16. Ceza Dairesi 2017/3522 E. , 2018/938 K.
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 53/1, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun
5/1. maddeleri gereğince verilen mahkumiyet kararına
yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre, duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanık ve sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ancak;
Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken temel cezanın tayininde alt sınırdan makul surette ayrılmak yerine teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayin edilmesi,
Kanuna aykırı, sanık ve sanık müdafiinin temyiz itirazları ile sanık müdafiinin duruşmada ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden hükmün CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanığın tutukluluk halinin devamına, üye ...'in hükmün onanması yönündeki karşı oyu ve oyçokluğuyla, 29.03.2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY:
Sayın çoğunluğun bozma nedenine iştirak olunmamıştır.
Şöyleki;
Sanığa atılı 5237 sayılı TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçu 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise aynı Kanunun 61/1. maddesinde;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtay tarafından denetleneceğini de göstermektedir.
TCK’nın 61/1. maddesinde sayılan halleri incelediğimizde;
a- Suçun işleniş biçimi (m.61/1-a)
Suçun işleniş biçimi, failin kişilik yapısını ortaya koyduğu gibi, eylemin toplum düzeni bakımından oluşturduğu tehlike açısından da belirleyicidir (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara 2017, sh.865).
Fiilde gösterilen iradenin realize edilmesiyle de ilgili olan suçun işleniş biçiminden, işlenişinde fiile ayrıca eşlik eden veya onu şekillendiren her şey anlaşılır. Bir fiille birden fazla suç tipinin ihlal edilmiş olması veya bir suç tipi açısından öngörülen seçimlik hareketlerinin tümünün gerçekleştirilmesi, failin suç işlerken yaptığı hareketler, suçun işleniş biçiminin mağdur veya üçüncü şahıslar üzerindeki etkileri suçun işleniş biçimi kapsamında değerlendirilmesi gereken hususlardır (İlhan Üzülmez, “Yeni Ceza Kanunu’nun Sisteminde Cezanın Belirlenmesi ve Bireyselleştirilmesi”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. X, S. 3-4, Erzincan 2006, sh. 207-208).
Ayrıca mütemadi suçta devam eden şey netice değil hareket olduğundan (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, sh.173) temadinin süresi de suçun işleniş biçimi olarak temel cezayı etkileyebilir (Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 4. Baskı, İstanbul 2006, sh. 576). Örneğin, terör örgütü içerisinde yıllarca kalan örgüt üyesinin cezası birkaç ay süreyle kalanın cezasına nazaran daha fazla olmalıdır. Bunun da, suçun işleniş biçimi dışındaki bir kriterle açıklanması mümkün değildir.
“Vehamet” terimi suç vasfının tayini bağlamında kullanılabileceği gibi, fiilin işlenişindeki nitelik ve şiddeti de ifade etmek üzere kullanılabilmektedir (CGK, 24.01.1983 t., E. 489, K. 8). Örneğin, uygulamada, TCK’nın 302 ve 309. maddelerinde yazılı suçlara ilişkin elverişli eylemler “vehamet arz eden eylemler” olarak nitelendirilmekle birlikte, diğer taraftan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda da örgüt üyeliğine götüren faaliyetlerin yoğunluk ve şiddetini göstermek üzere “vahim” nitelendirilmesinin yapılması vakidir.
b-Suçun işlenmesinde kullanılan araçlar (m. 61/1-b)
Suçun işlenmesinde kullanılan ve eylemin icrasını kolaylaştıran her türlü araç bu kapsamda değerlendirilir ve cezanın hesaplanmasında dikkate alınır (Artuk/Gökcen vd., sh. 866; Üzülmez, sh. 208). Örneğin, devletin güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla oluşturulmuş silahlı örgütün (TCK m. 314) bünyesindeki silahların türü, niteliği ve sayısı bu bağlamda temel cezanın tayininde göz önünde bulundurulur (Özgenç, sh. 851).
c- Suçun işlendiği zaman ve yer (m. 61/1-c)
Suçun işlendiği zaman ve yerin ceza takdirinde etkili olabilmesi için, suç açısından bir fonksiyonu olmalıdır. Diğer bir ifadeyle, suçun belli bir yer ve zamanda işlenmesi, her durumda cezanın alt sınırın üzerinde belirlenmesini gerektirmez. Bunun için suçun işlenmesinde etkili olan, failin yer ve zaman durumundan özellikle yararlandığı bir halin varlığı gerekir (Üzülmez, sh. 209). Zaman ve yer, suçun işlenmesi sırasında fail açısından bir kolaylık sağlamalı ya da fail hakkında takibin yapılmasını imkânsız veya zor bir duruma getirmelidir.
d-Suçun konusunun önem ve değeri (m. 61/1-d)
Suçun önem ve değerinden maksat, suçun hukuki konusu değil, maddi konusudur (Zeki Hafızoğulları – Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara 2016, sh. 501).
