6. Ceza Dairesi 2020/11128 E. , 2021/14714 K.
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇLAR : Hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, yağma
HÜKÜMLER : Beraat, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, istinaf başvurusunun esastan reddine
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
I- Sanık ... hakkında, katılan ...’ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Hükmolunan cezanın miktarı ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK'nın 286/2-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, katılan ... vekilinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,
II- Sanıklar ..., ..., ... hakkında katılan ...’ya yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;
5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinin “Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.”, Aynı Kanunun 294. maddesinin “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.” ve aynı Kanunun 301. maddesinin “Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.” şeklinde düzenlendiği de gözetilerek katılan ... vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü sebeplere yönelik incelemede,
Oluş ve dosya içeriğine göre; sanıklar ..., ..., ... hakkında nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından kurulan beraat hükmünde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.
Ayrıca dosya CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin herhangi birinin varlığı da tespit edilememiştir.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine göre, sanıklar hakkında nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından kurulan hükümlerde ileri sürülen temyiz sebebi yönünden bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nın 302/1. maddesi uyarınca, katılan ... vekilinin yerinde görülmeyen TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ ile HÜKMÜN ONANMASINA,
III- Sanık ... hakkında katılan ...’ya yönelik hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 19.12.2012 tarih ve 2012/3648 Esas sayılı iddianamesi ile sanık ... hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 149/1, d, 3, 53/1. maddeleri uyarınca yağma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.11.2016 tarih ve 2013/167 Esas, 2016/361 Karar sayılı ilamı ile, sanık hakkında hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan TCK'nın 150/1 delaletiyle 106/2-c uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek, hükmün açıklanması geri bırakılmış, katılan vekili ve sanık müdafiinin istinaf talebi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Ceza Dairesinin 03.02.2017 tarih ve 2017/79 Esas, 2017/161 sayılı kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Anılan kararın katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemize gelen dosyanın yapılan incelenmesinde;
1- Öncelikle, sağlıklı bir hukuki denetim için temyizin kapsamının konusunun değerlendirilmesi gerekir.
Yeni Türk Ceza Muhakemesi Sisteminde kural olarak, ne kadar sanık varsa o kadar dava vardır. Ne kadar suç varsa o kadar dava vardır. Bunların şahsi ve/veya fiili bağlantı nedeniyle birlikte görülüyor olması, bunların tâbi olduğu kanun yolunu değiştirmez. Örneğin; bağlantı nedeniyle birlikte görülen; mala zarar verme suçundan verilen adli para cezası miktar itibariyle kesin olabilir. Konut dokunulmazlığını bozma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise; bu hüküm itiraza tâbidir. Buna mukabil hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ise; karar tarihi ya da geçirdiği safahat itibariyle istinaf veya temyiz kanun yoluna tâbi olabilir.
Esasen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, asıl hükmü askıda bırakan bir karar olup, itiraz kanun yoluna tâbidir. Denetim süresi içerisinde suç işlenmediği taktirde, dosyanın ele alınıp düşme kararı verilmesi gerekir.
Ancak;
TCK’nın 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak, bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar arttırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle zincirleme (müteselsil) suç hükümleri düzenlenmiştir.
Gerçek içtimanın istisnalarından biri olan zincirleme suçta münferit olarak değerlendirildiğinde birden fazla suç söz konusudur. Ancak, suç ve ceza siyaseti açısından zincirleme suçun varlığı hâlinde bir cezanın verilmesi ve bu cezanın belli bir oranda artırılması suretiyle suç ve cezada orantılılık ile hakkaniyet ilkelerinin hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.
Zincirleme suçun varlığı halinde; zincirleme suçun kapsamı içindeki fiilleri dava zamanaşımı, erteleme veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından münferit olarak değerlendirmek doğru değildir. Birer örnekle açıklamak gerekirse;
Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, aynı mağdura karşı, değişik zamanlarda iki ayrı hırsızlık suçu işlenmiş ise; birinci fiilin dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle düşme kararı verip, ikinci fiilde zincirleme suç hükümlerinin gözardı edilmesi, TCK’nın 66/6. maddesi hükmüne açıkça aykırı olacaktır.
