Ceza Genel Kurulu 2015/37 E. , 2018/130 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 07.03.2012
Sayısı : 138-36
Kasten yaralama suçundan sanık ...'in (Öveyik) TCK'nun 86/1, 86/3-a, 87/1-c, 29/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ayvalık 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.03.2012 gün ve 138-36 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.05.2014 gün ve 29802-20080 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.11.2014 gün ve 372189 sayı ile;
'...Olay tarihinde aralarında boşanma davası bulunan ve Türk Medeni Kanununun 197/1. maddesi gereğince ayrı yaşama hakkı bulunan sanığın, katılanla müşterek çocuğu hakkında mahkemece verilen şahsi ilişki tesisine dair karar uyarınca katılanın, aldığı çocuğu teslim ederken çocuğun ağlamaya başladığı, bu nedenle tarafların tartışmaya başladıkları, sanık ... kapıyı kapatmak isteyince katılan ...'ın ayağını koyarak kapının kapanmasını engellediği, daha sonra katılanın içeri girmek istediği, bunun üzerine Selda'nın, Berat'ı iterek dışarıda tutmak istediği sırada Berat'ın, Selda'ya yumruk vurduğu ve bu şekilde gelişen olay sırasında tarafların karşılıklı olarak birbirlerini darbettikleri olayda; sanığın ayrı yaşama hakkı nedeniyle bulunduğu konuta onun rızası hilafına girmek isteyen katılanı dışarıda tutmak için onu iteklemesinde haksız bir yön bulunmadığı, katılanın bu harekete yumruk vurmak suretiyle karşılık vermesinin olayın asıl sebebi olduğu, çıkan boğuşma sırasında, kolunu büküp duvara çarpan katılanın elinden kurtulmaya çalışan sanığın, katılanın yüzünü tırnağı ile çizmek şeklinde gerçekleşen eyleminin savunmaya yönelik olduğu ve katılanın sanığın kürek kemiğinin kırılmasına neden olan eylemine nazaran sanık lehine bir orantısızlık taşımadığı, hatta uygulanan şiddet bakımından savunmanın katılan lehine bir orantısızlık içerdiği bu nedenle sanığın konut dokunulmazlığına ve hatta tüm anlatımlarına göre cinsel dokunulmazlığına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlediği anlaşılan eylemden dolayı cezalandırılmasının yasaya uygun olmadığı' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.12.2014 gün ve 41379-42637 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Dairece katılan sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...'nın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ile katılanın, suç tarihi itibarıyla resmi nikâhlı evli olup 31.01.2008 tarihinde dünyaya gelen ... isminde müşterek çocuklarının bulunduğu,
Sanığın davacı, katılanın ise davalı olduğu Ayvalık 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan 2008/321 esas sayılı boşanma davasının 30.06.2009 tarihli oturumunda, katılan ...’ın müşterek çocuk ... ile her ayın ilk ve üçüncü haftasının cumartesi günleri saat 10.00’dan ertesi gün saat 11.00’a kadar ve her ayın 2. ve 4. haftası çarşamba günleri saat 10.00’dan ertesi gün saat 10.00’a kadar görüşmesinin teminine karar verildiği,
24.12.2009 tarihli yakalama tutanağında; saat 11.30’da polis merkezine gelerek resmi nikâhlı eşi tarafından yaralandığını ve şikâyetçi olduğunu beyan eden katılan ...’ın müracaatı üzerine görevlilerce aynı gün sanığın evine gidilerek yakalandığının belirtildiği,
Aynı gün düzenlenen adli raporda; katılan ...’ın yüzünde 7x0,3 cm ebadında sıyrık bulunduğu, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde olduğu bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığınca düzenlenen 25.11.2010 tarihli raporda; katılanın yaralanmasının yüzde sabit iz niteliğinde olduğu tespitine yer verildiği,
Raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 16.09.2011 tarihli raporda; katılanın yüz sınırları içerisinde tespit edilen yara izinin belirli bir mesafeden ilk bakışta belirgin olarak fark edildiğine göre yüzde sabit iz niteliğinde olduğunun mütalaa edildiği,
