Ceza Genel Kurulu 2020/237 E. , 2021/684 K.
Bedelsiz senedi kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanıklar ... ve ...'nın, TCK'nın 156/1, 52/2-4 ve 53/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 7 ay hapis ve 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluklarına ilişkin Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.09.2015 tarihli ve 45-685 sayılı hükümlerin sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 14.01.2020 tarih, 14071-225 sayı ve oy çokluğu ile;
'Sanıklara yüklenen bedelsiz senedi kullanma suçu nedeniyle, hükümlerden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253 ve 254. madde fıkraları gereğince yeni düzenleme şekli de dikkate alınarak uzlaştırma işlemleri için gereği yapılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini zorunluluğu,' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Demirel;
'TCK'nın 156/1. maddesinde düzenlenen bedelsiz senedi kullanma suçu 02.12.2016 tarihli ve 6763 sayılı Yasa ile değişiklik öncesi de uzlaşma hükümlerine tabi olup, uzlaşmanın gerçekleşmemesi nedeniyle sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilen olayda;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.10.2018 tarihli, 2018/394-478 sayılı kararında açıklandığı üzere, 6763 sayılı Kanun'un uyuşmazlık konusunu ilgilendiren fıkraların gerekçesinde; söz konusu yasal değişikliğin uzlaştırmanın yöntemine ilişkin olduğu ve bu değişikliklerle uzlaştırma kurumunun başarısını olumsuz etkileyen sakıncaların giderilmesinin ve bu alanın disipline edilmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır. CMK'nın 253. maddesinin 18. fıkrasında ise uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kalması hâlinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda soruşturma evresinde sonuçsuz kalan uzlaştırmanın maddi ceza hukuku boyutunu ilgilendirmeyen, münhasıran uzlaştırma yöntemine yönelik olması nedeniyle usule ilişkin olduğu konusunda kuşku bulunmayan değişikliğin, derhal uygulama ilkesinin sonucu olarak önceki kanun döneminde yapılan ve tamamlanmış olan işlemlerin, sonradan yürürlüğe giren kanun bakımından da geçerliliğini koruyacak olması nedeniyle, usulüne uygun olarak yerine getirilmiş olan uzlaştırma girişimine ilişkin işlemlerin yenilenmesi gerekmediğinden, dosyanın esastan incelenerek bir karar verilmesi yerine, sanık hakkında uzlaşma yönteminin değişmesi gerekçe gösterilerek sair yönleri incelenmeden mahkûmiyet hükmünün bu nedenle bozulmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.02.2020 tarih ve 375144 sayı ile;
'...Uyuşmazlığın çözümü için, CMK'nın 253. maddesine, 6763 sayılı Kanun ile eklenen 24 ve 25. fıkraların, karma bir yapıya sahip olan uzlaşmanın hangi boyutuna ilişkin olduğunun tespiti gerekmektedir. 6763 sayılı Kanun'un uyuşmazlık konusunu ilgilendiren fıkralarının gerekçesinde; söz konusu yasal değişikliğin uzlaştırmanın yöntemine ilişkin olduğu ve bu değişikliklerle uzlaştırma kurumunun başarısını olumsuz etkileyen sakıncaların giderilmesinin ve bu alanın disipline edilmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır. CMK'nın 253. maddesinin 18. fıkrasında ise uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kalması hâlinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda soruşturma evresinde tarafların kabul etmemeleri nedeniyle sonuçsuz kalan uzlaştırmanın maddi ceza hukuku boyutunu ilgilendirmeyen, münhasıran uzlaştırma yöntemine yönelik olması nedeniyle usule ilişkin olduğu konusunda kuşku bulunmayan değişikliğin, derhal uygulama ilkesinin zorunlu bir gereği olarak daha önce usulüne uygun olarak yerine getirilmiş olan uzlaştırma girişimine ilişkin işlemlerin yenilenmesini gerektirmediği,' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 02.06.2020 tarih ve 1251-4225 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairenin bozma kararından önce de uzlaştırmaya tabi bulunan TCK'nın 156/1. maddesi kapsamındaki bedelsiz senedi kullanma suçu bakımından, Yerel Mahkeme kararından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinde 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle yapılan değişikliklerin lehe olduğundan bahisle sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Mevcut delillere göre sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209/2. