19. Ceza Dairesi 2017/5051 E. , 2017/11839 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5187 Sayılı Kanuna Aykırılık
HÜKÜMLER : Mahkumiyet (ayrı ayrı)
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 21. maddesinin (c) bendinde onsekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak haberlerde, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı halinde ise, suç faili cezalandırılamaz.
Bu suç ile korunan hukuki yarar, onsekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili haberlerde, kişilik haklarının korunmasıdır.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser Yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir. O halde, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür; diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Basın ancak bu şekilde kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan 'halkın gözcülüğü' görevini yapabilir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği de unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarih ve 2007/7-28 E, 2007/34 K. sayılı kararında da; basının ödev ve sorumlulukları hususunda yapılan değerlendirmede; 'Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir.” denilmektedir.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Öte yandan yazılı ve görsel basın organlarının büyük çoğunluğunun haber yaptığı bu tür olaylarda 5187 sayılı Kanun ile benzer konularda hükümler içeren temel kanunları her olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Basının haber yapma ve yayma özgürlüğü kapsamında, bu tür haberlerin toplumsal bilgilendirme ve duyarlılığı artırma amacıyla gerçekleştirilen kamusal bir etkinlik olduğu, bu noktada kişilik hakları gibi bireysel temel hak ve özgürlükler ile basının haber yapma, dolayısıyla düşünce, bilgiye ulaşma ve fikir özgürlüğünün uzlaştırılması, aralarında adil bir dengenin sağlanması gerekmektedir.
Hemen belirtmek gerekmektedir ki; 5187 sayılı Kanun'un 21. maddesinin a ve b bentlerinde yazılı suçların niteliğine bakılacak olursa Kanunun gerçek amacının, kişilerin karşılaştıkları bazı suçlar nedeniyle haber yapılmalarının normal kişilerin 'ikincil mağduriyetlerine' yol açılmasının engellenmesi olduğu, c fıkrasında ayrıca bir suç türü belirtilmese de küçüklerin kimliklerinin açıklanmasının yasaklanmasının amacının ise, normal insanlar için önlenmeye çalışılan ikincil mağduriyetin sadece belli suçlar için değil, tüm suçlar için önlenmesi, küçüklerin başlarına gelen ve konusu suç oluşturan fiiller nedeniyle onları toplum içinde rencide olabilecekleri, geleceklerinde onları kötü anlamda etkileyebilecek bir takım sonuçlara yol açabileceği benzer ihtimaller karşısında savunmasız kalmalarını engellemek olduğu düşünülebilir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Sanık ...'in sorumlu müdür, sanık ...'ın sorumlu müdürün bağlı bulunduğu yetkili olarak görev yaptığı Bugün gazetesinin 07.05.2013 tarihli nüshasının 1-5. sayfalarında yer alan 'Yer delinde ...'i yuttu' ve 'Çukura düşen öğrenciyi itfaiye kurtardı' başlığı ile yayımlanan ve içeriğindeki '13 yaşındaki öğrenci...'in yolda yürüken birden yerin çökmesi sonucu kendiliğinden açılan çukura düşmesine' ilişkin haberde 'taksirle yaralama' suçunun mağduru olan küçüğün kimliğinin tanınmasına yol açacak derecede fotoğrafının yayımlanması ve isminin açıklanması olayı üzerine kamu davası açılması karşısında, haberin güncel ve gerçek olması, kamuoyunun ilgisini konu üzerine dikkat çekerek ilgililer hakkında denetim görevini üstlenmesi, haberde olay nedeniyle düştüğü çukurdan kurtarılması fotoğrafının yayınlanmasındaki maksadın dikkat çekmek ve çarpıcılığı artırmak yönündeki işlevi, haberin özetlenme ve açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması ve mağdur hakkında haber içeriğinde küçüğü küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesi, okuyucuda mağdurun hukuki yararının ihlal edildiği ve ikincil mağduriyetine yol açtığı izlenimi uyandırmadığı cihetle, sanıklar hakkında beraat yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanıklar müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 28/12/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sayın Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; taksirli suç mağduru olan küçüğe ilişkin haberde küçük mağdurun ad ve soyadı ile fotoğrafına yer verilmek suretiyle kimliğinin açıklanması fiilinin Basın Kanunu’nun 21/c maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
Bilindiği üzere, kimliğin açıklanma yasağına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre;
“Süreli yayınlarda … Onsekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.”