Ayvalık Merkez Sağlık Ocağında düzenlenen 24.12.2009 tarihli raporda; sanığın yüzünün sağ yanında ve boğaz kısmında hafif kızarıklık mevcut olduğunun, sol kolunda hareket kısıtlılığı ve şiddetli ağrı olduğunu beyan ettiğinin belirtildiği, Ayvalık Devlet Hastanesinde düzenlenen 30.12.2009 tarihli rapor ile Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığınca düzenlenen 17.01.2011 tarihli raporda; sanıkta sol omuz skapula kırığına neden olan yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğunun, kırığın hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkilediğinin belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan ... kollukta; dört yıldır evli olduğu sanık ile aralarında boşanma davası bulunduğunu, mahkeme kararına göre belirlenen günlerde kızı ...’ın bir günlüğüne kendisinde kaldığını, suç tarihinden bir gün önce kızı ...’ı sanıktan teslim aldığını, olay günü kızını bırakmak için sanığın evine gittiğini, kapıyı sanığın annesi olan tanık ...’in açtığını, kızı ...’ın kendisinden ayrıldığı için ağlamaya başladığını, ...’ı tanık ...’in kucağına verdiğini, bu sırada aniden kapıya çıkan sanığın “sen nasıl kızımı ağlatırsın” diyerek kendisine saldırdığını, elleri ve tırnaklarıyla yüzünü çizdiğini, bu olaylara aynı apartmanda oturan üst kattaki komşunun tanık olduğunu, kendisine zarar vermemesi için sanığı iteklediğini ve hemen oradan ayrılarak polis merkezine gittiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Savcılık ve mahkemede; sanığın elleri ve tırnaklarıyla yüzüne vurduğunu, bu nedenle sanığı iteklediğini, bu olay olduğu esnada kızı ...’ın kucağında olduğunu, aralarında boğuşma ve arbede yaşanmadığını, sanığı iteklemek dışında başkaca bir eyleminin olmadığını, kapıya yanaşmadığını ve ayağını da kapı arasına koymadığını, çocuğu bıraktıktan sonra sanığın hâlâ üstüne saldırması nedeniyle sanığı ittirdiğini, omuz bölgesine vurmadığını,
Tanık ... aşamalarda; kızı olan sanık ... ile damadı olan katılan ...’ın yaklaşık 4 yıldır evli olduklarını, bu evliliklerinden 2 yaşında ... isminde kız çocuklarının olduğunu, sanık ile katılanın evliliklerinin 2. yılından itibaren anlaşamadıklarını ve aralarında boşanma davası bulunduğunu, bu nedenle kendisine ait evde sanık ve torunuyla birlikte kaldığını, mahkemece torunu ...’ın geçici velayetinin sanığa verildiğini, katılan ...’ın ise mahkemece belirlenen günlerde ...’ı yanına aldığını, olay günü katılanın, ...’ı teslim etmek üzere evlerine geldiğini, kapıyı sanığın açtığını, kendisinin o esnada mutfakta olduğunu, torunu ...’ın ağlama seslerinin geldiğini, sanığın ise katılana “bu çocuk niye ağlıyor, ne yapıyorsun sen' diye bağırdığını, bu sırada mutfaktan çıkıp kapıya geldiğini, katılanın, bir ayağını içeriye atmış hâlde eve girmeye çalıştığını ve kendisini görmesi üzerine çocuğu bırakıp geri çekildiğini, evde olmasaydı katılanın belki de eve zorla girebileceğini, sanığın, eve girmemesi için katılanı omzundan iteklediğini, katılanın ise sanığın omzuna doğru yumruk attığını, sanık ile katılanın birbirlerini çekiştirerek apartman boşluğuna indiklerini, yanında torunu olduğu için olaya karışmak istemediğini, katılanın, sanığın kolunu büküp duvara yasladığını görünce hemen yanlarına gidip ayırmaya çalıştığını, kısa süre sonra ayrıldıklarını,
Tanık ... aşamalarda; sanığın komşusu olduğunu, katılanı da şahsen tanıdığını, olay günü saat 10.00 sıralarında evden çıktığı esnada merdivenlerde bağrışma sesleri duyduğunu, sanığın oturmakta olduğu evin kapısının önünde olduğunu, sanık ile katılanın birbirlerine bağırdıklarını, kendilerine bakmadan çekip gittiğini, birbirlerine ne dediklerini duymadığını, itiştiklerini ancak birbirlerine vurduklarını görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; katılan ile dört yıldır evli olduklarını, iki yıldır da ayrı yaşadıklarını, bu evlilikten iki yaşında ... isimli bir kız çocuklarının olduğunu, aralarındaki boşanma davasının görüldüğü mahkemece kızı ...’ın ayın belirli günlerinde katılanın yanında kalmasına izin verildiğini, olay günü sabah saat 10.00 sıralarında katılanın kızı ...’ı geri getirdiğini, kapıyı açtığında katılanın içeriye bir adım attığını, kızı ...’ın ağlamakta olduğunu, katılanın, kızı ...’ı sağ tarafında tuttuğunu, sağ koluyla ...'ı kendisine verirken kimsenin olmadığını görmesi üzerine sol koluyla da vücudunu okşadığını, kendisine “ne yapıyorsun” diyerek kızı ...’ı aldığını, çocuğun neden ağladığını sorduğunu, kızını yanlarına gelen annesi tanık ...’e verdiğini, katılanı da uzaklaştırmak için kolundan dışarı iteklediğini, bu sırada katılanın, yüzüne yumrukla vurduğunu, apartman boşluğunda boğuşmaya başladıklarını, katılanın, sol kolunu kıvırarak duvara çarptığını, suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
Meşru savunma, 5237 sayılı TCK'nun birinci kitabının, ikinci kısmının, 'Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler' başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; 'Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez' şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının 'korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması' yeterli görülmüştür.