Suçun konusunu, fiilden doğrudan etkilenen şey oluşturduğuna göre, bunun somut olayda normal hale göre daha önemli veya değerli olduğu takdirde temel ceza alt sınırın üzerinde belirlenebilecektir (Üzülmez, sh. 210).
Suç konusunun önem ve değeri Alman hukukunda fiilin etkileri olarak düzenlenmiş olup, fiille hakkında zarar veya tehlike neticesi yaratılan suç konusu ve eylemin diğer sonuçları cezanın saptanmasında bir ölçüt olarak değerlendirilmektedir (Kayıhan İçel - Füsun Sokullu Akıncı - İzzet Özgenç – Adem Sözüer - Fatih Selami Mahmutoğlu – Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, 2. Bası, İstanbul 2002, sh. 150).
e-Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı (m. 61/1-e)
Suçlar salt tehlike suçları, zarar tehlikesi ve zarar suçları olarak ayrıldığından, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, zarar ve zarar tehlikesinin ağırlığı olarak algılanmalıdır (Hafızoğulları/Özen, sh. 501).
Hakim somut olayda eylemin dış dünyadaki sonuçlarından olan zarar ve tehlikenin büyüklüğünü objektif olarak değerlendirerek cezayı belirler (İçel vd., sh. 150).
Suçun, yalnızca doğrudan meydana getirdiği zarar veya tehlikenin değil dolaylı olarak meydana getirdiği zarar veya tehlikenin de temel cezanın tayininde gözönünde bulundurulması mümkündür (Centel/Zafer/Çakmut, sh. 577).
Önemli olan hukuki konuyu oluşturan varlık veya menfaatin ne kadar zarar gördüğü veya ne kadar ciddi bir tehlikeye maruz kaldığıdır.
Ancak özel hukuka ilişkin olan zararlar bu değerlendirmede dikkate alınmayacaktır.
f-Kasta veya taksire dayalı kusurun ağırlığı (m. 61/1-f)
Cezalandırmada güdülen amaçların gerçekleştirilmesi kusurun ağırlığıyla orantılı bir cezaya hükmedilmesini gerektirmektedir. Böylece kusur ilkesi, bir yandan cezanın meşruluk temelini oluşturmakta, diğer yandan da uygulanacak ceza açısından bir sınırlamayı ifade etmektedir (Üzülmez, sh. 211).
Kusur, TCK sisteminde suçun oluşabilmesi için varlığı gereken bir unsur olmadığından işlenen fiilin ifade ettiği haksızlığın bir unsurunu oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla kast ve taksir, bir kusurluluk şekli değil, suç teşkil eden haksızlığın gerçekleştiriliş biçiminden ibarettir. Dolayısıyla kast ve taksir bir fiilin haksızlık (suç) teşkil edebilmesi için bulunması gereken bir unsuru oluştururken, kusurluluk ancak haksızlık teşkil eden bir fiilin, yani bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suçun varlığından sonra devreye giren, failin işlemiş olduğu fiilden dolayı kınama yargısına tabi tutulabilmesini sağlayan bir husustur (Üzülmez, sh. 211-212).
Şu halde kusur, işlediği haksızlık dolayısıyla kişi hakkında bulunulan bir değer yargısını ifade ederken, bu yargının konusunu ise, kişinin kasten veya taksirle gerçekleştirdiği haksızlık oluşturmaktadır. Dolayısıyla kasten veya taksirle işlenen fiil, kusur yargısının temelini oluşturmakta, kusur, kasten veya taksirle gerçekleştirilen haksızlığa dayanmaktadır (Artuk/Gökcen vd., sh. 868).
Fıkra metninde belirtilen (m. 61/1-f) failin kasta dayalı kusurunun ağırlığından anlaşılması gereken, suç teşkil eden haksızlığı gerçekleştirmede gösterilen kararlılık, bu yöndeki ısrarlı istekdir. Failin suçu işleme konusunda harcadığı çaba kasta dayalı kusurun ağırlığına delil oluşturur. Bir suçun işlenmesinde fail tarafından aşılan zorlukların çokluğu, amaca ulaşmadaki inatçılık ne derece büyükse, failin kasta dayalı kusurundaki ağırlık o derece fazladır. Kanunda nitelikli unsur olarak görülmeyen hallerde suç için yapılan planlı hazırlık, bir suçun işlenmesi konusunda varılan kararın içerdiği potansiyel tehdidin fazlalığı, fiilin gerçekleştiriliş süresi, suç işleme konusundaki enerjinin göstergesi olarak değerlendirilmeye uygun olması kaydıyla suç izlerinin yok edilmesi gibi hususlar kasta dayalı kusurun ağırlığını artıran haller olarak nazara alınabilecektir (Üzülmez, sh. 212). Bu gibi hallerde cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekir.
