2. Ceza Dairesi 2021/9 E. , 2021/6621 K.
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Muhafaza görevini kötüye kullanma
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin ''Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.'' ve aynı Kanun'un 294. maddesinin ise; ''Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.'' şeklinde düzenlendiği de gözetilerek sanığın temyiz isteminin, kararın usul ve yasaya aykırı verilmesine ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere yönelik yapılan incelemede; dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1. Haciz işlemlerinin gerçekleştiği tarihte borçlunun iş yerinde maaşlı olarak çalışan sanığın yargılama aşamasındaki savunmasında, iş yerinin, mülk sahibine olan borçları sebebi ile hacze konu eşyaların götürüldüğünü beyan etmesi karşısında, İcra Müdürlüğüne herhangi bir bildirimde bulunmayarak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle mahcuzların kaybolmasına neden olduğu eyleminin ön ödeme kapsamında kalan 5237 sayılı TCK’nun 289/3. maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan, aynı Yasa'nın 289/1. maddesinden hüküm kurulması suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,
2. 24.10.2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 17.10.2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile düzenlenen 5271 sayılı CMK'nın 251. maddesindeki 'Basit Yargılama Usulü'nün uygulanmasıyla ilgili olarak, 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle 5271 sayılı CMK'na eklenen geçici 5/1-d maddesi ile '01.01.2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz' şeklinde sınırlama getirilmiş ise de;
Hükümden sonra, 19.08.2020 tarihli ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas, 2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile yukarıda anılan geçici madde 5/1-d'de yer alan 'kovuşturma evresine geçilmiş' ibaresinin, bilahare 16.03.2021 tarihli ve 31425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 2020/81 Esas, 2021/4 Karar sayılı iptal kararı ile de yukarıda anılan geçici madde 5/1-d’de yer alan “Hükme bağlanmış” ibaresinin aynı bentte yer alan, “Basit yargılama usulü” yönünden Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
CMK’nın 251/3. maddesinde “Basit yargılama usulü uygulanan dosyalarda sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir” şeklindeki düzenleme gereği maddi ceza hukuku anlamında sanık lehine sonuç doğurmaya elverişli olması nedeniyle, temyize konu ve CMK’nın 251/1. maddesi kapsamına giren, TCK’nın 289. maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçu yönünden, aynı Kanun’un 7. ve CMK’nın 251. maddeleri uyarınca yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 29.03.2021 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Ayrıntıları aşağıda açıklanacağı üzere Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken ileri sürülen temyiz nedenlerinden hükmün hukuki yönüne ilişkin olanları dikkate alarak sadece bunlarla sınırlı inceleme yapabileceği, yasaya uygun temyiz nedenlerinin gösterilmemesi durumunda istemin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun “sanığın, ‘karar usul ve yasaya aykırıdır’ şeklindeki temyiz başvurusu yeterli kabul edilip hükmün tüm yönleriyle incelenerek bozulmasına” ilişkin görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır.
Sanık hakkında TCK’nın 289. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan davada İlk derece mahkemesinin verdiği beraat kararına yönelik katılan vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesinin beraat kararı kaldırılarak 24.02.2020 tarihli kararla ilk defa sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
CMK’nın 286/2-d. maddesindeki istisnaya ilişkin önceki düzenleme, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararının istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesinin mahkumiyet kararı vermesi halinde de temyiz yolunun kapalı olmasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinin 15/02/2019 tarihli R.G’de yayımlanan 27/12/2018 tarihli ve 2018/71 Esas, 2018/118 Karar sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine 28/02/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 20/02/2019 tarih ve 7165 sayılı Yasanın 7. maddesi ile iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenerek son halini almıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 15/02/2019 tarihine kadar verilen kararlar hakkında eski düzenlemeye göre işlem yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 15/02/2019 tarihinden, 7165 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 28/02/2019 tarihine kadar verilen kararlar yönünden ise CMK’nın 286/2-d bendi yürürlükte bulunmadığından, bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararların temyizinin mümkün olup olmadığı aynı maddenin diğer bentlerine göre belirlenmelidir. İlk derece mahkemesinin ceza verilmesine yer olmadığına, düşmeye veya beraate karar vermesi üzerine istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesinin ilk kez mahkumiyet kararı vermesi ve verilen bu mahkumiyet kararının CMK’nın 272/3. maddesi uyarınca kesin nitelikte olmaması halinde temyiz yolu açık olacaktır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 24.02.2020 tarihinde ilk defa verilen mahkumiyet kararının 7165 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 28/02/2019 tarihinden sonra olması nedeniyle hükmün temyizi kabil olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak sanık yüzüne karşı verilen hükmü, 05.03.2020 tarihli süre tutum dilekçesi ile “kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra ek temyiz dilekçesini vereceğini” belirterek temyiz başvurusunda bulunmuş, gerekçeli karar tebliğ edilmesine rağmen temyiz nedenlerini içeren bir ek temyiz dilekçesi de vermemiştir.
Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında;
İstinaftan farklı olarak CMK’nın 294/1. maddesine göre temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Bu zorunluluk temyize başvurma hakkı olan tüm taraf ve ilgililer için geçerlidir.
1412 sayılı CMUK’nın 314/2. maddesinde yer alan temyiz dilekçesinde temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin temyiz incelemesine engel olmayacağına ilişkin hüküm nedeniyle Yargıtay bozma nedenlerini re’sen incelemekteydi. 5271 sayılı CMK’da ise temyiz gerekçelerinin bildirileceği süre ve temyiz sebepleri konusunda sınırlamalar getirilmiştir.
CMK’nın 295/1. maddesine göre, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmelidir. Hükümde yer alan “ek dilekçe” aslında 1412 sayılı CMUK’da “temyiz layihası” olarak adlandırılan dilekçedir. CMUK m.314’ün ilk cümlesine göre, temyiz dilekçesinde veya beyanında temyiz sebepleri gösterilmemişse temyiz dilekçesi için belirlenen sürenin bitmesinden yahut gerekçeli karar henüz tebliğ edilmemişse tebliğinden itibaren bir hafta içinde hükmü temyiz olunan mahkemeye bu sebepleri ihtiva eden bir layiha da verilebilir. CMUK m.314’te “layiha da verilebilir” denilmekteyken, CMK m. 295/1’de “bir ek dilekçe verilir” hükmüne yer verilmekle, layiha verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Temyiz edenin en azından ek temyiz dilekçesinde tüm bozma nedenlerini temyiz mahkemesine sunması gerekir. Yedi günlük süre geçtikten sonra yeni bir bozma nedeni ileri sürülemez.
Temyiz nedenlerini içeren temyiz layihası ayrı bir dilekçe olarak verilebileceği gibi temyiz nedenlerinin temyiz istemini içeren dilekçenin içinde açıklanması da mümkündür. Uygulamada genelikle hükmün tefhimi üzerine öncelikle süre tutum dilekçesi verilerek gerekçeli kararın tebliği istenmekte ve gerekçeli kararın tebliği üzerine temyiz layihası verilmektedir. O halde temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini içeren temyiz layihasının verilmesi zorunludur (CMK m.295/1). Gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gereken süreyle ilgili olarak dört farklı durum ortaya çıkmaktadır.
1- Temyiz hakkı olan taraf veya avukatı, yüzüne karşı tefhim edilen hükme karşı on beş günlük temyiz süresi içerisinde vereceği temyiz dilekçesinde temyiz nedenlerini de göstermişse ayrıca ek dilekçe vermesine gerek yoktur.
2- Temyiz hakkı olan taraf veya avukatı, yüzüne karşı tefhim edilen hükme karşı on beş günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini içermeyen bir temyiz dilekçesi vermişse temyiz başvurusu için belirlenen on beş günlük süresinin bitmesinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini gösteren dilekçeyi vermek zorundadır.
3- Temyiz hakkı olan taraf veya avukatı, yüzüne karşı tefhim edilen hükme karşı on beş günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini içermeyen süre tutum dilekçesi vermiş ve gerekçeli kararın tebliğini istemişse gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini gösteren dilekçeyi vermek zorundadır.
4- Temyiz hakkı olan taraf veya avukatı, yokluğunda verilen hükme karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini gösteren dilekçeyi vermek zorundadır. CMK’nın 295/1. maddesinde kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz layihasının verilmesi gerektiği belirtilmişse de; esasen CMK’nın 291/2. maddesine göre yoklukta verilen karara karşı temyiz süresi tebliğden itibaren on beş gün olduğundan çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır. Buradaki çelişki; 7035 sayılı Kanunun 21. maddesiyle CMK’nın 291/1. maddesinde yapılan değişiklikle yedi gün olan temyiz süresinin on beş güne çıkarılması ancak gerekçeli temyiz dilekçesinin (layiha) verilmesine ilişkin CMK’nın 295. maddesinde değişiklik yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle CMK’nın 291/2. maddesine göre yoklukta verilen hükme karşı temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on beş gün olup gerekçeli temyiz dilekçesinin de kararın tebliğinden itibaren bu on beş günlük süre içerisinde verilmesi yeterli olacaktır. Aksi halde yoklukta verilen hükmün tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz edilebileceği ancak gerekçeli temyiz dilekçesinin ise tebliğinden itibaren yedi gün içinde verilmesi gerektiği gibi anlaşılmaz bir durum ortaya çıkmaktadır.
