T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/306
KARAR NO : 2021/307
DAVA : Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/10/2018
KARAR TARİHİ : 29/04/2021
Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan ... Tic Ltd Şti' nin 15 yıla yakın bir ticari ilişkisi mevcut olduğunu ve bu sürede oluşan güven ilişkisi çerçevesinde müvekkili şirkete '...' nitelikli sunu deri kabartma hammadesi vereceğini taahhüt ederek tarafların toplam 1.675.000 TL bedelle ilgili hammaddenin yapılmasına, ödemenin aynı gün tarihli çek ile ödenmesine karar verdiklerini, aralarında güven ilişkisi olduğundan yazılı sözleşme düzenlemediklerine, cari hesapta görülen 1.676.000 TL bedelli çekin 11/05/2018 tarihinde ödenen başkaca bir çek olup dava konusu ile ilgisi bulunmadığını, davalı şirketin ürün faturalarını e fatura olarak düzenleyerek müvekkili şirkete göndererek ürünlerin teslim günü verileceğini bildirdiğini, Davalı şirket yetkiliisi ve ortağı ...' un müvekkili şirketin çalışanı ... ile aynı tarihte 1.675.000 TL bedelin ödenmesi için...bank ... şubesinde bulunduğunu, müvekkilinin ödeme için 22/06/2018 keşide tarihli 1.675.000,00 TL bedelli ...bank ... Şubesine ... nolu çeki keşide ederek ...' a teslim ettiğini, fabrikadan ürünlerin teslim teyidinin alınmasını takiben çekin tahsilii için ...' a teslim edilmesi konusunda talimat verildiğini, banka şubesinde malların henüz hazır olmadığını beyan eden ...' un çekin verilmesi halinde malı hazırlatacağını, müvekkilinin çalışanın bu talebi red ettiğini, o sırada ... şirket yetkilileri ile görüşürken ...' un bankoda bulunan çeki alarak kaçtığını, bu hususa ilişkin CD kaydının bankada olduğunu, çekin iptali için ... 10 ATM nin ... Esas sayılı dosyasında müvekkilinin dava açtığını, mahkemece çeke ilişkin tedbir kararı verildiğini, ...' un parayı tahsil etmek için davalı şirket adına keşide edilen çeki önce kendisine sonra da annesi...' a ciro ederek vekalet ile ...bank ... şubesinden tahsil etmeye çalıştığını, dava konusu çek sebebiyle müvekkili şirketin bir icra takibine maruz kalması halinde haciz ile karşı karşıya kalacağından borcu olmadığı halde çek bedelini ödemek zorunda kalacağından beyan ederek dava konusu 22/06/2018 keşide tarihli 1.675.000,00 TL bedelli ...bank ... Şubesine ... nolu çek hakkında alınabilecek bir ihtiyati haciz kararına karşı çekin icra takibine konu edilmesinin veya iş bu davanın ikamesinden sonra icraya konulması ihtimalinde muhtemel bir icra takibinin yargılamanın sonuna kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini, bu nedenlerle davanın kabulü ile müvekkil şirketin ...bank ... Ticari Şubesi'ne ait ... çek numaralı ve 22/06/2018 keşide tarihli 1.675.000,00 TL bedelli çek sebebiyle ve toplam 1.675.000,00 TL bedel ile davalılara borçlu olmadığının tespitini, dava konusu çekin yetkili ve meşru hamilinin müvekkil şirket olduğunun tespiti ile çekin müvekkil şirkete iadesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
... 14. ATM ...E. ... K.sayılı ilamında 'Mahkememizdeki işbu davanın tarafları ve konusu itibariyle birbirini etkileyecek nitelikte olduğu, HMK'nın 166/4. maddesi uyarınca 'Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır' denilmektedir. Öyleyse Mahkememizin işbu dava dosyası ile ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyası arasında fiili ve hukuki bağlantısının mevcut olduğu, biri hakkında verilecek hükmün diğerini de etkileyeceği anlaşıldığından usul ve dava ekonomisi de gözönüne alınarak her iki dosyanın birleştirilmesine karar vermek gerekmiştir' gerekçesiyle birleştirme kararının gerekçesini açıklamış ve bu şekilde dosyadan el çekmiştir.
