18. Ceza Dairesi 2018/992 E. , 2018/8238 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesi
HÜKÜM : Beraat
KARAR
Yerel Mahkemece bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi amaçlanmış, kişilere, temiz, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı sağlanması hedeflenmiştir.
III - Yargılamaya Konu Olay
Suç tarihinde sanığın fabrika müdürü olarak görev yaptığı ...Süt Ürünleri Gıda San Tic. A.Ş'nin Cumhuriyet mahallesi Üçkurnalı Kümeevleri No: 37 Tatkavaklı beldesinde faaliyet gösteren fabrikadan Mustafakemalpaşa Çayına kirli atıksu deşarj etmek sureti ile çevrenin kasten kirletildiği suç duyurusu, suç duyurusuna ekli rapor, denetim tutanağı, numune alma tutanağı, idare yaptırım kararından anlaşıldığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan bilirkişi raporunda ise kısaca fabrikadan alınan anlık numune üzerine yapılan labaratuvar ölçümü sonucunda alınan atık su numunesinin ilgili yönetmelikte öngörülen limit değerler üzerinde kirletici parametre içermesi sanığın savunması doğrultusunda önceki denetimler ve dosyaya sunulan belgeler de dikkate alındığında çevrenin kasten kirletme suçunun işlendiğine dair bir kanaat oluşamadığı ile bu hususta karar verme yetkisinin adli makamlara ait olduğunun belirtildiği, sanığın bu suretle çevreyi kasten kirlettiği iddiasıyla çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açılmıştır.
Sanık soruşturma aşamasında alınan ifadesinde özetle; “16/01/2013 tarihli yapılan denetimde çaya bırakılan atık suyun yasal kirlilik sınırlarının üzerinde çıkmasının sebebi şu olabilir. Yapılan denetimde çalışanlarımızın heyecanlanarak atık suyun deşarj edildiği kısımda havanlandırma pompasının bir anlık çalıştırılmamasından kaynaklanabileceğini düşünüyorum. Ayrıca Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü görevlileri tarafından 24 saatlik kompozit numune alınması gerekirken anlık numune alınması da bu sonucu doğurmuş olabilri. Kısaca sorumlusu olduğum fabrikada yapılan üretim sonucu M.K.Paşa çayına deşarj edilen atık su yasal sınırlar içerisinde kirlilik taşımaktadır. Biz arıtma yapmadan kesinlikle dereye atık su atmıyoruz. Kontrollerimizde sık sık düzenli olarak yapıyoruz. Ayrıca şununda eklehnmesini istiyorum. Normalde fabrikada yapılan üretim sonucunda arıtmaya gelen su 3.000-3.500 KOİ kirliliğindedir. Arıtmada bu oran yasal sınır olan 170 KOİ.nin altına düşürülmektedir. Yapılan denetimde de kirlilik oranı 200 KOİ olarak tespit edilmiştir. Bu da biraz önce bahsettiğim üzere havalandırmanın bir anlık çalışmamasından kaynaklanmaktadır. Zira atık su tesisini çalıştırmasaydık kirlilik oranı çok yükseklerde tespit edilirdi.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Savcılık aşamasında temin edilen bilirkişi raporunda, atığın niteliği, içeriği alıcı ortam olan suya deşarj sıklığı değerlendirilmeden ve hiçbir mevzuata dayanılmadan genel ifadeler kullanılarak görüş bildirilmiş, bozma kararı öncesi mahkeme aşamasında ise herhangi bir keşif işlemi icra edilmemiş, bilirkişi raporu temin edilmemiştir.
Dairemizce verilen bozma kararı sonrası 3 kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınmış, rapora göre alınan numunelerdeki KOİ değerinin yönetmelikteki limit değerleri aştığı, bu haliyle atıksu deşarjının çevreye zarar verebilecek nitelikte olduğu, ancak limit değerlerin %20 oranında aşıldığı, bu nedenle kalıcı özellik gösterebilecek nitelikte kirliliğin olmadığı bildirilmiştir.
TCK'nın 181. madddesinin 3.fıkrasında 'Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.'hükmüne yer verilmiş, TCK'nın 182. maddesinin 1.fıkrasının 2. cümlesinde de aynı nitelikte düzenleme yapılmış, bu itibarla kalıcı nitelikte kirliliğe neden olmak bir artırım sebebi olarak kabul edilmiştir. Bilirkişi raporunda belirtilen görüşler yalnızca TCK'nın 181.maddesinin 3. fıkrası veya aynı Kanunun 182. maddesinin 1.fıkrasının 2. cümlesi uyarınca uygulama yapılamayacağı anlamına gelmektedir.
Bu suretle, temin edilen rapor içeriği ve tüm dosya kapsamında göre sanığın, yüklenen eylemden kast ya da taksir şeklindeki kusurluluk türlerinden hangisinden sorumlu olduğu tartışılarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, çevre kirliliğinin kalıcı nitelikte olmaması şeklindeki hatalı gerekçe ve eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
IV – Sonuç ve Karar
Açıklanan gerekçelerle katılan Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 28.05.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.