Taksirli suçlarda ise, failin bilinçli veya bilinçsiz taksirle hareket etmesinden ayrı olarak, neticenin kolayca öngörülebilir olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılarak taksire dayalı kusurun ağırlığı belirlenmelidir. Netice kolaylıkla öngörülebilir olmasına karşın, taksirli bir suç işlenmişse, taksire dayalı kusurun ağırlığından söz edilebilir (Artuk/Gökcen vd., sh. 869).
g-Failin güttüğü amaç ve saik (m. 61/1-g)
Amaç failin suçla elde etmek istediği çıkar, saik ise faili suça iten nedendir (Hafızoğulları/Özen, sh. 501).
Faili suça sevk eden etkenler ve saik ile suçla elde edilmek istenilen amaç cezanın hesaplanmasında nazara alınır. Gerçekten bazı hallerde saik veya amaç çok fazla kınanabilir, failin ahlaki kötülüğünü ortaya koyabilir. Suçun işlenmesinde etkin olan saikler failin kusurunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Faili fiil için tahrik eden motivasyon gücü olarak nitelendirilebilecek saik, gerek niteliği gerekse kuvvet derecesine göre cezanın tayininde etkili bir faktördür. Failin fiili işlerken güttüğü amaç da cezanın belirlenmesinde etkilidir (Üzülmez, sh. 214).
Ancak failin tek amacı yalnızca kanuni tanımda belirlenmiş olan tipik neticeyi gerçekleştirmek olmayabilir. Failin, suçu tipik neticenin dışında, daha ötesinde başka bir amacı da gerçekleştirmek için işlediği hallerde, o amaç temel ceza belirlenirken değerlendirilebilir.
Bütün bunlar saikin amaçtan farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim amaç, takip edilmesi gereken bir sonucun (örneğin, bir ihtiyacın tatmininin) bilinmesinden, tasavvur edilmesinden ibaret olduğu için, daima bilinme özelliğine sahiptir, başka bir deyişle bilinçlidir. Saik ise, ancak bilinçli olduğunda amaçla çakışır.
Maddede sayılan bu hallerin temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilmesi için, suçun unsuru, nitelikli hali olmaması gerekir.
Kural olarak, ceza kanunlarının, her suç için sabit bir ceza öngörmeden cezayı alt ve üst sınırlı olarak belirlediği hallerde, ceza, iki sınır arasında olmak koşuluyla hâkimin takdiriyle belirlenir.
Bu anlatılanlar ışığında somut olaya bakıldığında;
Mahkemenin kabulüne ve tüm dosya kapsamına göre; Teknik özellikleri itibariyle münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca örgütsel iletişimde gizliliği sağlamak amacıyla kullanılan kriptolu iletişim ağı ByLock'u GSM hattına ait telefonuna yükleyerek kullanan, örgüte müzahir Aktif-Sen isimli sendikaya üye olan, örgüt elebaşının talimatından sonra örgütle bağlantılı Bank Asya’ya 04.02.2015 tarihinde hesap açarak para yatıran, Zaman Gazetesi yöneticilerinin gözaltına alınması ile ilgili olarak 17.12.2014 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne müzahir kişilerin Afyonkarahisar Adliyesi önünde düzenlediği protesto eylemi ile haklarında örgüt yöneticiliği ve örgüt üyeliği suçlarından soruşturma ve/veya kovuşturma bulunan il imamı, ilçe imamı olduğu iddia edilen ve diğer kişilerle birlikte değişik tarihlerde yapılan otel toplantılarına ve savunmasına göre ayrıca periyodik olarak katılanların evlerinde gerçekleştirilen örgütsel toplantılara katılan, örgütün Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi yapılanması içerisinde yer alan, aynı üniversitede bilgisayar işletmeni olarak görevliyken Personel Daire Başkanlığının 20.07.2016 tarihli kararıyla görevden uzaklaştırılan, Yönetim Kurulunun 06.09.2016 tarihli kararıyla da kamu görevinden çıkarılan ve 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe girişiminden sonra 30.08.2016 tarihinde yakalanan sanık ... hakkında; kararın hüküm fıkrasında; “suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saiki göz önüne alınarak”, kararın gerekçe bölümünde ise; “vehamet arz edebilecek olumsuzlukların gözlenmesi, eylemlerindeki çeşitlilik, yoğunluk ve il içerisindeki örgüt yapılanmasındaki konumu, çeşitli ve yoğun olan bu eylemlerinin örgütün devam edebilmesi adına etkin eylemler olarak değerlendirilmesi nedeniyle sanığa ceza tayin edilirken örgütün niteliği ve yaşanan süreçte dikkate alındığında” şeklinde kullanılan ve birbiriyle çelişmeyen alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli, yerleşik uygulamalara ve dosya içeriğine uygun olup, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası gerektiren silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 7 yıl hapis cezası olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, bu uygulamanın 5237 sayılı TCK'nın 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmadığı, bu nedenle; CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddi ve hükmün ONANMASI görüşüyle, sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmamaktayım.
TEFHİM ŞERHİ:
29.03.2018 tarihinde verilen iş bu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ...'nın huzurunda, duruşmada sanık ...’nun savunmasını yapmış bulunan Av. ... ve Av. ...'ın yokluklarında, 04.04.2018 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.