Ceza Genel Kurulu 2011/10-154 E. , 2011/188 K.
İtirazname: 2011/148515
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi : GİRESUN Ağır Ceza
Günü : 24.03.2009
Sayısı : 5-60
Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık Y. A..’ın, 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 62/1, 52/2, 53/1-3, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 1.660 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, mahsuba, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Giresun Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2009 gün ve 5-60 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 11.01.2010 gün ve 19832-2 sayı ile; “Yeni Türk Lirası olarak hükmedilen adli para cezasının Türk Lirasına çevrilmesi” suretiyle düzeltilerek onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.06.2011 gün ve 148515 sayı ile;
“Uyuşmazlık, sanığa isnat edilen fiilin sübutuna ilişkindir. Yerel mahkeme yargılama sonucu sanığın müsnet suçu işlediği konusunda vicdani kanaatini, haklarında aynı iddianame ile dava açılan ancak bilahare tefrik kararı verilen B. T.. ve Y.K..’ün beyanlarına dayandırmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığımızın bozma talepli tebliğnamesini karşı düşünceyle uygun görmeyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi ise onama kararına gerekçe olarak;
Olayla ilgili tutanak içeriğini, haklarında aynı olaydan dolayı uyuşturucu kullanma suçundan kamu davası olan ve bu davadan tefrik edilerek görülmeye devam edilen sanıklar B..ve Y..’ın anlatımlarını, sanığın dolaylı kabulünü, dosya içerisindeki diğer bilgi ve belgeleri göstermiştir.
Gerek yerel mahkemenin, gerekse Yargıtay 10. Ceza Dairesinin mahkûmiyete esas aldıkları gerekçenin aşağıda irdelendiği üzere kanımızca dayanakları bulunmamaktadır.
Şöyle ki;
1- Olayla İlgili Tutanak:
Öncelikle belirtmek gerekir ki, olayla ilgili üç adet tutanak bulunmaktadır. Ancak gerek 20.11.2008 tarihli tutanak, gerek aynı tarihli yakalama ve geçici muhafaza altına alma tutanağı ve gerekse 21.11.2008 tarihli ev arama tutanağında açıkça görüldüğü üzere, kamu davasına konu 13 gram esrar maddesi B. T..’de yakalanmış, sanığın ise ne üzerinde, ne de evinde herhangi bir suç unsuruna rastlanmıştır. Dolayısıyla söz konusu tutanakların sanık aleyhine yorumlanacak içerikleri bulunmamaktadır.
2- Sanıklar B.. ve Y..’ın Anlatımları:
a) Üzerinde 13 gram esrar maddesi bulunan B. T.., aşamalardaki beyanında uyuşturucuyu sanıktan kendisinin değil, Y. K..’ün aldığını söylemiş ve bu anlatımların bütününden alış verişe bizzat tanık olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla görgüye dayalı bilgisi olmayan ve aşağıda açıklandığı üzere esas itibariyle sanık Y. K..’ün anlatımına dayanan bu sanığın beyanına itibar etmek isabetli değildir.
b) Mahkemenin ve Yargıtay 10. Ceza Dairesinin beyanlarına itibar ettiği diğer sanık Y.K..ise; soruşturma aşamasındaki kolluk ifadesinde esrar maddesini sanık Y..’den sanık B. T.. ile beraber aldıklarını söylerken, savcılık ve mahkemedeki anlatımlarında, uyuşturucuyu Y..’den kendisinin aldığını, B.T..in evin aşağısında başka bir yerde beklediğini belirtmiştir.
Görüldüğü gibi, sanık B. T..’in alım satım konusunda sanık Y..ile doğrudan bir teması yoktur. Üzerinde yakalanan esrar maddesi, 25 Lira karşılığında sanık Y..’dan devraldığı uyuşturucudur. Sanığın kolluk anlatımı ile savcılık ve mahkeme önündeki beyanı farklı ise de, mahkeme önünde ikrar ettiği bu fiil, uyuşturucu madde ticareti bağlamında TCK’nın 188/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken devretme olgusudur. Bu sanığın esrarı ticaret maksadı olmaksızın sanık Y..’den alarak B..’a verdiği yönündeki beyanı etkin pişmanlık hükümlerinden yaralanmaya yönelik suç atma niteliğindeki ifadelerdir ve bu yönüyle itibar edilmesi mümkün değildir.
3-Sanığın Dolaylı Kabulü:
Sanık Y. A..’ın aşamalardaki beyan ve savunmalarında doğrudan veya dolaylı bir kabulü yoktur. Dolayısıyla 10. Ceza Dairesinin bu yöndeki gerekçesinin yeterli dayanağı bulunmamaktadır.
4-Dosyadaki diğer bilgi ve belgeler:
Yargıtay 10. Ceza Dairesinin bu gerekçesinin de herhangi bir somut dayanağı yoktur.
Öte yandan sanıkların anlatımlarına göre, Y. K.. ile sanık Y. A..arasında . .. nolu telefonla irtibat kurulmuştur. Ancak bu önemli ayrıntı konusunda dosyada bir delil bulunmadığı gibi soruşturma ve kovuşturma aşamasında herhangi bir inceleme de yapılmış değildir.
