Ceza Genel Kurulu 2011/5-74 E. , 2011/147 K.
Tebliğname: 2010/754
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BEYOĞLU 2. Ağır Ceza
Günü : 06.02.2009
Sayısı : 161-32
Sanık E. T..’ın, irtikap suçundan, 765 sayılı TCY’nın 209/1-3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 219/son maddesi uyarınca müebbeden kamu hizmetlerinden yasaklanmasına ilişkin, Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.12.1993 gün ve 88-224 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 06.07.1994 gün ve 1349-2340 sayı ile;
“Karardaki ‘müebbeden amme hizmetlerinden memnuiyet’ ibaresi çıkartılarak, yerine ‘müebbeden memuriyetten mahrumiyet’ yazılması” suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiş, hürriyeti bağlayıcı ceza 25.01.2000 tarihinde tamamen infaz edilmiştir.
Hükümlü müdafiinin, hürriyeti bağlayıcı cezanın infazının tamamlandığı ve 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasa ile müebbeden memuriyetten men cezası da kaldırılmış olduğundan, ek karar ile bu cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesi istemi üzerine yerel mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
“…01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’da müebbeden amme hizmetlerinden mahrumiyet şeklinde, fer’i bir ceza veya güvenlik tedbirlerine yer verilmemiş olması yanında, aynı Kanunun 7/1. maddesinin; ‘işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz, böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar’ şeklindeki hükmü gereğince, hükmedilmiş olan ‘amme hizmetlerinden müebbeden mahrumiyet’ cezası kendiliğinden kanuni neticeleriyle birlikte ortadan kalkmış bulunduğundan bu konuda ayrıca bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin bu kez; hükümlünün eyleminin, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 257. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı görüşüyle uyarlama isteminde bulunması üzerine yerel mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
“…Yasada infazı tamamlanmış dosyada yeniden yargılama yapılıp hüküm kurulmasını gerektiren bir düzenleme bulunmadığından, infaz edilmiş kararın, verilecek ek karar ile görevi kötüye kullanma suçuna dönüştürülmesi isteminin yasal dayanağı bulunmadığından reddine,
Mahkememizce; ‘amme hizmetlerinden müebbeden mahrumiyet’ olarak düzeltilen feri ceza, yasa gereği olarak kanuni neticeleriyle birlikte ortadan kalkmış olduğu ve bu konuda tali karar fişi tanzim edilmiş olduğundan yeniden bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 13.12.2006 gün ve 11988-10131 sayı ile;
“5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK’nın 34 ve 230. maddelerine uygun olarak lehe olan hükmün; önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi, her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi ve gerekçelerine de yer verilerek hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 27.09.2007 gün ve 59-240 sayı ile;
“…Hükümlü E.. T..’ın işlediği sabit görülen irtikâp suçu 765 sayılı TCK’nın 209. maddesinde ‘memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına haksız olarak para verilmesine veya sair menfaatler sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına, bir kimseyi icbar eden memura …’ şeklinde, 5237 sayılı Kanunun 250/1. maddesinde ise; ‘görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi…’ şeklinde tarif edilmiştir. Suçun polis memuru tarafından işlendiği dikkate alındığında unsurları bakımından iki tarif arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Sabit görülen eylem bu tariflerin her ikisine de uygundur.
Görevi kötüye kullanma suçu ile ilgili, 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinin 3. fıkrasında; ‘irtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi…’ şeklinde bir hüküm bulunmakta ise de, mahkememizin, Yargıtay’ca onanarak kesinleşmiş olan 08.12.1993 tarih ve 1993/88-224 sayılı ilamındaki kabulün irtikâp olup, bu maddede yazılı irtikâp suçunu oluşturmayan görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama niteliğinde olmadığı kuşkusuzdur.
Bu sebeple hükümlünün eyleminin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanunun 257/3. maddesi kapsamında olduğu yolundaki iddia geçerli değildir.
Bunun yanında, 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi; ‘suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur’ hükmünü taşımakta olup, bu uygulamanın ne şekilde yapılacağı 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesinde gösterilmiştir.
Hâlbuki olayda, 25.01.2000 tarihinde bihakkın tahliye ile hapis cezasının infazı da sona ermiştir.
E.T.. hakkında başka bir mahkûmiyet veya kovuşturma veya hükümlülük de bulunmadığından, infazı etkileyecek bir durum da sözkonusu değildir.