Mahkememizce birleştirme kararı sonucu gönderilmiş olan ... 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin... E.... K.sayılı dava dosyası hakkında ve 30/12/2020 tarihi itibari ile birleştirme kararı verdiği, ne var ki adı geçen davanın dava açılış tarihinin 25/06/2018 olduğu, kaldı ki davanın menfi tespit davası olduğu, ancak daha önemlisi mahkememizde görülmekte olan itirazın kaldırılması ve iflas davasının açılış tarihinin ise 18/10/2018 olduğu, bu itibarla birleştirme kararını vermiş olan mahkemenin ikinci davanın açıldığı mahkeme değil birinci davanın açıldığı mahkeme olduğu da tartışmasızdır.
HMK. 166/1. Maddesinde, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davaların aralarında bağlantı bulunduğu takdirde davanın her aşamasında talep üzerine ya da resen ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebileceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK nın 166/2 maddesi uyarınca 'davalar, aynı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebi ile birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren bununla bağlıdır.' ... 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin ... E.sayılı dosyasının birinci davanın açıldığı mahkemede olduğu, yani birinci davanın açıldığı mahkemece bu şartlarda ve açık yasal düzenleme uyarınca birleştirme kararı verilemeyeceği, gerektiği takdirde ve ancak mahkememizin ikinci davanın açıldığı mahkeme olmakla ancak ve ancak mahkememizce birleştirme kararı verilebileceği, bu şartlarda birleştirme kararının kanunun açık hükmüne aykırı olduğu, esasen adı geçen kararın bağımsız olarak temyiz yolu açık olmadığı anlaşılmaktadır.
I-BİRLEŞTİRME KARARINI İKİNCİ DAVANIN AÇILMIŞ OLDUĞU ... 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TARAFINDAN DEĞİL, BİRİNCİ DAVANIN AÇILDIĞI MAHKEMECE VERİLMESİ HALİNDE, İKİNCİ DAVANIN AÇILDIĞI MAHKEMENİN BU BİRLEŞTİRME KARARI İLE MAHKEMENİN BAĞLI OLUP OLMADIĞI BU NOKTADA İRDELENMELİDİR.
Usuli olan bu sorunun aydınlatılması açısından aşağıdaki açıklamaların yapılması uygun görülmüştür.
1-6100 sayılı HMK m.166/f.2 içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere birleştirme kararı ile mahkememizin bağlı olabilmesi için, birleştirme kararı veren mahkemenin ikinci davanın açıldığı mahkeme olması kanuni şarttır. Oysaki birleştirme kararını veren birinci davanın açılmış olduğu mahkemedir. Kanun hükmünde açıkça belirtildiği üzere, birleştirme kararının kesinleşmesinden itibaren bu karar ile bağlı olan mahkeme birinci davanın açıldığı mahkemedir. Zaten kanunda da açıkça birinci davanın açıldığı mahkemenin, davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren bununla bağlı olduğu belirtilmiş olup adı geçen hükmün muhatabının ikinci davanın açıldığı mahkememiz olmadığı, bilakis birinci davanın açıldığı ... 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin ... E.sayılı dosyası olduğu açıktır.
Madde içeriğinde belirtildiği verilen birleştirme kararı ile bağlı olan mahkeme, birinci davanın açılmış olduğu mahkemedir ve birleştirme kararını da ikinci davanın açılmış olduğu mahkemece verilmesi kanuni zorunluluktur. Kanun metninin açık içeriğinden anlaşılacağı üzere verilen birleştirme kararı ile bağlı olan mahkeme birinci davanın açıldığı mahkemedir. Birinci davanın açıldığı mahkemece verilen birleştirme kararı kanun hükmünün açık içeriğinden anlaşılacağı üzere ikinci mahkemeyi bağlayıcı değildir. Elbette ikinci davanın açıldığı mahkemece verilen birleştirme kararı,bağlantı olmaması sebebiyle yanlış olsa dahi bu kararla birinci davanın açılmış olduğu mahkeme bağlı olup yerleşik yargısal uygulama gereği bunu ikinci davanın açıldığı mahkemeye göndermesi de bu nedenle mümkün değildir. Zaten kanun koyucunun amacı da birinci davanın açıldığı mahkemenin bu yöndeki muhtemel olarak ayırma kararı vererek dosyadaki yargılamanın uzamasını engelleme çabasıdır. Ancak belirtildiği üzere somut olayda bağlayıcılık durumu, birleştirme kararı veren mahkemenin ikinci mahkeme olmasına bağlı olup ancak bu karar ile birinci davanın açıldığı mahkeme bağlı olacaktır. Oysaki somut durumda birleştirme kararını ikinci davanın açıldığı mahkeme değil birinci davanın açıldığı mahkeme vermiştir.
