Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2016/186 E. , 2021/7077 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2016/186
Karar No : 2021/7077
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ...Bakanlığı / ...
VEKİLİ : 1. Huk. Müş. Yrd. ...
KARŞI TARAF (DAVACILAR) : Kendi Adına Asaleten; ..., ..., ...ve ...'a Velayeten ...
VEKİLLERİ : 1- Av. ... 2- Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılardan ...'ın eşi, diğer davacıların babası olan ...'ın, 23/11/2012 tarihinde ...İl Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polis memuru H.G.'nin silahından çıkan kurşun ile hayatını kaybetmesi sonucunda uğradıkları iddia olunan zararlara karşılık 100.000,00 TL maddi (miktar artırımı sonrasında 259.000,00 TL), 110.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 369.000,00 TL tazminatın (miktar artırımı dilekçesinde yer alan ek talep ile olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte) ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesince; Emniyet örgütü teşkilatı mensubu olan polis memurunun bir hırsızın takip ve yakalanması sırasında nasıl davranması gerektiğini bilmemesi ya da kusurlu davranması, olayın polis memurunun, görevini ifa ederken gösterdiği özensizlik nedeniyle meydana gelmesi, daha açık bir ifade ile görevin doğal sonucu değil bilakis polis memurunun kusurlu hareketleri sonucu meydana gelmesi, bu hareketler sonucu ...'ın vefat etmesi ve muris ...'ın vefat etmesi sebebiyle geride kalanların onun desteğinden yoksun kalmaları sebebiyle uğradıkları maddi ve vefatı nedeniyle duydukları üzüntü nedeniyle uğradıkları manevi zarar arasında illiyet bağı olduğu gerekçesiyle davacılar için bilirkişi incelemesi sonucunda bulunan 259.000,00 TL maddi tazminat (destekten yoksun kalma tazminatı) ile 110.000,00 TL manevi tazminat istemlerinin kabulüne, dava dilekçesinde faiz isteminde bulunulmamış ise de, miktar artırım dilekçesi ile faiz isteminde bulunulduğundan hükmedilen tazminat tutarlarının idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, davanın süresinde açılmadığı, idarelerinin kusurunun olmadığı, olayda silah kullanma şartlarının oluştuğu, polis memuru hakkında açılan ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiği, ceza davasında polis memurunun usulüne uygun olarak silah kullandığının tespit edilmesi halinde olayda hukuka uygunluk nedenlerinin uygulanmasının gerekeceği, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının yüksek olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Dairemizin 26/04/2021 tarihli bekletme kararı ile beklenilmesine karar verilen .... Ağır Ceza Mahkemesinin E:...sayılı dosyasında karar verildiği görülmekle, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
USUL YÖNÜNDEN:
Davalı idare tarafından, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi gereğince idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların, bir yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, davacılar tarafından olay tarihi olan 23/11/2012 tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde davalı idareye başvuru yapılmadığından bahisle davanın süresinde açılmadığı ileri sürülmektedir.
Olayda, komiser yardımcısı ...'nın, hakkında 'taksirle ölüme neden olma' suçundan yapılan ceza yargılamasında, .... Ağır Ceza Mahkemesinin ...tarihli ve E:..., K:...sayılı kararıyla 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir. Dolayısıyla 15/05/2014 tarihinde verilen mahkumiyet kararı ile birlikte eylemin idariliğinin ortaya çıktığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla; eylemin idariliğinin ortaya çıktığı 15/05/2014 tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde, 10/06/2014 tarihinde davalı idareye yapılan başvurunun 24/07/2014 tarihli ön karar ile reddedilmesi üzerine 60 gün içerisinde 22/08/2014 tarihinde açılan dava süresinde olup, davalı idarenin davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiğine yönelik iddiası yerinde görülmemiştir.
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Hurdacılık işiyle uğraşan ..., 23/11/2012 tarihinde ... ve ... tarafından telefonla aranmış, bu kişiler kendilerinde bulunan hurda malzemeleri satmak istediklerini beyan ederek adreslerini vermişlerdir.
... kamyonetiyle hurda malzemelerin bulunduğu adrese gitmiş, malzemeler kamyonete yüklendikten sonra, ... kamyonete binmiş, ... ise kendi aracı ile kamyoneti takip etmeye başlamıştır.