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturup oluşturmadığı,
2- Sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209/2. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması hâlinde eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 07.01.2015 tarihli ve 567-469 sayılı iddianamesi ile; katılanların, sanık ...'un işlettiği ...Emlak ve ... İnternet Cafe isimli iş yerinden 2 günlüğüne bir araç kiraladıkları, araç kiralama sözleşmesi ile devamında teminat olarak boş bir senedi katılan ...'ın borçlu, diğer katılan ...'in ise kefil olarak imzaladığı, kira süresi sonunda sanık ...'in iş yerinin kapalı olması nedeniyle aracı tanık ...'a teslim eden katılanların teminat olarak imzalamış oldukları boş senedi geri alamadıkları, suça konu senedin sanık ... tarafından 15.000 TL bedel üzerinden doldurularak icra takibine konulduğu, ancak sanık ... ile katılanlar arasında herhangi bir hukuki ilişkinin bulunmadığı, sanık ...'ın katılanları tanımadığı, senette herhangi bir ciro silsilesinin olmadığı, sanık ...'ın çelişkili beyanları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların eylem ve fikir birliği içinde birlikte hareket ederek katılanların teminat olarak verdikleri boş senedi doldurmak suretiyle icra takibine koydukları iddiasıyla sanıklar hakkında TCK'nın 156/1, 53 ve 58. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
Soruşturma konusu bedelsiz senedi kullanma suçunun uzlaştırmaya tabi olduğu,
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde sanığa ve katılana uzlaşma hususunun sorulmadığı, dosya içerisinde taraflar adına düzenlenmiş uzlaştırmanın mahiyeti ile bunu kabul veya reddetmenin hukuki sonuçlarına ilişkin açıklama içeren ve imzalanmış bir uzlaşma teklif formunun bulunmadığı,
Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2014/17801 esas sayılı dosyasında; 12.09.2014 tarihli kambiyo senetlerine özgü hacze ilişkin ödeme emrinin alacaklısının sanık ..., borçlularının katılanlar olduğu, takip dayanağının 12.10.2013 ödeme tarihli ve 15.000 TL tutarındaki senet olduğu, sanık ...'nın 18.03.2015 tarihli dilekçesi ile icra takibinden feragat ettiği, senedin ve dosyaya yatırılan paranın katılan ...'a iadesini talep ettiği,
Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1426 esas sayılı dosyasında; katılanlar vekilinin sanık ... aleyhinde 09.10.2014 tarihinde menfi tespit davası açtığı, sanık ...'ın 18.03.2015 tarihli duruşmada senedin cirosuz bir şekilde eline geçtiğini ve takip yaptığını, daha sonra borçlu ile konuşunca icra takibinden feragat ettiğini, senetten dolayı bir alacağının olmadığını ifade ettiği, Mahkemece 20.03.2015 tarih ve 1426-130 sayı ile davanın kabulüne ve katılanların sanık ...'a borçlu olmadıklarının tespitine karar verildiği,
