1. Hukuk Dairesi 2021/4543 E. , 2022/3603 K.
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: GÜRÜN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin kararın, davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; İlk Derece Mahkemesi kararının verildiği tarih itibariyle, değer yönünden kesin olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; dava konusu 129 ada 3 parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 1 dönümlük bölümünün müvekkiline babasından taksimen kaldığını, müvekkilinin eklemeli olarak 70 yıllık zilyetliğinin bulunduğunu, bu yerin müvekkilinin özel harman yeri olduğunu ileri sürerek, taşınmazın nizalı bölümünün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olmadığı gibi davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının da oluşmadığını, Mahkemece yapılacak araştırma ve inceleme sonunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Gürün Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/02/2019 tarih, 2016/179 Esas, 2019/38 Karar sayılı kararıyla; nizalı taşınmazın, 129 ada 3 parsel sayılı taşınmazın teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümü olduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi ve ziraat mühendisi bilirkişi raporlarından, nizalı taşınmaz bölümünde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, dava konusu 129 ada 3 parsel sayılı taşınmazın, teknik bilirkişinin 04/09/2018 tarihli raporuna ekli krokide, yeşil renk ve (A) harfi ile gösterilen 962,55 metrekarelik bölümünün tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, süresi içinde davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalı Hazine temsilcisi istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmak için yeterli olmadığını, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların birbiriyle anlaşmış gibi aynı şekilde beyanda bulunduklarını, dosya arasında bulunan bilirkişi raporlarının yetersiz ve soyut olduğunu, kaldı ki dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olmadığını beyan ederek, istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 06/02/2020 tarih, 2019/1755 Esas, 2020/181 Karar sayılı kararıyla; dava dilekçesinde dava değerinin 2.000,00 TL olarak gösterildiği ancak Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucunda bilirkişilerden aldırılan raporlardan, dava konusu taşınmaz bölümünün değerinin 1.555,00 TL olduğunun anlaşıldığı, bu haliyle dava değerinin HMK'nın 341/2. maddesi uyarınca, karar tarihi itibariyle kesinlik sınırı olan 4.400,00 TL’nin altında kaldığı ancak Mahkemece bu hususta bir karar verilmeksizin dosyanın istinaf incelemesine gönderildiği gerekçesiyle,
Gürün Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/02/2019 tarih, 2016/179 Esas, 2019/38 Karar sayılı kararı miktar itibariyle kesin olup, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağından, davalı Hazine temsilcisinin istinaf kanun yoluna başvurma talebinin HMK'nın 341/2, 346 ve 352/1 maddeleri uyarınca reddine, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK'nın 346/2 maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 1 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içerisinde, davalı Hazine vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçelerinin içeriğini tekrarla, Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin karar vermek için yeterli olmadığını ve bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın değerinin düşük gösterildiğini beyan ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Kadastro sonucunda Sivas/ .../ ... köyü çalışma alanında bulunan 129 ada 3 parsel sayılı 26.031,87 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerlerden olup, emek ve masraf sarfı yapılarak tarım arazisine dönüştürülmesi mümkün yerlerden olduğu ve kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmadığı gerekçesiyle, hali arazi vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Dava; tespit öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesi şöyledir.
“Kadastro mahkemesinin veya otuz günlük askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.”
3.2.2. 2709 sayılı T.C. Anayasası'nın 36. maddesi şöyledir.
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
3.3. Değerlendirme
Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının sac ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22/07/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile 'Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüde yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, istinaf kanun yoluna başvuru talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olduğu söylenemez.
Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, İlk Derece Mahkemesi kararının değer itibariyle kesin olduğundan bahisle istinaf incelemesinin yapılmamış olması, yukarıda değinilen yasal düzenlemelere aykırıdır.
Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, dava değeri dikkate alınarak istinaf kanun yoluna başvuru talebinin reddine karar verilmesi hatalıdır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz talebinin kabulü ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, istinaf kanun yoluna başvuru talebinin reddine ilişkin olarak verilen kararının, (V/3.3) numaralı paragrafta açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, HMK’nın 373. maddesi uyarınca dosyanın istinaf incelemesi yapılması amacıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 28/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın istinaf talebi, değer itibariyle istinaf sınırının altında olduğu gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle istinaf incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ve istinafa ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinin 2. fıkrası ise “Miktar veya değeri 10.280 Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” demek suretiyle istinaf sınırını belirlemiştir.(miktar güncellenmiştir) Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır. Diğer yandan kanun yolu denetiminde sınır getiren tüm yasa maddeleri için aynı uygulamaya gidilmesi halinde bütün kararlara karşı kanun yolu denetimi açılacak ki bunun kabulü mümkün değildir.
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 2.000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 1.555, TL olarak belirlendiği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun değerden reddedildiği, temyiz talebinin ise ek karar ile değerden reddedilmediği, Bölge Adliye Mahkemesinin, istinaf talebinin değer yönünden reddine ilişkin kararın temyize geldiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından taşınmaz değerinin istinaf inceleme sınırının altında olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararı doğru olmakla birlikte, değerin düşük olması nedeniyle temyiz sınırının altında kaldığı için Bölge Adliye Mahkemesince ek karar ile temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekirken bu yönde bir karar verilmemiş ise de Temyiz Merciince de temyiz incelemesinin değerden reddedilebileceği gözetilerek, temyiz talebinin değerden reddine karar verilmesi gerekirken farklı gerekçeyle kararın bozulması yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.