Öğretide; 'Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması' (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364); 'Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki' (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307); 'Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi' (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697) şeklinde, 765 sayılı TCK'nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında 'Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki' olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eş zamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere;
5237 sayılı TCK'nun 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, 'sınırın aşılması' söz konusu olabilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yaklaşık dört yıldır resmi nikâhlı evli olup bu evliliklerinden ... adında bir kız çocukları bulunan katılan ... ile sanık ... arasında boşanma davasının devam ettiği, bu nedenle sanığın yaklaşık iki yıldır annesi olan tanık ...’in evinde kaldığı, boşanma davasının görüldüğü mahkemece katılan ile kızı ... arasındaki şahsi münasebetin sağlanması için her ayın belirli günlerinde katılanın kızı ...’ı yanına alabileceğine karar verildiği, olay gününden bir gün önce kızı ...’ı yanına alan katılanın, olay günü sabah saat 10.00 sıralarında ...’ı sanığa teslim etmek üzere tanık ...’in evine geldiği, kapıyı sanığın açtığı, katılanın bir ayağını daire içerisine attığı, bu sırada ...’ın ağlaması üzerine sanık ile katılan arasında münakaşa yaşandığı, sesleri duyan tanık ...’in kapıya gelip torunu ...’ı sanıktan aldığı, katılanın tanık ...'i görmesi üzerine ayağını geri çektiği, sonrasında sanığın katılanı iteklediği, katılanın ise sanığın omzuna vurduğu, apartman boşluğunda sanık ile katılan arasında boğuşma yaşandığı, yaşanan olaylar sonucu sanığın sol omzunda hayati fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek ölçüde kemik kırığı oluştuğu, katılanın ise yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığı olayda; katılanın mahkeme kararı uyarınca kızı ...’ı her ayın belirli günlerinde alıp ertesi gün sanığa teslim ettiği, katılanın, suç tarihinde yaklaşık 20 aylık olan kızı ...’ı sanığa teslim etmek için sanığın ikametine kadar gelip kapı önünden kızını sanığın kucağına vermesinin olağan bir durum olduğu ve bu duruma sanığın rızasının bulunduğu, katılanın, içeriye girmek amacıyla bir ayağını kapı önüne koyduğu iddia edilmiş ise de, kızını teslim anında sanığın kucağına vermek için öne doğru hamle yapması nedeniyle de adımını içeri atmış olabileceği, zira katılanın kızını teslim ettikten sonra tanık ...’in de yanlarına gelmesi üzerine adımını geri çektiği, bu nedenle savunmada ileri sürüldüğü gibi korunması gereken bir hakka yönelmiş saldırı olmadığı, kayınvalidesinin evde olduğunu gören ve geri çekilen katılanın saldırı gerçekleştirme ihtimalinin de bulunmadığı, ayrıca katılanın, sanığa cinsel davranışta bulunduğuna dair iddiaların tanık ... tarafından doğrulanmadığı gibi buna ilişkin bir dava da olmadığı, dolayısıyla sanığın zorunlu olarak kendisini savunmasını gerektiren bir hâlde olduğundan bahsedilemeyeceği, bu nedenle 'savunmanın zorunluluğu' şartının gerçekleşmediği ve meşru savunma şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire onama kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.