Hukuk Genel Kurulu 2020/445 E. , 2022/1077 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalının teslim edeceği ürünlere karşılık ileri tarihli çekler düzenleyerek verdiğini, bir süre sonra taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdiğini, müvekkilinin davalıya verdiği çeklerin tamamını ödediğini, davalı hakkında fazladan yapılan ödemeden kaynaklanan alacağın tahsili için icra takibi yapıldığını, davalının icra takibine itirazdan sonra asıl alacağın tamamını müvekkilinin hesabına yatırdığını, ancak itirazın haklı olup olmadığının icra takibinin yapıldığı tarih itibariyle değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının cari hesaba dayanarak icra takibi yaptığını, ancak cari hesap sözleşmesinin bulunmaması nedeniyle takibe ve cari hesaba itiraz etmekte haklı olduklarını, asıl borç miktarı ödendiğinden davacının ancak takipte istediği faiz için itirazın iptali davası açabileceğini, davacının asıl alacağı dava etmesinde hukukî yararının bulunmadığını belirterek davanın reddi ile asıl alacağın en az %40’ı oranında tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.03.2012 tarihli ve 2010/364 E., 2012/131 K. sayılı kararı ile; davalının takip tarihi itibariyle davacıya 59.365,99TL borçlu olduğu, davalının bu miktarı ödeme emrine itiraz süresi içinde ödediği, itirazın iptali davalarında haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirleneceği, ancak bu davalarda icra takibinden önce ve takipten sonra ödeme emrine itiraz süresi bitmeden yapılan ödemelerin de dikkate alınacağı, davalının ödeme emrine itiraz süresi dolmadan davacı hesabına 59.365,99TL ödeme yaptığı, buna göre takip tarihi itibariyle borç miktarının bilirkişi raporuyla 7.549,65TL olarak hesaplandığı, davacının bu miktar dışındaki borca yapılan itirazın iptalini talep etmekte hukukî yararının bulunmadığı gerekçesiyle asıl alacağın 7.549,60TL’lik kısmına yönelik yapılan itirazın iptaline, takibin bu tutar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, kabul edilen kısım üzerinden hesaplanan 3.019,80TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline, reddedilen kısım bakımından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, dava tarihi itibariyle 59.365,99TL ödemeyi bildiği hâlde itirazın tamamen iptali talebi ile dava açan davacının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 329/2. maddesi gereğince 2.000TL para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarihli ve 2012/14401 E., 2013/2607 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalı aleyhine giriştiği ilamsız icra takibinde 59.365,99 TL cari hesap alacağı ve 2.600 TL takip tarihine kadar işlemiş faiz olmak üzere 61.965,99 TL alacağın asıl alacağa ticari avans faizi yürütülerek tümünün masraf ve vekalet ücreti ile birlikte, kısmi ödeme halinde BK 84.madde uygulanarak borçludan tahsili talebinde bulunmuştur.
Davalı borçlu, icra takibine icra dairesinin yetkisi ve borcun tamamına süresinde itiraz etmiş, aynı gün takipte talep edilen ana para olan 59.365,99 TL'yi ödemiştir. Bu husus tarafların kabulünde olup ihtilafsızdır.
Davacı buna rağmen ödenen bedeli de harca esas değer kapsamında göstererek iş bu davayı açmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21/09/2011 tarih 2011/15-494 Esas 2011/555 karar sayılı 19/10/2011 tarih, 2011/19-532 Esas, 2011/640 Karar sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere itirazın iptali davalarında takipten sonra ancak davadan önce yapılan ve tarafların kabulünde olan ödemeler bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Nitekim Yerel Mahkeme'nin gerekçesinde de bu hususa değinilmiştir. Bu itibarla davadan önce ödenmiş olan asıl alacakla ilgili dava bakımından davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından bu yöndeki talebin reddi gerekir. Yerel mahkemece alacağın bir kısmına yönelik itirazın iptali şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Zira asıl alacak davadan önce ödenmiş olup takipten önce temerrüt gerçekleşmediğinden işlemiş faiz de talep edilemeyeceğine göre asıl alacağın ödenmemiş kısmından söz edilemez.
Ne var ki, asıl alacak davadan önce ödenmiş olmakla birlikte icra takibinde talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekalet ücreti ödenmemiş olup alacağın fer'isi durumundaki bu kalem talepler yönünden davacının dava açmakta hukuki yararı mevcuttur. Ancak bu talepler hakkında Mahkemece hesap yaptırılmayıp bu kalem taleplere ilişkin itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ile yetinilmesi ve bu yöndeki taleplerin icra dairesince yapılacak kapak hesabında infazda nazara alınması gerekirken yerel mahkemece bu kalem talepler bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi tarafından belirlenen bedele hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş, takipten önce temerrüt gerçekleşmediğinden ve bu nedenle işlemiş faiz istenemeyeceğinden asıl alacak da takipten sonra fakat davadan önce ödendiği dikkate alınarak asıl alacağa yönelik olarak dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğundan reddine, icra takibinde alacağın fer'ileri olarak istenen talepler yerine getirilmediğinden ve o talepler bakımından itirazın iptaline karar verilmedikçe yerine getirilmesi de mümkün olmadığından icra harç ve masrafları ile icra vekalet ücretine yönelik itirazın iptali ile takibin bu yönler bakımından devamına karar verilmesinden ibaret olmalıdır.
