Hukuk Genel Kurulu 2017/1348 E. , 2019/32 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.06.2011 tarihli ve 2010/130 E. 2011/229 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16.10.2012 tarihli ve 2011/11399 E., 2012/15182 K. sayılı kararı ile bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar, davalının haksız fiil teşkil eden eylemleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın giderilmesini istemişler, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, ihtiyari dava arkadaşı durumundaki davacılar yararına hükmedilen tazminat miktarları itibariyle direnme kararına karşı temyiz yolunun açık olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş; bu Kanunun 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada bir takım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, 6100 sayılı Kanun’a geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddesine (Ek:31.03.2011– 6217/30 md.) göre bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427. ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır.
Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar yıllar itibariyle arttırılmıştır.
16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun'un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Bu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz ya da karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
Buradaki 'karar' teriminin, mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını ve ayrıca Hukuk Genel Kurulunun verdiği kararı da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, dava dilekçesinde 750,00TL maddi tazminat, davacı ... için 3.000,00TL manevi, davacı ... için 3.000,00TL manevi, davacı ... için 3.000,0TL manevi, davacı ... için 3.000,00TL manevi tazminat olmak üzere toplam 750,00TL maddi tazminat ve 12.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsili istenmiştir.
Yerel mahkemece verilen ilk karar ile davanın kısmen kabulüne, 400,00TL maddi, davacı ... için 2.000,00TL manevi, davacı ... için 1.000,00TL manevi, davacı ... için 500,00TL manevi, davacı ... için 500,00TL manevi tazminat olmak üzere toplam 4.400,00TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra hüküm davacılardan ..., ... ve ... yönünden manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olup yerel mahkemece bozma kararına direnilmiştir.
İstemin niteliğine göre, eldeki davada davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur.
Bilindiği üzere, davanın birden fazla kişi hakkında aynı sebepten doğması halinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilirler (HUMK’nın 43/2. maddesi). İhtiyari dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davası diğerlerinden bağımsız ise de, tahkikat safhası ortaktır. Yani dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. Her bir dava arkadaşı hükme karşı ayrı ayrı kanun yoluna başvurabileceği gibi birlikte de başvurabilirler. Öte yandan gerek temyiz gerekse karar düzeltme incelemesi yapılabilmesi için gereken miktarların belirlenmesinde her bir davacının talebinin ayrı ayrı dikkate alınması gereklidir.
Temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 07.05.2013 tarihinde temyiz (kesinlik) sınırı 1.820,00TL’dir.
Somut olayda, karar davalı vekilince temyiz edilmiş ise de; ihtiyari dava arkadaşı olan her bir davacının lehine hükmedilen manevi tazminat miktarı, temyiz incelemesi için gereken 1.820,00TL’lik değerin altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava konusu olayda tek bir haksız eylem bulunduğundan kararın miktar itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığının, davalının aleyhine hükmedilen tazminat miktarının tamamına göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle işin esasına girilmesi ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiği, bu itibarla ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda yer alan açıklamalara göre davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.01.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen davacı ... için 400,00TL maddi, 2.000,00TL manevi, ... için 1.000,00TL, ... için 500,00TL ve ... için 500,00TL manevi tazminata ilişkin hükmün davalı tarafça temyizi üzerine, Özel Dairece davalının diğer temyiz itirazları reddedilmiş, böylelikle ... hakkındaki hüküm kesinleşmiş, davacılar Birsen, Pınar ve ... için ise manevi tazminat şartlarının oluşmadığı, bu davacılar bakımından davanın reddi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmesi ve bu direnme kararının davalı tarafça temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda sayın çoğunlukça her bir davacının davası ayrı olup temyiz kesinlik sınırının her biri lehine hükmedilen miktara göre belirlenmesi gerektiği ve hükmedilen miktarların karar tarihindeki kesinlik sınırı olan 1.820,00TL’nin altında kaldığı, bu nedenle kararın kesin olduğu gerekçesi ile temyiz talebi reddedilmiş olup bu görüşe katılamıyoruz.
Davacılar ... ve ... kendi adlarına asaleten, çocukları Pınar ve ... adlarına velâyeten dava açarak; olay günü ...’un sevk ve idaresindeki araç ile hep birlikte seyir hâlindeyken, Ankamall Kavşağında minübüs sürücüsü olan davalının selektör yaparak durmalarını istediğini, durmamaları üzerine aracı ile çapraz bir şekilde durarak yollarını kestiğini ve koşarak yanlarına gelip önce araçlarının kapısına tekme atarak kapının göçmesine neden olduğunu, davacı ...’in araçtan inmek için kapısını açtığı sırada kapıya tekme atması sonucu kapının bu davacının göğüs bölgesine çarptığını ve yaralandığını, yine bu davacıya yumruk atmaya çalıştığı sırada davacının kendisini savunması üzerine aracına gidip aldığı bijon anahtarı ile tekrar geldiğini ve aracın ön camına vurduğunu, olay sebebiyle araçta bulunan tüm davacıların korktuklarını ve etkilendiklerini belirterek maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir.