Uşak İl Emniyet Müdürlüğü'nde komiser yardımcısı olarak görev yapan ... ve iki polis memuru çalıntı eşyaların hurdacıya satılacağı yönünde ihbar gelmesi üzerine olay yerine gitmiş, polis aracı ile önde giden malzeme yüklü kamyonetin önü kesilerek durdurulması sağlanmış, gelenlerin polis olduğunu anlayan ... kamyonetten inerek yaya olarak, ... ise aracı ile kaçmaya başlamıştır.
Komiser yardımcısı ..., yaya olarak kaçan ve daha önceki soruşturmalardan tanıdığı ...'yi önce 'Samet dur kaçma' diyerek ikaz ederek yakalamak için kovalamaya başlamış, ancak ...'nin teslim olmaması üzerine zimmetli silahı ile havaya bir el ateş açmıştır.
Silah seslerini duyan mahalle sakinleri evlerinden çıkarak komiser yardımcısı ...'ya tepki göstermiş, bu tepkinin artması üzerine kaçmakta olan ... ve ..., ...'nın yanına gelerek ellerinde taş ve sopalar bulunan mahalle sakinleri ile birlikte ...'yı itekleyip vurmak suretiyle darp etmeye başlamış, arbede esnasında ... kafa atarak ...'nın burnunun kırılmasına neden olmuş ve zimmetli silahını elinden almaya çalışmıştır.
Elindeki silahı vermemek ve kendisine yapılan saldırıyı bertaraf edebilmek için ... ile boğuşması esnasında ...'nın silahı patlamış ve silahından çıkan mermi, olay mahallinde bulunan ...'ın kafa bölgesine isabet etmesi sonucu ölümüne neden olmuştur.
Bunun üzerine, ...'nın, telsiz ile anonslarda bulunması sonucu gelen takviye ekiplerinin müdahalesiyle olaylar sonlandırılmıştır.
Otopsi raporuna göre, ...'ın, kafasına isabet eden bir adet merminin meydana getirdiği kafa kırıkları ve beyin harabiyeti nedeniyle öldüğü anlaşılmıştır.
Olayla ilgili yapılan ceza yargılamasında, .... Ağır Ceza Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla, ...'nın kalabalık bir yerde silahını ateşlemiş olması, bu nedenle birilerinin yaralanabileceğini veya ölebileceğini öngördüğü halde silahını emniyetli bir şekilde kabzasına koyması gerekirken, atışa hazır halde elinde tutmaya devam etmesi nedeniyle bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabulü gerektiği, maktul ...'ın ise herhangi bir direnmesinin ve olayla bir ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle ...'nın 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Anılan kararın temyizi üzerine, Yargıtay .... Ceza Dairesinin ...tarih ve E:...K:...sayılı kararıyla, komiser yardımcısı olan sanığın (...), görevini yaparken direnişle karşılaştığı, nitekim adli raporda belirlendiği üzere sanık ...'in kafa atması sonucu burnunun kırıldığı, elindeki silahı almamaları için direndiği, yerde sanıklar ile boğuştuğu sırada elinde bulunan silahı ateşlemesi neticesinde maktul ...'ın ölümüne sebep olduğu, polis olan ve olaya müdahale eden sanık ...'nın, kendisine yönelen haksız saldırıyı bertaraf etmek amacı ile adam öldürme kastı olmaksızın silahı ateşlediği, ancak bir polisten beklenebilecek dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek kendisine saldırıda bulunmamış olan maktul ...'ın ölümüne neden olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin TCK'nın 27. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen meşru müdafada sınırın aşılması suretiyle mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
.... Ağır Ceza Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla bozma kararına uyulmak suretiyle sanık ...'nın meşru müdafada sınırın aşılması suretiyle işlenen taksirle adam öldürme suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın 6.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiştir.
Ayrıca, Uşak Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu'nun ...tarih ve ...sayılı kararıyla, meydana gelen olayda, olay mahallinde bulunan şahısların, görevi yaptırmamak için direnme, suçluyu kayırma, yaralama, cep telefonu ile zimmetli el telsizine karşı yapılan yağma ve boğuşma eylemleri sırasında tetiğinin kimin tarafından çekildiği belli olmayan silahının ateş alması sonucu ...'ın öldüğü, bu nedenle komiser yardımcısı ...'nın kusurlu olduğunun tespit edilemediği gerekçesiyle ceza tayinine mahal olmadığına karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi ve manevi zararların idarece tazmin edilmesini sağlayan hukuksal bir kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin mal varlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da artış olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, yine bu suretle kişi varlığında oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Kusursuz (objektif) sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, hukuka uygun olarak yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, istisnai bir risk sonucu oluşan, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmin etmekle yükümlüdür.
