Ceza Genel Kurulu 2015/280 E. , 2016/147 K.
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından sanık ...'nun katılan ...'ya yönelik eylemi nedeniyle TCK'nun 142/1-b, 143/1, 53/1 ve 58/6 maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve TCK’nun 116/1-4, 53/1 ve 58/6 maddeleri gereğince 2 yıl hapis, mağdur ...'ya yönelik eylemleri nedeniyle ise TCK'nun 142/1-b, 35/2, 53/1 ve 58/6 maddeleri uyarınca 2 yıl hapis ve TCK'nun 116/1, 53/1 ve 58 maddeleri gereğince 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, İzmir 18. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.01.2014 gün ve 871-2 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 14.01.2015 gün ve 17319-479 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.02.2015 gün ve 73998 sayı ile;
“Sanığın müşteki Kenan’ın evde bulunmadığı esnada altınları, kol saati ve cep telefonunu aldığı, müşteki geldiğinde sanığı evde gördüğü, sanığın ise pencereye yönelip kaçmak istediğinde müştekinin yakaladığı ve aralarında boğuşma başladığı, boğuşma sırasında sanığın cebir uygulayarak müştekinin elinden kurtulduğu, sanığın eylemi hırsızlık olarak başlamış ise de evde aldığı eşyaları götürmek amacıyla cebir uygulaması nedeniyle yağma suçunun oluştuğu ve bu suçtan yargılama yapma yetki ve görevinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu' görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.02.2015 gün ve 1876-2707 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanığın katılan ...’ya yönelik işlediği iddia olunan nitelikli hırsızlık ve buna bağlı olarak konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün sanığın eyleminin nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delillerin takdir ve tartışmanın üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olması nedeniyle görev yönünden bozulması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın hırsızlık yapmak üzere girdiği katılan ...’nın evinde iken katılan ve eşinin eve dönmesiyle kaçmak üzere mutfak penceresine doğru gittiğinde, katılanın da bahçeden mutfak penceresinin önüne gidip sanığı evin içine iterek kaçmasını engellemeye çalıştığı esnada tanık Faden’in katılanın kolundan çekerek “bırak elinde bıçak olabilir” dediği sırada sanığın kaçtığı,
Katılan ...’ın evinden bir adet telefon, iki adet altın zincir, bir adet kol saati çalındığının tespit edildiği, görgü tespit tutanağında, evin bahçeye bakan mutfağın penceresinin zorlanarak açıldığı, sinekliğin yerde olduğu, pencere üzerinde zorlama izi bulunduğu, yatak odasının karıştırılmış ve oturma odasında duvara monteli bir adet televizyonun sökülerek mutfağın içerisine bırakılmış vaziyette olduğu bilgisine yer verildiği,
Katılan ... olay tarihinde kollukta; ailesi ile birlikte saat 19.00 sıralarında evden çıktığını, yaklaşık bir saat sonra eve döndüklerinde evin içinde bir şahıs gördüğünü, şahsın da kendisini görünce mutfağın penceresinden atlayıp kaçmaya çalıştığı sırada arkasından tutarak içeri çektiğinde kısa süreli boğuşmalarının olduğunu, pencereden atlayarak kaçtığını, evde bir adet telefon, iki adet altın zincir ve bir adet kol saatinin çalınmış olduğunu tespit ettiklerini,
Duruşmada; olay günü saat 20.00 sıralarında eşi ile birlikte eve döndüklerini, evin giriş kapısını anahtarla açtığını, eşinin içeri girdiğini, kendisinin çocuk arabasını yere bırakırken evin penceresinden içeride bir erkek şahıs görmesi üzerine kapıdan şahsa “benim evimde ne arıyorsun” diye bağırdığını, şahsın da mutfak penceresine doğru koşmaya başladığını, kendisinin de hemen bahçeye çıkıp mutfak penceresinin önüne gittiğini, pencereden çıkmaya çalışan sanığı tutarak evden çıkmasını engellediği sırada eşinin geldiğini, kolundan çekerek “elinde bıçak olabilir” dediği sırada sanığın pencereden çıkarak kaçtığını, şikayetçi olduğunu beyan ettiği,
Tanık ..., olay günü eve döndüklerinde, eşi Kenan’ın kapıyı açtığını, eve önce kendisinin girdiğini, sanığı gördüğünü, eşinin kapı önünde sanığa “benim evimde ne yapıyorsun' diye bağırması üzerine sanığın mutfağa doğru kaçmaya başladığını, eşinin de bahçeden mutfak penceresine doğru gittiğini, kendisinin de eşinin arkasından gittiğini, pencereden kaçmaya çalışan sanığı eşinin engellemek için tuttuğunu, şahısta kesici delici alet bulunabileceğini ve eşine zarar verebileceğini düşünerek eşini çektiğini ve sanığın eşinin elinden kurtulup pencereden kaçtığını ifade ettiği,
Sanık ise, olay günü belirtilen yere gitmediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
TCK'nun 148. maddesinde yağma suçu; 'bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde; 'Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir' açıklamasına yer verilmiştir.