Mahkemece davacı ... lehine hükmedilen 400,00TL maddi ve 2.000,00TL tazminata ilişkin hüküm temyizen incelenerek kesinleşmiş, Özel Dairece bu davacı ile ilgili olarak davalı aleyhine hükmedilen toplam miktar üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Zira olayda davalının tek bir fiili vardır ve bu fiilden tüm davacılar etkilenmiştir. Direnme hükmünü de davalı temyiz etmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlıkta üç davacı için (Birsen, Pınar, Oğuzhan) davalı aleyhine hüküm altına alınan toplam miktar 2.000,00TL olup temyiz kesinlik sınırı olan 1.820,00TL’nin üzerindedir ve bu nedenle davalının temyiz talebinin incelenmesi gerekmektedir. Sayın çoğunluğun her bir davacının davasının ayrı olduğu ve miktar bakımından her davacı için ayrı değerlendirme yapılması gerektiği şeklindeki kabulü bu tür davalarda hak kayıplarına ve mağduriyetlere neden olabilecektir.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; iki davalının bulunduğu, zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu ve davalılarca zamanaşımı def’i ileri sürülmesine rağmen mahkemece zamanaşımı kabul edilmeyerek davacılardan biri lehine temyiz kesinlik sınırı üstünde, diğeri lehine ise temyiz kesinlik sınırı altında manevi tazminata hükmedilen ve bir davada, kararın davalı tarafça temyizi üzerine, sayın çoğunluğun kabulü hâlinde lehine hükmedilen tazminat kesinlik sınırı üzerinde olan davacı yönünden temyiz incelemesi yapılarak karar davanın zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesi ile bozulacak, diğer davacı ile ilgili olarak ise davalının temyiz talebi kesinlik sebebiyle reddedilecek ve davalı zamanaşımına uğramış olan davada hükmedilen tazminatı ödemek zorunda kalacaktır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22/06/1966 tarihli ve 7/7 sayılı kararında belirtildiği üzere “… hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır… Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.” Bu nedenle manevi tazminat davaları maddi tazminat taleplerinden farklı olarak daha düşük değerler üzerinden açılmakta ve mahkemelerce de daha düşük miktarlar üzerinden hüküm kurulmaktadır. Bunun sonucu olarak özellikle uzun süren yargılamalarda (bedensel zarar sebebiyle açılan davalarda ilgili ceza davası dosyası beklenilirken) temyiz aşamasına gelindiğinde karar manevi tazminat bakımından kesinlik sınırı altında ve dolayısıyla yargısal denetim dışında kalabilmektedir. Kanun koyucu uygulamada ortaya çıkan bu durum sebebiyle yeni bir düzenleme yapmış ve manevi tazminat davalarında verilen hükümlerin yargısal denetim bakımından miktar şartına takılmaması için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ‘İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar’ başlıklı 341. maddesine 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanunun 41. maddesi ile 2. fıkra olarak “Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmü ilave edilmiş, böylelikle manevi tazminat davalarında verilen hükümlere karşı miktara bakılmaksızın istinaf kanun yolu açık hâle gelmiştir.
Diğer taraftan, ihtiyari dava arkadaşlığında her ne kadar davacıların birbirlerinden bağımsız dava açmaları söz konusu olsa da 6100 sayılı HMK’nın 110. maddesi anlamında bir dava yığılması yoktur. Zira anılan madde uyarınca, davacının, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilmesi hâlinde dava yığılması vardır. Oysa burada birbirinden bağımsız birden fazla asli talep yoktur. Tek fiile dayalı ve bu fiilden doğan, davacılar için talep vardır. Dolayısı ile dava tektir ve davanın toplam değerine bakılmalıdır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalının tek bir fiilinin söz konusu olduğu ve hükmün de davalı tarafından temyiz edildiği somut olayda, davalı aleyhine hükmedilen toplam manevi tazminat miktarı 2.000,00TL olup karar tarihi itibarıyla 1.820,00TL olan kesinlik sınırının üzerinde olduğundan, davalının temyiz talebinin incelenmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun temyiz talebinin miktar bakımından reddine ilişkin görüşüne katılmıyoruz.