8. Ceza Dairesi 2015/8754 E. , 2016/2351 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 6136 sayılı Yasaya aykırılık ve genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde silahla kasten ateş etme
HÜKÜM : Hükümlülük ve müsadere
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5237 sayılı TCK.nun 53. maddesindeki hak yoksunluklarının; Anayasa Mahkemesi'nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, cezanın ertelenmediğine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmadığına yönelik temyiz itirazları yerinde görül- mediğinden reddiyle hükümlerin (ONANMASINA), 29.02.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY DÜŞÜNCESİ
Daire çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı;
1- Yetkili makamlardan usulüne göre alınmış bir arama kararı bulunmadan (hakim kararı veya gecikmesinde sakınca varsa Cumhuriyet savcısının ya da kolluk amirinin yazılı emri olmadan) kişilerin üzeri ve eşyası aranarak, aramada ele geçirilen suç eşyasına el konulmasının hukuka uygun bulunup bulunmadığına, ele geçirilen suç eşyasının hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delil olmasından dolayı hükme esas alınıp alınamayacağına,
2- Sanığın ikrar niteliğinde kabul edilebilecek beyanının olduğu kabul edilse bile maddi delillerle desteklenmeyen ikrara itibar edilip edilemeyeceği ve mahkumiyetine yeterli başkaca delil olup olmadığına,
3- Anayasa ve CMK'ndaki amir hükümlere göre, hâkim ve mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin tartışılıp değerlendirilerek, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesinin gerekmesi (Any. m. 141, CMK m. 34/1 ve 230) karşısında; bu yönden gerekçe içermeyen yerel mahkeme kararının usul ve Kanuna uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.
1- Adli Arama ve El Koymanın Şartları:
Ceza usul hukukunda, re’sen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli olup, amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, hukuka uygun elde edilen her türlü delille ispatlanabilir. Anayasa'ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6). CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2). Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (m.206/2-a). Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık sebebidir (m. 289).
5271 sayılı CMK’nda “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar (m. 116-134) düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un suç tarihinde yürürlükte bulunan 116. maddesine göre, “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.” Makul şüphe adli arama yapılabilmesinin şartıdır. Arama kararı verme yetkisi ise CMK'nun 119/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “ Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler.” Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin “Karar alınmadan yapılacak arama” başlıklı 8. maddesinde, bir arama emri ya da kararı aranmadan arama yapılabilecek hallerden “ilgilinin rızası” ibaresi Danıştay ... Dairesinin 13.03.2007 tarih, 2005/6392 E., 2007/948 K. sayılı Kararı ile İPTAL edilmiş olup, pozitif hukukumuzda, ilgilinin rızası ile arama yapılabileceğine veya hukuka aykırı aramanın ilgilinin muvafakatı ile geçerlilik kazanacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Somut olayda, dosyada mevcut 11.11.2013 tarihli arama tutanağına göre (özetle), “11.11.2013 günü saat: 22:45 sıralarında Haber Merkezinin .... Sokak içerisinde .. .. ... plakalı araçtan havaya ateş etme konusu olduğunu anons etmesi üzerine Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Ekipler Amirliğine bağlı ekipler adrese intikal etmiş ancak yapılan kontrollerde bahse konu araca ve ateş edilme konusuna rastlanılmamış, saat 23:15 sıralarında ... Caddesi üzerinde bu konu üzerinde çalışmalar evam ettirirken No:... karşısında bahse ko.. .. ... plakalı sayılı araca park halinde iken rastlanılmış, ... Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/351 Değişik İş Nolu arama kararına istinaden yaptığımız aramada ... aracın sağ ön koltuğunda oturan, kimlik bilgileri sonradan öğrenilen ... isimli şahısın araçtan inmesi istenmiş, şahısların kaba üst araması yapılmış, ... isimli şahsın üzerinde herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanılmamış ancak ... isimli şahsın kaba üst aramasında bonzai diye tabir edilen uyuşturucu ve uyarıcı olabileceği tahmin edilen raddeler bulunmuş, ayrıca araç içerisinde yapılan aramalarda sağ ön koltuğun altında cigaralık diye tabir edilen beyaz kağıda sarılı uyuşturucu ve uyarıcı olabileceğini düşünülen madde bulunmuş ve muhafaza altına alınmış ayrıca yine sağ ön koltuğun altında emniyeti açık horozu kurulu vaziyette olmayan, BERETTA silah ve 3 (üç) adet fişek bulunmuş, sorulduğunda ... isimli şahsın silahın kendisine ait olduğunu ruhsatının da olmadığını görevlilere beyan etmiş bunun üzerine bahse konu tabanca tarafımızca muhafaza altına alınarak, Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmiş, konu bu hali ile Nöbetçi Cumhuriyet Savcısına telefondan aktarılıp talimatları sorulmuş, şahsın gözaltına alınarak şüpheli sıfatı ile ifadesinin alınması, ...elde edilen silah, şarjör ve mermilere el koyma kararı talebinde bulunularak, şahsın tahkikat evrakı ile birlikte Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi talimatları verilmiştir.”
