Ceza Genel Kurulu 2017/307 E. , 2020/387 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 200-423
Kasten yaralama suçundan sanık ...'un beraatine ilişkin İstanbul (Kapatılan) 33. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 09.10.2013 tarihli ve 2272-1025 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.02.2015 tarih ve 29342-6718 sayı ile;
“...Katılanın aşamalardaki değişmeyen beyanları ile uyumlu adli raporundaki bulgulara ve dosya içeriğine göre sanığın katılanı yaraladığı sabit olmasına rağmen mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
6545 sayılı Kanun'un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle bozmadan sonra yargılama yapan İstanbul (Kapatılan) 86. Asliye Ceza Mahkemesi ise 03.06.2015 tarih ve 200-423 sayı ile;
'...Müşteki ve sanığın evli oldukları, ayrı yaşadıkları, bu durumdan kaynaklanan sorunlar olduğu, olay tarihinde hastaneye gittiklerinde müşterek çocuklarının parmağının asansöre sıkışması sebebiyle çıkan tartışmada müştekinin, sanığın kendisinin boğazını sıkarak darbettiğini, yine müştekinin olay sonrasında sanığın olay yerine gelen güvenliği kendisine yaklaştırmadığını, polisi aramasına engel olduğunu, bu olaydan sonra da kendisini üç kez daha darbettiğini iddia ettiği, sanığın suçlamaları reddettiği, olayın herhangi bir tanığının bulunmadığı, müştekinin iddiası ve yetersiz adli raporun sanığın atılı suçu işlediği yönünde mahkememizde yeterli kanaat oluşturmadığı, taraflar arasındaki husumet ve boşanma davası da birlikte değerlendirildiğinde müştekinin iddialarının şüphe uyandırdığı, şüphenin sanık lehine uygulanması gerektiği anlaşılmakla, sanığın beraatine dair aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.
Her ne kadar ilk karar Yargıtay ilgili Ceza Dairesi tarafından yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş ise de mağdur için düzenlenen ve boynunda hiperemi olduğu yönündeki adli raporun (ki söz konusu hipereminin kişinin kendi boynunu basit derecede sıkması sonucunda dahi meydana gelebileceği kabul edildiğinde), sanığın mahkûmiyeti için tek başına mahkememizde vicdani kanaat oluşturmadığı, başka deliller ile desteklenmediği' gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.10.2015 tarihli ve 325318 sayılı 'Bozma' istekli tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11.04.2016 tarihli ve 31308-9028 sayılı tevdi kararıyla Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 956-1992 sayı ile 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 518-2263 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Tebliğnamede ileri sürülmüş olması nedeniyle Yerel Mahkemenin son kararının “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının,
2- Yerel Mahkemenin son kararının “yeni hüküm” niteliğinde olmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde sanığa atılı kasten yaralama suçunun sabit olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlıkların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Tebliğnamede ileri sürülmüş olması nedeniyle Yerel Mahkemenin son kararının “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece 09.10.2013 tarih ve 2272-1025 sayı ile; “...Sanığın suçlamaları reddettiği, olayın herhangi bir tanığının bulunmadığı, müştekinin iddiası ve yetersiz adli raporun sanığın atılı suçu işlediği yönünde mahkememizde yeterli kanaat oluşturmadığı, taraflar arasındaki husumet ve boşanma davası da birlikte değerlendirildiğinde müştekinin iddialarının şüphe uyandırdığı, şüphenin sanık lehine uygulanması gerektiği” şeklindeki gerekçeyle sanığın beraatine karar verildiği,
Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.02.2015 tarih ve 29342-6718 sayı ile; “Katılanın aşamalardaki değişmeyen beyanları ile uyumlu adli rapordaki bulgulara ve dosya içeriğine göre sanığın katılanı yaraladığı sabit olmasına rağmen mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulduğu,
Bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 03.06.2015 tarih ve 200-423 sayı ile; “...Mağdur için düzenlenen ve boynunda hiperemi olduğu yönündeki adli raporun (ki söz konusu hipereminin kişinin kendi boynunu basit derecede sıkması sonucunda dahi meydana gelebileceği kabul edildiğinde) sanığın mahkûmiyeti için tek başına mahkememizde vicdani kanaat oluşturmadığı, başka deliller ile desteklenmediği anlaşıldığından Mahkememizin ilk kararında direnme yönünde hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçeyle direnme kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) Önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp yeni bir hükümdür.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece direnme gerekçesi olarak yapılan açıklamaların, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34. maddeleri uyarınca direnmeye ilişkin gerekçenin gösterilmesi zorunluluğu kapsamında kalan açıklamalar olduğu, önceki beraat kararındaki gerekçeyi kuvvetlendirmek amacıyla yapıldığı, ayrıca Özel Daire bozma ilamında suçun sübut ettiği belirtildiğinden Yerel Mahkemece suçun neden sabit olmadığına dair açıklamalar yapıldığı, bu nedenle önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurulması hâli ile tebliğnamede belirtildiği şekilde “eylemli uyma” durumunun da söz konusu olmadığı anlaşıldığından direnme kararına konu hükmün, yeni hüküm niteliğinde olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.