Adı geçen hükmün yorumunda yorum kuralları açısından başka türlü düşünmek mümkün değildir.
a-Yukarıda açıklanan maddi hükmünün yorumlanması esasen bir kanun hükmünün anlamının ortaya çıkartılmasıdır. Gerek yargısal uygulamalarda gerek doktrinde kanun hükümleri yorumlanırken, hükmün ifade tarzına bağlı kalan, kelimelerin sözlük anlamını, metin içindeki yerlerini, cümlenin kuruluş tarzını esas alan yorum metoduna söze göre yorum 'lafzi tefsir' metodu denilmektedir. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri , Sayfa 51, 1975 İstanbul) Kanun hükümleri yorumlanırken lafzı itibari ile açık olan kanun hükümlerinin başka tür yoruma tabi tutulması kabul edilemez.
b-Kanun hükmü tam , açık , yeterli ve çelişkili değil ise hakimin işi kolaydır. ... O halde hakimin ilk işi ilgili kanun hükmünü okumak ve anlamını belirlemektir. Kanun hükmü açık ve her okuyanın ortak anlam çıkarmaya yeterli ise hakim, bu açık anlatım ile yetinmeli, kanunda başka saklı anlamlar bulunup bulunmadığını araştırmaktan kaçınmalıdır. Hele saklı anlam ortaya çıkarmak çabası ile kanun hükmünün açık metnini bir tarafa iterek ve açık yasama iradesini dikkate almaksızın kanun hükmü ile uyumlu olmayan bir anlamın kabul edilmesi, bunun büyük önerme olan hukuk kuralının yerine geçirilmesi yargısal faaliyetin sınırlarını aşmak anlamına gelecektir. (Asgeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulu İçtihatları Birleştirme Kararı 02/06/2006 tarih ve 2006/1 E. -2006/1 K. sayılı kararı. )
c-Anayasa Mahkemesi benzer bir durumda bu konuda ' yasalar her şeyden önce sözü ile uygulanır. Yasaların metninin, içerdiği sözcüklerin hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılması gerekir. Yasa kuralının günün sosyal ve ekonomik gerekleri ile çeliştiği sanılsa bile yürürlükte kaldığı sürece uygulamak hukukun gereğidir. Bazı düşünce ve gerekçelerle bu kuralın dışına çıkılması, metinlerin anlamlarından başka bir biçimde yorumlanması, metnin bir tür düzeltilmesine kalkışılması , aslında yasada olmayanın yasaya yakıştırmak ve yasa koyucunun yerini almak demek olur. (Anayasa Mahkemesi 16/10/1990 T. 1990/32 E. -1990/25 K. sayılı kararı)
d-Zaten 4721 sayılı Türk Medeni kanunu ve 743 sayılı Türk Kanuni Medenisinden önce yürürlükte olan ... Adliyenin bilinen kurallarından diğeri de '...'. Bir başka deyişle açık olan hüküm var iken yoruma başvurmak mümkün olmayıp bu kural yorum kuralları açısından en temel kurallardandır.
Bu açıklamalar çerçevesinde kanun hükmündeki metnin anlamı, cümlenin kuruluş tarzı ve cümle anlamları gözetildiğinde ikinci davanın açıldığı ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin, davanın açıldığı ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu birleştirme kararı ile bağlı olabilmesi için kanunun aramış olduğu açık şartların oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bu şartlar yerine gelmeden mahkememizin, verilen birleştirme kararı ile bağlı olduğunu kabul etmek yorumla ilgili belirtilen ayrıntılı açıklamalara açıkça ters olacak ve açık kanun hükmünün görmezlikten gelinmesine, yargı organının açıkça yasama organının yerine geçmesine , doğal olarak Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ve hukuk devleti ilkesinin ihlaline yol açan sonuçlar doğuracaktır.
