6. Ceza Dairesi 2016/5573 E. , 2018/6013 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)
SUÇ : Yağma, silahlı suç örgütü kurmak, suç örgütüne üye olma, suç örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek, tefecilik, tefeciliğe aracılık etme, 6136 sayılı Yasaya aykırılık, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
HÜKÜM : Mahkumiyet, Beraat
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık ... savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/09/2016 günlü kenar yazısı ile Dairemize gönderilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Hükmedilen cezaların süresine göre; sanık ... savunmanının hükmedilen cezaların süresine göre duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318 ve 421.maddeleri gereğince REDDİNE,
Katılanlar ... ve ...'na karşı sanık ... hakkında yağma suçundan, katılan ...'a karşı sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ve katılan ...'ye karşı sanıklar ... ve ... hakkında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davaları ile ilgili dava zamanaşımı süresi içerisinde bir karar verilmesi mümkün görülmekle yapılan incelemede;
1- Sanık ... hakkında silahlı suç örgütü kurmak suçundan kurulan hüküm ile katılan ...'a karşı sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlere yönelen temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK'nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün kısmen isteme uygun olarak ONANMASINA,
2- Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olma suçundan kurulan, sanıklar ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçundan kurulan, sanık ... hakkında katılan ...'a karşı tehdit suçundan kurulan, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan hükümler ile sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümlere yönelen temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Suçların işlendiği 2005 ve 03.02.2006 tarihleri ile inceleme tarihi arasında sanıklar hakkında uygulanan TCK'nın 220/2-3-7, 106/1, 241/1 ve 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddelerinde öngörülen cezaların tür ve süresine göre, 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e, 67/4. maddelerinde yazılı 12 yıllık uzamış zamanaşımı süresinin geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan hazine vekilinin, o yer Cumhuriyet Savcısının, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... savunmanları ve sanık ... ile savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanunun 8/1.maddesi aracılığıyla 1412
sayılı CMUK'nın 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
3- Katılan ...'ye karşı sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında zincirleme tehdit suçundan kurulan hükümlere karşı; katılanlar ... ve ...'a karşı sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlere karşı; katılan ...'a karşı sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlere karşı; katılan ...'na karşı ... hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlere karşı yapılan temyiz istemlerinin incelenmesinde;
a)Katılan ... ile ...'ın sanık ... vasıtasıyla sanıklardan ...'dan çeklerini kırdırmak suretiyle borç aldığının ve yine katılan ... ve ... ... sanık Sanık ... aracılığı ile tefecilik yapan sanık ...’den faiz karşılığında borç para aldığının taraf beyanları ile sabit olduğu, ancak alacak ve borç durumunun açık ve denetime imkan verecek şekilde tespitinin yapılmadığının anlaşılması karşısında; öncelikle alacak ve borç durumunun defter ve kayıtların, ödeme yapıldığı iddia olunan banka kayıtlarının, devir edilen araç bedellerinin incelenip tanıklarda dinlenerek belirlenmesi, biriken borç ile tahsil edilen miktarlar arasında açık bir orantısızlık olup olmadığının ortaya konulması ve sonucuna göre borç veren sanıklar ... ve ...'in eylemlerinin yağma mı yoksa yağmada daha az cezayı gerektiren hal başlıklı TCK'nın 150/1. maddesi kapsamında mı kaldığının belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi ile yazılı şekilde hüküm kurulması
b)Sanık ... ile katılan ... arasındaki alacak borç ilşkisinin tarafı olmayan sanıklar ..., ..., ..., ..., ve ...'un bu alacağın tahsili için katılanı yemek yedikleri restaurantta korkutarak, kaldıkları ... Otel'e iki farklı tarihte çağırarak darp edip, çek bedellerini ödeyeceğine dair protokol imzalattıkları ve yeni çekler keşide etmesini sağlayacak şekilde ölümle tehdit ettiklerinın anlaşılması karşısında; sanıkların yağma suçundan cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde yağma suçunda daha az cezayı gerektiren hal başlıklı TCK'nın 150/1. maddesi uyarınca tehdit suçundan hüküm kurulması
c) Katılan ... ile sanık ... arasındaki alacak borç ilişkisinin tarafı olmayan sanıklar ... ve ...'ın katılanın işyerine sık sık giderek borcu ödemesi gerektiğini, ...'ın şakası olmadığını, dağa kaldırıp öldüreceklerini söyleyerek katılandan yeni çek aldıkları, daha sonra devreye ...'un da girmesiyle katılanı iki kez ... Otel'e çağırdıkları, sanıklar ... ve ...'nın katılanı darp ettikleri, ölümle tehdit ederek baskı altında protokol imzalamaya razı etttikleri, katılanın işyerinde protokol imzalamaya gidildiğinde katılanın önceden verdiği çeklerin iade edilmemesi nedeniyle protokolü imzalamaksızın Marmaris'e kaçması sonrasında katılanın çocuklarını takip edip telefonla aradıkları, katılanı, ailesine zarar vereceklerini söyleyerek tehditlerini sürdürdükleri ve korkan katılanın davetiyle Marmaris'e gidip protokol imzalattıkları anlaşılan olayda; alacak borç ilişkisinin tarafı olmayan sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında, katılan ...'a karşı yağma suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde yağma suçunda daha az cezayı gerektiren hal başlıklı TCK'nın 150/1. maddesi uyarınca tehdit suçundan hükümlülükleri cihetine gidilmesi
d) Sanıklardan ... hakkında katılan ...'a karşı yağma suçundan 5271 sayılı CMK'nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış dava bulunmadığı gözetilmeden, yargılamaya devamla hüküm kurulduğu anlaşıldığından, sanık hakkında dava açılması sağlanarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin dikkate alınmaması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması
e) Katılan ...'ın sanıklardan ...'den faizle borç para aldığı, bir kısmını ödeyemediği, bu borç ilişkisinin tarafı olmayan sanıklar ... ve ...'ın katılanın işyerine giderek katılanı ölümle tehdit ettikleri, 'biz sana para bulduk ödeyeceksin sonra bize ödersin'' diyerek sanık ...'in yanına götürüp para verdikleri, yeni senet imzalattıkları, verdikleri parayı sanık ...'e götürerek ödettikleri, bu senedi de tahsil için her gördükleri yerde katılandan para istedikleri, sanıklar ..., ... ve ... katılanı yere yatırıp darp ettikleri, ... silah olduğu, Toros marka araca bindirip ... mahallesindeki ormanlık alana götürdükleri, boş kağıda ''...'e 1 ay içerinde 2 milyar ödeyeceğim'' şeklinde yazdırdıkları, cebindeki 15 TL'yi yağmaladıkları anlaşıldığından katılan ... ile sanık ... arasındaki alacak borç ilişkisinin tarafı olmayan sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında katılan ...'a karşı yağma suçundan hüküm kurulması gerektiği dikkate alınmadan yazılı şekilde yağma suçunda daha az cezayı gerektiren hal başlıklı TCK'nın 150/1. maddesi uyarınca tehdit suçundan hüküm kurulması yoluna gidilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, ... ve savunmanı ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, CMUK'nın 326/son maddesince sanıkların ceza miktarı yönünden
kazanılmış hakları saklı kalmak suretiyle hükmün açıklanan nedenlerle isteme kısmen aykırı olarak Üye ...'un genel usule ilişkin muhalefetiyle oy çokluğu ile BOZULMASINA, 27/09/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
KARŞI OY :
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan
./..
salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1 – Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.