2- Sanığa atılı kasten yaralama suçunun sabit olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
30.09.2011 tarihinde saat 15.00'te düzenlenen tutanakta; saat 13.45 sıralarında Fatih Medical Park Hastanesinde kavga olduğunun anons edilmesi üzerine olay yerine gidildiği, ... (Çevikol) Salık'ın, hamile olduğunu ve hastanede muayene olduğu sırada ayrı yaşadığı resmî nikâhlı eşi ...'un kendisini darbettiğini ve şikâyetçi olduğunu beyan etmesi üzerine gerekli işlemlerin yapılması için şahısların Erciyes Polis Merkezi Amirliğine götürüldüklerinin belirtildiği,
Medical Park Hastanesince düzenlenen 30.09.2011 tarihli adli raporda; darp şikâyetiyle gelen ... (Çevikol) Salık'ın, genel durumunun iyi, bilincinin açık, koopere olduğu, yutkunma zorluğu bulunduğu ve boynunun her iki yanında hiperemi görüldüğü tespitlerine yer verildiği,
İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 25.10.2011 tarihli raporda; ... (Çevikol) Salık'ın yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan 30.09.2011 tarihinde saat 17.25'te Kollukta; hamileliği nedeniyle sancılarının artması üzerine Fatih Medical Park Hastanesine gittiğini, iğne vurulduğunu, sancılarının geçmesini beklerken 14 aylık kız çocuğunun kolunun asansöre sıkıştığını görmesi üzerine çocuğunun kolunu kurtardığını, daha sonra ayrı yaşadığı eşi sanık ...'un hastanede boşa zaman harcadığına yönelik konuşmalar yaptığını ve kendisini iteklediğini, 'Öyle düşünüyorsan git' demesi üzerine boğazını sıktığını, elinden telefonunu ve çantasını almaya çalıştığını, hastanedeki güvenlik görevlilerinin müdahalesiyle telefonunu aldığını, görevlilere de eşinin kendisini darbettiğini söylediğini, hastaneye gelen polislere vücudundaki darp izlerini gösterdiğini,
Mahkemede; muayeneye ayrı yaşadığı sanıkla birlikte gittiğini, çocuğunun sanığın kucağında olduğunu, sanığın asansöre binerken çocuğu yere bıraktığını, yukarı çıktığında çocuğun kolunun asansöre sıkıştığını fark ettiğini, sanığa da kızdığını, sanığın “Yoruldum” dediğini, aralarında tartışma çıktığını, çocuğunu muayene ettirdiğini, doku zedelenmesi nedeniyle tedaviye başlandığını, sürekli ağladığı için çocuğunu emzirdiği sırada sanığın kapıyı çarparak içeriye girdiğini ve bağırarak “Bu musibetler senin yüzünden oluyor, şimdi Cumada olmam gerekirdi, senin gibi musibetle uğraşıyorum” dediğini, kendisinin de “Bir faydan yok git o zaman” dediğini, tam gidecekken geri dönen sanığın, hızlı bir şekilde gelip iki eliyle boğazını sıktığını, odada kendilerinden başka kimsenin olmadığını, nefesinin kesildiğini, koridordan ayak sesi gelince sanığın tedirgin olduğunu, “İmdat” diye bağırdığını, sanık kendisini bırakınca çocuğunun üzerine düştüğünü, oradaki doktorların gelip yardım ettiklerini, daha sonra güvenlik istediğini, sanığın güvenliği yaklaştırmadığını, polisi aramasına engel olduğunu, MR odasından çıkan iki kadının kendisine yardım ettiklerini, kadınların kendisinin fotoğrafını çektiklerini, sanıkla boşanma davalarının devam ettiğini,
İfade etmiştir.