Yerel Mahkemece 14.04.2015 tarihli oturumda; katılanlar vekilince verilen bir bölümü yırtılmış senet aslı gösterilmek suretiyle sanık ...'a sorulduğunda, 'Bu senedi daha önce gördüm. İcraya verdiğim senettir.' dediği, Yerel Mahkemece yapılan gözlemde senedin dosyada fotokopisi olan senet olduğunun tespit edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... soruşturma evresinde; Türkiye İş Kurumunda uzman yardımcısı olarak görev yaptığını, 2013 yılı Mayıs ayının ikinci haftası Cumartesi günü Kuşcağız Mahallesi, Dilek Camisi karşısında telefon ve telefon malzemeleri alım satımı yapan ayrıca iş yeri camında 'Araç kiralama yapılır.' şeklinde yazı gördüğü bir iş yerine girdiğini, sanık ... ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen Ferdi Bayındır'dan bir günlüğüne 75 TL karşılığında Renault Clio marka bir araç kiraladığını ve bir sözleşme imzaladığını, ancak sözleşmenin alt kısmında sözleşme metni ile bitişik vaziyette boş bir senedi kendisinin asıl borçlu ve arkadaşı olan diğer katılan ...'in kefil olarak imzaladıklarını, imzaladığı sırada bunun bir senet olduğunun farkında olmadığını, sözleşme metnine birleşik olduğu için sözleşmenin bir parçası olarak düşündüğünü, aracı teslim aldığı sırada sözleşmenin bir örneğinin kendisine verilmediğini, aracı teslim etmeye götürdüğünde iş yerinin kapalı olduğunu, aracı ve anahtarı yan tarafta sanık ...'in teyzesinin oğlu olan ve internet kafe işleten tanık ...'a teslim ettiklerini, bu nedenle sözleşmenin bir örneğini almasının mümkün olmadığını, sözleşme ekindeki senedin tanımadığı sanık ... adına düzenlenerek icra takibine konulduğunu takip işlemi başlayınca öğrendiğini, senetteki imzaların kendisine ve diğer katılan ...'e ait olduğunu,
Kovuşturma evresinde; sanık ...'tan araba kiraladığını ve sanığın kendisine garanti senedi altında bir senede imza attırdığını, senedin sözleşmenin alt kısmında sözleşmeye bitişik vaziyette olduğunu, esas itibarıyla sözleşme ile bitişik olduğundan bir senet imzaladığının farkında da olmadığını, dolayısıyla senedi geri isteme gibi bir durum içine girmediğini, daha sonra bu senedin sanık ... tarafından icraya konulduğunu, sanık ... ile hayatında hiç karşılaşmadığını, Kızılcahamam'a hiç gitmediğini, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Katılan ...; katılan ... araç kiralarken yanında olduğunu, bir sözleşmeyi kefil sıfatı ile imzaladığını, daha sonra bu senedin sanık ... tarafından icraya verildiğini öğrendiğini, sanık ...'yı tanımadığını, hiçbir alacak verecek ilişkisi içine girmediğini, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Tanık ...; sanık ...'un yakını olduğunu ve araç kiralama işi ile uğraştığını ancak daha sonra bu işi bıraktığını, olay tarihinde katılan ...'ın sanık ...'den araç kiraladığını, ancak hafta sonu nedeniyle sanık ...'in iş yeri kapalı olduğundan aracı işlettiği internet kafeye bıraktığını, bu konuda zaten sanık ...'in de bilgisinin olduğunu, araç bırakıldığında kendisinin internet kafede olmadığını, daha sonra katılan ...'ın gelerek araç kiralama sırasında imzalanan teminat senedini istediğini, 'Bu işleri Hüseyin ile halledeceksin.' dediğini, bunun dışında kendisinin katılan ...'e daha önce araç kiraladığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ...; katılanları tanımadığını ve hiç karşılaşmadıklarını, araç kiralamadığını, sanık ...'nın mahalleden çocukluk arkadaşı olduğunu, ancak çok sık görüşmediklerini, bazen telefonla görüştüklerini, daha önce Bahçelievler'de Ferdi Bayındır ile birlikte 6 ay süreyle araç kiralama işi yaptığını, 2011 yılında bu işi bıraktığını, sanık ...'nın icra takibine koyduğu senet ile ilgisinin olmadığını, araç kiralanırken 3 nüsha sözleşme düzenlendiğini, birinin kiralayan kişiye verildiğini, katılanların kendisinden eğer bir araba kiralamış iseler bu sözleşmeyi sunmaları gerektiğini, tanık ...'un teyzesinin oğlu olduğunu, katılanların tanık Gökhan'dan bir araba kiraladıklarını ve daha sonra tanık Gökhan'ın bu araba kiralama ile ilgili senedi katılanlara teslim ettiğini bildiğini,