149. maddede de yağma suçunun; 'silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla' işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Öğreti ve yargısal kararlarda benimsendiği üzere; malın taşınabilir olması, sahibinin rızasının bulunmaması, malın alınması ve faydalanma kastının varlığı gibi hususlar yönünden hırsızlık suçuna benzeyen yağma suçu, failin malı almak veya zilyedinin malın alınmasına rıza göstermesini sağlamak bakımından cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi nedeniyle hırsızlık suçundan ayrılmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır. Ancak bazı durumlarda fail, hırsızlık amacıyla harekete geçmesine karşın sonraki bir aşamada cebir veya tehdit kullanmaktadır. Bu durumda eylemin hangi suçu oluşturacağı hususunda tereddüt yaşanmaktadır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle 'mal aleyhine' işlenen bir suçtur.
Yağma gibi mal aleyhine işlenen suçlardan olan hırsızlıkta ise; taşınır mal, sahibinin rıza ve hatta çoğu zaman haberi olmaksızın bulunduğu yerden alındığı halde, yağmada fail, mağdura karşı cebir veya tehdit kullanarak malı bulunduğu yerden almaktadır. Bu nedenle hırsızlık suçunda korunan hukuki yarar zilyetlik hakları iken, yağmada zilyetlik haklarının yanında, aynı zamanda kişi özgürlüğü de korunmaktadır. Hırsızlık için malın alınmasından ve mağdurun bu eşya üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesinden sonra gerçekleşen cebir ya da tehdit, hırsızlık suçunun yanında kasten yaralama veya tehdit suçunu da oluşturacaktır.
765 sayılı TCK'nun 495. maddesinin ikinci fıkrasında; 'bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı cezaya hükmolunur' biçiminde hüküm altına alınan 'yağmaya dönüşen hırsızlık' suçuna; 'mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması halinde artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir' gerekçesiyle 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanunda yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, mağdurun hırsızlığa konu mal üzerindeki zilyetliği sona erene kadar kullanılan cebir ya da tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürürken, hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra kullanılan cebir veya tehdit, eylemi yağmaya dönüştürmeyecek, hırsızlık ve kasten yaralama veya tehdit gibi iki ayrı suçun oluşmasına neden olacaktır.
Öteyandan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 142. maddesinde; 'mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir', 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 3. maddesinde de; 'mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir' denilmesi suretiyle mahkemelerin görevlerinin kanunla belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 10. maddesinde sulh ceza hakimliğinin, 12. maddesinde ağır ceza mahkemelerinin görevleri sayılmış, 11. maddesinde ise, sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılacağı düzenlenmiştir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 6526 sayılı Kanunla değişik 12. maddesi uyarınca; kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir.
5271 sayılı CMK’nun 7. maddesi uyarınca yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüz olup aynı Kanunun 4 ve 5. maddeleri uyarınca davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir, iddianamenin kabulünden sonra işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın hırsızlık yapmak üzere girdiği katılanın evinde katılan ve eşinin eve gelmesiyle üzerindeki çaldığı bir kısım eşyalarla birlikte, kaçmak üzere mutfak penceresine gittiğinde katılan ...’nın da bahçeden mutfak penceresinin önüne giderek sanığın evden çıkmasına engel olmaya çalıştığı ve olay günü alınan beyanında sanıkla bir süre boğuştuklarını ifade ettiği gözetildiğinde, sanığın eyleminin, TCK'nun 149/1-d-h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu görev ise 5235 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesine aittir. Bu nedenle Asliye Ceza mahkemesince 5271 sayılı CMK'nun 4 ve 5. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması kanuna aykırı olup Özel Dairece hükmün öncelikle görev yönünden bozulmasına karar verilmesi gerekirken onanmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nun 149/1-d-h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağının takdir ve değerlendirilmesi amacıyla 5271 sayılı CMK'nun 4 ve 5. maddeleri uyarınca üst dereceli ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 14.01.2015 gün ve 17319-479 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Yerel mahkeme hükmünün suçun nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağını belirleme görevinin 5235 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesine ait bulunması karşısında, davaya bakmakta olan asliye ceza mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosyanın ağır ceza mahkemesine gönderilmesi yerine yargılamaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.