Ceza muhakemesi, geçmişte yaşandığı iddia edilen bir olayın gerçekten meydana gelip gelmediği, meydana gelmiş ise bunun fail tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği ve olayın ceza hukuku açısından sonuçlarının belirlenmesi amacıyla yapılmaktadır. Bu yapılırken uyuşmazlık konusu olan olayı temsil eden ve mahkeme önünde canlandırılmasına yarayan bazı araçlardan faydalanılır ki, bunlara ‘delil, kanıt, ispat vasıtası’ denmektedir. Doktrinde çeşitli açılardan değişik sınırlandırmalar yapılmakla birlikte, bir ayrıma göre delillerin üç çeşidi olup; bunlar, ‘beyan, belge ve belirti’dir. Beyan ve belge delilleri, somut olaya özgü, onu doğrudan ispat etmeye yarayan deliller olup; beyanlar kendi içinde ‘şüpheli / sanık beyanı, tanık beyanı, sanıktan başka tarafların beyanı’ örneğin katılan, malen sorumlu ve benzerlerinin beyanı olarak üçe; belgeler ise yine kendi içinde, ‘yazılı belgeler, şekil tespit eden belgeler ve ses tespit eden belgeler’ olarak üçe ayrılmaktadır. Delillerin üçüncü türünü oluşturan ‘belirtiler’ de yine kendi içinde ‘doğal belirtiler’ örneğin sperm, kan gibi ve ‘yapay belirtiler’ örneğin giyilen üniforma, eşyanın kime ait olduğunu gösteren harfler ve benzeri şekilde ikiye ayrılmaktadır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek araştırıldığından kural olarak her şey delil olup, belli hususların belli delillerle ispat edilmesi gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bununla birlikte, delilin bazı özelliklerinin bulunması ve bu bağlamda gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici ve müşterek olması, ayrıca hukuka aykırı da olmaması gerekir.
Dayanak ve gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere, gerek yerel mahkeme mahkûmiyet hükmünün, gerekse Yargıtay 10. Ceza Dairesi onama kararının dayanağı olarak gösterilen deliller, anılan kapsamda sanığın mahkûmiyetini gerektirecek nitelik ve yeterlilikte değildir. Önemle ifade etmek gerekir ki yargılama sonucunda fiilin fail tarafından işlendiğinin ispat edildiğinden söz edilebilmesi için, mahkemenin hukuk düzeninin kabul ettiği araçlarla bu konuda tam bir vicdani kanaate ulaşması zorunludur. Aksi takdirde, yani şüphe tam olarak yenilemiyor ve kesin bir kanaate ulaşılamıyorsa ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereğince beraatına karar verilmesi zorunludur” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına ve bozma gerekçesine göre sanığın tahliyesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Giresun İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan istihbari çalışmalar sonucunda, il merkezinde bulunan belediyeye ait umumi tuvaletlerde zaman zaman uyuşturucu madde kullanıldığı bilgisinin alınması üzerine belirtilen adresin belirli aralıklarla kontrol edildiği, 20.11.2008 günü saat 13.30 sıralarında kontrol amacı ile bahse konu adrese gelen emniyet görevlilerinin, kimlikleri daha sonra tespit edilen B.T.. ve G.K.. isimli şahısların birlikte tuvalete girdiklerini ve birkaç dakika sonra da tuvaletten çıktıklarını görerek adı geçen şahısları durdurdukları, B.T.. isimli şahsın montunun sağ dış üst cebinde yarısı dışarıdan gözükür vaziyette gazete kâğıdına sarılı bir madde olduğunun görülmesi üzerine şahıstan gazete kâğıdının istenildiği, sarılı vaziyette olan gazete kâğıdı açıldığında, suça konu esrarın ele geçirildiği, adı geçen şahsın üzerinde yapılan aramada ayrıca ondört adet esrar sarımında kullanılan ve “çarşaf” olarak tabir edilen sigara kâğıdı bulunduğu, G. K..isimli şahsın, ele geçirilen esrar maddesi ile herhangi bir ilgisi bulunmadığının tespit edildiği, B. T..’in tüm aşamalarda; Y. K.. isimli arkadaşı ile uyuşturucu madde almak konusunda anlaştıklarını ve arala¬rında 25’er Lira para topladıklarını, Y. K..’ün kendisine ait cep telefonu ile Y. A..’ı arayarak kendisinde uyuşturucu bulunup bulunmadığını sorduğunu, Y. A..’ın da Y. K..’ü evine çağırdığını, kendisinin Y. A..’ın evine gitmediğini, evin biraz uzağında beklediğini, Y.K..’ün, Y. A..’ın evine gidip üzerinde yakalanan esrarı aldığını beyan ettiği, Y. K..’ün de B.T..’de ele geçen maddenin, Y. A..’dan aldığı esrar olabileceğini, kendisinin önce telefon açtığını, daha sonra Y. A..’ın evine gidip 50 Lira karşılığında uyuşturucu maddeyi satın aldığını, Y. A.. ile aynı köylü olduklarını, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını belirttiği,
Y. K.. ve B.T.. hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan açılan kamu davasının bu davadan tefrik edildiği,