Sanık aşamalarda; 2 yıldır resmî nikâhlı eşi olan katılan ...’nin 7 aylık hamile olduğunu, bu evlilikten ayrıca 14 aylık kız çocuklarının bulunduğunu, eşiyle sorunları olduğu için ayrı yaşadıklarını, eşinin, babasının yanında çocuğuyla birlikte kaldığını, katılana o gün hiçbir şekilde dokunmadığını, bu hususta her türlü yemin ettiğini, hatta katılanın bağırması üzerine sakinleştirmek için yaklaştığında kendisine tepki gösterdiğini, katılana “Tamam giderim önce babanı çağırayım” dediğini, kayınpederini aradığını, katılan hamile olduğu için öyle bir darpta bulunmasının mümkün olmadığını, daha sonra katılanın, kendisine “Çıkmazsan bağırcam” diyerek bağırmaya başladığını, yaşanan bu olayların çocuğunun elinin asansöre sıkışmasından kaynaklandığını, katılanın beyninde lityum eksikliği olduğunu, raporu bulunduğunu, lityum eksikliği nedeniyle saati saatine uymadığını, aniden parladığını, zaten 4,5 ay evli kaldıktan sonra gittiğini, ayrı yaşadıklarını, olaydan hemen sonra boşanma davası açtığı için mağdur profili çizmek amacıyla böyle bir olay isnadında bulunduğunu, suçlamayı kabul etmediğini, sanık müdafisinin talebi üzerine sorulduğunda; katılan bağırmaya başlayınca hastanedeki güvenlik görevlilerinin geldiklerini, katılanın “Polis çağırın” dediğini, güvenlik görevlilerinin “Biz buradayız polise ne gerek var” dediklerini, bunun üzerine katılanın çocuğu alarak emzirme odasına götürdüğünü, olayların kalabalık bir ortamda gerçekleştiğini, bir kişinin bile böyle bir olayı görmediğini, katılanın daha sonra odadan çıkarak “Ben rapor istiyorum” dediğini, raporu ne şekilde aldığını bilmediğini savunmuştur.
Kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinde;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiş, 15.04.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle 3. maddeye “canavarca hisle” şeklinde (f) bendi eklenmiş ve canavarca hisle işlenen kasten yaralama suçunda verilecek cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonuçları doğurmaya elverişli her türlü hareketle kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
2 yıldır resmî nikâh ile evli olup sorunları nedeniyle ayrı yaşayan katılan ... ile sanık ...’in, katılan ...’nin hamileliğinden dolayı sancıları başlaması nedeniyle birlikte Medical Park Hastanesine gittikleri, yanlarında 14 aylık müşterek çocuklarının da bulunduğu, asansörle yukarı katlara çıkarken çocuğun elinin asansöre sıkışması nedeniyle aralarında tartışma yaşandığı, katılanın, tartışma sırasında sanık tarafından boğazının sıkıldığını, nefes almakta zorluk çektiğini iddia ederek şikâyetçi olduğu, katılan hakkında yutkunma zorluğu ve boynunun her iki yanında hiperemi bulunduğuna dair rapor düzenlendiği, herhangi bir görgü tanığının bulunmadığı olayda; katılanın, yaşanan tartışma sırasında sanığın boğazını eliyle sıktığına ilişkin aşamalardaki istikrarlı beyanları, bu beyanlarla örtüşen ve katılanın boynunda hiperemi olduğu ve yutkunma zorluğu bulunduğuna dair adli rapor içerikleri ile müşterek çocuklarının kolunun asansöre sıkışması nedeniyle aralarında tartışma çıktığını kabul eden sanığın savunması birlikte değerlendirildiğinde, sanığın üzerine atılı kasten yaralama suçunun sabit olduğu anlaşıldığından dosya içerisindeki adli raporla da örtüşmeyen gerekçe ile Yerel Mahkemece sanığın beraatine karar verilmesinde isabet bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın kasten yaralama suçunun sabit olduğu gözetilmeden beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul (Kapatılan) 86. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.06.2015 tarihli ve 200-423 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı kasten yaralama suçunun sabit olduğu gözetilmeden sanığın beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.09.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.