Basın Kanunu’nun 21. maddesi ile getirilen “kimlik açıklama yasağı” ilkesi, bir yönüyle Anayasa’nın 38/4. maddesinde ve AİHS m. 6/2’de güvence altına alınan suçsuzluk karinesini hayata geçirmeye yönelik bir düzenleme içermektedir. Anılan norm diğer yanıyla ise onsekiz yaşından küçük tüm suç faili ve mağdurların, bazı suçların ise sadece mağdurlarının kimliklerini açıklayacak şekilde yayın yapılması yasaklanmaktadır. Doktrinde bu korumanın önemine dikkat çekilerek, tüm sanıklar için sağlanması gerektiği ifade edilmektedir (Baştürk, İhsan: Basın Kanunu’nda Kimlik Açıklama Yasağına Aykırılık Suçu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 86, Ankara 2009, s. 133-134).
Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde on sekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak haberlerde, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu norm ile kanun koyucunun çocukların kişilik haklarını korumak istemesi son derece isabetlidir. Kanun koyucu, küçüklerin her hangi bir suçun faili veya mağduru olmaları halinde, şahsiyet haklarının bütününün korunması ve reşit olmadan toplumdan suçlu veya suç mağduru damgası ile uzaklaştırılmasının engellenmesi için bu yasağı getirmiştir Söz edilen suçun hukuki konusu, on sekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili haberlerde, bu kişilerin kimliklerinin açıklanmaması ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmaması suretiyle bu kişilerin kişilik haklarının korunması, gelecekleri açısından doğabilecek olası olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha ilk baştan engellenmesidir. Suçun maddi unsuru haberin kimliğin belirlenmesi sonucuna yol açacak şekilde yayımıdır. Küçükler yönünden yapılan bu düzenlemede 21. maddenin (a) ve (b) bentlerinde düzenlenen fiillerden farklı olarak, haberin konusunu oluşturan suç yönünden herhangi bir sınırlama veya belirlemeye yer verilmemiştir. Öte yandan suçun kasıtla mı işlendiği yoksa taksirle mi işlendiği hususunda da bir ayrım yapılmamıştır. Bu nedenle 21. maddenin (c) bendinde tanımlanan suçun, on sekiz yaşını tamamlamamış olan kişilerin fail veya mağdur olduğu herhangi bir suça ilişkin haberin veriliş şekli itibarıyla işlenmesi mümkündür. (Baştürk, agm, s. 152-154). Kanun’un gerekçesinde de, bu düzenleme ile on sekiz yaşından küçüklerin işlediği veya bunlara karşı işlenen suçlarla ilgili haberler değil, bu kişilerin tanıtılması ile kimliklerinin açıklanmasının yasaklandığı ve küçüklerin korunduğu belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, Bugün gazetesinin 07/05/2013 tarihli nüshasında “...” başlıklı haberde ...'te okula gitmek için babaannesiyle yürüyen ilköğretim okulu 6. Sınıf öğrencisi çocuk...'ın kaldırımın çökmesi sonucu yaralanması olayıyla ilgili soruşturma başlatıldığı yazılarak taksirle yaralanma suçunun mağdurun açık kimliği ve soyadına yer verilerek haber yapılmıştır. Anılan haberde taksirle yarala suçunun açık kimliğine ve fotoğrafına yer verilmek suretiyle Basın Kanunu’nun 21/1-c maddesindeki kimlik açıklama yasağına aykırı hareket edilmiştir. Kanun koyucunun anılan düzenleme ile getirdiği yasak mutlak bir yasak olup, suç mağduru veya faili küçüklerin haklarının korunması amacına yöneliktir. Bu itibarla, anılan suçlarda basın özgürlüğünün korunması, kamunun haber hakkı veya kişilik haklarının ve kamu yararının korunması arasında bir denge sağlanması gerekliliğinden hareketle haberin verilişinde hukuka uygunluk sebebi bulunabileceği de düşünülemeyecektir. Öte yandan kişilik haklarının somut olarak ihlal edilip edilmediği yani neticenin meydana gelip gelmediğinin ispatı da gerekmeyecektir. Kısacası kanun koyucu anılan norm ile küçüğün yararlarını kamu yararından ve basın özgürlüğünden daha üstün tutmuştur. Sonuç olarak, söz edilen kimlik açıklama yasağı “mutlak nitelikte” olup bu yasağa aykırılığın objektif olarak gerçekleştiği fiillerin atılı suçu unsurları yönünden oluşturacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle, sanıkların fiilinin Basın Kanunu’nun 21/c. maddesindeki suçu oluşturacağı ve mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyoruz.28/12/2017