1. Hukuk Dairesi 2022/2617 E. , 2022/3619 K.
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın, davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karar, süresi içinde davalı Hazine vekili ile davacı ... vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; duruşma günü olarak saptanan 22/10/2021 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av.... ile davalı Hazine vekili Av....... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, Gemlik ilçesi Küçükkumla çalışma alanında bulunan ve 3402 sayılı Kanun'un geçici 8. maddesi uyarınca yapılan kadastro çalışmaları sonucunda Hazine adına tarla vasfı ile tespit ve tescil edilen 252 ada 541, 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine, tescil koşullarının oluşmadığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalı vekili, davacı yönünden belgesiz araştırması yapılmadığını, komşu parsel kayıtlarının getirtilerek uygulanmadığını, zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığının yeterince araştırılmadığını ileri sürerek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 19.04.2019 tarihli ve 2018/768 Esas, 2019/378 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazlardan 252 ada 541 parsel sayılı taşınmazın eğimi % 20-25 olsa da en eski tarihli hava fotoğrafı ve memleket haritasında tarım alanı vasfında olduğu, yine 551 ve 556 parsellerin ek bilirkişi rapor ve krokisine göre (A) harfi ile gösterilen bölümlerinin eğimlerinin % 12’nin üzerinde olduğu, bu kısımların da en eski tarihli hava fotoğrafı ve memleket haritasında tarım alanı vasfında oldukları, (B) harfi ile gösterilen bölümlerinin ise çalılık vasfında olduğu gibi eğimlerinin de % 12’nin üzerinde olduğu, tarım alanı olarak görülen alanların davacı ve önceki malikleri tarafından tarla olarak kullanılırken daha sonra üzerine ... dikildiği, çalılık olarak gösterilen alanların ise öncesinde çalılık iken ilk maliklerince çalılığın temizlenerek tarla haline getirilip daha sonra ... dikildiği, 551 ve 556 sayılı parsellerin (B) harfi ile gösterilen bölümleri yönünden 6831 sayılı Yasanın 1/J maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulüne karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle, Mahkeme kararının HMK'nın 353/1-b.2. maddesi gereğince kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, 252 ada 541 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazların 06/02/2019 tarihli ek bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümlerinin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazların (B) harfi ile gösterilen bölümleri yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı vekili, taşınmazın orman sınırları dışında bulunduğu ve zilyetlikle taşınmaz edinmeye elverişli olduğu, tescil koşullarının da davacı yararına gerçekleştiğinin toplanan delillerle sübut bulduğu gerekçesiyle, davanın reddedilen kısmının bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı Hazine vekili, kabul kararı verilen taşınmaz bölümlerinin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle zilyetlikle iktisabının mümkün bulunmadığını ileri sürmüştür.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1/İ-) maddesine göre; sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarihli ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar ile 1/J-) maddesindeki düzenlemeye göre; funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmamaktadır.
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 8. maddesinde, “Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan tapulama veya kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan tapuda kayıtlı taşınmazlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerde ve çalışma alanı içinde orman olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan alanlarda, daha sonra kesinleşen orman kadastrosu sonucunda orman sınırı dışında kalan tapulu ve tapusuz taşınmazların 3402 sayılı Kanun hükümleri gereğince kadastrosu yapılır.
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.4. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinde, 'Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.'
3.2.5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesinde, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” hükümleri düzenlenmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre 252 ada 541 parsel sayılı taşınmaz yönünden (IV/3) no.lu paragrafta belirtilen şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
3.3.2. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişmeli 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazların 1963 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında çalılık olması nedeniyle tespit harici bırakıldığı, 3402 sayılı Yasa’nın Geçici 8. maddesi uyarınca tarla vasfı ile Hazine adına tespit ve tescilinin yapıldığı, tutanağın beyanlar hanesine de taşınmaz üzerinde bulunan ... ağaçlarının davacıya ait olduğuna dair şerh verildiği anlaşılmaktadır.
3.3.3. Somut olayda, taşınmazların kesinleşen orman kadastrosu dışında kaldığı, öncesinin orman olmadığı, içinde sık ve sıralı dikilmiş 35-45 yaşlı bakımlı ... ağaçlarının bulunduğu, taşınmazların imar ve ihyasının tamamlanarak tespit tarihinden önce 20 yılı aşkın süre ile davacı tarafından kullanıldığı, böylece zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu sabittir.
3.3.4. Hal böyle olunca, 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazlarda 06.02.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen bölümler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, 6831 sayılı Yasa’nın 1/J-) maddesine farklı anlamlar yüklenerek bu bölümler yönünden davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
VI. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1- Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, dava konusu 252 ada 541 parsel yönünden usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,
2- Davalı Hazine vekilinin dava konusu 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazlarda 06.02.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümler yönüyle temyiz itirazlarının REDDİNE,
3- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile HMK'nın 371. maddesi gereğince, dava konusu 252 ada 551 ve 556 parsel sayılı taşınmazlarda 06.02.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen bölümler yönünden Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan harcın yatırana iadesine, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, duruşma tarihinde yürürlükte olan 24/11/2020 tarihli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince duruşmaya gelen temyiz eden davacı vekili için 3.050,00 TL vekâlet ücretinin temyiz edilen davalı Hazineden alınmasına, 28/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri bir milyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. ... “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin her bir tarafın temyize getirdiği miktar bakımından (44.985 TL ve 46.170 TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800 TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.