Gerçek içtimanın diğer bir istisnası olan bileşik suçta; suçun alt bileşenlerinin hatalı bir biçimde ayrı ayrı değerlendirilip bileşen suçlardan herhangi birisi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde, bu karar itirazı kabildir, düşüncesiyle temyiz denetimi dışında bırakılmamalıdır. Nitekim Dairemiz, yağma suçunda tehdit, yaralama ve/veya konut dokunulmazlığını bozma suçları ile hırsızlık suçu birlikte yağma suçunu oluşturduğu hâlde yanlış nitelendirmeyle, hırsızlıktan temyizi kâbil bir mahkûmiyet hükmü kurup, diğer suçlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği takdirde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kaldırmak suretiyle fiilin bütünü ve bunlarla ilgili olarak verilen bütün hükümleri kapsar biçimde temyiz incelemesi yapmaktadır. (Örn; Y. 13. CD’nin 03.07.2019 günlü, 1381-11817 esas ve sayılı kararı ve Y. 6.CD’nin 28.09.2021 gün ve 2021/696-14562 esas ve sayılı kararlarında olduğu gibi ...)
2- İstinaf sonrası temyizde vasıftan temyizin mümkün olup olmadığını hususları incelenecek olursa;
Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 tarih ve 532-126,12.03.2013 tarihli ve 1515-202 ile 21.12.2010 tarihli ve 230-264 sayılı kararı başta olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir. Yani doğru uygulama yapıldığında kesinlik sınırı içinde kalmayacak bir hükmün, hatalı uygulama (hesap hatası, uygulama hatası gibi) neticesinde ortaya çıkan sonuç ceza itibariyle-kesinlik sınırı içindeyse aleyhe temyiz bulunmadığı durumda temyize konu olması mümkün değildir.
Dairemizce benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.10.1993 tarihli 2-187/222 sayılı ve 28.05.2019 tarih ve 2018/13-297 Esas, 2019/461 sayılı içtihatlarında da belirtildiği gibi, Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre;istinaf denetimi sonrasında dahi, tür ve miktar itibarıyla kesin olan hükümlerin de suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay denetiminin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Kural olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraza tabi ise de; somut olayda olduğu gibi yağma suçunu oluşturan bir kısım fiillerle ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ise, artık bu kararın da temyiz yasa yoluna tabi olacağı değerlendirilmiştir.
3- Usul bakımından yapılan incelemede;
5237 sayılı TCK’nun 11. maddesi uyarınca, bir Türk vatandaşı, 13’üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk Kanunları’na göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk Kanunları’na göre cezalandırılabilir. Belirtilen koşullar kovuşturma şartı niteliğindedir. Bunun için failin Türk olması, Türkiye’de bulunması ve bu eylem nedeniyle yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması gerekir.
Anılan açıklamalar ışığında, TCK 11. maddesi gereğince yargılama şartı eksikliğinin de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Tüm bu izahatlardan sonra somut olayımıza gelecek olursak;
1- Sanık ... hakkında hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan TCK’nın 150/1 delaletiyle 106/2, c, 62. maddelerinden verilen, 03/02/2017 tarih, 2017/79 esas ve 2017/161 karar sayılı HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Katılanın kollukta sıcağı sıcağına alınan beyanında; işleri dolayısıyla Çin’e gittiğini, olay günü otelde kalmakta iken, sanık ... ve yanında bulunan 15-20 kişilik bir grubun otele gelerek kendisini zorla dışarı çıkardıklarını ve bir arabaya bindirdiklerini, ormanlık alana götürdüklerini, ‘bir saat içerisinde 150.000 dolar para getireceksin’ dediklerini, bu kadar parasının olmadığını söylemesi üzerine, sanık ...’in geçmişte yaptıkları bir ticaretten dolayı kendisine borçlu bulunduğunu ve bu borcundan dolayı 20 bin dolar zarar ettiğini, böylelikle toplamda 150.000 dolar borcu bulunduğunu ve hemen ödemesi gerektiği söylediği, katılanın borcu bulunmadığını söylemesi üzerine, sanık ve arkadaşlarının ormanlık alanda üzerine idrarlarını yapmaya çalıştıklarını, kendisini yağmurun altında beklettiklerini, farklı bir otele götürerek tehditle para isteme taleplerini yinelediklerini, 60.000 dolara anlaştıklarını, katılanın parayı bulabilmek için tanık olarak ifadesi alınan ...’u aradığı, ...’in tanık ... ile görüşerek Çin’de bulunan arkadaşı Atakan’dan yardım istediği ve böylelikle 50.000 dolar paranın tanık Atakan vasıtasıyla, katılanın tutulduğu otel odasında sanık ...’e teslim edilmesi üzerine serbest bırakıldığını beyan ettiği;