Kanun yollarına başvurulması sırasında CMK’nın 40. maddesine göre kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi eski hale getirme isteminde bulunabilir. Anayasamızın 40/2, CMK’nın 34/2, 40/2, 231/2, 232/6. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarında ilgililerin karara karşı başvurma hakkı olup olmadığı, varsa kanun yolu, süresi, mercii ve şeklinin açıkça gösterilmesi zorunludur. Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de kişi kusursuz sayılır (CMK m.40/2). Bu kapsamda süresi içerisinde verdiği süre tutum dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesini, tebliğden itibaren yedi gün içerisinde vermesi gerektiğinin ihtar edilmesinin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 17/10/2019 tarihli ve 449-611 sayılı kararında; ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin mahkeme kararlarının sonuç bölümünde gösterilmesi zorunlu olan hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, dolayısıyla temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen bu sürenin ilgilisine bildirilmeyişinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ve sonuç olarak ilgilisine bildirilmesi hususunda zorunluluk bulunmadığını kabul etmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 294 ve 295. maddelerinin açık hükümleri karşısında temyiz nedenlerinin belirlenen sürelerden sonra bildirilmesi veya süresi içerisinde bildirilen nedenlere sonradan ekler yapılması olanaklı değildir. Bu yasal duruma göre, Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucu düzenleyen CMK'nın 298. maddesi 'Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.' hükmünü içermektedir. 5271 sayılı CMK’daki en önemli değişiklik “Davasız yargılama olmaz” ilkesidir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Yargıtay işin esasına girmeden önce bir ön denetim yaparak temyiz davasının kabul edilebilir olup olmadığını inceler. Kabul olumlu veya olumsuz olabilir. Bölge adliye mahkemesi kabul edilebilirlik açısından bir denetim yapmakla birlikte kanun koyucu Yargıtayın ikinci bir denetleme yapmasını uygun görmüştür. Yargıtay bölge adliye mahkemesinin kabul edilebilirlik kararı ile bağlı değildir. Bu inceleme bölge adliye mahkemesinin yaptığı incelemeye benzer. Ancak hükmü veren bölge adliye mahkemesi, CMK’nın 296. maddesinde öngörülen kabul edilebilirlik incelemesini sadece üç koşul yönünden yani süre, ehliyet ve konu bakımından yapma yetkisine sahipken; Yargıtay, CMK’nın 298. maddesi uyarınca yapacağı ön incelemede bu üç koşula ek olarak temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içerip içermediğini de inceleyecektir. Yargıtayca yapılan ön incelemede;
1- Temyiz davasının süresinde açılmadığını,
2- İncelenmesi istenen kararın temyiz edilebilen kararlardan olmadığını,
3- Temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da
4- Temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini, tespit ederse temyiz istemini reddeder (CMK m.298). 1412 sayılı CMUK’da yer almayan temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin açıkça bildirilmemesi yeni bir “temyiz isteminin reddi sebebi” olarak 5271 sayılı CMK’ya eklenmiştir.
Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK'nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık halleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır.
CMK'nın 'Hukuka kesin aykırılık hâlleri' başlıklı 289. maddesinde '(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması' hükmüne yer verilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında yer alan 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır' düzenlemesi incelemenin sebeple sınırlı yapılması kuralının istisnasını oluşturmaktadır. Ancak bu hükmün uygulanarak maddede yer alan kesin hukuka aykırılıkların ileri sürülmemiş olsa dahi incelenebilmesi için usulüne uygun olarak açılmış temyiz davasının bulunması şarttır. Yukarıda gösterilen dört unsuru içeren temyiz talebinin varlığı hâlinde, usulüne uygun açılmış temyiz davasından söz edilebilir ve o takdirde bu nedenler dikkate alınabilir. Ancak bu konuda öğretide görüş ayrılıkları olduğu gibi Yargıtay Ceza Daireleri de farklı kararlar vermektedir. Bazı daireler dilekçede temyiz nedeni gösterilmese dahi kesin hukuka aykırılık hallerinin var olup olmadığını denetlemekte, bazı daireler ise 298. maddeye göre doğrudan temyiz isteminin reddine karar vermektedir.