Sanık ... soruşturma evresinde; Sincan'da motorlu kurye olarak çalıştığını, daha önce ekonomik durumunun iyi olduğunu, Kızılcahamam'da hatırlamadığı bir hamamda tanıştığı katılanlar İrfan ve Suphi'ye 2013 yılında 9.250 TL veya 9.500 TL borç para verdiğini, bunun karşılığında da kendilerinden 9.250 TL veya 9.500 TL bedelli senet aldığını, ödeme gününde borçlarını ödemeyince senedi avukatına teslim ettiğini ve icra takibi başlatıldığını, katılanların ne iş yaptıklarını bilmediğini, Kızılcahamam'lı olduklarını söylediklerini, psikiyatri ilaçları kullandığı için geçmişi tam olarak hatırlayamadığını, tanımadığı iki şahsa herhangi bir borç ilişkisi olmadan neden borç para verdiği sorulduğunda insanlık namına yardımcı olmak amacıyla verdiğini, araba alacaklarını söylediklerini, sanık ...'u hiç tanımadığını, mahkemece telefon görüşmelerinden tanıyıp tanımadığının anlaşılacağının hatırlatılması üzerine cep telefonu rehberindeki 'Hüseyin2' olarak kayıtlı olan telefonun sanık ...'e ait olduğunu, sanık ... ile aynı mahallede büyüdüklerini, zaman zaman telefonla görüştüklerini, bazen bir araya geldiklerini, sanık ... ile hiçbir şekilde borç ilişkisinin olmadığını, senet almadığını, kendisine gösterilen senette bulunan ödeme günü ve miktarına ilişkin rakamlar ve yazıları kendisinin yazdığını, 'n' harfinden ve '5' rakamından anladığını, B12 eksikliği olduğu için 2 yıl önceki olayları hatırlamadığını,
Kovuşturma evresinde ise; harita ve optik üzerine bir şirketi olduğunu ve o zamanlar işlerinin iyi gittiğini, katılan ...'a hatırladığı kadarıyla 15.000 TL borç para verdiğini, daha sonra katılan ...'ın borcunu ödediğini, ancak senet üzerinde olmadığı için senedi kendisine veremediğini, daha sonra işlerinin bozulduğunu, şirketinin tasfiye sürecine girdiğini, alacaklı olduğu pek çok senedi avukatına vererek icraya koymasını istediğini, bunlar arasında katılan ...'ın senedinin de olduğunu daha sonra öğrendiğini, gerek Savcılıkta gerekse Ticaret Mahkemesinde söz konusu senetten ötürü herhangi bir alacağının kalmadığını ve yanlışlıkla senedin icraya verildiğini beyan ettiğini, sanık ...'i arkadaşı olduğu için tanıdığını, senedin sanık ... ile alakasının olmadığını,
Savunmuşlardır.
Ön sorun konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Mevcut delillere göre sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209/2. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturup oluşturmadığı;
Ön sorun konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından bedelsiz senedi kullanma ve açığa imzanın kötüye kullanılması ile resmî belgede sahtecilik suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
a) Bedelsiz senedi kullanma suçu TCK'nın 156. maddesinde;
'Bedelsiz kalmış bir senedi kullanan kimseye, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.' şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, borçlusunca ödenmiş ve bir şekilde elde kalmış senedi, kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi kullanan, örneğin ödenmesi için icraya başvuran veya başkasına devreden kimse cezalandırılmakta olup, senedin borçlusu tarafından ödenmiş olması suçun unsurlarındandır.
b) Açığa imzanın kötüye kullanılması suçu TCK'nın 209. maddesinde;
'(1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun konusu belirli bir tarzda doldurulmak üzere imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir şekilde verilen kâğıttır. Maddeyle, belirtilen biçimde verilen bir kâğıdı, teslim eden kişinin isteğine ve kâğıdı veriş nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır.
Birinci fıkradaki suçun oluşumu için bir kimsenin imzasının yer aldığı boş bir kâğıdı, diğerine belirli bir tarzda doldurulmak üzere vermesi, kâğıdı alan kimsenin de tevdi ve teslim nedeninden farklı bir şekilde bu kâğıdı doldurarak hukuki sonuç doğuracak bir belge hâline getirmesi gereklidir. Kâğıt üzerine atılan imzanın gerçek olması şarttır. Aksi takdirde belgede sahtecilik suçu söz konusu olur. Suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyet şartına bağlı tutulmuştur.
İkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüştür. Bu fıkradaki suçun oluşması için faile imzalı kâğıt teslim veya tevdi edilmemiş olmalı, fail imzalı kâğıdı hukuka aykırı bir şekilde ele geçirerek veya elde bulundurarak doldurmalıdır. Fail, imzalı olarak verilen boş kâğıdı doldurduğunda meydana gelen belgenin niteliğine göre resmî veya özel belgede sahtecilik suçu hükümlerine göre cezalandırılacaktır.
TCK'nın 209. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 05.01.2001 tarihli ve 70-77 sayılı kararında; '...Geri verilmek veya üzerine kararlaştırılan bir hukukî işlemi yazmak üzere ilgilisine teslim edilen ve önceden imzalanmış bulunan boş kağıdın, imza sahibinin istek ve iradesi dışında fırsatını bularak ele geçiren sanık tarafından hukukça geçerli bir hale getirilmesi ve hukukî bir sonuç doğurması gerekir. Diğer bir anlatımla, ele geçirilen imzalı fakat yazısız kağıt sanık tarafından doldurulmalı, hukukî sonuç yaratacak bir duruma getirilmelidir.
Bu suçun faili, imza sahibi tarafından kendisine tevdi edilmemiş olan imzalı ve yazısız bir kağıda, imza sahibinin rıza ve muvaffakati dışında herhangi bir suretle zilyet olarak hukukça hükmü haiz işlem yazan veya yazdıran kişidir.' açıklamalarına yer verilmiştir.
c) Resmî belgede sahtecilik suçu TCK'nın 204. maddesinde;
'(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarihli ve 232-250 sayılı kararında da aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup hâkim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama hâlinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
Resmî belgede sahtecilik suçunun unsurları ile alakalı bu genel açıklamalardan sonra bononun hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.
Bono; gerek mülga 6762 sayılı, gerekse meri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda poliçe ve çek ile birlikte üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Bono, hukuki niteliği itibarıyla bağımsız bir borç ikrarını içeren senettir. Bir senedin 'bono' niteliğini haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu kanuni unsurlar bulunmaktadır.
Buna göre bono;
1- Senet metninde 'bono' veya 'emre yazılı senet' kelimesini ve senet Türkçe'den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini,
3- Vadeyi,
4- Ödeme yerini,
5- Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını,
6- Düzenlenme tarihini ve yerini,
7- Düzenleyenin imzasını, ihtiva etmelidir.
Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet bono sayılamayacaktır.
Öte yandan, TCK'nın 'Resmî belge hükmünde belgeler' başlıklı 210. maddesinin birinci fıkrası '(1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' şeklindedir.
Buna göre kambiyo senetlerinden olan bonolarda yapılan sahteciliklerde resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Burada söz konusu olan, sadece resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezanın uygulanması değildir. Resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin bütün olarak uygulanmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Katılanlar ... ve ...'in, sanık ...'un işlettiği ...Emlak ve ... İnternet Cafe isimli iş yerinden iki günlüğüne bir araç kiraladıkları, araç kiralama sözleşmesi ile devamında teminat olarak boş bir senedi katılan ...'ın borçlu, diğer katılan ...'in ise kefil olarak imzaladığı, kira süresi sonunda sanık ...'in iş yerinin kapalı olması nedeniyle aracı tanık ...'a teslim eden katılanların teminat olarak imzalamış oldukları boş senedi geri alamadıkları, suça konu senedin sanık ... tarafından 15.000 TL bedel üzerinden doldurularak icra takibine konulduğu, sanıkların eylem ve fikir birliği içinde birlikte hareket ederek bedelsiz senedi kullanma suçunu işledikleri iddia ve kabul edilen olayda; katılanların aşamalarda imzaladıkları ve sanık ...'e verdikleri senedin boş olduğunu beyan etmeleri, sanık ...'ın soruşturma evresinde 'n' harfinden ve '5' rakamından suça konu senetteki ödeme günü ve miktarına ilişkin rakamlar ile yazıları kendisinin yazdığını anladığını ifade etmesi ve senette alacaklı olarak sanık ...'ın adının yazılı olması nedenleriyle katılanların senedi boş hâlde iken imzalayıp sanık ...'e verdiklerinin anlaşıldığı, sanık ...'in katılanlara araç kiralamadığını ve senet almadığını, sanık ...'ın da senedi sanık ...'den değil doğrudan katılanlardan aldığını savunmalarına rağmen tanık Gökhan'ın katılan ... ile aynı doğrultuda anlatımda bulunarak katılan ...'ın sanık ...'den kiraladığı aracın kendi iş yerine teslim edildiğini beyan etmesi, sanıkların daha önceden birbirlerini tanıdıkları ve arkadaş oldukları, sanık ...'