Kusursuz sorumluluğu, “risk ilkesi” (hasar/tehlike/muhatara) ve “kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi” olmak üzere temelde iki başlık altında ele almak mümkündür.
Buna göre risk ilkesi, idarenin hiçbir kusuru olmasa bile, yürüttüğü tehlikeli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeniyle ortaya çıkan zararı tazmin etmekle yükümlü olmasını ifade etmektedir. İdari faaliyetin bizatihi kendisinin veya faaliyetin yürütülmesinde kullanılan araç ve gereçlerin bünyesinde taşıdığı tehlike nedeniyle hizmeti yürüten kamu görevlilerinin, hizmetten yararlanan kişilerin veya yürütülen hizmetle bağlantısı olmayan üçüncü kişilerin zarara uğraması halinde risk ilkesi uygulama alanı bulmaktadır.
Öte yandan, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun olay tarihinde yürürlükte olan haliyle 16. maddesinde, 'Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. İkinci fıkrada yer alan; a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü, b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder. Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir. Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur. Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir. Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde 'dur' çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir. Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.' hükümlerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda aktarılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili olan emniyet güçlerinin, bu görevlerini ifa ederken, silah kullanma yetkisine de sahip olduğu açıktır. Bununla birlikte, söz konusu yetkinin sınırsız olamayacağı, kanunla belirlenen sınırlar çerçevesinde, ölçülü bir şekilde kullanılması gerektiği kuşkusuzdur.
Buna göre, suçun önlenmesi ve/veya suçlunun yakalanmasına yönelik görev yapılırken direnişle karşılaşılması durumunda silah kullanma yetkisinin yasal sınırlarda kaldığından ve ölçülü olduğundan bahsedebilmek için, emniyet güçlerince öncelikle 'dur' ihtarında bulunulması, bu uyarıya uyulmaması halinde 'havaya ateş' edilmek suretiyle uyarının yenilenmesi, buna rağmen kişinin 'silahla karşılık vermesi' veya benzer bir sebeple 'meşru müdafaa' durumuna düşülmesi gerekmektedir. Belirtilen koşulların hepsinin, aktarılan sırayla gerçekleşmemesine karşın silah kullanılması halinde, kanuni yetkinin aşılacağı, dolayısıyla hizmetin kusurlu işletilmiş olacağı açıktır.
Uyuşmazlıkta, ihbar üzerine olay mahalline intikal eden komiser yardımcısı ...'nın, suçun önlenmesi ve suçluların yakalanması görevi kapsamında, yukarıda özetlenen mevzuat uyarınca kaçan şüpheliye önce 'dur' ihtarında bulunduğu, kaçmaya devam etmesi üzerine 'havaya ateş' ettiği, bu sırada olayın gerçekleştiği mahallenin sakinlerince meskun mahalde silah kullanımı nedeniyle ve suçluları kayırma amacıyla taş ve sopalarla komiser yardımcısına yönelik saldırıda bulunulduğu, polise yönelik oluşan mahalli tepkiden faydalanarak olay yerine geri dönen şüpheli ... tarafından kafa atılmak suretiyle komiser yardımcısının burnunun kırıldığı, bu suretle şüpheliye karşı 'meşru müdafaa' haline düşen ...'nın silah kullanmasının kanuni yetkileri içerisinde olduğu, ancak komiser yardımcısının kendisine saldıranlarca elindeki silahın alınmaması için direndiği ve yerde boğuştuğu sırada elinde bulunan zimmetli silahı yanlışlıkla ateşlemesi sonucu çıkan merminin, olay yerinde bulunan fakat kendisine saldırıda bulunmayan ...'ın kafasına isabet ederek ölümüne neden olduğu, buna göre komiser yardımcısının olay anında bulunduğu koşullar göz önünde bulundurulduğunda, kendisine yönelen saldırıları meşru müdafaa sınırları dahilinde bertaraf etmeye çalışırken yaşanan arbede sırasında kazaen meydana gelen ölüm olayında kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla istenmeyen sonucun oluşumunda davalı idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte, idarenin faaliyet alanı içerisinde gerçekleşen ve bünyesinde risk unsurunu barındıran güvenlik/asayiş hizmeti sırasında meydana gelen dava konusu olay ile idari hizmet arasında illiyet bağı bulunduğu açık olup; dava konusu zararın, müteveffa ...'ın komiser yardımcısına saldırıda bulunmadığı ve olayın meydana gelmesinde herhangi bir dahli olmadığı, olayın bütünüyle güvenlik/asayiş hizmetinin bünyesinde bulunan risk unsuru sonucu meydana geldiği anlaşıldığından, komiser yardımcısının üzerine zimmetli silahı ateşlemesi sonucu ...'