Yasada infazı tamamlanıp bitmiş bir mahkûmiyet hükmünün yasa değişikliği sebebiyle yeniden dava konusu yapılmasını gerektiren bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine bir düşünce, infaz edilip arşive kaldırılmış sayısız dosyanın yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gibi gereksiz ve altından kalkılamayacak bir iş yükü doğuracaktır.
Bu sebeplerle mahkememizin 06.12.2005 tarih ve 1993/88 sayılı ek kararında, 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK’nın 34 ve 230. maddelerine aykırılık bulunmadığı kanaatiyle direnilmesine” karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 25.06.2008 gün ve 8024-6966 sayı ile;
“Mahkemece 13.12.2006 gün ve 2006/11988 Esas, 2006/10131 Karar sayılı bozma ilamımız doğrultusunda lehe yasa değerlendirilmesi yapıldığı, bu nedenle verilen kararın eylemli uyma niteliğinde ve yeni bir karar olduğu kabul edilerek yapılan inceleme sonunda;
5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK’nın 34 ve 230. maddelerine uygun olarak lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime olanak verecek şekilde ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bu hükmün de bozulmasına karar verilmiştir.
Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 06.02.2009 gün ve 161-32 sayı ile;
“…Mahkememizin 20.09.2007 tarih ve 2007/59-240 sayılı kararında eylemli uyma sayılabilecek bir neden bulunmadığı gibi, direnme gerekçesinin açıklanması eylemli uyma olarak nitelendirilemeyeceğinden önceki kararda direnilmesine,
Yasalarda infazı tamamlanmış bir ceza ile ilgili kanun değişikliği sebebiyle yeniden yargılama yapılıp hüküm kurulmasını gerektiren bir düzenleme bulunmadığından, E. T..’ın irtikâp suçundan hükümlendirilmesine dair kararın, verilecek yeni bir kararla, suçun görevi kötüye kullanmak olarak kabulü suretiyle yeni bir karar verilmesi yolundaki isteminin yasal bir dayanağı bulunmadığından reddine,
Mahkememizce ‘amme hizmetlerinden müebbeden mahrumiyet’ olarak verilen ve Yargıtay’ca 'müebbeden memuriyetten mahrumiyet' olarak düzeltilen fer’i ceza, mahkememizin 17.10.2005 tarihli ek kararında belirtildiği gibi, 5237 sayılı TCK’nın 7/1. maddesi gereğince yasa gereği olarak, kanuni neticeleri ile birlikte ortadan kalkmış bulunduğundan ve tali karar fişi de tanzim edilmiş olmakla, bu konuda yeniden bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Bu hükmün de hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli, 11.03.2011 gün ve 754 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kesinleşmiş ve infaz edilmiş hükümlere yönelik uyarlama yargılaması yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkin ise de; bir hükmün, eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olup olmadığına karar verecek merciin Ceza Genel Kurulu mu, yoksa Özel Daire mi olduğunun öncelikle tespit edilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık E. T..’ın, 765 sayılı TCY’nın 209/1-3 ve 59/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 219. maddesi uyarınca müebbeden amme hizmetlerinden yasaklanmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleştiği ve hapis cezasının da tamamen infaz edildiği,
Hükümlü müdafiinin istemi üzerine dosyayı ele alan yerel mahkemece, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ek karar ile; yasalarda infazı tamamlanan hükümlere yönelik, yeni bir hüküm kurulmasını gerektirir düzenleme bulunmaması nedeniyle uyarlama isteminin reddedildiği,
Hükümlü müdafiinin, temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, usulüne uygun lehe yasa değerlendirilmesi yapılmaması gerekçesine dayalı olarak verdiği bozma ilamına, yerel mahkemece bu kez, duruşma açılmak suretiyle direnildiği ve hükümlü müdafiinin anılan hükmü temyiz etmesi üzerine Özel Dairece, direnme hükmünün eylemli uyma niteliğinde ve yeni hüküm olduğundan bahisle temyiz incelemesi yapılarak hükmün bozulduğu,
Yerel mahkemenin ise, bozmaya karşı direnmesi ve bu hükmün de hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderildiği,
Anlaşılmıştır.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 326. maddesi ile 5271 sayılı CYY’nın 307. maddesi uyarınca, direnme hükmünün temyizi halinde incelemenin Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılması gerektiği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Direnme hükmünün eylemli uyma sonucu verilmiş yeni hüküm niteliğinde olması da bu sonucu değiştirmeyecektir.
Bu nedenle; Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, 25.06.2008 gün ve 8024-6966 sayılı bozma ilamı ile yerel mahkemenin bu bozma ilamına dayalı olarak verdiği 06.02.2009 gün ve 161-32 sayılı direnme hükmünün, hukuki değerden yoksun olmaları nedeniyle kaldırılmalarına karar verilmelidir.