İlk görüşe göre, hukuka kesin aykırılık halinde bozma kararı verilmesi zorunludur. CMK’nın 289. maddesinde sayılan nedenlerden birine ilişkin aykırılık varsa yargılamanın tamamı hukuka aykırı hale gelmiş olacaktır. Yasa koyucu CMK’nın 289. maddesindeki nedenlerden birinin varlığının son karara etki ettiğini önceden ve yasayla kabul etmiştir.
Bizim de katıldığımız ikinci görüşe göre; Yargıtayın ön incelemesi sırasında temyiz dilekçesi ya da temyiz layihasında hükmün hukuki yönüne ilişkin hiçbir sebep gösterilmemişse, CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekir. Kabul edilebilirlik denetimine ilişkin bu kural hem nispi hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerlidir. Temyiz sebebi gösterilmemişse dosyanın içine girerek CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin denetlenmesi mümkün değildir. Yargıtayın CMK m.289'da belirtilen hukuka kesin aykırılık hallerinden biri veya birkaçı nedeniyle hükmü bozması için, öncelikle temyiz dilekçesi ya da layihasında en az bir nispi temyiz sebebinin ileri sürülmüş olması gerekir. Temyiz dilekçesinde yer alan nispi temyiz sebebinin Yargıtay tarafından kabul edilmemesine karşın CMK m.289'da sayılan mutlak hukuka aykırılık hallerinden birine dayanarak hükmün bozulması ise mümkündür. (Balcı Fidan/Öztürk Seyithan,Yargıtay Kararları Işığında Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz, 2. baskı, 2020, s. 384 vd)
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09/04/2019 tarihli, 2018/15.MD-109 Esas ve 2019/302 Karar sayılı kararındaki muhalefet şerhinde de belirttiğimiz üzere;
CMK'nın 'Temyiz nedeni' başlıklı 288. maddesi '(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.'
'Temyiz başvurusunun içeriği' başlıklı 294. maddesi ise '(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.'
'Temyizde incelenecek hususlar' başlıklı 301. maddesi ise '(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.' hükmünü taşımaktadır.
Bu düzenlemelere göre temyiz hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır ve temyiz eden dilekçesinde temyiz nedeni olarak sadece hükmün hukuki yönüne ilişkin sebepleri ileri sürebilir. Öte yandan temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmış ise başvuruda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
Temyiz başvurusunu haklı göstermek için ileri sürülen ve dilekçede ortaya konan temyiz nedenleri aynı zamanda incelemenin kapsamını belirlemektedir. Bunun sonucu olarak temyiz nedenlerinin ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konduğu önem arz etmektedir.
Gösterilen sebeple sınırlı inceleme yapma kuralının sonucu olarak, bu kuralı işletecek ölçüde, diğer bir ifade ile dosyayı ve hükmü tümüyle incelemeye gerek kalmadan, dilekçeye bakarak nelerin inceleneceğini anlamayı ve sınırlandırmayı sağlayacak biçimde nedenlerin somutlaştırılması gerekir.
Temyiz dilekçesi kapsamından muhakeme ve maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğinin anlaşılması veya en azından belirlenebilir olması gerekir. Bu nedenle dilekçede temyiz nedenlerinin tam ve kesin olarak anlaşılmaması hallerinde sonradan açıklanmasına da olanak bulunmadığından istemin reddine karar verilmelidir. Bu kapsamda temyiz 'hüküm hukuka aykırıdır', 'usul ve yasaya aykırıdır', 'temyiz ediyorum', veya 'resen dikkate alınacak sebeplerle hükmün bozulması gerekir' şeklindeki başvurular kabul edilemez olduğundan reddi gerekir. Aksinin kabulü halinde bu şekilde sadece soyut ve genel ifadeler içeren temyiz dilekçeleri üzerine hükmün tüm yönleri incelenir ve sebeple sınırlı inceleme kuralı işlemez hale gelir. Özetle başvuruda kullanılan ifadeler, kararın hangi nedenle bozulması gerektiği konusunda yeterli bir irade ortaya koymuyor ve incelemenin kapsamını sınırlandırmıyor ise bu temyiz sebebinin dikkate alınmaması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, hükmün hangi nedenle bozulması gerektiğine ilişkin gerekçe içermeyen, muhakeme veya maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğini bildirmeyen, 'hüküm usul ve yasaya aykırıdır' şeklindeki başvuru kabul edilemez olduğundan ve usulüne uygun bir temyiz davası açılmadığından sanığın temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.