2-T.C. Anayasasının 37. maddesine göre '' Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.'' Maddenin başlığı ise '' kanuni hakim güvencesi' başlığını taşımaktadır.Kanuni hakim güvencesi, kabul edilen ortak görüşe göre, > şeklinde tanımlanmıştır. Bu çerçeveden yaklaşıldığında birleştirme kararını veren mahkemenin ilk davanın açıldığı mahkeme olup buna rağmen birleştirme kararı verilmiş olması öncelikle belirtmek gerekir ki doğal hakim ilkesini keyfi olarak ortadan kaldırabilecek bir karardır. Kendisine birleştirme kararı verilerek gönderilen Bakırköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin, birleştirme kararı veren mahkemenin birinci davanın açıldığı mahkeme olup olmadığını, davanın birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşip kesinleşmediğini denetlemesi ve gerekirse usule açıkça aykırı olan bu kararla bağlı olmaması kanunun açık hükmünün ve doğal hakim ilkesinin sonucudur. Zira kanun bu şartları taşıyan birleştirme kararı ile bağlı kalınacağını ifade etmiştir. Bir başka deyişle aksi halde bu karar ile birleştirme dosyasının gönderildiği mahkemeyi bağlamayacaktır.
3-Mahkemeler yargı faaliyetini kuşkusuz Anayasadan almış oldukları hak ve yetki ile bağımsız ve tarafsız şekilde yürütürler. Nitekim 6100 sayılı HMK.m.46/f.1 bent c uyarınca farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması hakim aleyhine tazminat sorumluluğuna dahi yol açabilecek bir durum olduğu gibi yine m.46/f.1 bent e uyarınca hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması dahi aynı sonuca yol açabilecek bir durumdur. Bu nedenle mahkemelerin yargılama faaliyeti sırasındaki usul işlemlerini keyfi şekilde yapabilecekleri anlamında yorumlanması da yine Anayasaya ve temel hukuk ilkelerine aykırılık teşkil edecektir. Hakimin tazminat ile mahkum olması sonucunu doğurabilecek bir faaliyetin ise hakim yönünden disiplinel sorumluluğa da yol açabileceği gözten uzak tutulamaz. Davaya bakan hakimin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar vermiş olduğunun tartışılabilirliği noktasında bu tip bir karar ile mahkememizi bağlı olduğunu kabul etmek kanunun açıkça yasakladığı ve engellemeye çalıştığı bir faaliyeti meşrulaştırmak sonucunu doğurur. Oysaki hukuku yaratan mahkemeler ancak hukuka uygun olan halleri meşrulaştırabilir. Bu nedenle kanunun açık hükmü karşısında mahkememizin bu birleştirme kararı ile bağlı olduğunu kabul etmek kanunun açık hükümlerini görmezden gelmek sonucunu doğuracaktır.
4-Bağlantı sebebi ile birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir ve kanunda belirtildiği üzere birinci davanın açıldığı mahkeme, davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren bununla bağlıdır. Mahkememizin birinci davanın açıldığı mahkeme olmadığı halde bu karar ile bağlı olacağını saymak, kanunun açık hükmüne aykırı olarak verilen birleştirme kararının hukuk düzeninde sonuç doğurmasına yol açar. Bu ise kanunun uygun görmediği bir davranışın, mahkemelerce hukuk düzeni içinde tanınması sonucunu doğurur ki bu bir anlamda kanuna karşı hile olarak kabul edilmelidir. Oysaki 4721 sayılı TMK. m.2. e'' göre Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.Bir hakkın açıkca kötüye kullanılmasını, hukuk düzeni korumaz '' Kanuna karşı hile niteliğinde olan bir davranışın sonucu hakkında ''kaçınılan hükmün müeyyidesi ne ise , kanuna karşı hile ile elde edilen sonuca da aynı müeyyide uygulanacaktır.''(Prof.Dr.M.Kemal OĞUZMAN, Medeni Hukuk Dersleri,1975.İstanbul 2. Baskı , Sayfa 122'') Açıklanan bu hükümler Türk Medeni Kanununda düzenlenmiş olmakla birlikte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanun'un 1.maddesine göre, Türk Ticaret Kanunu 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir parçası olması karşısında ,Türk Medeni Kanunu hükümlerinin dikkate alınması gerekli ve zorunludur.O halde birinci davanın açılmış olduğu mahkemece verilen birleştirme kararı ile ikinci davanın açıldığı davayı gören mahkememiz bu kararla teknik olarak bağlı değildir.