Sanık Y. A..’ın, suçlamayı kabul etmediğini, B. T..’i tanımadığını, Y. K..’ü aynı köylü olmaları nedeniyle tanığını, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını savunduğu,
20.11.2008 tarihli tartı tutanağına göre ele geçirilen esrarın daralı ağırlığının 22 gram, net ağırlığının 13 gram olduğu,
Adli Tıp Kurumu Trabzon Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesinin 18.12.2008 tarihli raporundan; safi ağırlığı 12.05 gram olan bitkisel maddenin, kenevir bitkisinin tohum, tomurcuklu tepe, sap, sapçık ve yapraklarından ibaret olduğu, bu miktar kenevir bitkisinden elemek suretiyle 4.09 gram toz esrar elde edilebileceği, kullanılmamış sigara kâğıtlarının uyutucu uyuşturucu maddelerden herhangi biri ile bulaşıklı olmadığının saptandığı,
Sanığın evinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı,
Dosya içerisinde bulunan adli sicil kaydına ve bilgi formuna göre sanığın, uyuşturucu madde kullanma ve uyuşturucu madde ticareti suçlarından sabıkalı olduğu,
Savunmasında da başka bir eylemi nedeniyle uyuşturucu madde ticareti suçundan aynı mahkemece yargılandığını ve ceza aldığını, dosyanın temyiz aşamasında olduğunu beyan ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza yargılaması, sanığın bir suç işlediği yönünde, hakkında kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte şüphe bulunup bulunmadığının tespit edildiği soruşturma evresi ile başlar ve hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte delil elde edilememesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına, dava açılmasını gerektirir nitelikte kanıt bulunması durumunda ise iddianame düzenlenerek açılan kamu davası sonucunda yasada belirtilen hükümlerden birinin verilmesi ve bu hükmün kesinleşmesi ile sona erer. Kovuşturma evresi sonunda değerlendirilen deliller suçun işlendiği hususunda yeterli vicdani kanı oluşturuyorsa mahkûmiyet hükmü kurulacak, aksi durumda sanığın beraatına karar verilecektir.
Ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmada kullanılan kanıtlardan birisi de “beyan” delilidir. Beyan; tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir. Özellikle tanık anlatımı, eylem hakkında beş duyuya dayalı bilgisi bulunan üçüncü kişilerin beyanı olması, soruşturmayı esaslı surette kolaylaştırması, özgür iradeyle verilip gerçeğe uygun olduğunun saptanması durumunda hâkimin vicdani kanaatinin oluşumunda olumlu katkısının bulunması itibariyle önemli bir sübut vasıtasıdır.
5271 sayılı CYY’nın “Delilleri Takdir Yetkisi” başlıklı 217. maddesinde;
“1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, vicdani kanıt sisteminin geçerli bulunduğu ceza yargılaması hukukumuzda, özgür iradeye dayalı olan tanık beyanlarının da dosyada varlığını koruyan diğer tüm kanıtlar gibi hâkim tarafından serbestçe takdir edilip değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan açılan kamu davası ile birlikte aynı iddianameyle haklarında uyuşturucu madde kullanmak suçundan açılan kamu davası yerel mahkemece tefrik edilen ve yargılama aşamasında tanık sıfatıyla dinlenen Y. K.., aşamalarda, ısrarla ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde, B. T..’de yakalanan esrar maddesini Y. A..dan kendisinin satın aldığını beyan etmektedir. B.T. de tanık Y..’ın anlatımıyla örtüşecek şekilde söz konusu esrar maddesinin, Yalçın Kök tarafından Yüksel Atar’dan evine gidilip alındığını belirtmiştir. Sanık Y.A.., B.T..’i tanımadığını, Y. K..’ü ise aynı köylü olmaları nedeniyle tanıdığını, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını, ancak Y.K..’ün, askerdeyken kendisine telefon açarak uyuşturucu madde istediğini, kendisinin telefonlarına cevap vermediğini ve uyuşturucu madde göndermediğini, bu nedenle kendisine husumet beslemiş olabileceğini, 19.11.2008 günü Y. K..’ün kendisini aradığını ve evine gelmek istediğini, akşam evinde buluşup votka içtiklerini belirtmektedir. Bu savunma, tanık beyanlarını ve özellikle telefon görüşmesini doğrulamakta, Y.K..’ün sanıkta uyuşturucu madde bulabileceğini bildiğini ortaya koymaktadır.
Tanıkların tüm beyanları dosya içeriği ile uyumlu ve kendi içerisinde tutarlı olup, sanığa iftira atmalarını gerektirecek herhangi bir kuşkulu durum da söz konusu değildir. Kaldı ki yerel mahkeme, mahkûmiyet hükmünü, sanık savunmalarıyla da doğrulanan sanık ile Y.K.. arasında gerçekleşen telefon görüşmesi ve buluşma ile B.T..’in beyanına dayandırmaktadır. Bu durum karşısında yerel mahkemece hükme esas alınan kanıtlar, dosya içeriğine uygun, olayı temsil edici ve mahkûmiyete yeterlidir.
Bu itibarla, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 188/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.