Ceza Genel Kurulu 2011/3-205 E. , 2011/291 K.
İtirazname : 2011/184499
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : SARIKAYA Asliye Ceza
Günü : 12.03.2008
Kasten yaralama suçundan sanık F. A.’ın 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 3-e, 87/1-c, 29, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın aynı Yasanın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin, Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.03.2008 gün ve 115-14 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 08.06.2011 gün ve 184499 sayı ile;
“Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş ve fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 50/3. maddesi uyarınca anılan maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet bulunmadığı” görüşüyle yasa yararına bozma yoluna başvurulmuştur.
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.06.2011 gün ve 8912-8792 sayı ile;
“Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünceler yerinde görüldüğünden Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 12.03.2008 tarih ve 2007/115-2008/14 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 25.07.2011 gün ve 184499 sayı ile;
“…5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ve olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumundaki bozma nedenleri CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında dört bent halinde sırasıyla gösterilmiştir.
Mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 sayılı CMK’nun 309/4-b bendinde sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Buna göre mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.
CMK’nun 309/4-d bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Özel Dairesince doğrudan hükmedilmesi gerekmektedir. Bu durumda yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay Ceza Dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararında doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, incelemeye konu dosyaya bakıldığında, hükümlü Ferhat Ağdağ’ın daha önceden hapis cezası cinsinden mahkumiyeti bulunmaması ve suç tarihinde on sekiz yaşını ikmal etmemiş olması nedeni ile hakkında tayin olunan kısa süreli 8 ay 10 gün hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılan seçenek yaptırımlardan birine çevrilmemesi yerinde değildir. Bu nedenle, Özel Dairenin kanun yararına bozma istemini kabul ederek hükmü bozması yasaya uygun ise de, bozma nedeni, CMK’nun 309/4-d maddesi kapsamında kalıp, buna göre de yeniden yargılama yasağı bulunduğundan, kısa süreli hapis cezasını fıkrada yazılı bulunan seçenek yaptırımlardan birine çevirmesi yerine müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar vermesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, yasa yararına bozma istemi doğrultusunda 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki yetkiye göre karar verilmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma istemi üzerine, sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmamasına ilişkin bozma nedeninin, CYY’nın 309/4-d maddesi kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş bulunan ve suç tarihinde 15-18 yaş grubunda bulunan sanık hakkında kasten yaralama suçundan kamu davası açıldığı,
Yerel mahkemece sanığın 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 3-e, 87/1-c, 29, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın aynı Yasanın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verildiği,
Temyiz edilmeksizin kesinleşen hükümle ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, tayin olunan hapis cezasının aynı Yasanın 50/3. maddesi uyarınca 1. fıkrada sayılan seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulduğu,
Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu, 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Yasa maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün yasa yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, yasa yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Uyuşmazlık konusunun çözümü için özellikle CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendindeki, “savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemleri”nden neyin anlaşılması gerektiğinin de açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Sanığın sorgusunun CYY’nın 147. maddesine uygun olarak yapılmaması, suç niteliğinin değişmesi halinde anılan Yasanın 226. maddesine uygun olarak ek savunma hakkının verilmemesi, Yasanın 216. maddesi uyarınca hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi, bu usul işlemlerine örnek olarak verilebilirse de, bentte kast edilen usul işlemleri bunlarla sınırlı değildir. Ancak bendin bu hükmünü, her tür usul işlemi şeklinde değil, sanığın hukuki durumunu etkileyen veya değiştirme olasılığı bulunan usul işlemi olarak yorumlamak gerekmektedir. Aksi kabul her türlü yasaya aykırılığı bu kapsamda değerlendirme sonucunu doğurur ki, bu da yasa yararına bozma kurumunun ve yasa koyucunun amacı ile bağdaşmayan bir çözüm olacaktır.
Yine aynı şekilde, hükmün 5271 sayılı Yasanın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesi, hükümde 230. maddesine aykırı olarak sabit kabul edilen olaya ve uygulamaya yer verilmemesi, görevsiz mahkemece hüküm kurulmasına ilişkin hukuka aykırılıklar da 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b bendi kapsamında değerlendirilmelidir.