5-Anayasamızın m.141/f.4 hükmüne göre ''Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir. İlk davanın açıldığı mahkemenin,2.davanın açıldığı mahkememize göre uyuşmazlığı en baştan beri ele alan, inceleyen mahkeme olması karşısında bu dosyayı daha önce hiç incelemeyen ve uyuşmazlık ile ilgili en eski bilgiye haiz olmayan mahkememizle dosyanın birleştirilmesi doğal olarak bu dosyadaki yargılamanın da uzamasına yol açacaktır. Zira birleştirme kararının yanlış olarak verilmesi, kesinleştirilmesi,dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesi, gönderilen mahkemenin adı geçen dava dosyasını kaydına alarak yeni duruşma günü vermesi doğal olarak yargılama masrafını ve süresini uzatacaktır.Kanununa aykırı olarak verilen birleştirme kararı ile ikinci davanın açıldığı mahkemeyi bağlı saymak, Anayasada belirtilmiş olan bu hükmün ihlalini teşvik etmek sonucunu doğurabilecektir. İkinci davanın açıldığı mahkememizin, kanununa aykırı şekilde verilen birleştirme kararı ile bağlı olduğu kabul edildiği takdirde ise anayasanın ilgili hükmüne aykırı hareket edilmiş olacaktır.
6-Anayasamızın m.36/f.2 maddesine göre ''Hiç bir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz '' O halde birinci davanın açıldığı ... 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin ... E.sayılı dosyasına istinaden görülen uyuşmazlık hakkında birinci davanın açıldığı mahkeme olarak birleştirme kararı vermemesi gerektiği açık olduğu halde ikinci davanın açıldığı mahkememizin bu karar ile bağlı olacağını kabul etmek adı geçen hükmün ihlali yolunda verilen kararın devamına izin vermek veya kanuna aykırılığın da devamına yol açmak sonucunu doğurur.
Sonuç olarak, verilen birleştirme kararının kanunen bağlayıcı olabilmesi için, birleştirme kararının ikinci davanın açıldığı mahkemece verilmesi gerekir; aksi halde ikinci davanın açıldığı mahkeme, birinci davanın açıldığı mahkemenin vermiş olduğu birleştirme kararı ile bağlı değildir.
II-İKİNCİ DAVANIN AÇILDIĞI MAHKEMENİN BİRLEŞTİRME KARARI İLE BAĞLI OLMAMASININ SONUCUNDA VERİLMESİ GEREKEN KARAR İRDELENMELİDİR.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında davaya bakan mahkememizin verilmiş olan birleştirme kararı ile bağlı olmamasına dair yapılan açıklamalar karşısında yapılması gereken dosyanın mahkemeye iade olunmasıdır.
Bir mahkemenin davadan kanuni şartlar oluşmadan el çekmesi halinde, diğer mahkemenin bu karar ile bağlı olup olamadığı yönünde gerek Yargıtay gerek doktrinde oluşmuş zengin bir usul hukuku kültürümüz mevcuttur. Nitekim 01/07/2012 tarihinden önce yürürlükte olan 6762 sayılı TTK nun m.5/f.3 maddesine göre 'ikinci fıkrada yazılı hallerde, münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki mahiyeti itibarıyla mahkemenin iş sahasına girip girmediği yanlız iptidai itiraz şeklinde taraflarca dermeyan olabilir. İtiraz varid görüldüğü takdirde dosya ilgili mahkemeye gönderilir; bu mahkeme davaya bakmaya mecburdur' Asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemesi arasında iş bölümüne dayalı gönderme kararı verilebilmesi için ilk itirazın varlığı öngürülmüş ve ilk itiraz olmadığı takdirde dava dosyasının iş bölümüne dayalı olarak gönderilmesi ile gelen dava dosyasına mahkemenizin bakmaya mecbur olmadığı ve bu karar ile bağlı bulunmadığı açıkça düzenlendiği halde uygulamada ilk itiraz olmadan az da olsa gönderme kararlarının verildiği görülmüştür.
Bu nedenle de konu doktrinde ve Yargıtay uygulaması ele alınmıştır.