Görüldüğü gibi, haber merkezinden ... plakalı araçtan havaya ateş edildiğinin bildirilmesi üzerine ekip olarak belirtilen yere intikal edildiği ve plakası anons edilen araca rastlanması üzerine de ... Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/351 Değişik İş nolu arama kararına istinaden araçtaki şahısların üst araması ve aracın içinin arandığı belirtilmektedir. Meskun mahalde araçtan havaya ateş edildiğinin bildirilmesi ile bir suç şüphesi oluştuğuna göre, gecikmesinde sakınca olduğu kabul edilse bile, Cumhuriyet savcısının ya da kolluk amirinin yazılı emri ile arama yapılabilirdi. Aramaya dayarak belge olarak gösterilen ... Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/351 Değişik İş nolu kararı veya başka bir arama karar dosyada mevcut değildir. (Büyük ihtimalle 2013/351 Değişik İş nolu karar önleme aramasına ilişkindir.) Böylece yetkili makamlardan usulüne göre alınmış bir arama kararı bulunmadan, varsa belgesi dosyaya konulmadan, sanığın üzeri ve eşyası aranarak suçun maddi konusu ve delili olan ruhsatsız tabanca elde edilmiştir. Ne suç tarihi ne de mevcut halinde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nda, adli bir olayın soruşturulmasında yetkili makamın verdiği usulüne
uygun bir karar bulunmadan Polisin kişilerin üzerini ve araçları arayabileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Kolluk, hukuka aykırı olarak aramayı gerçekleştirip, suç eşyasını bulduktan sonra olayı nöbetçi Cumhuriyet savcısına telefonla haber verip talimatlarını sormuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 25.11.2014 gün, 2013/610 E., 2014/512 K. ve 25.11.2014 gün, 2013/841 E., 2014/513 K. sayılı Kararlarında, “Arama mutlaka yazılı bir karara veya emre dayanmak zorundadır. Sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emir ile arama yapılması mümkün olmayıp yazılılık şartı Anayasa'nın 20, 21 ve Ceza Muhakemesi Kanunun 116. (119 olmalı-H.U.) maddelerinin amir hükmü gereğidir. Arama kural olarak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile de yapılabilecektir. ... Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir.” CGK'nun 25.11.2014 gün, 2014/166-514 sayılı Kararına göre ise hukuka aykırı arama işleminden sonra ele geçen ve ispat aracı olarak yararlı görülen değerlere ilişkin elkoyma işleminin sulh ceza hakimi tarafından onaylanması da arama işlemini geriye dönük olarak hukuka uygun hale getirmeyecektir.”
Yargıtay CGK, 25.11.2014 tarih, 2013/841 Esas, 2014/513 sayılı ve 25.11.2014 tarih, 2013/610 Esas, 2014/512 sayılı Kararlarında, Sulh Ceza Mahkemesinin önleme araması kararına istinaden arama yapılırken, suç şüphesi ve emarelerinin ortaya çıkması nedeniyle CMK'nun 2/e, 161 ve 2559 sayılı PVSK'nun Ek 6. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına olayı haber verip Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda soruşturma işlemlerine başlanılması gerektiğini, usulüne uygun adli arama emri veya kararı alınmadan mevcut önleme araması kararına istinaden adli arama yapılmasının açıkça hukuka aykırı olup bu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün olmadığı, böylece usulüne uygun verilen kararla icra edilse bile önleme araması esnasında suç şüphesinin ortaya çıktığı andan itibaren yapılacak durdurma ve arama adli bir nitelik taşıdığından, bundan sonra arama ve el koyma gibi işlemlerin CMK'nda öngörülen usullere uygun olarak gereçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi de, 19.11.2014 tarih ve 2013/6183 Başvuru Numaralı Kararında, Kanun'a aykırı olarak yapılan arama sonucunda elde edilen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınması suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Açıklanan pozitif hukuk normları, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay CGK ve Özel Daire Kararları karşısında; “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller hükme esas alınamaz. Bu husus, Avrupa İnsan Haklari Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının gereğidir.
2- İfade Alma Yasak Sorgu Yöntemleri ve İkrar:
CMK'nun 'İfade alma ve sorguda yasak usuller' başlıklı 148. maddesine göre 'şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. ...Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.' Maddede yasak sorgu yöntemleri sayılırken, bir kaç yöntem sayıldıktan sonra 'gibi' ifadesiyle, sayılan ruhsal ve bedensel müdahalelerin tahdidi (sınırlı) değil, tadadi olarak (örnek olarak) sayıldığı açıktır.
