü kısa sürede çözüm ilkesine de aykırı olarak davanın hukukî yarar yokluğundan reddinin genel hukuk teorisi yanında özellikle iş hukuku yargılaması yönünden kabulünün mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
11. İzmir 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-2337 E., 2020/970 K. sayılı kararı ile “…Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilâm harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tâbi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilâm harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilâm aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla usulden bozulmuştur.
12. İzmir 1. İş Mahkemesinin 02.04.2021 tarihli ve 2021/41 E., 2021/148 K. sayılı kararı ile; harç eksikliği tamamlatıldıktan sonra Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 2020/8667 E., 2021/4900 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere işyerinde ayni olarak sağlanan yemek ve yol yardımları nedeni ile kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma ücret alacağı yönünden davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacının hukukî yararının bulunduğu; yıllık izin ücreti alacağı ise çıplak ücret üzerinden hesaplandığından bu alacak yönünden davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma ücreti alacaklarının kabulüne, yıllık izin ücreti alacağı yönünden davanın hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra yıllık izin ücreti alacağı yönünden Özel Daire bozma kararına kısmen uyacak şekilde karar verilmesinin usulî kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil edip etmediği; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulden bozulmasının gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
16. Direnme kararları bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala yasa koyucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 294. ve 297. maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
17. Gerçekten de, HMK'nın 294. ve 297. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 381. ve 388. maddeleri) maddeleri emredici hükümlerden olup kamu düzeni amacı ile getirilmiştir. Bu madde hükümlerine göre kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere olan güveni sarsacağı için hiçbir suretle mümkün görülemez.
18. Bilindiği üzere, HMK'da (mülga 1086 sayılı HUMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
19. Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
20. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına karşı direnme kararı vermesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
21. Burada hemen belirtmek gerekir ki, usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.
22. Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulî kazanılmış hakkın doğduğuna dair kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek Özel Dairenin bozma kararına kısmen veya tamamen uyulması usul ve yasaya aykırıdır.
23. Açıklanan nedenlerle direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-2337 E., 2020/970 K. K. sayılı kararında direnme kararının esas yönünden doğru veya yanlış olduğu yönünde bir inceleme yapılmadığı hususu göz önüne alındığında, mahkeme tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında açıklanan hususun gereği yerine getirildikten sonra önceki gibi direnme kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile direnme kararı esastan bozulmuş gibi yorumlanarak Özel Dairenin bozma kararının kısmen gereğini yerine getirecek şekilde yıllık izin ücreti alacağı yönünden davanın hukukî yarar yokluğundan reddine dair karar vermesi isabetli bulunmamıştır.
24. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2021 tarihli ve 2021/(19)11-758 E., 2021/1356 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır.
25. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin katılma yolu ile temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.01.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.