11. Ceza Dairesi 2017/14724 E. , 2020/1903 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet
1- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelemesi:
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK'nin 58. maddesinin uygulanmaması isabetsizliği aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış ve TCK'nin 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Bozmaya uyularak yapılan yargılamada, toplanan deliller gerekçeli kararda incelenip, sanığa yüklenen suçun sübutu kabul, oluşa ve kovuşturma sonucuna uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin olmadığı takdir kılınmış ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz nedenlerinin reddiyle hükmün ONANMASINA,
2- Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesi:
a)Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK'nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçunun hukuki konusunun kamu güveni
olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği,
24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunu ise Sönpa Ltd. Şti. ‘ye karşı işlediği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
b) Kabule görede; kısa ve gerekçeli kararın hüküm kısmında yasa maddesinin TCK’nın 157/1 yerine TCK’nin 204/1 maddesi şeklinde yanlış yazılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Üye ...'ın Dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı ve verilen kararın onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ile sair yönlerinden 27.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
Dairemizin 2017/14724 Esas, 2020/1903 Karar sayılı 27.02.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
I- Belgede sahtecilik suçlarında mağdur kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanan mağdur, Ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir.
'Mağdur' ve 'suçtan zarar gören' kavramları kanunda açıkça tanımlanmamış ise de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.06.2018-2017/21-2018/311 sayılı,22.04.2014- 2013/397- 2014/202 sayılı kararlarında 'TCK'nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunların mağdur olamayacağı' kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken '5237 sayılı TCK'nin belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.' şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin 'suçtan zarar gören' olabileceğini kabul ederek 'somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nin “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir' şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu burada 'aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı' düşüncesinin 'ölçülülük ilkesine aykırı' aykırı
olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde 'suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği'de ' kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerin de sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 30.03.1992 tarih ve 1992/80-98, 19.04.2005 tarih ve 2004/221 - 2005/38 sayılı kararlarında 'Kamu güveni aleyhine işlendiklerinde kuşku bulunmayan belgede sahtekarlık suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi sayılmasa da failin belgede sahtekarlıkta bulunma kastına etki yapacağını' belirterek sahtecilik suçlarında gerçek kişilerinde mağdur olacağını ancak mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği belirtilmiştir.
Dairemiz uygulamalarında da belgede sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerinde mağdur olabileceği ve fiilin işlenmesinden önce mağdurun rızasının suç kastını ortadan kaldıracağı benimsenmiştir.(11.CD.14.01.2016 tarih ve 2014/2083 Esas sayılı,17.10.2016 tarih ve 2016/8445 Esas Sayılı, 11.11.2015 tarih ve 2015/7094 Esas sayılı v.s )
Ceza Genel Kurulu ve Dairemiz uygulamalarına baktığımızda mağdur kavramının 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlandığı ve sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerin de mağdur olabileceğinin kabul edildiği görülmektedir.
Bu bağlamda; Belgede sahtecilik suçlarında suçun konusu belge olup korunan hukuki yarar kamu güvenidir. Suçun geniş anlamda mağduru toplumu oluşturan bireyler ise de adına sahte belge düzenlenen, imzası taklit edilen yada kendisine karşı sahte belge kullanılan, haksızlığa uğrayan gerçek kişilerin de sahtecilik suçlarının mağduru olduğu ve davaya katılma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir.
II- 5271 sayılı CMK'nin 253/3 maddesinde düzenlenen uzlaşma hükümleri yönünden değerlendirmemiz:
Uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesinde 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesine yer verilerek, uzlaşma kapsamına giren bir suç ile uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçun birlikte işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiş ise de;
24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı resim Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 253 maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesine 'birlikte ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenerek CMK'nin 253. maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesi 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde değiştirilerek uzlaşma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suç ile birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Kanaatimizce 7188 sayılı Kanunun 26. Maddesi ile eklenen 'aynı mağdura karşı' ibaresinden suçun konusunun ait olduğu 'aynı gerçek kişi' anlaşılmalıdır.
5271 sayılı CMK'nin 253. Maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesinde değişiklik yapan 7188 sayılı Kanunun 26. Maddesinin gerekçesinin ise 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte 'aynı mağdura karşı' işlenmiş olması halinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması halinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkan tanınmaktadır.' şeklinde olduğu,
253 maddesinin 3. Fıkrasındaki değişiklik gerekçesine de baktığımızda ; bozulan toplumsal düzenin taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis edilmesi, uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesinin amaçlandığı ve uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte farklı mağdurlara karşı işlenmesi halinde diğer mağdurun ( uzlaştırma kapsamına giren suçun mağdurunun ) şüpheli ile uzlaşabilme imkanının getirildiği , buna karşın uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte aynı kişiye karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğü,
Kanun koyucunun bozulan toplumsal düzeni taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis etmeyi ve uyuşmazlıkların alternatif usuller uygulanarak mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmeyi amaçladığı düşünüldüğünde; uzlaştırma kapsamına giren bir suç (örn: dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s ), bu kapsama girmeyen bir başka suçla (örn: sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s ) birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma kapsamına giren suçun (dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s,)
mağduru ile uzlaşma kapsamına girmeyen suçun (sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s,) mağduru farklı gerçek kişiler olacağı için uzlaşma kapsamında olan suçun mağduru ile failin uzlaşabilmesi, barışması mümkün olabilecektir.
Buna karşın sahtecilik ve dolandırıcılık fiillerinin birlikte ve fakat aynı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması durumunda uzlaşma kapsamında olmayan sahtecilik suçu yönünden soruşturma devam ederken aynı tarafların uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma yoluna gitmelerini düşünmek hukuki ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla barış yolu ile giderilmesini amaçlayan kanun koyucunun da birlikte işlenen fiillerin farklı gerçek kişilere karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanabileceğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
III- Somut olay ve kanaatimiz;
Sanık ...'in araç kiralama işlemi sırasında düzenlenen araç kiralama sözleşmesi ile 06/07/2010 tarihli bononun kefil kısmına ... olarak ismini yazıp imzalamak suretiyle sahte olarak oluşturduğu sözleşme ve bonoyu müşteki Sönpa Ltd. Şirketi yetkilisine verdiği iddia ve kabul edilen olayda;
Müşteki Sönpa Ltd. Şirketi yetkilisinin hem sahtecilik suçunun hem de dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu ve 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin 3. fıkrasında 'uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı' düzenlemesine yer verildiği dikkate alındığında ;
Uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur Sönpa Ltd. Şirketi yetkilisine karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı,
Dolandırıcılık suçu yönünden verilen mahkumiyet kararının 'Onanması' gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun 'Bozma' düşüncesine katılmıyorum. 27.02.2020