Bunun sonucu olarak da, Ceza Genel Kurulunca incelemenin, yerel mahkemenin 27.09.2007 gün ve 59-240 sayılı direnme hükmüne yönelik olarak yapılması gerekmektedir.
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 07.02.2006 gün ve 11-12 sayılı kararında yer verildiği üzere, Ceza Yasalarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı TCY’nın 2. maddesi ile, aynı tarihte yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın 7. maddesi benzer biçimde düzenlenmiştir. 5237 sayılı Yasanın 7. maddesinin 2. fıkrası uyarınca; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” Bu ilkeye göre; sonradan yürürlüğe giren yasanın, bir fiili suç olmaktan çıkarması, suçun unsurlarında veya diğer cezalandırılabilme şartlarında, bu suçtan dolayı mahkûmiyetin yasal neticelerinde, ceza ve hatta güvenlik tedbirlerinde değişiklik yapması ve bu değişikliğin failin lehine sonuç vermesi durumunda, yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenen suçlar hakkında da uygulanması gerekecektir. Bu değişiklik, kesinleşmiş ancak infazı henüz tamamlanmamış hükümler ile infazı tamamlanmış hükümler bakımından da sözkonusudur. Sonradan yürürlüğe giren yasanın önceki suç bakımından doğurduğu lehe sonuç bir mahkeme kararı ile saptanmalıdır. Hiç kuşkusuz bu belirleme, ister evrak üzerinde inceleme suretiyle yapılsın, ister duruşma açılarak gerçekleştirilsin, her halde bir davayı ve yargılama faaliyetini gerekli kılar. 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 9. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen yönteme göre, lehe olan hüküm; “önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir” Öğretide ve yargısal kararlarda, “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” olarak adlandırılan bu yargılamanın konusu, önceki kesinleşmiş hükümde suç oluşturduğu saptanan olaydan ibarettir. Amacı 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği üzere; “…lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması…” ile sınırlıdır.
765 sayılı Yasanın Üçüncü Bab; Bir, İki ve Üçüncü Fasıllarında yer alan suçların yasal sonucu olan ve güvenlik tedbiri niteliğinde bulunan memuriyetten müebbeten mahrumiyet, 765 sayılı TCY’nın 219/4. maddesinde düzenlenmiş ancak 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasada ise bu tedbire yer verilmemiştir. “Lehe yasanın geçmişe yürürlü olması” ilkesi, güvenlik tedbirleri bakımından da geçerli bir kuraldır. Bu bakımdan, sonraki yasanın sadece güvenlik tedbirine ilişkin düzenlemeyi değiştirmesi halinde dahi, önceki ve sonraki yasalarda mevcut düzenlemelerin karşılaştırılması zorunluluğu bulunmaktadır. Öte yandan uyarlama yargılamasına hakim olan ilkeler, güvenlik tedbirine ilişkin olanlar da dahil olmak üzere önceki ve sonraki yasaların ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın ayrı ayrı uygulanması suretiyle belirlenecek sonuçların karşılaştırılmasını, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde bu düzenlemenin bütün olarak olaya uygulanmasını ve yargılama konusu suç yönünden varılacak hukukî sonuca göre memuriyetten müebbeten mahrumiyet gibi hususların da karar altına alınmasını gerektirecektir.
Diğer taraftan 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesindeki düzenleme ve somut olayda hükümlüye verilen müebbeden memuriyetten mahrumiyet cezasının niteliği gereği tamamen infaz edilmesinin söz konusu olamayacağı da gözetildiğinde, yerel mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde duruşma açılarak usulüne uygun uyarlama yapılmasında hükümlünün hukuki yararı bulunmaktadır.
Bu itibarla, Özel Dairenin 25.06.2008 gün ve 8024-6966 sayılı bozma ilamı ile yerel mahkemenin buna dayalı olarak verdiği 06.02.2009 gün ve 161-32 sayılı direnme hükmünün hukuki değerden yoksun olmaları nedeniyle kaldırılmalarına, açıklanan nedenlerle isabetli bulunmayan yerel mahkemenin 27.09.2007 gün ve 59-240 sayılı direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hukuki değerden yoksun bulunan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 25.06.2008 gün ve 8024-6966 sayılı bozma ilamı ile Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.02.2009 gün ve 161-32 sayılı direnme hükmünün KALDIRILMASINA,
2- Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.09.2007 gün ve 59-240 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.06.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.