Sanık ...’ın aşamalarda alınan beyanlarında; katılanın Çinli firmalara borcu olduğunu ve borçlarını ödemediği için ticaret yapamadığını, olay günü katılanın Çinli firmaya olan borcunu tahsil etmek için katılanın bulunduğu otele gittiğini ve tarafları anlaştırmaya çalıştığını beyan ettiği olayda,
Tüm dosya kapsamında alınan beyanlar karşısında, sanıkla katılan arasında hukuken korunan alacak-borç ilişkisinin bulunmadığı, bu hususun katılan ve sanık beyanları ile de desteklendiği, katılandan alınan paranın sanık ...’e teslim edildiği ve ardından katılanın serbest bırakıldığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK da düzenlenen 149/1, c, d, h maddelerinde düzenlenen yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan ... vekilinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle 5271 sayılı CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, CMK’nın 304/2-a maddesi gereğince dosyanın gereğinin ifası için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine gönderilmesine, 29.09.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY:
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 19.12.2012 tarih ve 2012/3648 Esas sayılı iddianamesi ile sanık ...’ın 5237 sayılı TCK’nın 149/1, d, 3, 53/1 ve 109/2-3,b maddeleri gereğince yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, İstanbul 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 24.11.2016 tarih ve 2013/167 Esas, 2016/361 Karar sayılı ilamı ile, sanık hakkında hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan TCK'nın 150/1. maddesi delaletiyle 106/2, c, 62. maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK'nın 109/2-3, b, 62. maddeleri gereğince 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair verilen karara karşı katılan vekili ve sanık müdafinin istinaf talebi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin 03.02.2017 tarih ve 2017/79 Esas, 2017/161 sayılı kararıyla sanık hakkındaki kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden kesin olmak üzere istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı katılan vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
Sanık ... hakkında hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan TCK'nın 150/1. maddesi delaletiyle 106/2, c, 62. maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar CMK'nın 268. maddesi gereğince itiraza tabidir. Katılan vekilinin ve sanık müdafiinin istinaf dilekçesinin aynı zamanda itiraz mahiyetinde kabul edilerek inceleyecek merci olan İstanbul 3. Ağır Ceza mahkemesi tarafından karara bağlanması gerekir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/10-534 2013/15 sayılı kararında izah edildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazlarda, kararın sadece suça ve sanığa ilişkin objektif şartların gerçekleşip gerçekleşmediğiyle sınırlı olarak incelenmesi uygulamasının ihtilaf konusu hususlara köklü çözüm sağlamadığından ötürü itiraz merci, katılan vekilinin suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapabilecektir.
Hal böyle iken itiraz kanun yoluna tabi olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının suç vasfına yönelik aleyhe temyiz bulunduğundan bahisle temyiz kapsamına alınması ve sanık hakkındaki yerel mahkeme tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılarak kararın bozulması hukuki dayanaktan yoksundur. Bu durumda Yargıtay itiraz merciinin yerine geçmiş ve istinaf mahkemesi tarafından dahi incelenmeyen hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçunu temyizen incelenmiş bulunmaktadır. Suç vasfına yönelik denetim, itiraz merciinin incelemesinde veya sanığın denetim süresinde yeniden kasıtlı bir suç işlemesi halinde hükmün açıklanması sonucunda verilecek kararın hukuki denetimi sırasında yapılmalıdır. İzah edilen bu gerekçelerle sanık ... hakkında katılan ...’ya yönelik hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit suçundan kurulan III numaralı bozma ilamına katılmıyorum.