ın soruşturma evresinde katılanlara 9.250 TL veya 9.500 TL borç para verdiği, bunun karşılığında da kendilerinden senet aldığı ancak borcun ödenmediği; kovuşturma evresinde katılan ...'a 15.000 TL borç para verdiği, daha sonra katılan ...'ın borcunu ödediği, ancak senedi diğer başka senetler ile birlikte hata sonucu avukatına verdiği şeklinde çelişkili anlatımlarda bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; senedin alacaklısı konumundaki sanık ... ile katılanların birbirlerini tanımadıkları ve aralarında herhangi bir senet alışverişi olmadığı, suça konu senedin sanık ... tarafından arkadaşı olan sanık ...'a verilmiş olduğu, sanık ...'ın hukuka aykırı olarak elinde bulundurduğu senedi katılanların isteği dışında kendi adını yazıp 15.000 TL tutarında doldurarak katılanlar aleyhinde icra takibi yaptığı, sanıkların eylemlerinin TCK'nın 156. maddesinde düzenlenen bedelsiz senedi kullanma suçunu değil, aynı Kanun'un 209. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu,
TCK'nın 209. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre 'İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi'nin belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılacağı, suça konu senedin kambiyo senedi niteliğinde olduğu ve katılanlar aleyhinde de kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibinde bulunulduğu, dolayısıyla sanıklar hakkında TCK'nın 210. maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 204. maddesinin birinci fıkrası uyarınca resmî belgede sahtecilik suçundan ceza verilmesi gerektiği,
Kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanıkların eylemlerin TCK'nın 209. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu gözetilmeden bedelsiz senedi kullanma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz bulunmaması nedeniyle ceza miktarı yönünden sanıkların kazanılmış haklarının korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
2- Sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209/2. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılmış olmakla eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesine gelince;
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Bir numaralı ön sorun konusunda anlatıldığı şekilde gerçekleşen ve sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209. maddesinin ikinci fıkrası gereğince ve TCK'nın 210. maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 204. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu anlaşılan olayda; resmî belgede sahtecilik suçlarında aldatıcılık özelliğinin suçun temel unsuru olduğu, sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanması gerektiği, sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılmasının ve belirlenmesinin öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olduğu, duraksama hâlinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk bulunduğu, Yerel Mahkemece 14.04.2015 tarihli oturumda suça konu senet aslının getirildiği ve yapılan gözlemde senedin dosyada fotokopisi olan senet olduğunun tespit edildiği, ancak aldatıcılık özelliğinin bulunup bulunmadığının belirlenmediği gibi dosyada bu konuda aldırılmış bir bilirkişi raporunun da bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemece suça konu senedin getirtilerek aldatıcılık özelliğinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve duraksama hâlinde bilirkişi raporu alınmasından sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik araştırmayla hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme mahkûmiyet kararının sanıklar hakkında eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında Özel Dairenin bozma kararından önce de uzlaştırmaya tabi bulunan TCK'nın 156/1. maddesi kapsamındaki bedelsiz senedi kullanma suçu bakımından, Yerel Mahkeme kararından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinde 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle yapılan değişikliklerin lehe olduğundan bahisle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesinin 14.01.2020 tarihli ve 14071-225 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.09.2015 tarihli ve 45-685 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin;
a) Sanıkların eylemlerinin TCK'nın 209/2. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu gözetilmeden bedelsiz senedi kullanma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,
b) Sanıklar hakkında eksik araştırmaya dayalı mahkûmiyet kararı verilmesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Aleyhe yönelen temyiz bulunmadığından 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanıkların KAZANILMIŞ HAKLARININ SAKLI TUTULMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.