Öte yandan yukarıda belirtildiği gibi davacının alacağın fer'ileri yönünden dava açmakta hukuki yararı bulunduğuna göre somut olay bakımından uygulanabilirliği bulunmayan HMK'nun 329/2 maddesi uyarınca disiplin para cezası ile cezalandırılması doğru görülemez.
Bunun yanında asıl alacak davadan önce ödenmekle asıl alacak bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gibi fer'ileri dışında bakiye alacak da bulunmadığından somut olayda icra inkar tazminatına hükmedilecek bir matrah da yoktur. Hal böyle olunca Yerel Mahkeme'nin icra inkar tazminatına hükmetmesi de doğru görülemez,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Direnme Kararı:
9. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.02.2014 tarihli ve 2014/20 E., 2014/132 K. sayılı kararı ile; takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemelerin öncelikle takip tarihinden ödeme tarihine kadar işlemiş faiz, icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine mahsup edilmesi gerektiği, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 84. maddesi dikkate alınarak düzenlenen 22.12.2011 havale tarihli ek raporun hükme esas alındığı, itirazın iptaline karar verilen 7.549,60TL’lik kısmın 20.03.2012 tarihli kısa kararda ve hüküm fıkrasında açıklandığı üzere asıl alacak niteliğinde olduğu, bu durumda alacak likit olmakla ve koşulları oluşmakla davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinde engel bulunmadığı, dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 422/2. maddesi ile karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK'nın 329/2. maddesine göre; kötü niyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan tarafın disiplin para cezası ile mahkûm edilebileceği, bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezasının vekil hakkında uygulanacağı, davacının takip tarihinden sonra, ancak davadan önce davalının 59.365,99TL ödeme yaptığını bildiği, bu durumun dosya kapsamı ile sabit olduğu, davacının, yapılan bu kısmî ödemeyi dikkate almadan, icra takibine yapılan tüm itirazların iptali talebi ile dava açtığı, dava tarihi itibari ile 59.365,99TL ödemenin davacı tarafça bilindiği hâlde bu kısım bakımından da dava açılmakla bu kısma yönelik hiçbir hakkı olmadığını bilen davacının para cezası ile cezalandırılmasının HMK'nın 329/2. maddesine aykırı olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2019 tarihli ve 2017/19-1640 E., 2019/3 K. sayılı kararı ile; mahkemece tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu gerekçesiyle tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturulması için direnme kararının usulden bozulmasına, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Direnme Kararı:
11. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.10.2019 tarihli ve 2019/304 E., 2019/837 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararı dikkate alınarak önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1- İcra takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemenin, takip tarihinden sonra talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücreti gibi asıl alacağın fer'îsi niteliğindeki alacaklardan mahsup edilip edilemeyeceği, mahkemece dava tarihinden önce asıl alacak ödenmekle asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine yönelik itirazın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği,
2- Mahkemece HMK'nın 329/2. maddesi uyarınca davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı,
3- Mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A- İcra takip tarihinden sonra, ancak dava tarihinden önce yapılan ödemenin, takip tarihinden sonra talep edilen icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücreti gibi asıl alacağın fer'îsi niteliğindeki alacaklardan mahsup edilip edilemeyeceği, mahkemece dava tarihinden önce asıl alacak ödenmekle asıl alacakla ilgili davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek icra harç ve masrafları ile icra vekâlet ücretine yönelik itirazın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği yönünde yapılan incelemede;
14. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini talep eder (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).
15. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden, davanın reddi hâlinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
16. İtirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yaptığı itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
17. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden, mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
18. Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
19. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcun tamamını öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukukî yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukukî yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukukî yarar mevcut olmayacaktır.
20. Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması hâlinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla takipten sonra, ancak davanın açılmasından önce yapılan ödemeler yönünden dava açılmasında davacı tarafın hukukî yararı bulunmamaktadır. Takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukukî yarar bulunmadığından dava reddedilse veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibi kendi yasal prosedürü içerisinde devam edecek, hatta asıl borç ortadan kalksa bile faiz ve fer’îleri yönünden takip sürebilecek, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyecektir.
21. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2011 tarihli ve 2011/19-532 E., 2011/640 K., 23.05.2018 tarihli ve 2017/19-910 E., 2018/1111 K., 22.11.2018 tarihli ve 2017/19-822 E., 2018/1754 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
22. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında 16.02.2010 tarihinde Ankara 15. İcra Müdürlüğünün 2010/1841 E. sayılı icra dosyasında, cari hesap alacağına dayanılarak 59.365,99TL asıl alacak, 2.600TL işlemiş faiz toplamı 61.965,99TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatılmış, ödeme emrinin davalıya 17.02.2010 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, davalı borçlu tarafından 22.02.2010 tarihinde borcun tamamına itiraz edilmiş, aynı gün asıl alacak miktarı olan 59.365,99TL davacının banka hesabına havale edilerek haricen ödenmiştir.