ın ölümü nedeniyle oluşan özel ve olağan dışı zararın kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince davalı idarece tazmini gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince, davacılar yakınının ölümü nedeniyle oluşan zararın kusurlu sorumluluk ilkesi gereğince tazmini gerektiği yolundaki gerekçesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Temyize konu Mahkeme kararının, davacılar lehine hükmedilen miktara yasal faiz işletilmesine ilişkin kısmı yönünden incelemesi;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ''Tebligat ve cevap verme'' başlıklı 16. maddesinde, ''1.Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur. 2.Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir. 3.Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez. 4.Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler.'' hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda açık metinlerine yer verilen 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesindeki bu hüküm, yerleşik idari yargı kararlarında, iddianın ve savunmanın genişletilmesi/değiştirilmesi yasağının dayanağı olarak kabul edilmektedir. Anılan hüküm nedeniyle, dava dilekçesinin mahkeme kayıtlarına girmesinin ardından (dava açma süresi içerisinde verilen dilekçeler hariç olmak üzere), dava sırasında sonradan verilen başka dilekçeler ile aynı davada, dava dilekçesinde yer almayan bir talepte bulunulamayacaktır. Bu nedenle, mahkeme tarafından, sonradan bulunulan talepler hakkında inceleme yapılarak hüküm kurulmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu hususun tek istisnası ise; tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 4. maddesi ile eklenen ''Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.'' hükmüdür.
6459 sayılı Kanun'un 4. maddesinin gerekçesinde, 'AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.' ifadesine yer verilmiştir.
Anılan düzenleme ile birlikte, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar bir defaya mahsus artırılmasına olanak tanınmış, miktar artırım yolu ile faiz talep edilebilmesine yönelik bir düzenleme öngörülmemiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacılar tarafından toplam 100.000,00 TL maddi, 110.000,00 TL manevi tazminat istemiyle görülen davanın açıldığı, dava dilekçesinde faiz talep edilmediği, 28/05/2015 tarihli miktar artırım dilekçesi ile dava dilekçesinde istenilen maddi tazminat miktarının 259.000,00 TL olarak artırıldığı, miktar artırım dilekçesinde dava dilekçesindeki miktarı da kapsayacak şekilde faiz talep edildiği, Mahkemece davanın kabulüne karar verilerek davacılar lehine hükmedilen tazminata idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacının, dava açma süresi geçtikten sonra miktar artırım dilekçesinde gündeme getirdiği yasal faiz talebi, 'taleple bağlılık' kuralının istisnası olan miktar artırımı kapsamında olmayıp, 'davanın genişletilmesi' kapsamında olduğundan, Mahkeme kararının davacılar lehine hükmedilen tazminata idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinde, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın dava dilekçesinde gösterileceği kurala bağlanmıştır.
Anılan hüküm; tam yargı davalarında her bir davacı için talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarının yine her bir davacı açısından dava dilekçelerinde ayrı ayrı gösterilmesi mecburiyetini de ifade etmektedir.
Olayda; müteveffa ...'ın eşi ve çocukları olan davacıların her biri için istenilen maddi ve manevi tazminat miktarı ayrı ayrı belirtilmeksizin 100.000,00 TL maddi, 110.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemini içeren dava dilekçesinin yukarıda anılan Kanun hükmüne uygun olarak düzenlenmemiş olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte, dosyanın tekemmülünün sağlanmış olduğu dikkate alındığında makul sürede yargılama ve usul ekonomisi ilkeleri gözetilerek İdare Mahkemesince verilecek bir ara kararıyla, davacılardan her biri için istenilen maddi ve manevi tazminat miktarının ayrı ayrı belirtilmesinin davacılardan istenilmesi ve buna göre hüküm kurulması gerektiği tabiidir.
Bu durumda, İdare Mahkemesince yukarıda yer verilen hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın kabulüne ilişkin temyize konu .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/12/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.