Bu konu ile ilgili olarak doktrindeki bir görüş şudur: 'Dava dosyası kendisine gönderilen mahkeme, aynı dava dosyasının ilk gönderme kararını veren mahkemeye geri gönderilmesine, yani aynen iadesine karar verecek olursa, Yargıtay, bu son 'gönderme kararı'nı - hukuki mahiyeti itibari ile - bir nevi (görevsizlik kararı ) saymakta ve bu nedenle de bu ikinci kararın temyiz kabiliyeti olduğunu kabul etmektedir. Benim şahsi görüşüme göre, Yargıtay'ın ; kanuna açıkca aykırı ve keyfi mahiyette olan birinci gönderme kararını kaldırması ve dava dosyasını da yine o birinci mahkemeye göndermesi gerekir ve dava dosyasını da yine o birinci mahkemeye göndermesi gerekir. Diğer taraftan, -ikinci gönderme kararını bir nevi (görevsizlik) kararı sayarak-, onu onamak suretiyle de, dosyanın, ilk gönderme kararını veren mahkemeye iadesi de sağlanabilinir. (İsmail Doğanay Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Ankara, 1981, sayfa: 59, 60)
Yine doktrinde ... 'Hukuk Muhakemeleri Usulü' isimli büyük eserinde 'Acaba , davalı süresinden sonra iş bölümü itirazında bulunduğu veya hiç itirazda bulunmadığı halde, mahkeme , davanın kendi iş bölümüne girmediği gerekçesi ile gönderme kararı vermiş ise, gönderilen mahkeme bu gönderme kararı ile de bağlı mıdır. ' sorusuna cevap aramış ve yaptığı incelemede ' burada, süresinde yapılmış iş bölümü ilk itirazı olmadığı halde verilen gönderme kararı, görevsizlik kararından daha ağır sonuçları olan, -hiç bir mahkeme , görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz- ilkesine aykırı düşen ve nihayet keyfiliğe kaçan bir karardır. O halde böyle bir kararın yalnız başına temyiz edilebilmesi ve Yargıtay'ca bozulabilmesi gerekir. ... Yargıtay gönderme kararını bozarsa davaya ilk mahkemede devam eder. ... MAHKEMENİN KANUNA AYKIRI GÖNDERME KARARI TEMYİZ EDİLMEZ İSE, GÖNDERME KARARININ VERİLMESİNDEN İTİBAREN ON GÜN İÇİNDE KENDİSİNE BAŞVURULAN GÖNDERİLEN MAHKEMENİN, GÖNDERME KARARI İLE BAĞLI OLMADIĞINA, YANİ DOSYANIN İLK MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLECEĞİ KANISINDAYIM. ...KANIMCA BU HALDE YARGITAY'IN KANUNA AÇIKÇA AYKIRI OLAN BİRİNCİ GÖNDERME KARARINI KALDIRARAK DOSYANIN BİRİNCİ MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERMESİ GEREKİR. Yargıtay ikinci mahkemenin verdiği gönderme kararına hukuki nitelikçe bir görevsizlik kararı saydığına göre bu görevsizlik (ikinci gönderme) kararını onamak sureti ile de dosyanın birinci mahkemeye gönderilmesini sağlayabilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 5. Baskı, Cilt: 1 , İstanbul, 1990, Sayfa : 458-459-460)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 09.05.2005 tarihli ve E. 2004/8324, K. 2005/4862 sayılı kararında ise 'hiç iş bölümü itirazında bulunmayan ya da süresinde iş bölümü itirazında bulunmayan davalılar için verilen bir gönderme kararı, TTK'nın m. 5/f. 3. sına uygun verilmiş bir gönderme kararı değildir.Böyle hallerde gönderme karan temyizi kabildir ve temyiz süresinin, gönderme kararının davacıya tebliğ edildiği tarihten işlemeye başlayacağı ve tahrik dilekçesi verme süresinin başlangıcı ile ilgili 11.10.1976 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının buna engel olmadığının kabulü gerekir. Dairemizin 11.10.2004 tarih ve 923-2542 sayılı, 29. 11. 2004 Tarih ve 2680 - 11555 sayılı, 02. 05. 2005 tarih ve 2004/7908 E. -2005/4478 K. sayılı ilamları ile doktrin ve bir kısım Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Öte yandan böyle gönderme kararları ile gönderilen mahkeme davaya bakmak zorunda değildir. Zira dayanakları olmadan verilen böyle gönderme kararları için, aynı Kanunun m. 5/f. 3 hükmü de uygulanamaz.Bu mahkemenin aksi görüşte olması ve dosyanın ilk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi halinde bu karar, dosyanın tabi hakime gönderilmesini sağlamaya yönelik bir karar olup bu nedenle de hukuki nitelikte bir görevsizlik kararıdır ve bu nedenle de temyizi kabildir.' şeklinde aksi yönde uygulama olabileceğine içtihat etmiştir.