23. Dava dilekçesi incelendiğinde, icra takibine yapılan itirazdan sonra asıl alacağın haricen ödendiğinin davacı tarafından da kabul edildiği anlaşılmakta olup, icra takibinde gösterilen asıl alacak miktarının haricen ödendiği ihtilafsız olduğu hâlde, ödenen asıl alacak miktarı da harca esas değer olarak gösterilerek eldeki itirazın iptali davası açılmıştır.
24. Az yukarıda da açıklandığı üzere itirazın iptali davasında, icra takibinden sonra, ancak itirazın iptali davası açılmadan önce yapılan ve ihtilafsız olan ödemeler yönünden davacı alacaklının itirazın iptalini talep etmesinde hukukî yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle itirazın iptali davası açılmadan önce ödenen asıl alacak miktarı yönünden davacının dava açmasında hukukî yararı bulunmadığından, asıl alacak miktarı yönünden itirazın iptali isteminin reddi gerekir.
25. Ne var ki, icra takibinde talep edilen asıl alacak miktarı dava tarihinden önce ödenmiş olmakla birlikte davalı tarafça asıl alacak miktarı haricen ödenmiş olup, davanın dayanağı takibe davalı borçlu tarafından itiraz edilerek icra takibinin durması sağlanmış olduğundan ve mahkemece itirazın iptali yönünde bir karar verilmediği sürece icra müdürlüğünce takip dosyasında alacaklı istemi yönünden herhangi bir işlem yapılamayacağından, icra takibinde istenen alacağın fer’îleri ve icra giderleri yönünden davacının dava açmakta hukukî yararı bulunmaktadır. Ancak bu talepler hakkında mahkemece hesap yapılmayarak bu taleplere ilişkin olarak itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ve bu taleplerin icra müdürlüğünce yapılacak dosya hesabında nazara alınmasına yönelik hüküm kurulması gerekirken, bilirkişi raporu alınarak ödenen miktarın BK’nın 84. maddesi uyarınca öncelikle asıl alacağın fer’îlerinden düşülmek suretiyle kalan kısım yönünden itirazın iptaline karar verilmesi yerinde değildir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde kısmi ödemelerin BK’nın 84. maddesi uygulanarak borçludan tahsilinin talep edildiği, icra takibinden sonra yapılan ödemelerin öncelikle asıl alacağın fer’îleri ve icra giderlerinden düşülmesi gerektiği, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı borçlu tarafından yapılan ödemelerin öncelikle alacağın fer’îleri ve icra giderlerine mahsup edilerek bakiye asıl alacağın bulunduğu, itirazın iptaline karar verilen kısmın asıl alacak niteliğinde bulunduğu, direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
B) Mahkemece HMK'nın 329/2. maddesi uyarınca davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Kötüniyetle veya haksız dava açılmasının sonuçları” başlıklı 329/2. maddesi;
“Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır” hükmünü haizdir.
28. Anılan madde uyarınca kötü niyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır. Hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan davacı, ileri sürdüğü talep dayanaklarının açık kanun kuralına ve içtihadın itiraza uğramayan çözümüne açıkça aykırı olduğunu bilerek dava açan kimsedir (Görgün Şanal Lütfi/Börü Levent/Toraman Barış/Korakoğlu Mehmet: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2019, s. 641).
29. Somut olayda davacı alacaklının, itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamak için itirazın iptalini talep etmesinde hukukî yararı bulunduğundan mahkemece davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesi yerinde değildir.
C) Mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
30. Az yukarıda da açıklandığı üzere İİK’nın 67. maddesi uyarınca takip alacaklısı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz ettiği alacağın mevcut olduğunu bildirerek, itirazın iptaline karar verilmesini ve istiyorsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep eder.
31. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
32. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
33. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalı borçlu tarafından asıl alacak dava tarihinden önce ödenmiş olup, davacı alacaklının asıl alacak yönünden itirazın iptali davası açmasında hukukî yararı bulunmamaktadır. Alacağın fer’îleri ve icra giderleri dışında bakiye alacak miktarı da olmadığından somut olayda davacı alacaklı lehine icra inkâr tazminatına esas alınabilecek matrah da bulunmadığı hâlde davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi yerinde değildir.
34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı borçlu tarafından yapılan ödemelerin öncelikle asıl alacağın fer’îleri ve icra giderlerine mahsup edilerek bakiye asıl alacağın bulunduğu, itirazın iptaline karar verilen kısmın asıl alacak niteliğinde olduğu, mahkemece itirazın iptaline karar verilen alacak miktarı üzerinden icra inkâr tazminatına hükmedilebileceği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
35. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A) bendinde (§14-26) belirtilen nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince 29.06.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile BOZULMASINA,
II- B) bendinde (§27-29) belirtilen nedenlerle direnme kararının 29.06.2022 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy birliği ile BOZULMASINA,
III- C) bendinde (§30-36) belirtilen nedenlerle direnme kararının 29.06.2022 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy çokluğu ile BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.06.2022 tarihinde karar verildi.
...