Arama işlemi Kanun'un öngördüğü usullere uygun olarak gerçekleştirilmemişse, bu yolla elde edilen delil hukuka aykırı olduğu gibi suçun maddi unsuru olan ancak hukuka aykırı olarak elde edilen bu deliller sanığın önüne konulup, buna karşı diyecekleri sorularak alınan savunmanın dış müdahaleler olmaksızın, özgür iradeye dayanılarak yapıldığı söylenemez. Nasıl ki sanığın talep etmesine veya yasal zorunluluk bulunmasına rağmen müdafii atanmadan ya da yasal hakları hatırlatılmadan alınan savunması hukuka aykırı olup, bu şekilde alınan savunmada suçun ikrar edilip edilmediğine bakılmaz ya da yasak yöntemlerle (CMK m. 148) alınan savunmada belirtilen adreste hukuka uygun bir arama yapılsa bile elde edilen deliller hukuka aykırı olacağından, ikrar olarak kabul edilen bu itiraflar mahkûmiyete esas alınamaz. Aynı şekilde hukuka aykırı biçimde elde edilip, 'delil' olma özelliği bulunmamasına rağmen, suçun sübutuna en büyük delil olarak sanığa gösterilerek alınan savunmadaki 'ikrar' özgür iradeye dayalı olmayacağından, değer atfedilmemelidir.
Usulsüz olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucunda elde edilen suçun konusu ve maddi unsuru olan eşya ele geçmeden yapılacak savunma ile suçun konusu eşyanın ele geçirilmesinden sonra yapılacak savunma aynı olacak mıydı? Cumhuriyet savcısı veya Hâkim, hukuka aykırı olarak elde edildiğini belirterek, suça konu eşya ele geçmemiş gibi sanıktan savunma yapmasını isteselerdi sanık aynı şekilde suçunu ikrar edecek miydi? Suçun maddi unsuru ortada yokken ikrarda bulunulsa bile bu ikrar soyut kalacağından, mahkumiyete yeterli delil olarak kabul edilemez.
Sanık suçun ikrarı niteliğinde sayılabilecek savunmada bulunsa da, maddi delillerle desteklenmedikçe soyut ikrar soyut mahkumiyete esas alınamayacaktır. Yargıtay CGK'nun aşağıdaki Kararlarında belirtildiği gibi dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân yoktur:
CGK 17.11.2009 tarih, 2009/160-264 sayılı Kararda “... dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen kanıtların değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar C. Başsavcılığınca, ihbar tutanağı ve sanığın ikrarı ile suçun sabit olduğu ileri sürülmüş ise de, ihbar sonucu elde edilen kanıtlara itibar edilemeyeceğinden, ihbarın da bu anlamda bir kanıt değeri bulunmayacaktır. Diğer yönden, dosyada sanığa ait bir ikrar bulunmadığı gibi, bir an için sanığın ikrarının olduğu kabul edilse dahi, maddi kanıtlarla desteklenmeyen ve özgür irade ürünü olmayan bu ikrara da dayanılması mümkün değildir.” CGK., 25.11.2014 tarih ve 2014/166-514 sayılı Kararda da, hukuka aykırı olarak yapıldığı kabul edilen aramada elde edilen maddi delil dışındaki diğer delillerin (somut olayda ikrarın) mahkûmiyet için yeterli olup olmadığı konusu tartışılırken şu sonuca varmıştır: 'Hukuka uygun olmayan arama işlemi sonucunda ele geçen delillerin hükme esas alınamayacağının belirlendiği olayda; ... arama işleminin hukuka aykırı yapılması nedeniyle ele geçirilen ruhsatsız tabancanın hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş olmasından dolayı hükme esas alınmayacağı... başkaca maddi delillerle desteklenmeyen ikrara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması usul ve kanuna aykırıdır.'
3- Anayasa ve CMK Hükümlerine Göre Mahkûmiyet Hükmünün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar:
Anayasa'nın 141. maddesine göre 'mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.' CMK'nun 34/1 ve 230. maddelerinin amir hükümlerine göre; 'Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu Madde göz önünde bulundurulur.' “Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekir.”
1412 sayılı CMUK'nun 308. maddesine kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayıldığı haller tek tek sayılmış olup, bunlardan biri de hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesidir (CMK'nun 289. maddesinde de hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesi, hukuka kesin aykırılık hallerinden biri olarak gösterilmiştir).
Yukarıda yer verilen Anayasının 141, CMK'nun 34/1 ve 230. maddelerinin amir hükümlerine göre; mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, ... dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekir” iken, gerekçeli kararda bu hususlara hiç değinilmemiştir. Kararın bu yönüyle gerekçesiz olması başlı başına hukuka kesin aykırılık (CMUK m. 308/7, CMK m. 289/1-g), bu durum adil yargılanma hakkını ihlal edici nitelikte olduğundan, hükmün bozulmasını gerektirir.
Açıklanan gerekçelerle, Kanuna aykırı gerçekleştirilen arama işlemi dışında hukuka uygun biçimde elde edilmiş, sanığın mahkumiyetine yeterli başkaca delil bulunmaması ve bu hususların yerel mahkemece tartışılıp değerlendirilmemesi nedeniyle kararın bozulması gerektirdiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.