Konu ile ilgili tespit edebildiğimiz en son tarihli bir Yargıtay kararında da, asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemelerinin karşılıklı olarak vermiş olduklan iş bölümüne dayalı gönderme kararı bulunması halinde, ilk itiraz olmaksızın gönderme kararı veren asliye hukuk mahkemesinin hukuka aykırı karar verdiği, Asliye Ticaret Mahkemesinin bu karar ile bağlı olmadığı açıkça vurgulanmıştır.(Yargıtay 20.HD. 26/09/2007 T.2007/12611 E. 2007/11372 K.)
Asliye hukuk mahkemesinin/asliye ticaret mahkemesinin, anayasa ve kanun hükümleri ile temel hukuk kuralları gözetildiğinde hiç veya süresinde itiraz olmadığı takdirde verilen gönderme kararları ile bağlı kalınması hukuka aykırı sonuçlara yol açacaktır. Bu tip hukuka aykırılıkların doğmaması açısından kanuni şartlar oluşmadan verilen ve dava dosyasından el çekilmesine dair kararlar ile mahkemenin bağlı kalmaması dava dosyasının gönderildiği mahkeme açısından bir yükümlülüktür. (..., Hiç Veya Süresinde İlk İtiraz Olmadığı Halde TTK Uyarınca Verilen Gönderme Kararlarının Bağlayıcılığı, Terazi Hukuk Dergisi, Temmuz 2009, Ankara, Sayfa 66)
Gerek doktrin ve gerek Yargıtay kararında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere kanuna açıkça aykırı ve keyfi olarak verilen gönderme kararı ile gönderilen mahkeme nasıl bağlı değil ise kıyasen 6100 sayılı HMK m.166/f.2 hükmüne açıkça aykırı ve keyfi olarak verilen birleştirme kararı ile de dosyası üzerinde birleştirme yapılan mahkeme bağlı değildir. Zaten ilgili fıkranın son cümlesi birleştirme kararı ile bağlı olan mahkemenin birinci davanın açıldığı mahkeme olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu şartlarda kanuna açıkça aykırı ve keyfi olarak verilen birleştirme kararları karşısında, mahkemenin vermiş olduğu bu iade kararı, kanuna aykırı olarak verilen birleştirme kararının hukuka aykırı olarak varlığını sürdürmesine engel olan ve dosyanın birinci mahkemeye gönderilmesine ilişkin bir karardır.
Nitekim Yargıtay'ın son uygulamalarında da görevsizlik kararına rağmen usulüne uygun olarak dava dosyasının mahkemeye intikal etmemesi halinde dosyanın iade edilebileceği Yargıtay HGK kararlarında da benimsenmiştir.
Öte yandan mahkememizde 'itirazın kaldırılması ve iflas davası' halihazırda görülmekte olup, bu davanın açılmasından önce bu davaya konu uyuşmazlıkla bağlantılı menfi tespit davasının açılmış olması karşısında Yargıtay uygulaması uyarınca iflas davasına bakan Mahkememizin bu davanın sonucunu beklemesi gerektiği açık olmakla, halihazırda Mahkememizin bu menfi tespit davasının sonucunu da beklemesi gerekecektir.
Yapılan açıklamalar ve gerekçeler gözetildiğinde 6100 sayılı HMK m.166.f.2 uyarınca, birleştirme kararı ile bağlı olan mahkemenin ancak ve ancak birinci davanın açıldığı mahkeme olduğu, mahkememizin ikinci davanın açıldığı mahkeme olması nedeni ile mahkememizin anılan birleştirme kararı ile bağlı bulunmadığının kanun koyucu tarafından açıkça düzenlenmiş olduğu, HMK m.166/f.2-c.2 nin karşıt anlamından anlaşılacağı üzere davanın birinci davanın açıldığı mahkemece görülmesi gerektiği anlaşılmakla dosyanın birleştirme kararı veren mahkemeye iadesine karar vermek gerekmiştir. (..., Hukuk Yargılamasında Birinci Davanın Açıldığı Mahkemece Verilen Birleştirme Kararının Bağlayıcılığı Ve Sonuçları ,İBD İstanbul Mayıs -Haziran 2013, Sayfa 258-270 ve bu makaleye atıf yapan Doç. Dr. İbrahim ERMENEK, Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi Ve Ayrılması Ekim 2014, Ankara)
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan nedenlerle
Dava dosyasının ... 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin ... E.sayılı dosyasının aynen iadesine,
Kararın niteliği karşısında kesin olarak evrak üzerinde karar verildi. 29/04/2021
Başkan ...
Üye ...
Üye ...
Katip ...