Diğer taraftan, 5237 sayılı TCY’nın 50/3. maddesi ile daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla 18 yaşını doldurmamış olanlar için mahkûm olunan 1 yıl ve daha az süreli hapis cezalarının, aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu kılınmış, herhangi bir takdire bağlanmamıştır. Bu nedenle maddede yazılı koşulların oluşması halinde başka herhangi bir değerlendirme yapılmadan özgürlüğü bağlayıcı ceza seçenek yaptırımlardan birisine dönüştürülecektir.
Yasa yararına bozma istemi üzerine yapılan değerlendirmede, mahkûmiyet hükmü kurulurken anılan Yasa'nın 50/3. maddesinde düzenlenen zorunluluğa uyulmamış olmasına ilişkin hukuka aykırılık, yukarıda yer verilen açıklamalara göre 309. maddenin 4. fıkrasının (b) bendinde sayılan mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerinden sayılmayacaktır. Böyle bir hukuka aykırılığı içerir hüküm, aynı maddenin 4. fıkrasının (a) bendindeki 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karar ya da (c) bendindeki davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerden de değildir. O halde, sözkonusu hukuka aykırılık (d) bendinde sayılan hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hallerinden olup, Yargıtay ilgili dairesince doğrudan uygulama yapılacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 günlü 180-233 ve 181-234 sayılı kararlarında da, Özel Dairece, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine karar verilmiş olmasının CYY'nın 309/4-d maddesi uyarınca yerinde bir uygulama olduğu kabul edilmiştir.
Öte yandan, 5271 sayılı CYY’nın “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına başvurması” başlıklı 310. maddesi, “(1) 309 uncu maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına olarak re'sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilir.
(2) 309 uncu madde gereğince Adalet Bakanlığı tarafından başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kullanılamaz” hükmünü içermektedir.
Buna göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da 309. maddenin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallere özgü olmak üzere yasa yararına bozma yoluna başvurma yetkisi bulunmaktadır. Yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunan ve Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip hukuka aykırılığın bizzat giderilmesi gereken hallerde Yargıtay C.Başsavcısı bu yetkiyi kullanabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükümlünün 5237 sayılı TCY’ nın 86/1, 3-e, 87/1-c-son, 29, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünde, kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ancak aleyhine yasa yararına bozma yoluna başvurulan hüküm, davanın esasını çözmeyen bir karar ya da davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hüküm olmadığı gibi, hükümde yer alan hukuka aykırılık da mahkûmiyete ilişkin hükmün davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerinden de değildir. 5271 sayılı TCY’nın 309/4-d maddesi uyarınca hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hallerden olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi zorunludur.
Diğer taraftan, her ne kadar Özel Daire kararında Adalet Bakanlığının Yasa yararına bozma istemine dayanan tebliğnamedeki düşüncelerin yerinde görüldüğü belirtilmiş ise de, yerel mahkeme hükmü aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurulmuştur. Başsavcılığın yasa yararına bozma yoluna başvurma yetkisi 5271 sayılı CYY'nın 310. maddesi uyarınca aynı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallere özgü olarak kullanılabilir. Somut olayda da anılan maddenin 4. fıkrasının (d) bendine uyan bir aykırılık söz konusu olup yasa yararına bozma başvurusu Yargıtay C. Başsavcılığının yetkisi kapsamındadır.
Açıklanan nedenlerle, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi” nedeniyle hükmün yasa yararına bozulması isabetli ise de; CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara dönüştürülmesine karar verilmesi gerekirken, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının kabulüne ve Özel Daire kararının kaldırılmasına ve CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; “kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmamasına ilişkin hukuka aykırılığın yerel mahkeme tarafından giderilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 22.06.2011 gün ve 8912-8792 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak CYY’nın 309/4-d maddesindeki yetkiye göre karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.